KURBAN

edaatokmakk tarafından

5.8M 141K 13.6K

WATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir ta... Daha Fazla

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
DUYURU!!!
!!!
Güzel Haberim Var!!!!!! 😉😀😂😁😀
Tanıtım Videosu
RÖPORTAJ !!!
> FİNAL'E BİR ADIM KALA<
DUYURU!!!
BEN GELDİM :):):)
KURBAN 2- Bölüm 1
KURBAN 2 -Bölüm 2
KURBAN 2 - Bölüm 3
KURBAN 2 -Bölüm 4
KURBAN 2 -Bölüm 5
KURBAN 2 - Bölüm 6
KURBAN 2 - Bölüm 7
KURBAN 2 - Bölüm 8
KURBAN 2- Bölüm 9
KURBAN 2 -Bölüm 10
KURBAN 2 Bölüm 11
KURBAN 2- Bölüm 12
KURBAN 2 - Bölüm 13
KURBAN 2- Bölüm 14
KURBAN 2 - Bölüm 15
KURBAN 2- Bölüm 16
KURBAN 2- Bölüm 17
KURBAN 2- Bölüm 18
KURBAN 2- Bölüm 19
KURBAN 2-Bölüm 20
KURBAN 2 - Bölüm 21
KURBAN 2- Bölüm 22
KURBAN 2 - Bölüm 23
KURBAN 2- Bölüm 24
KURBAN 2-Bölüm 25
KURBAN2-Bölüm 26
KURBAN 2 - Bölüm 27
KURBAN2 - Bölüm 28
KURBAN2 -Bölüm 29
KURBAN 2- Bölüm 30
KURBAN 2 - Bölüm 31 ( Final Öncesi Sessizlik)
KURBAN 2 - Final

Bölüm 26 ( YARI FİNAL)

95.3K 4K 636
edaatokmakk tarafından

Merdivenlere gelince dayanamayıp Rüzgar'a baktım. Hâlâ onu bıraktığım gibi yerde oturuyordu. "Ne hali varsa görsün!" diye söylenerek bir basmak çıktım ama ikinci adımı atamadım. Ben bu şekilde birini geride bırakamazdım. Geri dönüp koridorun sonuna doğru ilerledim ve Gökalp'in kapısının önüne gelince kapıyı çalmadan kolumdaki saate baktım. Bire gelmek üzereydi. Gökalp büyük ihtimalle uyumuştu ama onu uyandırmak zorundaydım. İlk önce yavaşça kapıyı tıklattım. İçeriden ses gelmeyince daha da güçlü vurdum. Birkaç saniye sonra Gökalp kapıyı açtı ve uykulu kısık gözleriyle, "Ne var!" dercesine bana baktı.

"Çok üzgünüm Gökalp ama seni uyandırmak zorundaydım." deyince Gökalp uykusunun kaçması için kafasını hızla salladı ve bir adım öne çıkarak, "Sorun değil. Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Dönüp salona doğru bakarak, "Rüzgar'ı odasına çıkarır mısın?" diye sordum. Bu bir sorudan daha çok ricaydı. Gökalp kaşlarını çatıp bana bakarak, "Ona bir şey mi oldu?" deyince ona baktım ve başımı iki yana sallayarak, "Hayır, sadece kendisiyle yüzleşemeyecek kadar korkakça davranıyor." dedim bir fısıltı gibi çıkan sesimle ve Gökalp'in bir şeyler söylemesini beklemeden odama çıktım.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltı bile etmeden okula geçtim. Ömer ve Eylül ile bir aylık yaptığım plan üzerinde çalışmamız gerekiyordu. Gerçekten de yoğun bir plan hazırlamıştım ve eğer buna uyarsak hem okulun hem de otelin gösterileri için hazırlanmış olabilirdik.

Toplantımız bitince ben sınıfa geçip kimse henüz gelmemişken ısınma çalışmaları yapmak istedim. Sınıfa geçince orada Burak'ı göreceğimi tahmin etmemiştim. Burak kulaklıklarını takmış kendini müziğe kaptırmış bir şekilde dans ediyordu. İçeri girdiğimi bile fark etmemişti. Kenarda bekleyip onu izledim. Hareketleri o kadar iyiydi ki! Gerçekten de başarılı bir dansçı diye içimden geçirirken gözlerimiz buluşunca Burak hemen durdu ve kulaklıklarını çıkarttı.

