Mum Işığı 1 : İstanbul

By swedishmafiaa

6.8M 318K 24K

Pelin İzmir'de yaşayan yarı Alman yarı Türk bir kızdır. Dedesiyle büyümüş, ne intihar eden annesini ne de Alm... More

Part 1
Part 2
Part 3
Part 4
Part 5
Part 6
Part 7
Part 8
Part 9
Part 10
Part 11
Part 12
Part 13
Part 14
Part 15
Part 16
Part 17
Part 18
Part 19
Part 20
Part 21
Part 22
Part 23
Part 24
Part 25
Part 26
Part 27
Part 28
Part 29
Part 30
Part 31
Part 32
Part 33
Part 34
Part 35
Part 36
Part 37
Part 38
Part 39
Part 40
Part 41
Part 42 - Geri Dönüş
Part 43 - Sahiplenmek
Part 44 - Kıskançlık
TANITIM FİLMİ
Part 45 - Yeni
Part 46 - Fedakarlık
Part 47 - Belirsizlik
Part 48 - Ufak detaylar
Part 49 - Soru işaretleri
Part 50 - Rakip
Part 51 - Bilinmeyen
Part 52 - Sihirli Dokunuş
Part 53 - Dişe diş
Part 54 - Gece
Spoiler
Part 55 - Karanlık
Part 56 - Yanlış soru
Part 57 - İlk defa
Part 58 - Karşılıklı
Part 59 - Yabancı
Part 60 - İkilem
Part 61 - Double date
Part 62 - Karar
Part 63 - Bağlar
Part 64 - Yakın
Part 66 - Değişim
Part 67 - Başlangıç
Part 68 - Denenmemiş
Part 69 - Karmaşa
Part 70 - Cesaret
Part 71 - Arkadaşlar
Part 72 - Anlaşma
Part 73 - Geçmiş
Part 74 - Düşman
Not
Part 75/1 - Yılbaşı
Part 75/2 - Yılbaşı
Part 76 - Saklı duygular
Part 77 - Sınırlar
Part 78 - Davet
Beklenen bölümden önce son bir not
Part 79 - Bilinmeyen Hikaye
Part 80 - Balçova
FİNAL : Kader
Doruk Sinangil
Tamam mı, devam mı?
Teşekkür ve yeni kitap

Part 65 - Beklenmedik

61.7K 2.6K 206
By swedishmafiaa

Bulut

Son ses çalan müziği kapatıp arabayı durdurduğumda içimdeki tuhaf his bir an olsun geçmemişti. O kadar sinirliydim ki. Herkese. Beni bu duruma düşüren her şeye.

Tüm gece Pelin'i aramıştım ama sanki yer yarılmıştı da içine girmişti. Üstüne üstlük sabah babam tekrar ofise çağırmış ve bu kez daha açık konuşmuştu. Üstüme düşenden daha fazlasını biliyor olmanın verdiği bir suçluluk vardı üzerinde. Saf kız, daha annesinin yaşadığından bile bihaberdi. Babası da aynı şekilde hayattaydı ve bana söylemese de babam adını biliyordu. Bir keresinde bana babasıyla tanışmayı ne kadar çok istediğini anlatmıştı. Şimdi bunları gizlemek zorunda olmak çok farklıydı. Suçluluk verici. Nasıl bir oyunun içine düşmüştüm ben?

Anahtarı kontaktan çıkarırken sıkıntılı bir şekilde başımı direksiyona yasladım. Tekrardan Pelin'i aramaya çıkıp şehrin altını üstüne getirmek istiyordum ama babamın söyledikleri de aklımdan çıkmıyordu.

'Bir daha kızı basına malzeme yaptığını görürsem elimde kalırsın. Hayatıyla oynuyorsun, farkında değilsin'

Hala bilmediğim şeyler vardı ve bu yüzden elim kolum bağlıydı. Pelin'i bekleyen tehlikenin boyutunu bilmiyordum bile. Emin olduğum tek şey babamın basit bir şey için bu kadar paranoya yapmayacağıydı. Şu an beni Pelin'i aramaktan alıkoyan tek şey de buydu. Benim düşüncesizliğim yüzünden ona zarar gelsin istemiyordum.

