KURBAN 2- Bölüm 16

11.7K 564 20
                                    

Merhabalar Wattpad ailem. Bir konuya açıklık getirme gereği duyuyorum. Kurban kitabı daha önce bütün bölümleriyle yayınlandı. Daha sonra kitap olduğunda bölümleri geri çektim. İlk baskıdan sonra yayın eviyle sözleşmemi bitirdim. Bu yüzden kitabın tamamını yeniden burada paylaşmaya karar verdim.

"Ya kızım resmen bütün sofrayı ben hazırladım!"
Eylül surat asarak Ömer'in arkasında belirince Rüzgar ,Ömer'in elini bırakarak "Üzgünüm benim hatamdı." deyip gülümsedi.
Gerçekten gülümsedi mi?
Eylül beni şaşırtacak bir şekilde gülümseyerek "Olur böyle şeyler enişte. Hoş geldin " deyip ona sarılınca kocaman olmuş gözlerim ve tutulmuş nutkumla onlara bakakaldım.
Sonra hemen başımı hızla iki yana sallayarak kendime gelmeye çalışıp "Enişte mi? Ayrıca siz ne ara bu kadar samimi oldunuz?" diye şaşkınlığımı dile getirdim. Ardından cevap beklercesine Ömer'e baktım.
Ömer kollarını göğsünde bağlayıp hiçbir fikrim yok dercesine başını iki yana sallayınca bakışlarımı tekrar Eylül'e çevirdim.
Eylül bana da "Hoş geldin" deyip sarıldı. Sonra geri çekilip hala cevap bekleyen beni görünce  "Sizin eve geldiğim gün resmen tanıştık." dedi.
Ben daha fazla sorgulamak istercesine konuşmaya niyetlendiğimde Ömer araya girerek "Bütün bir akşamı kapıda geçirmeye niyetiniz yoksa yemekler hazır hadi içeri geçelim." deyince mecburen söyleyeceklerimi sonraya erteleyerek içeri girdim.
"Siz masaya geçin, ben de mutfaktan içecekleri getireyim."
Ömer mutfağa geçince biz de salona yöneldik. Eylül Rüzgar'ın elindeki paketleri alırken "Niye zahmet ettiniz." tarzı cümleleri ardı ardına sıralayınca Rüzgar  tatlı tatlı gülümsedi.
Bu da ne demek şimdi! Rüzgar'ın suratındaki gülümsemeye bakın ya! Bana hiç böyle gülümsemedi !
Bu ikilinin ne ara bu kadar samimi olduğunu öğrenmek istercesine hızlı adımlarla mutfağa gittim.
Ömer buzdolabından içecekleri çıkarırken "Bu ikisi ne ara böyle samimi oldular?" diye sordum.
Ömer de durumdan memnun olmadığını belli eden bir ses çıkarıp bana döndü.
"Senin için düzenlenen şu gece vardı ya hani?"
"Evet?"
"Aslında sana söylememem gerekiyor ama peşimi bırakmayacağını bildiğim için mecburen anlatıyorum."
İşaret parmağımı ona doğrultarak "Dökül çabuk!" dedim.
"O gün Rüzgar benimle konuşmak istedi. Benden yardım isteyecekmiş. Ama konuşma fazlasıyla gergin geçince bir şey söylemeden ayrıldı."
Sabırsızlıkla "Eee?" deyince "Kızım patlama işte anlatıyorum!" diye çıkıştı.
Dinliyorum dercesine başımı sallayınca konuşmaya devam etti.
"Birkaç saat sonra Gökalp bana mesaj attı. Senin  öğrencilerine akşamki daveti ve adresi söylememi istedi. Bende Rüzgar'a hala öfkeli olduğum için bu işi Eylül'e bıraktım."
Gürültülü bir nefes bırakıp "Keşke bırakmasaydım!" dediğinde ikimizde salondan gelen gülüşme seslerini yüzümüzü buruşturarak dinledik. Ardından da yüksek bir kahkaha attık.
