{Tamamlandı} Çirkin Aşkı

By _Aytac_

328K 17.1K 2.5K

Atılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının... More

☆1☆
☆2☆
☆3☆
☆4☆
☆5☆
☆6☆
☆7☆
☆8☆
☆10☆
☆11☆
☆12☆{Ara Bölüm}
☆13☆
☆14☆
☆15☆
☆16☆
☆17☆
☆18☆
☆19☆
☆20☆
☆21☆{Sezon Finali}
☆22☆{Yeni Sezon Giriş}
☆23☆
☆24☆
☆25☆
☆26☆Geçmiş☆
☆27☆
☆28☆
☆29☆
☆30☆
☆31☆
☆32☆
☆33☆
☆34☆
☆35☆
☆36☆
☆37☆
☆38☆
☆39☆
☆40☆
☆41☆
☆42☆
☆43☆
☆Final☆
Veda

☆9☆

8.8K 447 33
By _Aytac_

Gözlerini araladığında yeniden olmayı istemediği yerde uyandığını fark etti genç kadın. Burada olmaktan hoşlanmıyordu ve Nazan hanımın ne zaman gideceği ile ilgili de her hangi bir bilgisi yoktu. Yıllarca ailesinin yanında yaşamak zorunda kalmıştı zaten. Şimdi de burası... Ekim alamıyordu artık. Sürekli birilerine mecbur kalmaktan çok yorulmuştu. Tek isteği sevdiği insanların yanında olmaktı. Sevdiği ve her daim onu seven insanların yanında aralamak istiyordu gözlerini. Yorulmuştu. Tahmininden daha çok yorulmuştu...

En azından Yunus babanın yanında kalmak için bahane bulmalıydı. Başka türlü dayanamazdı. Nazan hanımla konuşamıyordu, Canerin nerede olduğu bile belli değildi. Hoş, evde olsa bile ne konuşacaklardı ki? Ne zaman yalnız kalsalar kavga ediyorlardı. Kadın kocasını öfkelendirmekte, adam da karısını kırmakta ustaydı. Oflayarak kalkıp gözlüğünü taktı. Kahvaltıya daha çok vardı. Üstelik Caner de gelmemişti. Nazan hanıma görünmeden nasıl eve girdiğini de anlamıyordu zaten. Adam karabasan gibiydi. Ne zaman nereden çıkacağını tahmin etmek imkansızdı. Sahi niye kendini onu düşünürken buluyordu son zamanlarda? Adama olan nefreti bu kadar çok mu işlemişti ruhuna? İyi de Ekim kimseden nefret etmezdi ki. Öz kızlarından iğrenen insanları bile nefretiyle ödüllendirmemişti. Ya Caner? Ondan neden bu kadar nefret ediyordu?

Telefonunu alıp sevdiği şarkılardan birini açarak banyoya girdi. Ekim pek şarkı söylemese de, sıkıntılı olduğu zaman kendini durduramıyordu. Söylediği tek şarkı da Çağatayla komiklik olsun diye söyledikleri şarkıydı.

Yükünü bırak, yamacıma çömel
Üstün başın yara bere, gülüşün özel
Biz bizi iyi biliriz
Aynı yolda eskimişiz
Suretimiz benzer

Onları anlattığı kısımları da vardı şarkının. Belki de bu yüzden seviyorlardı, bilmiyordu. Tek bildiği sözlerin amaçsızca dudaklarından dökülmesini sevdiğiydi. Ailesiyken bunu bile rahat rahat yapamıyordu. Rahatsız olurlardı çünkü. Çirkin kızlarının sesine bile tahammül edemezlerdi.

Kiminin babası padişah, sorunu çözer
Kiminin babası fotoğraftan gülümser
Kimi gider uzaya, öbürü bi' odada müebbet komada

Şampuanladığı saçlarını arkaya savurup duş başlığını eline aldı. Nazan hanım her sabah yürüyüşe çıkardı, Ekim de onun evde olmamasını umut ederek bağırarak devam etti şarkısına. Gözlerinin önünde şarkıyı ilk kez dinlediği zamana ait görüntüler vardı. Yunus baba şu an yaşadıkları evi aldıkları gün bu şarkının eşliğinde evi boyamışlardı. Mutluluk kokan bir gündü. Ve mutluluk uzun süredir hissetmediği, hissedemediği duygulardandı...  