Elimi kaldırarak, "Günaydın, rahatsız etmek istemedim o yüzden sessizce seni izledim." dedim.

Burak ilerleyip çantasından suyunu alıp içti ve sonra bana bakmadan, "Önemli değil." dedi.

"Birileri hâlâ bana kızgın sanırım." derken ona doğru yürümeye başladım.

Beni umursamayarak dansına devam edince, "Burasını yanlış yapıyorsun." diye ikaz ettim. Aslında gayet iyi yapıyordu ama dikkatini çekmeye çalışmıştım ve başarmıştım da.

Kaşlarını çatıp bana bakarak, "Öğrettiğiniz gibi yapıyorum, hocam." dedi.

Ben sesli bir şekilde gülünce dansı bırakıp bana baktı.

"Komik olan ne?" Gayet ciddi görünüyordu.

"Komik olan sensin ve seni şu çocukça tavırların." deyip karnına yavaşça yumruk attım.

Bir adım geri giderken, "Ben çocuk değilim" diye söylendi.

"Ama çocukça davranıyorsun." dedim. Artık benim de sesim ciddileşmişti.

Birkaç saniye öylece birbirimize baktıktan sonra sessizliği bozarak, "Hadi bakalım, şu son adımları birlikte çalışalım." deyip gülümseyince o da tam olarak gülmese de dudaklarında küçük bir kıvrımla, "Tamam." deyip hemen yanımdaki yerini aldı.

Burak'la barışma işini de hallettiğimize göre artık dersime yoğunlaşabilirdim.

Yavaş yavaş diğerleri de gelip bize katıldı ve sonunda herkes gelince tam anlamıyla prova alabildik. Dansımız gerçekten de harikaydı. Ama hâlâ eklemek istediğim hareketler vardı. Onların en iyisini yapmasını istiyordum, yapacaklarını biliyordum.

...

Herkes gidince henüz eve gitmek istemediğim için birkaç saat daha yeni koreografiler üzerinde çalıştım.

Durup nefesimin düzene girmesi için beklerken duyduğum alkış sesiyle irkilerek hızla arkamı döndüm. Mert sınıfın girişinde durmuş beni alkışlıyordu.

"Hey, senin ne işin var burada?" diye sorarken ona doğru yürüdüm.

"Aradım ama açmadın." derken elindeki telefonu salladı.

"Bir ay sonra çok önemli iki dans gösterisi olacak. Bu yüzden ben de yoğun bir şekilde çalışıyorum. Telefona bakmadım bile bütün gün." dediğimde bir an acaba Rüzgar da beni aradı mı diye merak ettim.

"Bir şeyler yedin mi?"

Mert'in sorusuyla düşüncelerimden sıyrılıp, "Efendim?" dedim.

"Yemek yedin mi diye sormuştum."

"Hayır, henüz bir şey yemedim."

Mert kenara çekilip bana eliyle geç işareti yaparken, "O zaman hemen gidip bir duş al, ben seni arabada bekliyorum." dedi.

"Mert, bu çok da iyi bir fikir değil. Zaten geç oldu. Başka zaman yiyelim." dediğimde Mert söylediklerimi görmezden gelerek omuzlarımdan tutup beni ittirince, "Peki, on dakikaya geliyorum." deyip odama geçtim ve duş aldım.

Saçlarımı hızlıca kurutup dışarı çıktım. Ali beni görünce arabadan inmek için hareketlendi. Elimle inmemesini işaret ederek yanına gittim. "Ben bugün bir arkadaşımla yemek yiyeceğim, sen eve gidebilirsin." dedim.

Ali arabadan inerek, "Ama Deniz Hanım, Rüzgar Bey sizi eve benim götürmemi söyledi. Ben de sizinle geleyim, dışarıda sizi beklerim."

"Hayır tabii ki! Zaten bütün gün burada beni bekliyorsun. Buna hiç gerek yok." Arkamı dönüp uzaklaşırken, "Hadi eve git Ali. "dedim.

Ben Mert'in arabasına binip okuldan uzaklaşırken Ali hâlâ bıraktığım yerde duruyordu ve telefonla konuşuyordu. "Eminim Rüzgar'ı aramıştır!" diye mırıldanınca Mert, "Efendim, bir şey mi söyledin?" dedi.

"Hayır, sadece çok yorgunum keşke başka zaman yemek yeseydik." diye söylenince, "Tamam, tamam. Hemen hızlıca bir şeyler yeriz ve seni çok geç olmadan evine bırakırım." dedi.

