KURBAN 2 - Bölüm 15

11K 565 13
                                    

Söylenen bir sözün sorumluluğunu almak ...
...Ve sonuçlarına katlanmak...
"Senin olmaya hazırım!" dedim Rüzgar'a. Bir kadın böyle bir cümle kurabiliyorsa doğru kişiyi bulduğuna inanıyordur. Ona güveniyor ve onun yanında huzuru tüm benliğiyle hissediyordur. Ona aşıktır.
Nasıl başladığının hiçbir önemi yok ya da canımın ne kadar çok yandığının. Nefretten doğan bir aşktı benimkisi ve şuan bütün kalbim sadece Rüzgar'ın aşkıyla dolup taşıyordu.
Beni kaçıran bu adam,
Beni evliliğe zorlayan bu adam,
Beni ağlatan, canımı yakan bu adam şimdi de kalbimin tek sahibiydi.
Karanlığıyla beni korkutan bu gözlere şimdi aşkla bakıyordum.
Rüzgar ULUSOY, sana aşık oldum!

...

"Senin olmaya hazırım!" bu sözü söyleyebilmek aşkımın itirafıydı aslında.
Rüzgar geri çekilip gözlerime baktığında  ufak bir tebessümle kendimi onaylarcasına başımı salladım.
Sonra her şey biranda gerçekleşti. Rüzgar bir elini enseme yerleştirip beni  kendine çekti ve sertçe öpmeye başladı. Ben de boynuna daha da sıkı sarıldım ve ona karşılık verdim.  Az sonra beni kucağına alıp yatağa taşıdı. Yavaşça yatağa bırakıp üzerimdeki yerini aldı. Bir taraftan öpmeye devam ederken bir taraftan da eli elbisemin fermuarına kaydı. Fermuarı hızlıca indirdi ve bir çırpıda kumaşı üzerimden çıkardı. Artık utanmaya yer yoktu . Bana dokunmasını, beni öpmesini istiyordum. Tenini tenimde hissetmek istiyordum.
Gömleğinin düğmesini açmak için elimi kaldırdığımda bileklerimden tutup beni durdurdu. Öpmeyi bırakıp alnını alnıma yasladı. Öylece birkaç saniye bekledi.
Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına seslendim. "Rüzgar?"
Hiçbir şey söylemeden beklemeye devam etti. Sanki, sanki kendisiyle kavga eder gibi bir hali vardı.
Elimi çekmeye çalıştığımda bırakmayıp başımın iki yanından yatağa yasladı. Geri çekilip bana baktığında  gözlerindeki buz gibi ifade beni dehşete düşürdü.
Ne yani benim onu arzuladığım gibi o, beni arzulamıyor muydu?
Başını yavaşça iki yana sallarken "Hayır bunu yapamam!" diye fısıldadı.
Kaşlarımı çatarak "Sorun ne?" diye sordum ama o beni görmezden gelerek tekrarladı. "Bunu yapamam!"
Hızlıca üzerimden kalkıp gömleğini düzeltirken  duygusuzca çıkan sesiyle "Giyin! Arabada bekliyorum seni." deyip konuşmama bile müsaade etmeden odadan çıktı.
Öylece kalakaldım.
Pahalı bir otel odasında, yarı çıplak, yatağın üzerinde öylece terk edilmiş bir şekilde kalakaldım.
Şuan hiçbir kadının hissedemeyeceği kadar iğrenç hissediyordum. Yavaşça yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Biraz makyajım dağılmıştı ama onun dışında çok da kötü görünmüyordum. Peki Rüzgar beni neden bu şekilde bırakıp gitmişti ?
"Bunu yapamam?" dedi. Demek ki onu engelleyen bir şeyler vardı. Ne olabilir ki diye aklımdan geçirdiğimde hemen hayal kırıklığıyla gözlerimi devirdim. "Beni bir kadın olarak bile görmediğine eminin."  diye mırıldandım kendi kendime. Bana baktığında gördüğü tek şey ölümüne nefret ettiği Toprak'ın kardeşiydi!
Elbiseyi üzerime geçirip banyoya ilerledim. Yüzümdeki tüm makyajı yıkayıp saçlarımı topladım. Hiçbir önemi yokmuş bu kadar hazırlığın. Benimle biraz eğlenip çıkıp gitti işte!
Otelden çıkıp park alanına doğru ilerledim. Rüzgar'ı hiçbir yerde göremiyordum. Sağa sola bakınırken bir araba hemen yanımda acı bir firen yapınca refleks olarak çığlık attım. Hesap sormak istercesine öfkeyle döndüğümde sürücü koltuğunda Gökalp'i görünce gözlerime inanamayarak birkaç defa kırpıştırdım.