"Eylül yapmış yapacağını yine!" dedim ve bir an ciddileşip "Demek Rüzgar benim için sizden yardım istedi!" dedim.
Ömer geçiştirerek "Aynen öyle" deyip mutfaktan çıkınca bende yüzümde aptal bir tebessümle "Beni sürekli şaşırtıyorsun Rüzgar!" diye mırıldandım.
Yemek sırasında neredeyse sadece Eylül ve Rüzgar'ın konuşmalarını dinledik.
Buna bir son vermek istercesine araya girerek "Ömer yeni bir koreografi üzerinde çalışıyordun ne oldu o?" diye sordum.
Bir anda bütün gözler Ömer'e çevrilince gülümseyerek "Harika gidiyor, bitmek üzere. Ama son kısım pek içime sinmedi bu hafta sonunu senden rica edecektim. Birlikte çalışalım."
Ben daha ağzımı açmadan Rüzgar atlayarak "Deniz'in bu hafta sonu bana ait!" deyince ortam biranda gerildi.
Ortamı yumuşatmak için gülümseyerek "Evet canım ya, çok sevdiğimiz bir arkadaşın bebeğinin doğum günü için bütün hafta sonunu onların çiftliğinde geçireceğiz." dedim.
Ömer yüzüne ciddi bir ifade takınıp birkaç saniye bize baktı.
Sonra alaycı bir şekilde gülümseyerek "Şimdi anlaşıldı!" deyince anlamaya çalışırcasına kaşlarımı çatarak "Ne anlaşıldı?" diye sordum.
" Rüzgar buraya geldi, sen de onun arkadaşına gideceksin! Bu bir anlaşma değil mi?"
Bu adam nasıl bu kadar zeki olmayı başarıyor?
Ne diyeceğimi bilemeyerek dönüp Rüzgar'a baktım.
Rüzgar rahat bir tavırla "Bir anlaşma olduğu doğru ama senin dediğin gibi değil." diyerek  masanın üzerindeki elimi tuttu ve  avcumun içinden öpüp "Ben istediğimi aldım." diyerek imalı bir şekilde gülümsedi.
Şu anda kırmızının bütün tonlarını suratımda hissedebiliyordum. Teşekkür ederim Rüzgar beni yerin en dibine soktun!
Eylül utancımı daha da artırmak istercesine "Yaa ne romantik!" deyince Ömer konuyu kapatmak için "Kahvelerimizi arka bahçede içelim mi?" diye sordu.
Seni seviyorum Ömer! Beni sürekli kurtarıyorsun. Sen gerçek bir arkadaşsın.
Hemen atlayıp "Evet , evet çok iyi olur. Zaten içerisi çok sıcak." dedim.
Onlar boş tabakları alıp masadan kalkınca öfkeyle Rüzgar'ı baktım. "Sen ne yaptığını sanıyorsun!"
Alaycı bir şekilde gülümseyerek burnuma hafifçe dokundu. "Sen dua et asansörde yaptıklarımızı anlatmadım!"
Sinirlenerek "Neden beni o otel odasında yapayalnız bırakıp gittiğini de anlatmıyorsun?" diye çıkıştım.
Biranda yüzü ciddileşti. Duydukları pek hoşuna gitmemiş gibiydi.
Oh olsun sana Rüzgar! Sen de beni arkadaşlarımın yanında utandırmasaydın!
"Ne oldu? Neden biranda bu kadar ciddileştin? Az önce eğleniyor gibiydin."
Şimdi de gülümseme sırası bendeydi. Rüzgar'ın yüzündeki her bir kasın gerildiğini görmek nedense beni mutlu etmişti. Bu adamı sinirlendirmeyi seviyordum.
Tabi bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödeyeceğimi hiç hesap etmemiştim.