Başımı onaylarcasına sallarken, "Acaba beni eve bıraktığını Rüzgar öğrenirse ne olur?" diye içimden geçirdim. Sanırım onu yine çok sinirlendirecektim ama Mert benim çocukluk arkadaşımdı. Sırf Rüzgar onu sevmiyor diye onunla görüşmeyecek değildim ya.

Şirin bir restoranda yemeklerimizi yedikten sonra Mert beni eve bıraktı. Arabadan inmeden ona teşekkür ettim. "Gerçekten çok şirin bir restorandı." deyip gülümsediğimde, "Büyük, kalabalık yerleri sevmiyorsun." dedi.

Şaşkın bir şekilde ona bakınca elini başının arkasına götürüp saçlarını karıştırarak, "Aklımda kalmış." dedi biraz utanmış çıkan sesiyle.

"Bu hareketin de benim aklımda kalmış." deyip gülümserken başındaki elini işaret ettim. Mert havada duran elimi tutup beni yavaşça kendine çekti. Böyle bir hareketi beklemediğim için geri çekilmeye fırsatım olmamıştı. Yüzü o kadar ciddi görünüyordu ki. Dudaklarını bana yaklaştırmaya başlayınca kendimi toparladım ve elimi çekerken, "Mert lütfen!" diye ikaz ettim net bir sesle.

Mert elimi bırakmayarak, "Sakin ol, sadece yanaktan arkadaşça bir öpücük." deyip daha da yaklaşınca birden onun tarafındaki kapı açıldı ve biri onu hızla dışarı çekip yere fırlattı. Ben olayın şokuyla çığlık atarken Mert çoktan yüzüstü yere yapışmıştı.

Hemen arabadan çıkıp neler olduğuna baktığımda Rüzgar Mert'i tutup ayağa kaldırdı ve sert bir yumruk geçirdi.

"Rüzgar!" diye bağırınca bir saniye dönüp bana baktı ve tekrar Mert'e yumruk attı.

"Rüzgar kes şunu!" diye bağırarak hemen Mert'in yanına diz çöküp, "İyi misin? Ben... Ben çok üzgünüm." dedim. Rüzgar'ın yaptığı bu iğrenç davranış için kendimi suçlu hissetmiştim.

Mert bir eliyle burnunu tutup yavaşça ayağa kalmaya çalıştı. Kolundan tutarak ona yardım ederken tekrar sordum. "İyi misin?"

Mert sadece başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.

Rüzgar'a dönüp, "Ya sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdım. Ama Rüzgar cevap bile vermeden beni kolumdan tutup sertçe çekti ve arkasına doğru beni savurdu. Dengemi kaybedip yere düşünce Mert, "Deniz!" diyerek bana doğru bir adım atmıştı ki Rüzgar onu yakasından tuttu ve hızla arabasına yasladı. "Sadece beş saniyen var. Buradan defolup gitmen için sadece beş saniye!" diye bağırdı. Mert bir bana bir Rüzgar'a bakıyordu.

"Mert git lütfen." dediğimde son kez bana baktı ve arabasına binip uzaklaştı.

Rüzgar öfke kusan gözlerini bana çevirdiğinde ben de oturduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. Bana doğru yürümeye başladığında korkuyla popomun üzerinde biraz geriye gitmeye çalıştım. Elbette bunun bir işe yaramayacağını biliyordum ama sadece olacakları belki bir iki saniye geciktirir diye umut etmiştim.

"Sen canına mı susadın kızım!" diye haykırırken hemen önümde diz çöküp çenemi sertçe kavradı.

"Sana onunla görüşme demedim mi ben! Sen bir de o piçi evime kadar getiriyor musun?"

"Çenemi Rüzgar'ın elinden kurtarmaya çalışırken, "Bırak beni, canımı yakıyorsun!" diye söylendim.

Rüzgar çenemi bırakıp kollarımdan tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca ben de geriye doğru eğildim. Fazla eğilmiş olmalıyım ki düşecek gibi oldum. Rüzgar hemen belimden kavrayıp beni kendine çekti ve "Sakın Deniz! Sakın beni sınama! Pişman olursun!" dedi.

"Yürü şimdi!" diyerek beni eve doğru itti. Yanımdan hızla geçip eve ilerlerken ben de yavaş adımlarla arkasından gittim.