Her sabah yeni bi' filme başladım
Farklı sonlar istesem de hep aynı finalle bitti
Sonra birden dank etti, dünyayı anladım
Aldım onu karşıma anlatmaya başladım

Kıyafetlerini giyinirken hafif hareketlerle dans etmeye devam etti. Saçlarını düzeltirken bile durmuyordu. Keşke hep böyle olabilseydi. Özgürce, kimseden korkmadan, çekinmeden hareket edebilseydi. Kısa bir an minnet duydu Caner Tözüne, Türkiyedeki son günlerini dilediği gibi yaşamasını sağladığı için.

Koca yaşlı şişko dünya
Koca yaşlı şişko dünya  

Ben dağıttım evini sen erittin beynimi
Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri

Ben dağıttım evini sen erittin beynimi
Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri  

Saçını topladıktan sonra tarağı eline alıp banyodan çıktı. Hem dans ediyor hem de şarkı söylüyordu. Kısa bir an bile olsa mutluydu. Gözlerinin önünde hayatındaki mutlu anlar dışında hiçbir şey yoktu. Çoktan kendinin bile fark etmediği ışıltılı bir gülümseme dudaklarına misafir olmuştu.  

Açtım bazen ağzımı çöp kutusu kapağı
Sevdim, kızdım, delirdim
Dikkatsizler piriydim
Işıkları kapadım, sabaha geri saydım
İnceden aydım

Zıplaya zıplaya komodinin üzerine bıraktığı gözlüğünü alıp taktı. Dışarıdan bakan biri delirmiş olduğunu düşünebilirdi ama umurunda değildi. Arada sırada istediği, olduğu kişi gibi davranmaya hakkı vardı. Rol yapmak ruhuna ağır geliyordu artık.

İpte laf cambazları, cebinde cımbızları
Ne söylesek varmıyor doğru adrese
Onunkinden bana ne, on ikiden vurmak şart değil
Yeteriz biz bize

Her sabah yeni bi' filme başladım
Farklı sonlar istesem de hep aynı finalle bitti
Sonra birden dank etti dünyayı anladım
Aldım onu karşıma anlatmaya başladım

Yatağının üzerindeki küçük yastığı alıp karnının üzerinde tuttu. Kendini tamamen şarkıya kaptırmış durumdaydı. Çağatayla birlikte öğrendikleri birkaç figürü durmadan tekrarlıyor, gün içinde yaşayacağı her kötü ana kendini hazırlıyordu. Biliyordu çünkü. İyi olanlar ona yaklaşmazdı. Şans hep kaçar, o da kovalardı.

Koca yaşlı şişko dünya
Koca yaşlı şişko dünya  

Ben dağıttım evini sen erittin beynimi
Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri

Ben dağıttım evini sen erittin beynimi
Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri

Ben dağıttım evini sen erittin beynimi
Gel anlaşalım senle ver gözümün ferini geri

Kısa bir kahkaha attıktan sonra kendini yatağın üzerine bıraktı. Gözleri karanlığa kapanmış, en sevdiği renk olan siyahla boyanmıştı dünyası. Yabancısı olduğu mutluluğa öylesine dalmıştı ki onu izleyen adamı fark etmemişti bile. Caner Tözün kapıya yaslanmış karısının ilk kez şahit olduğu tarafını izliyordu. Şarkı söylemesi, dans etmesi o kadar garip gelmişti ki. Ama en çok gülüşü... En çok kahkahası sarsılmasına sebep olmuştu. Ona "ucube" diyordu. İlk kez bu kadar güzel gülümsemesi olan ucube gördüğüne de emindi. Ekim Tözüne gülmek yakışıyordu, tahmininden daha çok yakışıyordu. O zaman neden bu kadar soğuktu? Sadece görüntüsü mü sebep olmuştu kaybına? Yoksa ailesi mi? Adam bunun sebep olacağına inanamıyordu. Onu tanıdığı günden beri ne kadar güçlü olduğunu her gün görmüştü. Sahte bir evlilik anlaşması ile karşısına dikilen babasına şart koymuştu. Soy ismini reddetmişti. Canerin söylediği her kelimeyi yok saymış, kendi bildiğini yapmaya devam etmişti. Hastanelik olduğunda bile acı çektiğini fark ettirmemişti ki. Bu kadar güçlü bir kadın küçük sebeplerden ötürü gülümsemeyi hayatından çıkarır mıydı? Sanmıyordu. Caner bundan çok daha kötüsünü yaşamıştı. Tam da bu yüzden Ekimin sebepleri anlamsız geliyordu. O zaman neydi bu soğukluğun sebebi? Caner Tözün kadınlar konusunda iyiydi. Kendine bakmakla hiçbir ilgisi olmayan kadınların bile egolarından haberdardı. Ya bu kadın? Neden kendini umursamıyordu? Neden hayata karşı mücadele etmiyordu? Belki uğraşsa görüntüsünü bile değiştirebilirdi. Fakat Ekim bayrak sallayarak devam ediyordu. Ne sebep olmuştu buna? Adam uzun süre sorunun cevabını düşüneceğini bilerek odada olduğunu belli etmek için boğazını temizledi.

