KURBAN 2- Bölüm 19

11K 567 93
                                    

Geçenlerde bir okurumdan aldığım mesaj üzerine iki bölüm peş peşe paylaşıyorum. Sizlerin düşünce ve isteklerine elbette çok önem veriyorum. :)




"Deniz, kızım hızlı koşma düşeceksin!"

"Anne beni yakalamak için çok daha hızlı koşmalısın."

Anneme dönmüş koşarken birden ayağım takılınca hızla yere düştüm. Gözyaşları ufacık yanağımdan aşağı boncuk boncuk akmaya başladığında annem endişeli bir ifadeyle kan içindeki ellerimi elleri arasına alarak, "Çok mu acıyor bir tanem?" diye sordu.

Başımı olumlu anlamda sallarken, "Evet ama onun için ağlamıyorum, elbiseme kan bulaştı." dedim ve daha çok ağladım.

Annem beni kendine çekip sıkıca sarıldı ve "Üzülme bebeğim yıkarız, tertemiz olur." dedi. Ona inandım ve güvendim. Birden elimdeki bütün acı yok oldu ve gülümseyerek ben de ona sarıldım.

...

"Anne rezil oldum!"

"Kızım belli bile olmuyor, kimse görmedi."

"Ya anne ben biliyorum ya yeterli işte! En mutlu günümde en sevdiğim elbiseme kan bulaştı. Neden bugün olmak zorundaydım ki!"

Suratımı asarak kendimi yatağa bıraktım. Annem tüm yüzüne yansıyan harika gülümsemesiyle gelip yanıma oturdu.

"Sen artık bir genç kızsın tatlım. Büyüyorsun. Çok güzel bir genç bayan oluyorsun."

Bu kadın da her zaman kadife gibi sesiyle beni sakinleştirmesini başarıyordu. Duyduklarımdan memnun olmuşçasına sırıtarak, "Gerçekten güzel miyim anne?" diye sordum.

"Elbette tatlım, çok daha güzelleşeceksin."

Gülümsedim. Sonra birden suratım düştü ve "Peki ya elbisem? Berbat oldu, en sevdiğim elbisemdi." dedim. Annem beni kendine çekip sıcacık göğsüne yasladı. "Üzülme bebeğim, yıkarız tertemiz olur."

Ona inandım, güvendim ve ben de gülümseyerek sıkıca sarıldım.

...

Vücudumdan aşağı kayıp giden suya karışıyordu gözyaşlarım. Sıcacık suya nazaran buz gibi olan bedenimi ovmaktan kıpkırmızı bir hale getirirken aklımda sadece annemin sesi yankılanıyordu.

"Üzülme bebeğim, yıkarız tertemiz olur."

Olmuyor anne! Olmuyor!

Elimdeki lifi öfkeyle bir kenara fırlatırken, "Rüzgar!" diye haykırdım. Sonra kendimi yere bıraktım. Birkaç saniye öylece suyun vücudumdan akıp gitmesini izledim. Sonra da güçsüz çıkan sesimle fısıldadım: "Bunu bana nasıl yaparsın!"

Sırtımı buz gibi fayansa yasladım ve ayaklarımı kendime çekip kollarımla sardım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, "Anne, yine bana sarılmana ihtiyacım var!" diye çaresizce mırıldandım. Daha da sıkı sardım kollarımı kendime. Onun varlığını hissedebilecekmişim gibi.

"Ona güvenmiştim anne, güvenmiştim!"

Ayaklarımı uzattım ve başımı geriye yasladım. Çok yorgun, bitkin hissediyordum kendimi. Ağlamaya bile takatim yoktu. "Nasıl yaptın bunu, nasıl!" Son güç kırıntılarıyla çıkan bir feryattı bu. Uzanıp suyu kapattım. Havluya sarınıp yorgun adımlarla odaya geçtim. Güneş henüz doğmamıştı ama hemen üzerimi giyinip bu evden –Rüzgar'dan– uzaklaşmak istiyordum. Hızlıca bir kot pantolon ve siyah bir tişört giyindim. Siyah... Dün geceden sonra sanki bir daha günüm aydınlanmamıştı. Her yer ve her şey sadece siyahtı. Hayatım gibi, hayallerim, umutlarım gibi, aşkım gibi. Ayakkabılarımı da giyindikten sonra kaçarcasına evden çıkmak için hareketlendiğimde bir an gözlerim aynadaki yansımama takıldı. Durup kendime baktım. İyice yaklaştım. Gözlerim o kadar çok şişmişti ki, altları da mosmordu. Tenimse ona zıt bir şekilde bembeyazdı.

KURBANWhere stories live. Discover now