Gökalp arabadan inip yanıma gelerek "Elimden geldiğince hızlı sürdüm." diye açıklama yaparken ben neyden bahsettiğini anlamayarak yüzümü buruşturdum.
"Senin ne işin var burada?"
Gökalp bir elini kısacık saçlarında gezdirdikten sonra "Rüzgar seni almamı söyledi." deyince hemen suratım düştü. Yanaklarımdan aşağı bir iki damla süzülürken "Beni burada böyle bıraktı mı yani?" diye sordum titreyen sesimle.
Bunu sormak istediğim kişi Rüzgar'dı ama o beni görmek bile istememişti.
Bir türlü anlam veremeyerek "O kadar mı kötü görünüyorum, onun için saatlerce hazırlandım." diye sitem ettim.
Gökalp gölgelenmiş mavilerini benden kaçırarak "Sorun senin nasıl göründüğün değil. Rüzgar'ın sana nasıl baktığı!" deyince ilerleyip yakasına yapıştım.
"Nasıl bakıyormuş bana!"
"Deniz, lütfen arabaya bin seni eve götüreceğim."
Yakasındaki elimi yavaşça indirip arabanın kapısını açmak için döndüğünde kolundan tutup onu hızlıca kendime çevirdim.
"Bana nasıl bakıyormuş dedim sana!" sesim boş otoparkta yankılanacak kadar yüksek çıkmıştı.
Gökalp hiç beklemediğim bir şekilde sertçe kollarımdan kavradı ve beni sarsarak "Bunu göremeyecek kadar aptal mısın!"diye bağırdı.
Şaşkın ve dehşete kapılmış bir ifadeyle ona bakakaldım.
Onu ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Peki öfkesi bana mıydı yoksa Rüzgar'a mı?
Az sonra kolumun acısıyla yüzümü buruşturunca Gökalp hızlıca geri çekildi.
"Be-ben özür dilerim. Canını yakmak istemedim."
Gözyaşlarım deli gibi akmaya başlayınca "Göremediğim şey ne?" diye mırıldandım.
"Lütfen, lütfen söyle!" hıçkırıklarım arasından çıkan yalvaran sesim Gökalp'e ulaşmamıştı bile.
O da buz gibi bir ifade takınıp sürücü koltuğuna geçip oturdu. Arabayı çalıştırıp benim binmem için beklemeye başladı.
Hiçbir şey söylemeyecekti, biliyordum.
Çaresizce ilerledim ve arabaya bindim. Eve gidene kadar tek kelime bile konuşmadık.  Ben yol boyunca sessizce, içli içli ağladım.
Bu gece fazlasıyla ağır bir geceydi. Rüzgar'ın yaptıkları çok zoruma gitmişti. Kadınlık gururumu yerle bir etmişti. Bunlar yetmezmiş gibi benden sakladığı bir şeyler de vardı, benim göremediğim bir şeyler.
Eve gelince hemen kendimi banyoya attım. Üzerimdekileri çıkarıp küvete oturdum. Buz gibi su küveti doldururken buna hiç aldırmayıp başımı küvetin kenarına yasladım.
Az sonra banyo kapısı birkaç defa tıklatıldı ve ardından Yeliz'in ihtiyaç duyduğum o şefkatli sesini duydum.
"Deniz Hanım?"
"Gelebilirsin!" sesim o kadar kısık çıkmıştı ki banyonun dışına ulaşamamıştı bile.
Yutkundum ve sesimin geri dönmesi için biraz bekledim.
"Deniz Hanım iyi misiniz?"
Soğuk su kendini iyice hissettirince küvetten çıkıp hemen bir bornozu üzerime geçirdim. Kapıyı açıp hiç düşünmeden Yeliz'in boynuna atladım. Dinmiş olan gözyaşlarım bu hareketimle tekrar deli gibi akmaya başladı.
Yeliz ne yapacağını şaşırmış bir şekilde birkaç saniye beklese de hemen sonra bana sıkıca sarılıp "Tamam ben yanınızdayım, ben yanınızdayım." diyerek beni teselli etmeye çalıştı.
Ne kadar çok ağlamıştım bu gece. Canım ne kadar çok yanmıştı.
Rüzgar'dan nefret ettiğim zamanlar da beni ağlatır ,canımı yakardı ama şimdi sanki bu acı iki katına çıkmış gibiydi.
Aşkım, nefretimden daha çok canımı yakmıştı.