Merdivenlerden çıkarken Gökalp, "Deniz?" diye seslenince dönüp ona baktım. Birkaç basamak yukarıda olduğum için boyumuz aynı hizadaydı.

"Efendim Gökalp."

"Rüzgar haklı Deniz. O adam tehlikeli ve seni sadece Rüzgar'a yaklaşmak için kullanıyor."

Bu söyledikleri gerçekten de çok saçma geliyordu.

"Sizin Mert'le derdiniz ne anlamıyorum. Ben onu çocukluğundan beri tanıyorum tamam mı? Sizin nasıl bir iş ilişkiniz var hiç umurumda bile değil ama o benim arkadaşım ve kimse onunla görüşmeme engel olamaz. Görüştüğüm insanlara da mı karışacaksınız? Yeter artık rahat bırakın beni biraz!"

Yine öfkemin kurbanı Rüzgar değil de bir başkası olmuştu. Aslında bütün bunları Rüzgar'a söylemek istemiştim ama onun o karanlık gözerine bakınca bütün kelimelerimi yutmuştum. Şimdi Gökalp'in sakin olan mavilerine karşı bütün öfkemi kusmak daha kolay gelmişti.

Gökalp tek kelime bile etmeden öylece bakınca gözlerimi kapatıp başımı öne eğdim ve pişmanlığımı belli eden bir ses tonuyla, "Üzgünüm." diye fısıldadım. Sonra da hızla merdivenleri çıkıp odama gittim.

Üzerimi bile değiştirmeden yatağa girdim ve şu lanet gecenin bir an önce bitmesini diledim.

...

1 ay sonra...

Sabah gözlerimi açtığımda alarm henüz çalmamıştı. Bu akşam oteldeki dans gösterimiz vardı ve bütün gece heyecandan uyuyamamıştım.

Bir ay boyunca yoğun bir şekilde hazırlanmıştık, her şey hazırdı ama yine de ben huzursuz hissediyordum. Belki de Rüzgar'la aramızın hâlâ çok da iyi olmamasının bunda birazcık etkisi olabilirdi.

Mert'in beni bıraktığı geceden sonra onunla pek konuşmamıştım. Konuşmaya fırsatım olmamıştı desem daha doğru olur. O, işi yüzünden sürekli il dışına çıkıp durdu, ben de yapmış olduğum plana sadık kalmaya çalıştığım için birbirimizi pek görememiştik. Sadece birkaç akşam yemeğinde onu görebilmiştim ve o zamanlarda da sessizce yemeklerimizi yiyip kalkmıştık.

Alarm çalmaya başlayınca düşüncelerimden sıyrılıp alarmı kapattım ve hemen banyoya gidip ılık bir duş aldım. Dolabı açıp fazla düşünmeden üzerime hemen bir kot şort ve üzerine de beyaz salaş bir bluz giyindim. Hava çok sıcak olduğu için saçlarımı kurutma gereği duymadan beyaz spor ayakkabılarımı da giyip aşağı indim. Rüzgar çoktan kahvaltıya başlamıştı. Ben de sessizce karşısına geçip oturdum.

"Günaydın." diye mırıldandığımda sadece başını kaldırıp bana baktı ama hiçbir şey söylemedi.

"Kaba pislik!" diye içimden ona saydırırken Yeliz çayımı getirip masaya bıraktı. "Günaydın Deniz Hanım."

"Günaydın Yeliz." derken sesim fazla yüksek çıkmıştı. Aslında bilerek bağırmıştım Rüzgar'ın kabalığını gözüne sokmaya çalışırcasına ama Rüzgar bunu da umursamamıştı.

Pes edip çayımdan bir yudum aldım.

Yeliz mutfağa giderken birden dönüp, "Aa Deniz Hanım, gösteriniz bu akşamdı değil mi?" diye heyecanlı bir şekilde sorunca gülümseyerek, "Evet, geleceksin değil mi?" dedim.

"Tabii ki, Gökalp beni götüreceğine söz verdi." deyip kıkırdadı.

"Bu çok iyi." deyip göz kırptım. Daha sonra Yeliz Rüzgar'a dönüp, "Siz de geliyorsunuz değil mi?" diye sorunca farkında bile olmadan elimdeki fincanı sıkıp Rüzgar'ın dudaklarının arasından çıkacak kelimelere odaklandım.

Rüzgar başını tabağından bile kaldırmadan, "Öyle gereksiz şeyler için zamanım yok, siz gidin!" dedi.