Hafifçe gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bana iyi gelen tek şey de artık yoktu. Yine o soğuk eve girecek, tek başıma zaman öldürecek ve hiçbir amacım olmadan yaşamaya devam edecektim.

Arabadaki havanın yetersiz geldiğini hissettiğimde daha fazla oyalanmadım ve inip arabayı kilitledim. Kilidin sesi sokakta yankılanırken patikadan evin kapısına doğru yürüdüm. Ta ki gördüğüm manzarayla duraklayana kadar.

İlk birkaç saniye hayal gördüğümü sandım. İki gündür o kadar kafayı bozmuştum ki muhtemeldi. Ama hayır. Tüm gerçekliğiyle karşımda duruyordu işte.

Bir iki adım daha atıp ona yaklaştığımda göz yaşlarıyla bulanıklaşan mavi gözlerini gördüm. Tereddütle dudağının kenarını dişlediğinde kollarını kararsız bir şekilde vücuduna sarmıştı.

"Pelin burada ne işin var?" dedim ama yanağından süzülen bir damla yaşı görüp konuştuğuma pişman oldum. Acaba haberin gerçek olmadığını öğrenmiş miydi?

"Bilmiyorum kulağına geldi mi ama.."

Bitirmeme fırsat vermeden vücuduna sardığı kollarını çözdü ve bana sıkıca sarıldı. "Biliyorum" diye mırıldandığında göz yaşları boynumu ıslatıyordu. "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Ciddiye bile almamalıydım"

O konuşurken göğsüme bir ağırlık çöktüğünü hissettim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Biraz geç de olsa ben de ona sarıldım. Çevresinde olup biten her şeye rağmen nasıl böyle kalabiliyordu? Hepsinden öte, beni bu kadar çok sevmesi nasıl mümkün olabilirdi?

Hafifçe kendimi geri çekip ellerimi omuzlarına götürdüğümde tam gözlerimin içine bakıyordu. Öyle bir bakışı vardı ki içimdeki suçluluk duygusu daha da kabardı. Kanadı kırılmış bir kuş gibi mahzundu ifadesi. Sanki şimdi dudaklarımı dudaklarına götürsem her şey geçecekmiş gibiydi.

O an daha acı bir gerçeği fark ettim. Güçsüzdü. Çok güçsüzdü. Bütün umutları, arzuları.. Hepsinde ben vardım. Bir yandan mükemmel bir şeydi bu ama öte yandan da ürkütücü. Onu en çok incitebilecek olan kişi bendim çünkü.

Ve benimle olduğu sürece de incinmeye mahkumdu.

Dudaklarımı dudaklarına götürdüğümde nefesinin titrediğini hissettim ve az önce düşündüğüm şeylerde ne kadar haklı olduğumu anladım. Öyle ki o haber gerçek olsaydı bile bir şekilde beni affedeceğini biliyordum. Ona yaklaştığımda, sarıldığımda, öptüğümde tüm kalkanlarını indiriyordu çünkü.

Öpmeyi bıraktığımda yüzüne dökülen saçlarını kulağının arkasına gelecek şekilde düzelttim ve gözlerine baktım.

"Neredeydin?"

Sorumla bir an afallar gibi oldu ama hemen kendini toparladı.

"Kalacak bir yer buldum"

Kaçamak cevap verdiği belliydi. Bir şeyler sakladığını ikimiz de biliyorduk.

"Neredeyse bütün otellere ve pansiyonlara baktım. Sana açık açık soruyorum. Neredeydin? Daha doğrusu kiminleydin?"

Gözlerini kaçırır gibi olduğunda "artık önemli değil" diye mırıldandı ama cevabı almadan pes etmeyecektim. Çenesinden tutup hafifçe başını kaldırdım. "Cevap ver"

"Çağrıylaydım" dediğinde öfke beni esir almaya başlamıştı bile. Cevabı biliyordum ama ondan duymak daha da kızdırmıştı beni.