Ömer ve Eylül tekrar salona geldikleri sırada Rüzgar eğilip beni öpmeye başlayınca neye uğradığımı şaşırdım. En iyi iki arkadaşım biraz ileride bize bakıyorlarken Rüzgar'ın bu yaptığı affedilir gibi değildi.
Eylül "Ne romantik!" diye kıkırdayınca Ömer onu hızlıca çekip götürdü.
Az sonra Rüzgar'ı iterek kendimden uzaklaştırdığımda öfkeyle elimi kaldırdım ama Rüzgar hızlı bir hareketle beni durdurdu.
"Bırak!" diyerek elimi çektim. Birkaç saniye boyunca öfkeyle karalarına baktım. Benim aksime o gayet sakindi.
"Beni çok utandırdın Rüzgar!" diye titreyen sesimle fısıldayıp yanından geçerken elini kaldırıp beni durdurdu.
"Ne var?" diyerek öfkeyle ona döndüğümde beni kendine çekip sarıldı .
Ama ben öylece kımıldamadan bekledim.
Geri çekilirken saçlarımdan öptü ve "Biz evliyiz, utanacak bir şey yok!" dedi.
"Evli bir çift ha !" diyerek gözlerine baktım.  "Evli çiftler birbirlerini otel odalarında bırakıp gitmezler! Birbirlerine kendilerini iğrenç hissettirmezler!"
Göğsüne hızlıca vurdum. "Kendimi nasıl hissettiğim hakkında en ufak bir fikrin bile yok öyle değil mi?"
Rüzgar gözlerini kısıp bakınca başımı hızla iki yana salladım. " Tabi ki yok!" Sesimdeki hayal kırıklığını fark etmemişti bile.
"Bari giderken komodinin üzerine para da bıraksaydın. O zaman tam anlamıyla bir fahiş..."
Rüzgar elini dudaklarıma bastırarak öfkeyle "Yeter!"diye bağırdı. "Saçmalamaya başladın!"
"Deniz?"
Ömer'in sesiyle ikimizde dönüp ona baktık.
Ömer kaşlarını çatarak "Her şey yolunda mı?"diye sorunca Eylül hemen araya girdi. "Hayatım karı-koca arasına girmesen mi acaba. Bırak kendileri halletsin."
"Sorun falan yok!" diyerek tabağımı aldım ve mutfağa götürdüm.
Ömer,Eylül'e "Sen Rüzgar'la arka bahçeye geç biz hemen geliyoruz" diyerek peşimden mutfağa geldi.
"Neler oluyor?"
Elimdeki tabağı lavaboya bırakırken "Bir şey yok Ömer sadece Rüzgar'a çok kızgınım." dedim.
"Neden?"
Gürültülü bir nefes bırakarak ona döndüm. Rüzgar'ın beni bırakıp gitmesine sinirlendiğimi elbette söyleyemezdim ama ona yalan söylemek de istemiyordum.
"Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum Ömer!"
Tam karşıma geçip yüzümü elleri arasına aldı. Gözlerime dikkatli bir şekilde bakarak "Sana tek bir soru soracağım!" dedi.
Sor dercesine başımı sallayınca "Ona aşık mısın?" diye sordu.
Artık daha fazla saklamanın bir anlamı yoktu. Rüzgar'a aşık olduğumu öğrenmeye hakkı vardı.
Başımı aşağı yukarı sallarken "Evet!" dedim. "Ona aşığım!"
Ömer sıkıntılı bir nefes alarak geri çekildi ve tezgaha yaslandı.
"Peki o da sana aşık mı?"
Şimdi sıkıntılı bir nefes alma sırası bendeydi. "Bilmiyorum!"
Ömer sinirlenerek "Ne demek bilmiyorum kızım!" diye bağırınca  "Ya bilmiyorum işte bazen o kadar yakınımda oluyor ki tamam o da beni seviyor diyorum ama bazen de..." dedim ve sustum. Aklıma otelde beni bıraktığı gece gelince derin bir nefes alıp devam ettim. "Bazen de sanki bana tahammül edemiyormuş gibi çok uzak!"