Bir andan bütün enerjim düştü. Rüzgar'ın söylediği şu kelimeler resmen bütün şevkimi kırmıştı.

Yeliz hiçbir şey söylemeden bana baktı ve sonra da gitti.

O kadar çok sinirlenmiştim ki! Tamam gelmek istemiyorsan gelme ama benim ve diğerlerinin bir ay boyunca emek verdiği gösteriye gereksiz deme!

"Gereksiz olan sensin ve senin şu tavan yapmış egon. Kaba herif, yontulmamış odun ne olacak!"

Ben Rüzgar'a içimden hakaretler yağdırırken o çoktan kahvaltısını bitirip masadan kalktı. Yanımdan geçip çıkışa doğru ilerlerken bir anda sinirden ne yapacağımı bilemez bir halde ayağa fırladım ve koşup önüne geçtim. Rüzgar kaşlarını kaldırıp, "Ne var?" dercesine bana bakarken, "Zaten seni gösterime davet etmemiştim Rüzgar! Oraya gelip de her zaman yaptığın gibi o kötü karamsar kişiliğinle arkadaşlarımı olumsuz etkilemeni asla istemem. Çünkü orada bizi destekleyen ve ne olursa olsun finalde bizi tebrik edecek arkadaşlara ihtiyacımız var." dedim ve cevap bile vermesini beklemeden koşar adım odama çıktım. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yaslayınca elimi göğsümün üzerine koydum ve kalp atışlarımın sakinleşmesini bekledim. Rüzgar'a gerçekten de ağır şeyler söylemiştim. Emek verdiğim gösteriye gereksiz demesinin intikamını almıştım ama peki neden böyle kötü hissediyordum?

Eğer sesini çıkarmadan gösterime gelseydi ona asla gelme demezdim. Şimdi canımı sıktığı için bütün bunları söylemiştim. Bunlar gerçekten hissettiklerim değildi.

Telefonumun sesiyle içinde boğulduğum vicdan azabından çıkarak gidip telefona baktım. Arayan Mert'ti. Bu geçen bir ay boyunca onunla sadece okulda birkaç defa öğle yemeği yemiştik. Rüzgar'ın o sağlam yumruklarından sonra beni bir daha görmek istemez sanmıştım ama o hemen ertesi gün beni arayarak nasıl olduğumu sormuştu.

Telefonu açtım ve hoparlöre verip çantamı hazırlamaya koyuldum.

"Günaydın Mert."

"Günaydın, prenses." Mert bana son iki haftadır "Prenses" demeye başlamıştı. Bu bana her defasından babamı hatırlatsa da Mert'e bana bu şekilde seslenme de diyememiştim.

Mert devam ederek, "Heyecanlı mısın bakalım?" dedi.

Sıkıntılı bir nefes alıp, "Fazlasıyla." dedim.

"Hey! Sakin ol. Eminim mükemmel bir iş çıkaracaksınız. Çok çalıştın."

Mert'in söyledikleri hiç yardımcı olmuyordu ama yine de, "Teşekkürler." dedim.

Aslında bu sözleri Rüzgar'dan duymak istiyordum ama onun düşünceleri de ortadaydı.

"Mert kapatmam lazım, hazırlanıyorum." diyerek telefonu kapattım ve hemen Toprak'ı aradım.

"Günaydın balım."

"Günaydın abi, bu akşamki gösteriyi hatırlatmak için aramıştım."

"Deniz!" dedi mahcup bir sesle. Bu ses tonunu gayet iyi biliyordum.

"Ya hayır abi!"

"Deniz, gerçekten çok üzgünüm. Son anda çıkan bir iş."

"Offff! Tamam."

"Söz bir sonrakini kaçırmayacağım."

"Kaçırmasan iyi olur abi. Neyse, okula gidiyorum. Hoşça kal." dedim ve onun da hoşça kal demesini bekleyip telefonu kapattım.

...

Okula gittiğimde tam bir curcuna ile karşılaştım. Heyecanlı olan tek kişi ben değildim. Herkes gergindi ve bu yüzden son provayı yaparken sürekli hata yapıyorlardı. Sınıfa girip müziği kapattım ve herkese oturmasını söyledim.

Bütün gözler bana çevrilince, "Şimdi herkes en yakınındaki ile sırt sırta yaslansın." dedim. Bütün gözler şaşkın bir şekilde bana bakarken, "Bu şekilde birbirinizi sakinleştireceksiniz." diye açıklama yaptım. Az sonra herkes ikili gruplar halinde pozisyonlarını alınca, "Tamam arkadaşlar. Şimdi herkes gözlerini kapatsın ve yavaşça nefes alsın." dedim. Sınıf birden sessizleşti ve herkes dediğimi yaparak yavaşça nefes almaya başladı.