"Sevgilin olmayan bir erkeğin evine giderken aklında gerçekten ne vardı?" dedim ama sesimin buz gibi çıkmasına engel olamamıştım. Anında bakışları değişti ve yeniden ürkekleşti. Bundan nefret ediyordum işte.

"Gidecek yerim yoktu" dedi kısıkça ama tekrar bir şey söylemedim çünkü biraz daha konuşursak gidip Çağrıyla kavga edecektim. Kan beynime sıçramıştı sanki. 

"Bundan sonra birlikte takılmıyoruz. Daha fazla magazin haberlerinde çıkmanı istemiyorum" dedim soğukluğumdan ödün vermeden. İnanamıyormuş gibi bakıyordu ama bunu yapmak zorundaydım. Sinirli olduğum için lafı dolandırmak istemiyordum da. "Çabuk git eşyalarını topla. Bir daha o eve gitmiyorsun"

"Buna neden tek başına karar veriyorsun? Bir köşede ufak bir resmimin çıkması benim için çok da önemli değil Bulut" dediğinde beklediğimden daha soğukkanlıydı. 

"Benim için önemli" dedim gözlerimi ondan ayırmadan. Her hareketini dikkatle izliyordum. Birkaç saniye gözlerime baktı.

"Bana öyle bakma" dediğinde bir an ne dediğini anlamaya çalışır gibi gözlerimi kıstım. Kendini kontrol etmeye çalışırmış gibi nefesini dışarı verdi. Gözleri dolmuştu.

"Herkese baktığın gibi yani. Soğuk. Buz gibi"

Son cümlesiyle şaşkınlığımı gizleyememiştim. Söylediklerime bir cevap beklerken farklı bir şeyle geliyordu karşıma. Bambaşka bir şeyle.

Çağrı'da kalmış olmasına o kadar sinirliydim ki ister istemez bu her hareketime yansıyordu. Bakışlarımdaki soğukluk öfkemi bastırıyordu. Ben böyleydim işte. Olmamı istediği duygusal çocuk değildim. Her şeyin farkındaydım.

Cevap vermeyeceğimi anladığında kırgın bir gülümsemeyle yüzüme baktı. 

"Bana böyle yabancı gibi baktığın müddetçe ne yapıp ne yapmayacağıma karar veremezsin" dedi ve inanmıyormuş gibi belli belirsiz güldü. 

"Gidip eşyalarını al. Orada kalmıyorsun. Bu konu tartışmaya açık değil"

"Bir magazin köşesinde haber olmak umurumda değil. Bırak da buna ben karar vereyim" dedi konuyu değiştirerek. Çağrı hakkında konuşmaktan kaçınıyordu ve ister istemez daha da sinirleniyordum.

"Benim umurumda" dedim ve bir kez daha ekledim. "Çağrı'nın evine adımını atmıyorsun. Mümkünse ondan uzak dur. Son kez söylüyorum"

Cümlemi bitirdiğimde artık yüzüme bakmıyordu. Bakışlarını yere dikmiş, tek elini alnıyla saçlarının birleştiği noktaya götürmüştü. Onu üzmekten nefret ediyordum ama zarar görmesini de istemiyordum. Diğer yandan Çağrı ile kalmasına da müsade edemezdim. Ne kadar can sıkıcı olsa da söylediğimin arkasında durmak zorundaydım.

"Emir vermekten vazgeç" dediğinde bakışlarını yerden ayırmadı. Israrla istediğim şeyi söyleyemiyordu. Çağrı'dan uzak durmayı kabul etse her şeyin bir şekilde yoluna gireceğini biliyor gibiydi. Nedense direniyordu. Sinir bozucu bir şekilde direniyordu. Çağrı hakkında söylediklerimi duymazdan geliyordu sanki.

"Ben başkalarının üzerine kurulu bir ilişki istemiyorum. Kimin ne düşündüğü umurumda değil" dediğinde hafifçe kafasını kaldırıp yüzüme baktı. "Ben Irmak'ın çevrende olmasına katlanıyorsam sen de benim çevremdeki insanlara karışamazsın. Eğer aramızdaki ilişkiyi bile kendimiz belirleyemiyorsak her şeyin ne anlamı kalır ki?"