Adamın sesiyle Ekim hızla yataktan kalkıp kocasıyla karşı karşıya durdu. İki gündür hiç konuşmamışlardı ve açıkçası bu durumdan memnundu. Nedense adamın yanında geriliyordu. Ondan korkmasa bile rahatsız oluyordu. Bakışları bir an olsun birbirinden ayrılmazken ikisi de birer adım attı. Elde tutulur gibi olan nefretleri sarmıştı etraflarını. Sebepleri, kaynakları farklı olsa da, ikisi de nefret ediyordu. Garip olanı ise nefretlerinin birbirine olmamasıydı.

"Konuşmamız gerek."

Kadın kaşlarını çatıp önce kocasına, sonra da yanındaki bavula baktı. Büyük ihtimalle iş seyahatine çıkıyordu ve ona Nazan hanıma söylemesi gerekenleri söyleyecekti. Ekim buna gerek olmadığını fark ettiğinde gözlerini devirip pencereye yaklaştı. Daha da gerilmesine sebep olan gözlere bakmamayı tercih ediyordu, hele de söz konusu olası bir kavgaysa.

"Merak etme. Gittiğin zaman annene ne söylemem gerektiğini bilecek yaşta ve zekadayım."

Caner de onun yaptığını tekrarlayarak pencerenin önüne geçip manzaraya sabitledi bakışlarını. Bir insan sahte bile olsa karısına bakmaktan tiksinir miydi? Caner Tözün tiksiniyordu. Belki görüntüsü yüzünden, belki de ona engel olduğundan. Sebep önemli değildi. Tiksiniyordu işte.

"Gittiğim doğru ama yalnız gitmiyorum."

"Annen kiminle gittiğini de mi soracak?"

"Hayır çünkü sen de benimle geliyorsun."

Kadının bakışları hızla adamın sert yüzüne döndü. Doğru mu duymuştu? Birlikte gideceklerini mi söylemişti o? Bavulla gidilecek kadar uzun süreli bir seyahate onunla gideceğini mi ima etmişti?  Delirmiş olmalıydı. Kollarını göğsünün üzerinde birleştirip çenesini kaldırdı.

"Anlamadım?"

"Anlaşılmayacak bir şey yok. Sen de benimle birlikte Amerikaya geliyorsun."

"Sebep?"

Caner sonunda bakışlarını kadının öfkeden kararan gözlerine çevirdi. Dik duruşu her şeyi anlatsa da, bir faydası yoktu. Onunla gelecekti. Ellerini ceplerinden çıkarmadan kadına doğru bir adım attı. Ekimin boyu kısa değildi ama Canerden kısaydı. Bu da adama kadına yukarıdan bakarak baskı yapma şansı veriyordu. Bunun kadınlar üzerindeki etkisini biliyordu. Bilmediği şey ise karısının sadece görüntü olarak değil, karakter olarak da diğerlerinden farklı olduğuydu. Ekim Tözün ne adamın yakışıklılığından ne de gücünden etkileniyordu.

"Çünkü sen benim karımsın. Çünkü sen Ekim Tözünsün. İki haftalık bir seyahate çıktığımda benimle gelmen gerek."

"Böyle bir mecburiyetim yok. Annenin yanında kalmam daha doğru olur."

"Annemi umursuyormuş gibi yapma."

"Ne?"

"Senin derdinin ne olduğunu biliyorum ama kararımı değiştiremezsin. Üstelik annem bizim balayı yapmadığımızı biliyor. Bu seyahati balayımız olarak bilecek."

Ekim gözlerini devirerek "Her iki soy ismimden de kurtulacağım", diye mırıldandı duyulmadığını sanarak. Fakat adam net olarak duymuştu söylenileni. Kıstığı gözleri ile izledi kadının telefonunu alıp banyoya geçmesini. Birkaç gün önce yaşanan olaydan sonra bu seyahate çıkmaya karar vermişti. Şimdi de benzer bir yaşayacağını düşünerek banyonun kapısına ilerledi. 

Ekim ise dinlendiğinden habersiz konuşabileceği, haber vermek zorunda olduğu tek adamı aradı. En azından kimsesiz değildi.

"Güzellik! Nasılsın?"

"Gibi gibi. Sen nasılsın?"

"Size söylemem gereken bir şey var."