"Şimdi kendi nefeslerinizi unutun ve eşinizin nefesini dinleyin."

Ağır adımlarla aralarında dolaşırken bu yöntemin gerçekten de işe yaradığını görebiliyordum. Herkes çok daha sakin görünüyordu.

"Hadi arkadaşlar. Şimdi son bir prova alıyoruz ve akşama kadar herkes serbest. Ama herkes altıda kesinlikle burada olsun. Hep birlikte karşıya geçeceğiz." dedim.

Onlar dans için yerlerini alırken ben de müziği açtım. Bu sırada Ömer'in kapıdan baktığını görünce yanına giderek, "Selam." dedim.

"Selam güzellik." deyip gülümsedi ve bana dikkatli bir şekilde baktı.

Kaşlarımı çatarak, "Ne?" dedim.

Her zamanki sıcacık gülümsemesi yüzünü aydınlatırken, "Sen harika bir öğretmensin." dedi.

"Teşekkür ederim." diyerek hızlıca ona sarıldım ve tekrar provaya katıldım.

...

"Sakin ol Deniz!"

"Sakin ol Deniz!"

"Sakin ol Deniz!"

Gösteriye çıkmamıza sadece beş dakika kalmışken sahnenin arkasında kendi kendime mırıldanarak sakinleşmeye çalıştım. Daha önce de gösterilere çıkmıştım ama neden şimdi bu kadar çok heyecanlanıyordum?

Sonunda adımız anons edildiğinde arkamı dönüp heyecanlı ve endişeli bakan gözlere bakarak, "Bence o sahnenin artık harika bir dans gösterisine ihtiyacı var." deyip elimi onlara doğru uzatınca herkes bir ağızdan, "Evet!" diyerek ellerini elimin üzerine uzattılar.

Sahneye çıkıp yavaşça ilerlerken gözlerimi seyirciler üzerinde hızlıca gezdirdim. Gerçekten de çok kalabalıktı. O kalabalık içinde görmek istediğim bir kişi daha vardı ama ben ona bu sabah çok ağır şeyler söylemiştim. Elbette gelmeyecekti. Zaten dansımı gereksiz bulduğu için gelmek istemiyordu.

Müzik başladığında gözlerimi kapattım ve gösteriye konsantre oldum.

...

Hızlı hızlı nefes alarak nabzımın bir düzene girmesini beklerken tüm salonu inletecek kadar şiddetli alkış seslerini duyunca sanırım iyi bir iş çıkardık diye düşündüm. Selam verip sahnenin önüne doğru yürüdüğümüzde alkışlar daha da şiddetlendi. Yüzümüzde kocaman gülümsemelerle seyircilere bakarken kendimi gerçekten de çok iyi hissediyordum.

Ön sıralarda ayakta alkışlayan Gökalp ve Yeliz'i görünce gözlerim bir an Rüzgar'ı da aramıştı ama yoktu. Gelmemişti.

Soyunma odasına doğru ilerlerken birinin, "Deniz?" diye seslendiğini duyunca bir an kalp atışlarım hızlandı ve heyecanla arkamı dönüp sesin geldiği tarafa baktım.

Bir anda hızlanmış olan kalp atışlarım Mert'i görünce aynı hızla yavaşladı.

Mert koşar adım yanıma gelip beni kucaklayarak bir tur döndürdükten sonra, "Harikaydın!" diye bağırdı.

"Tamam, sakin. İndir beni!" deyince beni yere bıraktı ve tekrar, "Harikaydın, gözlerimi senden alamadım." dedi.

"Harika olan onlardı." derken yanımdan geçen öğrencilerimi gösterdim.

"Bunu kutlamalıyız, hiç itiraz istemiyorum. Seni harika bir yere götüreceğim." dediği sırada Yeliz, "Deniz Hanım?" diye seslenerek bana el salladı.

Az sonra o ve Gökalp yanıma gelip beni tebrik ettiler. Gözlerim hâlâ onların arkalarındaydı. Belki çıkar gelir diye umut ediyordum hâlâ aptal gibi. Sonunda dayanamayıp sordum.

"Rüzgar gelmedi mi?"