...

Rüzgar'dan...
Sigaramdan bir nefes aldığımda o hoş melodiyi duyunca dönüp arkama baktım. Deniz gözlerini bana kilitlemiş bir şekilde dans ediyordu. Yavaş yavaş dans ederken  o harika vücudunu gerçekten de çok iyi kullanıyordu.
Bir saniye! Kısık gözleri, aralanmış dudakları ve teninde dolaştırdığı elleriyle beni baştan çıkarmaya mı çalışıyordu?
Az sonra yanıma gelip elimdeki sigarayı söndürdü. Kollarını boynuma dolayıp dans etmeye devam etti. Evet , kesinlikle beni baştan çıkarmaya çalışıyordu.
Tehlikeli sularda yüzdüğünün farkında bile değildi.
Ellerini aşağı kaydırıp kollarıma masaj yaparken çok gergin olduğumu ve rahatlamam gerektiğini söylemesi bendeki kırılma noktası olmuştu.
Ellerimi kalçasına yerleştirdim ve onu sertçe kendime çektim. Hissetmekten bahsediyordu öyle değil mi? Şimdi beni fazlasıyla hissettiğine emindim.
"Rahatlamam için yardımcı olmalısın!" dediğimde sırtının yay gibi gerildiğini hissettim
Biraz daha korkutmak için kulağına eğildim ve "Beni baştan çıkarıyorsan sonuçlarına da katlanmalısın!" diye fısıldadım.
Birazdan beni iterek odadan çıkmak ister diye içimden geçirirken Deniz beni şaşırtarak kollarını iyice boynuma doladı ve yükselip kulağıma benim olmaya hazır olduğunu söyledi.
Benim olmaya hazır!
Geri çekilip ona baktım. Kısılmış  ela gözleri arzuyla parlıyordu.
Sonra neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum, bir elimi ensesine yerleştirdim ve arzuyla aralanmış dudaklarından öptüm. Hiç direnmedi aksine kollarını daha da sıkı sardı ve bana karşılık verdi.
Onu yatağa taşıyıp üzerindekileri çıkardığımda yine beni durdurmadı. Gerçekten de benim olmaya hazırdı. Ama bunu ona yapamazdım.  Az sonra gömleğimi çıkarmak için elini uzattığında onu durdurdum.
"Ne yapıyorsun oğlum sen!" diye içimden kendime kızarken alnımı onun alnına yasladım.
Şuan yanımda böylesine nefes kesici bir kadın varken- ki bu kadın benim karım- ona dokunamamak ne kadar da zordu!
"Hayır bunu yapamam!" diye mırıldandım kendi kendime ama Deniz beni duyarak "Sorun ne?" diye sordu.
Bu defa da ona bakarak "Bunu yapamam!" dedim ve üzerinden kalktım.
Hiçbir şeyi berbat edemezdim. Bu kadar yaklaşmışken ona dokunmam doğru değildi.
Giyinmesini söyleyip odadan çıktım.
Arabaya bindiğimde hemen Gökalp'i arayıp Deniz'i almasını istedim. Aklımı toparlamaya ihtiyacım vardı ve ben , Deniz'i gördükçe bunu yapamıyordum.



Deniz'den...