"Yine bir şey mi yaptı sana? Durumun mu kötüleşti? Ne oldu lan?"

"Hey, merak etme. Söyleyeceğim şey o kadar da kötü değil."

"Senin o şerefsiz kocan söz konusuysa iyi bir şey olabilir mi?"

Çağatayın homurdanmasına gözlerini devirip "Abartma istersen," diye azarladı adamı. Belki normal günleri olmamıştı anca Canerin cani olduğunu da düşünmüyordu. Şartlar bu hale gelmelerine sebep olmuştu. "Her neyse. Dinle beni. İş seyahatine çıkacağını söyledi."

"Cehennemin dibine kadar yolu var. Bunu bana neden söylüyorsun? Bu bize geleceğin anlamına mı geliyor? Yine mi pabucum dama atılacak be?"

"Hayır, bu birlikte kalacağımız anlamına gelmiyor. Bu onunla birlikte gideceğim anlamına geliyor."

"Ne diyorsun lan sen?! Hasta mısın?! Ateşin mi çıktı yine?! Ne gitmesi?! Hele de o adamla?! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun sen?!"

Kulak zarı patlayacak diye korktuğundan uzaklaştırdığı telefonunu yeniden normal tutarak konuşmasına devam etti. Onun kadar iyi yürekli birinin kızınca böyle delirmesine hala alışamamıştı. "Bağırma, Çağatay. Ben de bu durumdan memnun değilim ama mecburum. Annesine balayına gittiğimizi söyleyecek."

"O söylesin. Bundan sana ve ya bize ne? Defolsun gitsin Amerikasına. Sen buraya gel. Dönünce buluşup birlikte gidersiniz eve."

"Söylediğin mantıklı ama bunu ona nasıl açıklamamı bekliyorsun?"

"Bazı gerçekleri anlatabilirsin mesela, Ekim. Hayatını tehlikeye atmaktan vazgeç artık."

"Elbette bunu yapmayacağım. Bu durumu sen ve Yunus baba biliyor, Çağatay. Ölene kadar da böyle kalacak. O herifin hayatımdaki en berbat şeyi bilmesine gerek yok."

"Ağzına ettiğimin Caneri kocan değil mi? Söyle işte."

"Ondan gerçek kocammış gibi bahsetmez misin? Ben bir kez o hatayı yaptım. Ne olduğunu da çok iyi hatırlıyorum. Bir cenazeye, pardon düğüne daha katlanamam."

"Ben seninle ne yapacağım, Ekim? Lütfen söyle."

"Sadece bir süre beni idare et, olur mu? Söz veriyorum en kısa sürede yanınızda olacağım."

"Söz mü?"

Kadın gülümseyerek "Söz," deyip aramayı sonlandırdı. Hayat bu iki adam sayesinde bazen de olsa güzel oluyordu. Onların varlığı için her gün şükür ediyordu.

Caner ise yeniden pencerenin önüne geçip ellerini yumruk yaptı. Karısının ne ile ilgili söz verdiğini bilmiyordu ama erken gelmesi gibi bir ihtimalin söz konusunu olmadığını çok iyi biliyordu. Planını o gün yapmıştı. Ekim Tözün en az bir ay Türkiyeye adımını bile atamayacaktı. Nefretle karısını akşam yemeği için aradığı anı düşündü.

Üçüncü toplantısından çıktığında sekreterinin masasına bıraktığı not kağıdını aldı. Üzerinde "Anneniz karınızı da alıp akşam yemeğine vaktinde gelmenizi iletmemi istedi." yazıyordu. Nazan hanım yemek yapmaya aşık biriydi. Bu yüzden de vakit buldukça aile yemekleri düzenliyordu. Caner sıkıntıyla derin bir nefes alıp rehberinde "Ucube" diye kayıtlı olan karısını aradı.

Ekim keyifli bir yemekten sonra mutfağa kapanmış, tabakları yıkıyordu. İşini yaptığı zaman duyduğu melodi sesiyle Çağataya seslendi. Yanına gelir gelmez telefonunun olduğu cebi ona doğru uzatıp almasını işaret etti. Çağatay kadının saçlarını karıştırmakla meşgul olduğu için arayanın ismine bakmadan cevaplayıp telefonu kadının kulağına yaslamıştı.

"Ya bırak saçımı!"

"Bu kadar güzel saçların olmasaydı. Bana ne kızım?"

"Çağatay, bana bir daha "kızım" dersen öldürürüm seni!"