Yeliz ve Gökalp birbirine baktıktan sonra Gökalp bana dönerek, "Şirkette çok fazla iş var." dedi sadece. Sonra ekledi: "Hadi eve gidelim."

Sabah Rüzgar'la aramızda ne geçmiş olursa olsun yine de geleceğini düşünmüştüm. Bir süredir birlikteydik ve ben artık buraya gelecek kadar değerli olduğumu sanırdım. Yanılmıştım. Ne kadar zaman geçerse geçsin, Rüzgar beni asla kabullenmeyecekti. İlk günkü nefretini ve öfkesini günden güne besleyip büyütecekti.

Eksik hissediyordum. Toprak'ın eksikliğini, Rüzgar'ın eksikliğini...

Ne ara bende bu kadar değerli olmuştu bu adam?

"Evet Deniz? Benimle geliyorsun değil mi?" diye soran Mert'e bakarak "Evet." dedim. Rüzgar beni önemseyip buraya gelmediyse ben de onun söylediklerini umursamayacaktım.

"Deniz bizimle geliyor!" Gökalp öfkeli bakışlarını Mert'e dikince, "Siz gidin, ben Mert'le gideceğim." diyerek noktayı koydum.

"Deniz yapma! Bak..."

Elimi dur dercesine havaya kaldırarak, "Gökalp lütfen!" dedim biraz öfkeli çıkan sesimle.

Gökalp de sinirlenmişti. Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı ve arkasını dönüp giderken, "Yeliz hadi!" dedi.

Yeliz hızlıca, "Hoşça kal." deyip Gökalp'in ardından gitti.

Şu an ben de onlarla gitmek istiyordum ama Rüzgar'a olan kızgınlığım yüzünden burada Mert'le kalmayı tercih etmiştim.

Mert'le yemek yedikten sonra beni bir gece kulübüne götürmek isteyince ona yorgun olduğumu söyledim ve bu kulüp işini daha sonraya erteledik.

Beni eve bırakırken yol boyunca konuşmadım. "Neyin var?" diye sorunca, "Yorgunum." diyerek onu geçiştirdim. Gerçekten de yorgundum, yalan söylemiş sayılmazdım. Eve yaklaşınca, "Tamam, fazla ileri gitme." diyerek onu durdurdum.

Mert neden böyle bir şey söylediğimi gayet iyi bildiği için hiçbir şey söylemeden arabayı yolun kenarına çekti. Ona bakıp gülümseyerek teşekkür ettim ve tam ineceğim sırada Mert, "Deniz?" diyerek beni durdurdu.

"Efendim?"

"Ailen bu gece seni izleseydi, gurur duyarlardı." deyince çok şaşırmıştım.

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten prenses." dedi samimi bir ifadeyle.

Hızlıca uzanıp ona sarıldım ve "Teşekkür ederim." deyip geri çekildim. Yanaklarımdan süzülen yaşları silerken, "Ben artık gitsem iyi olacak." diyerek gülümsedim ve arabadan indim.

Yavaşça bahçe kapısını açıp içeri girdim. Tam eve girecekken arka bahçeden ses gelince ne olduğuna bakmak için sesin geldiği tarafa doğru yürüdüm.

Köşeyi dönünce bahçenin kenarında Rüzgar'ı ayakta beklerken gördüm. Arkası dönük olduğu için ne yaptığını pek anlamamıştım. Yavaşça ilerledim ve "Rüzgar?" diye seslendim. Arkasını bile dönmeden öfkeli bir sesle, "Yine aynı şeyi yaptın Deniz!" dedi hırlarcasına.

Başta ne demek istediğini anlamamıştım ama onun baktığı tarafa bakıp Mert'in az önce beni bıraktığı yeri gayet net bir şekilde görünce neyi kastettiğini anladım.

Rüzgar dönüp karanlıkta daha da siyah görünen gözlerini bana dikip, "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?" diye hesap sorarcasına bağırdı ve bana yaklaşarak, "Bir de ona sarılıyor musun? Belki daha fazlasını da yapıyorsunuzdur." dedi.

Ağır ithamları sinirlerimi fazlasıyla bozmuştu. Bütün vücudum öfkeyle titremeye başladığında, "Terbiyesiz!" diyerek Rüzgar'a sert bir tokat attım. İğrenç hakaretlerini yeterince işitmiştim ve daha fazla tahammül edemezdim. Rüzgar bu tokadı hak etmişti.