Gözlerim yaşarmaya başlayınca hızlıca yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.
"Tamam fıstık tamam, ağlama lütfen! Her şey çok güzel olacak. Ben hep yanındayım tamam mı?"
Yanaklarımdan akan bir iki damlayı  silerken sadece "Tamam" dercesine başımı salladım.
Kahveleri alıp arka bahçeye geçtiğimizde Eylül ve Rüzgar'ı koyu bir sohbetin içinde bulduk.
Hiç bölmeden sessizce kupalardan birini Rüzgar'a uzatırken bir an gözlerimiz buluştu. Anında yüzündeki ifade değişti. Ağladığımı fark etmişti. Gözlerimi kaçırıp koltuklardan birine oturdum.
Eylül hararetli bir şekilde konuşmaya devam ederken Rüzgar'ın gözleri hep bendeydi.
Az sonra konuşmaya Ömer de katıldı. Hazır onlar güzelce konuşabiliyorlarken ayağa kalkıp "Su isteyen var mı?" diye sordum.
Kimseden ses çıkmayınca "Peki." deyip mutfağa geçtim. Masanın üzerindeki sürahiden bir bardak doldurdum ve birkaç yudum içtim.
"O da sana aşık mı?" Ömer'in bu sorusu aklımda dolanıp duruyordu.
"Keşke bilebilsem!" diye içimden geçirirken hemen arkamda birini hissedince irkildim.
Hızlıca dönüp baktığımda Rüzgar'ı karşımda görünce "Bir şey mi istemiştin?" diye sordum.
Rüzgar beni kaldırıp masanın üzerine oturttu. İyice yaklaşıp "Neden ağladın?" diye sordu.
"Sence!" diye sormak istesem de "Hayır, ağlamadım." diyerek inkar ettim.
"Öyle mi, gözlerinin bu hali ne peki?"
Geçiştirircesine "Gözlerimin bir şeyi yok Rüzgar!" diyerek masadan indim ve yürümeye başladım. Mutfağın girişinde beni yakalayıp arkadan sıkıca sarıldı bana.
"Şimdi bu söyleyeceklerimi o küçük beynine iyice sok! Evet seni bırakıp gittim doğru ama bunun seninle hiçbir alakası yok. Emin ol belki de hayatımın en zor kararıydı bu, sen öyle mükemmel bir şekilde karşımda duruyorken çekip gitmek!"
Hızla beni kendisine çevirip omuzlarımdan tuttu. "Bu yüzden boşu boşuna kendini suçlama ve sakın bir daha  kendini böyle aşağılama!"
Sanki günlerce nefes alamıyormuşum gibi derin bir nefes aldım. Bunu duymak gerçekten de iyi gelmişti.
"Peki sorun neydi o zaman?"
Rüzgar gözlerini devirerek "O kadar da meraklı olma!" deyip mutfaktan çıkınca bende içim rahatlamış bir şekilde peşinden gittim.
Bahçeye çıktığımızda Rüzgar sanki görünmez bir duvara çarpmış gibi aniden durunca ben de durdum. Garaj tarafına dikkatli bir şekilde bakarak "O 57 model Cadillac mı?" diye sorduğunda  Ömer hemen yanımıza gelip "Ta kendisi." dedi.
Rüzgar şaşkın bir ifadeyle "O arabayı ne kadar çok aradığımı bilemezsin!" deyince Ömer de "Benim için de çok kolay olmadı." dedi.
"Klasik arabaları sever misin?"
Rüzgar Ömer'in bu sorusunu duyunca bakışlarını arabadan alıp ona çevirdi.
"Hastasıyım desem daha doğru olur. Bende de 70 model Shelby Mustang var."
"Yok artık! O araba bir servet değerinde!"