Son kelimelerini söylerken çoktan yürümeye başlamıştı bile. Öfkeyle karışık bir şaşkınlıkla bir iki adım atmasına izin verdim ama hemen ardından kolundan yakaladım. 

Buruk bir gülümsemeyle kolunu kavrayan elime baktı ve gözlerini gözlerime dikti. Bir şey söylemesini bekliyordum ama inat ediyordu. Aynı şekilde ben de. Öyle bir durumun içindeydik ki ikimiz de birbirimizin duymak istediği şeyleri söyleyemiyorduk. 

Diğer elini koluna kenetlenmiş parmaklarıma götürdüğünde gözlerini bir an olsun benden ayırmadı. Kibar hareketlerle tek tek parmaklarımı çözüp bir adım daha geri çekildi.

Ardından tek kelime etmeden, hızlı adımlarda uzaklaştı.

Pelin

Canım acıyordu. Sıcak bir duygu göğsümden yükselip boğazımı yakıyordu.. Özellikle arkama bakmıyordum. Çünkü bakarsam geri döneceğimi biliyordum.

Bulutla aramızda çok büyük bir problem vardı. Benim Çağrı ile bir daha görüşmeyeceğimi söylemem bunu çözmeyecekti. Sadece şimdilik bir sorun yokmuş izlenimi verecekti. Çağrı'dan uzak dursam bile gün gelecek kafasını başkasına takacaktı. İlişkimizi başkalarının yönetmesine izin veriyordu ve bu yanlıştı. Çok yanlıştı.

Bir iki kez resmim çıktı diye kendi kendine bir karar vermişti zaten. Fazla takılmayalım demişti. Ne kadar da kolay söylemişti. Belki fazla duygusal düşünüyordum ama böyle neyi ne kadar yaşayabilirdik ki? Vaktimizi, hareketlerimizi, isteklerimizi kısıtlayarak. Başkalarına göre.

Adımlarımı daha da hızlandırdığımda koşmaya başlamıştım. Dergi köşelerinde resmimin çıkmasından daha çok kafayı Çağrı'ya takmıştı. Bu da beni korkutuyordu. Çünkü Çağrı'dan rahatsız olan kendisiyken Irmak'ı uzaklaştırmak için hiçbir şey yapmıyordu. 

Sokağın sonuna gelip sağa döndüğümde ayağım takıldı ve duraklamak zorunda kaldım. 

"Yavaş ol, düşeceksin"

Duyduğum ses irkilmeme sebep olurken sesin geldiği tarafa baktım ve onu gördüm. Elleri cebinde, duvara yaslanmış beni izliyordu.

"Burada ne işin var?" dediğimde hafifçe omuz silkti. "Evde seni bulamayınca haberleri duymuşsundur diye düşündüm. Sonrasında da tahmin yürüttüm"

Söylediklerini anlamaya çalışırmış gibi baktım Çağrı'ya. Sanki kötü hissettiğim ya da zor durumda olduğum anlarda gönderilen bir melek gibiydi. Şu an burada olduğuna inanmak bile fazlasıyla güçtü.

"İyi ama neden geldin ki?" dediğimde ciddi ama bir o kadar da umursamaz havası değişmedi. Öyle konuşuyordu ki gören de burada olması dünyanın en normal şeyi sanardı.

"İçimden bir ses canının sıkkın olabileceğini söyledi"

Cevap vermeden sokak lambasının aydınlattığı yüzüne baktım. Kahverengi gözleri bana kilitlenmiş gibiydi. Koyu sarı saçları yine eskisi gibi alnına dökülmüş, dikkatimi dağıtıyordu. Tek kelime etmedim. O da sessizliğime eşlik etti.

İçinde bulunduğum zamanın gerçekliğinden emin olduktan sonra ağır adımlarla yanına doğru yürüdüm ve sırtımı duvara yaslayıp yere oturdum. "Sence ben zayıf mıyım?"

Bakışlarımı ayaklarıma dikmiş cevabını bekliyordum. Bana eşlik ederek sırtını duvardan ayırmadan yere oturdu. Aramızda bir-iki adımlık mesafe vardı.