Rüzgar bir eliyle yüzünü tutarak şaşkınlıktan kocaman olmuş gözleriyle bana baktı.

"Se-sen bana tokat mı attın!"

Burnumu dikleştirdim ve "Sen bu tokadı hak ettin Rüzgar!" diye bağırdım. Rüzgar kollarımı tutup sıkarak, "Sen eceline susamışsın!" diye kükreyince onu hızla itip elinden kurtuldum. Sonra iki elimle birden tekrar göğsünden onu iterek, "Sen neyi kastettiğinin farkında mısın?" diye bağırdım. Sesim titremiş, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Bir kez daha ittim ve "O adam benim için değerli olan bu gecede yanımda olup beni destekledi." dedim. Tekrar ittim, "O adam az önce arabadayken bana eğer ailem beni izleseydi benimle gurur duyacaklarını söyledi." dedim ve yutkunup kuruyan ağzımı biraz ıslatarak, "Bunun benim için ne demek olduğunu biliyor musun sen?" diye sordum az öncekine nazaran sakin çıkan sesimle.

Sonra onu tekrar itmek isteyince Rüzgar bileklerimden yakaladı ve beni kendine çekip bileklerimi arkamda sabitledi. O kadar sıkı tutuyordu ki kımıldayamıyordum bile.

"Bilmiyorum!" dedi Rüzgar buz gibi sesiyle ve devam etti: "Bilmek de istemiyorum. Çünkü ne sen ne de senin hissettiklerin umurumda değil. Sana o adamla görüşme diyorsam bu seni düşündüğüm için değil, kendimi düşündüğüm için. Onun niyetini biliyorum. Seni kullanıyor olması umurumda bile değil. Sadece senin yüzünden benim bir açığımı yakalamasını istemiyorum." deyip beni hızla itti. Birkaç adım geri geri gidip acıyan bileklerimi ovarken o konuşmaya devam etti.

"Senin için önemli olan bu gece benim için sadece kocaman bir hiç." dedi ve arkasını dönüp ormanı seyrederken, "İyi, onunla görüşmeye devam et. Ben kendimi koruyabilirim ama sana ne olacağı umurumda bile değil."

Duyduklarım beni sanki ezip geçmişti. Bunlar Rüzgar'ın gerçek duyguları olamazdı. Olmamalıydı. Nasıl bu kadar rahat benim onun için hiç değerim olmadığını söyleyebilirdi? Hiç mi vicdanı yoktu bu adamın?

"Sana inanmıyorum." diye mırıldandığımda Rüzgar alaycı bir kahkaha atarak, "Bu senin sorunun." dedi.

"Şimdi defol git! Seni daha fazla görmek istemiyorum." deyince ağır adımlarla ondan uzaklaştım. Yavaşça eve doğru ilerlerken gözüm bir anda Ay'ın ışığında masmavi parlayan havuza takıldı.

Yönümü değiştirip havuza doğru ilerledim. Tam kenarına gelince dönüp, "Rüzgar!" diye bağırdım. Rüzgar başını çevirip bana bakınca gülümseyerek, "Biliyor musun, ben yüzme bilmiyorum." dedim ve kendimi boşluğa bıraktım.

Ne düşündüm, aklımda ne vardı hiç bilmiyorum.

Böyle bir şeyi neden yaptım hiç bilmiyorum. Belki de meydan okuyordum Rüzgar'a.

Gerçekten de onun için bir hiç olup olmadığımı bu kadar tehlikeli bir şekilde öğrenmek... Evet, bu tam bir aptallık. Ama ben bu aptallığı bir saniye bile düşünmeden yapmıştım.

Vücudum sıcak havaya nazaran buz gibi olan suya temas ettiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım ve nefesimi tuttum.

Şimdi sadece bekleyecektim. Bütün gün yaptığım gibi Rüzgar'ı umutsuzca bekleyecektim.

Rüzgar Ulusoy, her geçen saniye ölüme bir adım daha yaklaşıyorum. Şimdi sen gelip de beni yavaş yavaş sarmaya başlayan bu karanlıktan çekip çıkaracak mısın?

"Umurumda değilsin!" dedikten sonra bile benim için gelecek misin?


Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

1M 43K 59
Seni affedersem Namert olayım!.. Bana şiir yaz diyorsun hoş güzel de, peki sen kaç harf edersin. #Güven MAFYA ve AŞK SERİSİ 3... Keşke, her karşılaşm...
702K 6K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
204K 1.1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
373K 5.7K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...