Rüzgar garaj tarafına bakarak "O da çok ucuz sayılmaz!" deyince ikisi birden kahkaha attı.
Gözlerime inanamayarak onları izledim. O ikisi gerçekten de birbirlerine gülüyorlar mıydı? Hem de samimi bir şekilde!
Rüzgar "Görebilir miyim?" diye sorduğunda Ömer gayet kibar bir şekilde "Elbette." dedi ve garaja doğru yürümeye başladılar.
Ben de şaşkın bir şekilde ilerleyip Eylül'ün yanına oturdum.
"O ikisini gördün mü?" diye sorduğumda Eylül gülümseyerek "Harika görünüyorlar!" dedi.
Dönüp onlara baktım. Rüzgar arabanın sağına soluna bakarken Ömer de ona bir şeyler anlatıyordu. İkisi de hallerinden memnun görünüyorlardı.
"Haklısın harika görünüyorlar" diye mırıldandım kendi kedime.
Sonraki birkaç saat Ömer ve Rüzgar'ın klasik araba muhabbetini dinlemekle geçmişti.
Gerçekten de hiç dikkatimi çekmeyen bir konu olmasına rağmen bu iki adamı böylesine yakınlaştıracak güce sahip olduğu için can kulağıyla dinlemiştim.

...

"Çok geç oldu artık kalkalım mı?" diyen kişinin ben olacağım hiç aklama gelmezdi ama Rüzgar'ın kalkmaya pek niyeti yok gibiydi. Saat neredeyse 1 olmuştu ve ben çok yorgundum.
Bizi kapıya kadar geçirdiklerinde onlara sarılıp yemek için teşekkür ettim.
Ömer gayet samimi bir ifadeyle "Artık arabaları kapıştırırız." deyince Rüzgar gülümseyip "En kısa zamanda." dedi
Arabaya doğru ilerlerken Rüzgar birden durdu ve  dönüp " Bana kanını verdiğin için teşekkür ederim Ömer!" deyince ben gözlerimi korkuyla ve şaşkınlıkla Ömer'e çevirdim.
Rüzgar'dan böyle bir hareket kesinlikle beklemiyordum. Bu adam beni bu gece fazlasıyla şaşırtmıştı.
Eylül anlamaya çalışır gibi yüzünü buruşturarak "Ne kanı?" diye sorduğunda Ömer, pot kırmasın diye hemen elini onun omzuna atıp kendine çekti ve "Önemli değil Rüzgar!" dedi.
İki adam başlarıyla son kez birbirine selam verip arkasını döndü. Onlar eve girerken Rüzgar sürücü koltuğuna geçip oturdu.
Bu gecenin son anda bir patlak vermediğini görmek rahat bir nefes aldırmıştı.
Arabada sessizce yol alırken sessizliği ilk ben bozarak "Allahtan sadece bir saat kalacaktın!" diye imalı bir şekilde konuştum. Aslında çok mutluydum. Ömer gerçekten çok iyi bir arkadaştı ve Rüzgar'ın onunla iyi anlaşması beni çok mutlu ederdi.
Rüzgar savunmaya geçerek "O adam beni zayıf noktamdan yakaladı!" deyince "Zayıf noktan bir araba mı yani?" diye sitem ettim.
"Klasik araba!" diye beni düzeltince "Aman hepsi de dört tekerlek üzerinde." dedim.
Uzanıp müzik açarken "Eylül'le de aran pek iyi maşallah!" diye yine  imalı bir tonda sordum.
Rüzgar yüksek sesli bir kahkaha atıp "Tam bir manyak!" deyince kaşlarımı çatarak ona baktım.
Gülmeye devam ederken ekledi . "Komik kız!"
"Bu arkadaşlarımı sevdiğin anlamına mı geliyor yani?"
Birkaç saniye düşündükten sonra "Sıradan zararsız insanlar işte." diyerek geçiştirdi.