"Kime göre, neye göre?" dediğinde başımı kaldırmadım. Daha fazla açıklama gereği duyarak "karakter olarak yani" dedim ama söylerken bile ne kadar saçmaladığımın farkındaydım. Yüzüne bakmıyordum ama dudağının kenarında oluşan gülümsemeyi hissetmiştim.

"Kime göre, neye göre?" diye tekrarladığında yanında duran taşlardan birini alıp karşı kaldırıma attı. Ardından beklenmedik bir şekilde "Sen de dene. Bakalım ne kadar uzağa atabileceksin?" dedi. 

Artık söylediği ani ve alakasız şeylere alışmıştım. Yanımda duran ufak taşlardan birini alıp karşıya attım. "Geçemedim" dedim. "Sen kazandın"

Bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümsemesi belirginleşmişti. Kenardan başka bir taş aldı ama bu kez atmadı. Israrla bana bakmıyor, elindeki taşı inceliyordu. Birden "sorun ne Pelin?" dedi ve gözlerini gözlerime dikti. O kadar ani sormuştu ki aklımdaki her şeyi unutmuştum sanki.

Gözlerimi tekrardan ayakkabılarıma diktiğimde dizlerimi karnıma doğru çektim ve kenardan bir taş da ben aldım. "Bu kez ben başlayayım"

Attığım taş parçası karşı kaldırıma çarpıp durdu. "Başkalarının düşüncelerine göre bir ilişkiyi sürdürmek ne kadar doğru olabilir?"

Cevap vermedi ama beni izlediğini biliyordum. Onu beklemeden bir taş daha alıp karşıya attım. "Neyse, saçmaydı zaten. Boşver"

"Hayır" dedi. "Saçma değil"

Beş dakika kadar ikimiz de tek kelime etmedik. Yine de ilginç bir şekilde az önce gözleri dolu dolu koşan kız gitmiş, yerine sakin bir kız gelmişti. Çağrı'yı görünce içimdeki o sıcaklık soğumuş, yerini dinginliğe bırakmıştı.

"Değilsin" dediğinde düşüncelerimden ayrıldım. "Ben zayıf mıyım diye sormuştun ya, değilsin"

Ben aksine inanıyor olsam da söyleyişi o kadar samimiydi ki kelimelerin büyüsüne kapılmadan edemedim. "Sana göre" diye mırıldandığımda kafasını kaldırdı ve göz göze geldik.

"Evet, bana göre" dedi hafifçe gülümseyerek ama hemen eski ciddiyetine döndü. "Zayıf değilsin. Sadece değişmeye ihtiyacın var"

Anlamaya çalışır gibi ona baktığımda duvardan destek alarak ayağa kalktı ve kalkmam için elini uzattı.

"İnsanlara sadece zayıf yönünü gösteriyorsun. Bunu yaparak herkesin seni üzmesine izin veriyorsun" dediğinde elinden destek alarak ayağa kalktım ve "biliyorum" diye mırıldandım.

"Bilmen yetmez" dediğinde ciddiyetinden ödün vermiyordu. "Bir şeylerin değişmesi de lazım."

Kelimeler sanki havada asılı kalıyordu. Tam konuşmak için ağzımı açacaktım ki kelimeleri yutmama sebep olan o cümleyi kurdu.

"İzin ver yardım edeyim"

19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı kutlu olsun arkadaşlar!

Olayın kopma noktalarından biri oldu bu bölüm. Birkaç bölüm önceden söylemiştim bir kopma noktası olacağını. Ne düşündüğünüzü merak ediyorum açıkçası :)

Bölüm parçası Ellie Goulding - Guns and Horses.

İyi okumalar.

 

Continue Reading

You'll Also Like

1M 63.3K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...
687 383 5
"Sen senden nefret eden bu koca gök yüzünü hiç gocunmadan gözlerine sığdırmışsın. Bi kadına gele bilecek en Ufak zararda her şeyi göze almışsın.Hep...
2.2M 136K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
635K 19.5K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!