Sonraki iki gün Rüzgar eve hiç gelmedi. Gökalp , iş için il dışında olduğunu söyledi ama nedense onun burada ,bu şehirde olduğunu hissediyordum.
Nerde, ne yapıyor? diye düşünerek kendi kendimi yerken çalan telefonumla bu işkenceye ara vermiş oldum.
"Efendim Eylül?"
"Kızım nerde kaldınız, gelsenize artık!"
Kahretsin! Ben yemeği tamamen unutmuştum. Rüzgar ortalarda bile yok! Ne diyeceğim ben şimdi!
"Şey, canım bu yemek işini biraz ertel..." birden telefon elimden çekilince ne olduğunu anlamak için hızlıca arkamı döndüm.
"Bir saat içinde ordayız!"
Rüzgar karşı tarafı dinlemeden telefonu kapattı ve bana uzattı.
Ben şaşkın bir halde ona bakarken o sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.
"Git hazırlan. On dakikan var!"
Ne söylediğini umursamayarak "Neredeydin sen? Ayrıca beni orada öylece nasıl bırakırsın?" diye hesap sorarcasına bağırdım.
Rüzgar sinir bozucu rahat tavrıyla saatine bakıp "Sekiz dakikan kaldı!" deyince suratımı asarak bakmaya devam ettim.
Rüzgar  bunu pek umursamayarak  "Sanırım yemeğe gitmek istemiyorsun çünkü sadece  beş dakikan kaldı!" dediğinde bir açıklama beklercesine "İki gündür yoktun ve şimdi karşıma geçmiş dakika mı sayıyorsun?" dedim.
"Sen de saysan iyi olur çünkü zamanın azalıyor!"
"Ya bir açıklama bekliyorum!" diye sitem edince Rüzgar  "Deniz, git hazırlan!" diyerek kestirip attı. Bir açıklama yapmayacaktı, bu her halinden belliydi. Kabullenip sessizce odama çıktım. Elime geçen ilk kıyafetleri giyinip hafif bir makyaj yapıp aşağı indim.
Rüzgar hala bıraktığım yerde oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Biraz yaklaşınca  uğraştığı telefonun aslında benimki olduğunu fark ettim.
"Telefonumu mu kurcalıyorsun?"
Yanımdan geçerken telefonu elime uzattı. "Şeytan mı?  Daha yaratıcı olmanı beklerdim!"
"Az bile yazmışım." diye homurdanarak mutfağa geçtim ve Yeliz'e akşam yemeğinde dışarıda olacağımızı haber verdim.
Bahçeye çıktığımda Rüzgar çoktan şoför koltuğuna oturmuş arabayı da çalıştırmıştı. Hızlıca ilerleyip arabaya bindim.
Yol boyunca ikimizde konuşmadık.
Yaklaşık 45 dakika sonra arabayı Ömer'in evinin önünde durdurunca kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Ömer'in evini nerden biliyorsun sen?"
Rüzgar "Bunu gerçekten soruyor musun?" bakışları gönderince gözlerimi devirerek "Senin için fazla saçma bir soru oldu evet. Çoktan her şeyini öğrenmişsindir!" deyip arabadan indim.
Hızlıca eve ilerlerken birden dönüp "Ya elimiz boş geldik çok ayıp olacak! "diye söylendiğimde Rüzgar arabanın bagajından birkaç paket çıkardı.
Gördüklerime inanamayarak "Sen ciddi misin?" diye şaşkınlığımı dile getirirken Rüzgar bunu hiç umursamadan yanımdan geçip gitti. Arkasından koşup ona yetiştim ve elindeki paketlere göz atarken "Kurtarıcı bir melek gibisin." dedim.
Rüzgar zile basıp "Şeytana ne oldu?" diye sitem edercesine sorunca böyle bir isim seçtiğim için bozulduğunu fark ettim. Sanırım bu isim üzerinde düşünmeliyim diye içimden geçirirken Ömer kapıyı açtı.
Gülümseyerek "Hoş geldin fıstık! "deyip beni kucakladı ve geri çekilip bir iki saniyelik duraksamadan sonra Rüzgar'a elini uzattı. "Hoş geldin!"
Rüzgar fazlasıyla ciddi bir ifadeyle Ömer'in elini sıkarak "Hoş buldum!" dediğinde aralarındaki gerginlik resmen tüylerimi ürpertmişti.
Biri en yakın arkadaşım, biri aşık olduğum adam.
Karşımda duran bu iki adama bakarken aklımdan geçen tek şey vardı ."Lütfen bu geceyi kazasız belasız atlatabileyim!"

KURBANWhere stories live. Discover now