Ekimin dil çıkartmasıyla adam telefonu kulağına götürüp "Ekim hanımı arayan sayın münasebetsiz-artık her kimsen-kendisi şu anda gıdıklanarak öldürüleceği için daha sonra aramanızı öneriyorum," deyip telefonu masanın üzerine bıraktı. Kadının çığlıkları eşliğinde onu kucaklayıp kanepeye götürdü. Gülmekle arası olmayan birinin bu derecede gıdıklanması fazlasıyla garip bir tesadüftü. Çağatay da bunu iyi kullanıyordu. İkisinin kahkahaları odada yankılanmaya devam ederken telefonun ucunda onları dinleyen Caner Tözünün parmakları beyazlamıştı. Çünkü farkında olmadan telefonu kıracak kadar sıkıyordu. Karısının o adamın yanında olduğuna inanamıyordu. Üstelik arayanın kim olduğuna bakacak kadar bile insanları umursamıyorlardı. Sadece birbirlerini düşünüyorlardı. Çağatay denen herif sadece onun karısını düşünüyordu. Telefonu önündeki duvara fırlatıp derin nefesler aldı. Bir şey yapmalıydı. Bu herifi karısından uzak tutmak için bir şey yapmalıydı. Aralarındaki evlilik sahte bile olsa Ekim onun soy ismini taşıyordu. Buna uygun davranmalıydı. İstese de, istemese de, Tözün soy ismine yakışır şekilde davranacaktı.

Banyodan çıkan karısına bakmadan "Hazırlan. Bir saate çıkıyoruz," diye emir verip odadan çıktı. Sırf bu ucube soy ismini lekelemesin diye Rüyaların Kızını da göremeyecekti. Gün geçtikçe evliliklerine ve bu kadına olan nefreti artıyordu. Tehlike kokan hayatına rağmen yaşayabileceği bir aşk çıkmıştı karşısına. O ise onunla layık olduğu gibi ilgilenmek yerine dünyadaki en çirkin kadınla birlikte Amerikaya gidiyordu. Hayat bundan daha kötüsünü yapamazdı.

"Oğlum?"

Nazan hanımın seslenmesiyle dudaklarına küçük bir gülümseme yerleştirip ona doğru ilerledi. Annesi hayatındaki değerli tek varlıktı. Değerlilerinin listesine eklemek istediği ikinci isim ise şüphesiz Rüyaların Kızıydı. Nazan hanımı kollarının arasına alıp saçlarından öptü. Çocukken en sevdiği yer annesinin kollarıydı. Şimdi ise annesinin en sevdiği yer oğlunun kollarıydı.

"Hazır mısınız?"

"Ben hazırım ama Ekim değil."

"Uğraşma gelinimle. Sen her zamanki gibi son anda haber vermişsindir."

Gülerek onayladı annesini. "Doğru. Bizim çocuklara söyledim, sürekli evin etrafında olacaklar. Bir yere gideceğin zaman Mehmete söyle."

"Sen beni merak etme. Kendine de, karına da dikkat et."

Adam kalbini sıkıştıran korkuyla annesini alnından öpüp geçmişi düşündü. Babasını kaybettiği günden beri annesini de kaybetmekten korkuyordu. Eskiden onu korumak adına hiçbir şey yapamasa da, şirketin başına geçtiği günden itibaren her şeyi yapıyordu. Kimse annesine dokunamayacaktı. Karanlık dünyanın ona ait olan kısmında düşmanı olan insanlar ondan başkasına ulaşamazdı. Tam da bu yüzden Amerikada olacağı zaman evi, yani annesini güvendiği kişiler koruyacaktı. İki kez nöbet değiştirecek olan adamlarına sonsuz güveni vardı. Gözü arkada kalmayacaktı. Merdivenlerden inen karısını otele bırakıp orada kalacakları bir ay boyunca tüm işlerini halledecek, gerektiğinde ona haber vermeden İstanbula gelip burayı da kontrol edecekti. Seyahatten zararlı çıkacak tek kişi Ekim Tözündü. Burnunu bile dışarı çıkartamayacağı o otelin davranışlarını düzeltmesini umuyordu, yoksa çok daha kötü yollara başvuracaktı.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Continue Reading

You'll Also Like

407K 37.3K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
889K 71.1K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
172K 9.8K 47
İngilterenin en zengin, genç ve bir o kadarda yakışıklı Düklerinden Dük Westmoreland. Kaderine bir tren istasyonunda acımasızca karar verilen bir Ra...
4M 128K 37
Kızgındı. Öfke tüm bedenini sarmıştı. Kırmızı dudaklarını büzmüş, sarı saçları kuş yuvasına dönmüştü. İnce parmaklarını hışımla çantanın olduğu masay...