"Hey, onlar benim için çok değerli! Onlara sıradan diyemezsin!" sesim istemeden biraz yüksek çıkmıştı.
"Onlara istediğimi derim Deniz!"
"Öyle mi Rüzgar Bey? Sen o zaman hafta sonu senin arkadaşlarına neler diyorum gör bak!"
Rüzgar aniden fren yapınca  ben de ileriye savruldum. Neyse ki kemerim takılıydı da bir şey olmadan beni durdurmuştu.
"Ne yapıyorsun sen!"
Rüzgar beni umursamayarak "Sen beni tehdit mi ediyorsun kızım!" diye bağırınca gürültülü bir şekilde yutkundum.
"Sadece konuşuyorduk Rüzgar. Sence de fazla tepki göstermedin mi?"
"Sen ne zamandan beri benimle böyle rahat konuşur oldun?"
Rüzgar'ın bu tavırlarından artık gerçekten çok çok sıkılmıştım.
"Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Seni hiç anlayamıyorum! Bir öylesin bir böyle!
Bir gün çok yakın hemen ardından çok uzak. Söylesene bana kapılmaktan  mı korkuyorsun. O yüzden mi her defasında kaçarak uzaklaşıyorsun?"
Ağzımdan çıkan her kelimeye kendim bile şaşırsam da yüzümdeki ciddi ifadeden asla taviz vermedim.
Rüzgar da en az benim kadar ciddi görünüyordu.
"Saçmalamayı kes!"
"Saçmalamak mı? O zaman bana mantıklı bir açıklama yap? Cevaplara ihtiyacım var."
"Sana cevap vermek zorunda değilim Deniz!"
Yine o buz gibi ses, yine dümdüz bir ifade!
"Hayır! Cevap vermek zorundasın!"
Rüzgar beni görmezden gelip önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.
Bu şekilde konuyu kapatmasına izin veremezdim. Daha nereye kadar böyle tutarsız davranacaktı. Benim cevaplara ihtiyacım vardı. Artık her şeyin netleşmesi gerekiyordu.
"Bana aşık olmaktan korkuyorsun!" bir çırpıda dudaklarımdan çıkıvermişti.
Hiçbir şey söylemeden sürmeye devam etti. Sertçe vitesi yükseltip gazı kökledi.
"Sonunda senin de kalbin bana ısınıyor, bunu hissedebiliyorum!" sesim titremişti.
Rüzgar "Kes sesini!" diye bağırırken arabayı daha da hızlandırdı.
"Hayır! Konuşacağım. Sen de konuşacaksın! Cevap ver bana! Neden bana yakın olmaktan korkuyorsun?"
"Hiçbir şeyden korkmuyorum ben, saçmalamayı kes!"
"Hayır sana inanmıyorum!" dediğimde Rüzgar keskin viraja hızla girince biran arabanın kontrolünü kaybetti ama hemen toparladı.
Bir elimle kemerimi sıkı sıkı tutarken diğer elimle arabanın kapısından destek alıyordum.
"Yavaşla lütfen!" korkudan sesim  bir fısıltı gibi çıkmıştı. Beni  susturmak için böyle hızlı kullandığını biliyordum.
"Konuşmaya devam edecek misin?"
"Bunu bilerek yaptığını biliyorum Rüzgar! Böyle mi kaçacaksın sorularımdan?"
"Demek susmuyorsun!" deyip gazı kökleyince korkuyla çığlık attım.
"Lütfen dur!"
Biran gözlerimde yıllar öncesi canlandı. Arka koltukta hızla ilerleyen arabanın içindeki o küçük kız çocuğunu gördüm.
"Rüzgar, lütfen!"
"Saçmalamaya devam edecek misin?
Korkuyla hızlı hızlı nefes alırken dönüp ona baktım. Karanlık arabanın içinde bile ne kadar gergin olduğunu görebiliyordum.
Gerçekten de cevap vermek istemiyordu. Verecek cevabı mı yoktu yoksa vereceği cevaptan mı korkuyordu?
"Tamam!" diye bağırdım. "Konuşmayacağım!"
"Dur lütfen!"
Az sonra araba acı bir frenle durunca hemen kemerimi çıkardım ve kendimi dışarı attım. Bacaklarım titriyordu, her adımda  sanki düşecekmişim gibi sallandım.  Birkaç adımdan sonra daha güçlü basmaya başlayınca hızlandım. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülürken kollarımı kendime sarıp ilerlemeye devam ettim.
Etraf karanlıktı ama eve yakın olduğumuzu biliyordum. Arabaya asla binmeyecektim. Yanağımdaki ıslaklığı elimin tersiyle silip daha da hızlandım.
Rüzgar arkamdan koşar, beni durdurmaya çalışır sanıyordum ama kimsenin geldiği yoktu. Adam sorularımdan kaçıyor ne diye peşimden gelsin diye içimden sitem ederken hemen arkamdaki arabayı fark edince dönüp baktım.
Rüzgar arabasını ardımdan yavaşça sürüyor, gideceğim yolu aydınlatıyordu.
Gecenin koyu karanlığında gözlerimiz buluştu. Yüzündeki pişmanlığı görebiliyordum. Beni korkuttuğunun farkındaydı. Ama yanıma gelemeyecek kadar da gururluydu.
Tekrar önüme dönüp yürümeye başladım. Birkaç adım attıktan sonra cebimdeki telefonun titrediğini hissettim. Hemen çıkarıp baktım. Mesaj gelmişti, Rüzgar'dan.
Önce dönüp ona baktım, sonra da mesajı açtım.
"..."
Başımı kaldırıp ona bakınca arabadan inip yanıma geldi.
Telefonun ekranını ona çevirerek "Bunun içini nasıl doldurmayı düşünüyorsun ?"diye sordum.
Rüzgar elimi hafifçe kenara itip yüzümü kavradı ve iyice yaklaşıp "Üzgünüm!" diye fısıldadı. Ben şaşkınlıkla kaşlarımı çattığımda eğildi ve beni öpmeye başladı.
Az sonra geri çekilip gözlerime baktı. Tekrar akmaya başlayan gözyaşlarımı silerken "Sana cevap vereceğim güne kadar bekle! O güne kadar bana soru sorma!" dedi.
Bu sözün üzerine daha ne diyebilirdim ki! Olumlu anlamda başımı salladım.
"Hadi eve gidelim." deyip elimden tuttu ve araba doğru yürümeye başladı. Arabaya binmek istemiyordum. Bu yüzden birden durdum. Elim elinin arasında kayarken dönüp bana baktı.
Başımı iki yana sallarken "Arabaya binmek istemiyorum!" dedim.
Rüzgar yavaş adımlarla aramızdaki mesafeyi kapattı ve tekrar elimi tutarak "O zaman yürürüz." deyip ilerlemeye başladı.
Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp, hiçbir şey düşünmeden sadece yanımdaki bu adamla yürümek istiyordum. Karanlık ve sessiz orman yolunda yavaşça ilerlerken ilk defa karanlıktan korkmadığımı fark ettim.
Onun varlığını hissetmek, güvende hissetmek gibiydi.
Sanki hayatımı elleri arasına almıştı da beni istediği tarafa savuruyordu. Ne direniyordum ne de isyan ediyordum.
Artık çoktan girdabına kapılmıştın onun. Geri dönüşü yoktu, sürüklenmeye mahkumdum. Her hücrem onunla olmak isterken  nasıl geri dönebilirdim ki.
Biraz yana kayıp boştaki elimle kolundan tutundum ve  başımı koluna yasladım. "Bekleyeceğim" diye geçirdim içimden " Kalbinde benim aşkımı göreceğim güne kadar bekleyeceğim ."






KURBANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin