KURBAN

By edaatokmakk

5.8M 141K 13.6K

WATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir ta... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26 ( YARI FİNAL)
DUYURU!!!
!!!
Güzel Haberim Var!!!!!! 😉😀😂😁😀
Tanıtım Videosu
RÖPORTAJ !!!
> FİNAL'E BİR ADIM KALA<
DUYURU!!!
BEN GELDİM :):):)
KURBAN 2- Bölüm 1
KURBAN 2 -Bölüm 2
KURBAN 2 - Bölüm 3
KURBAN 2 -Bölüm 4
KURBAN 2 -Bölüm 5
KURBAN 2 - Bölüm 6
KURBAN 2 - Bölüm 7
KURBAN 2 - Bölüm 8
KURBAN 2- Bölüm 9
KURBAN 2 -Bölüm 10
KURBAN 2 Bölüm 11
KURBAN 2- Bölüm 12
KURBAN 2 - Bölüm 13
KURBAN 2- Bölüm 14
KURBAN 2 - Bölüm 15
KURBAN 2- Bölüm 16
KURBAN 2- Bölüm 17
KURBAN 2- Bölüm 18
KURBAN 2- Bölüm 19
KURBAN 2-Bölüm 20
KURBAN 2 - Bölüm 21
KURBAN 2- Bölüm 22
KURBAN 2 - Bölüm 23
KURBAN 2- Bölüm 24
KURBAN 2-Bölüm 25
KURBAN2-Bölüm 26
KURBAN 2 - Bölüm 27
KURBAN2 - Bölüm 28
KURBAN2 -Bölüm 29
KURBAN 2- Bölüm 30
KURBAN 2 - Bölüm 31 ( Final Öncesi Sessizlik)
KURBAN 2 - Final

Bölüm 12

94K 4.3K 281
By edaatokmakk

Gözlerimi kapatmıştım ama uyuyamıyordum. Eğer uyursam ona karşı tamamen savunmasız kalacağımı hissediyordum. Yavaşça gözlerimi açtım ve karşımda cehennem karası gözleri görünce dehşete kapıldım. Rüzgar bana dönük bir şekilde, başını eline yaslamış beni izliyordu. Filmlerde hep bu sahnelerden görmüştüm ve her zaman da çok romantik olduğunu düşünürdüm. Fakat şu an içinde bulunduğum durum romantizmden çok uzaktı. Daha çok bir katilin kurbanına baktığı gibi bakıyordu Rüzgar.

Tek bir kelime dahi konuşmaya cesaretim yoktu, beni ezip geçen bu bakışlardan da rahatsız olmuştum. Bu yüzden arkamı dönmek için hareketlendim. Rüzgar hızlı bir hareketle omzumdan tutup beni durdurdu. Ona bakmak istemiyordum. Bu gece daha fazla ileri gitmemesini dileyerek öylece bekledim.

"Bana asla arkanı dönme!" Sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı. Anlamayan gözlerle ona bakarak, "Ne?" dedim ve yavaşça ona döndüm.

"Benden kaçmak için asla bana arkanı dönme! Çünkü ben daima burada, yanında olacağım. Arkanı dönünce yok olmayacağım." Rüzgar bir hayalden uyanırmış gibi başını iki yana salladı. Az önce söylediği kelimeler sanki başkasına ait gibiydi.

Gözlerinde daha önce görmediğim bir duygu vardı, keder. Ama onun öfkesinin arkasına öyle bir saklamıştı ki dikkatli bakmadıkça görmek imkânsızdı. Ne söyleyeceğimi bilemedim o yüzden susmayı tercih ettim. Gözlerimi kapattım ve bu gece bana haram olan uykuyu beklemeye başladım.

...

İrkilerek uykudan uyanınca birkaç saniye kendime gelemedim. Fazlasıyla tedirgin bir şekilde uyuduğum için bu şekilde uyanmış olmam pek de şaşırılacak bir durum değildi elbette. Daha iyi hissedince yavaşça kıpırdandım. Bu ana kadar Rüzgar'ın hemen dibimde uyuduğunu fark etmemiştim bile.

Rüzgar, yüzünü boyun girintime gömmüş, kolunu da belime sıkıca dolamıştı. Alıp verdiği her nefesi tenimde hissedebiliyordum. Hafifçe kıpırdandım ama o hiç tepki vermedi. Derin bir uykuda gibiydi. Gözüm hemen karşı duvardaki saate kaydı. Neredeyse 3 olmak üzereydi. Şaşkın gözlerle saate bakakaldım. Kaç saat uyuduğumuz konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.

Hemen bu yataktan kalkmak istiyordum. Onu uyandırmamaya çalışarak kollarının arasından sıyrıldım. Neredeyse çıplaktım ve bu şekilde kendi odama gidemezdim. Gözüm yerdeki gelinliğe kaydı. Başımı hızla iki yana salladım. Onu bir daha asla giymeyecektim.

Rüzgar'ın gömleğine kaydı bakışlarım ve hiç düşünmeden alıp hemen üzerime geçirdim. "Acaba yanlış mı yaptım?" diye mırıldandım kendi kendime. Daha dün gece Yağmur'un elbisesini giyindiğim için çok ağır bir şekilde aşağılanmıştım. Şimdiyse onun gömleğini giyiniyordum. Yine de yapabileceğim bir şey yoktu. Bunu düşünmemeye çalışarak parmaklarımın ucunda kapıya doğru ilerledim. Çıkmadan son kez Rüzgar'a baktım. Hâlâ uyuyordu. Kapıyı aralıklı bırakarak hızlı ama sessiz adımlarla odama çıktım. Daha iki adım atmıştım ki kapı çalındı ve Yeliz içeri girdi.

"Korkuttun beni!" diye çıkıştım ona. Ama o şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerle bana bakıyordu. Aslında üzerimdeki Rüzgar'ın gömleğine bakıyordu. Yüzü kızarmıştı.

"Hey! Bakma öyle. Sandığın gibi bir şey olmadı. Sadece uyuduk." İşaret parmağımı uyarırcasına havaya kaldırdım.

"Bu saate kadar mı?" deyip kıkırdadı. Onu görmezden gelip banyoya doğru ilerledim. Küvetin suyunu açarken, "Ben duş alana kadar dün yıkamak için götürdüğün kıyafetlerimi getirir misin?" diye seslendim.

"Onlar yok Deniz Hanım."

Suyun sesinden ne dediğini duyamayınca kapının arasından başımı çıkararak, "Anlamadım." dedim.

"O kıyafetlerinizi çöpe attım." Mahcup bir ifadeyle söylemişti.

"Ne demek çöpe attım! Nasıl yaparsın bunu Yeliz?" Ona doğru bir adım attım.

"Üzgünüm Deniz Hanım ama Rüzgar Bey öyle emretti."

"Allah o Rüzgar Bey'i bildiği gibi yapsın!" Sinirden ayağımı hızla yere vurunca acıyla çığlık attım. Bileğimi burktuğumu unutmuştum. Eğilip ovmaya başladım. Yeliz'in endişeli gözlerle bana baktığını görünce, "İyiyim." dedim, sonra da yere oturup ayaklarımı uzattım. "E şimdi ne giyeceğim ben?" Yeliz hiçbir şey söylemeden gidip dolabın kapağını açtı. Ağzına kadar kıyafetlerle doluydu. Şaşkınlıktan dudaklarım aralanmasına engel olamadım.

Yeliz, "Daha bitmedi." dedi ve hemen yanındaki dolapları da açtı. Onlar da çeşit çeşit ayakkabı ve çanta ile doluydu. "Harikalar değil mi?" Eliyle bütün dolabı işaret ederek söylemişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

"Bu da ne demek oluyor şimdi?" Ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm.

"Rüzgar Bey'in size düğün hediyesi."

"Duy da inanma!"

"Efendim? Anlamadım." Daha iyi duymak için bana doğru eğildi.

"Bir şey demedim." diye geçiştirdim ve hemen ekledim: "Bunlar dün yoktu?"

"Sabah Gökalp getirdi hepsini."

"Bunlar Gökalp'in seçimi yani?" Elbette öyle olmalıydı. Rüzgar ne giyeceğimi düşünecek değildi ya.

"Hayır, Rüzgar Bey dün akşam sipariş vermiş."

"Ne, dün akşam mı? İyi de ben hep yanındaydım, ne ara vermiş siparişleri?"

Yeliz, "Bilmiyorum." derken tekrar kıkırdadı.

"Şu yüzündeki ifadeyi siler misin lütfen!" Sesim öfkeli çıkmıştı. Ellerini havaya kaldırıp, "Tamam, tamam" dedi ve kapıya yöneldi. Çıkmadan tekrar döndü.

"Ben size yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Eminim çok acıkmışsınızdır." Son kelimesini bastıra bastıra söyledi ve kahkaha atarak kapıyı kapattı.

"Küvet!" diye bağırdım unuttuğumu anlayınca ve banyoya koştum. Neyse ki su taşmadan yetişmiştim. Üzerimdekileri çıkarıp ılık suyun rahatlatıcı kollarına bıraktım kendimi. Ama aklımı kurcalayan bir şey vardı. Rüzgar gerçekten de ne zaman aramıştı kıyafetler için? Acaba ben odaya gitmeden önce mi? Yoksa uyuduktan sonra mı? Başımı hızla sallayıp, "Umurumda bile değil!" diye haykırdım. Daha sonra lifi alıp iyice köpürttüm. Rüzgar'ın dokunduğu her yeri sertçe ovdum. Sanki teninin kokusu tenime sinmişti. Bir türlü çıkaramıyordum.

Bana dokunmasından nefret etmiştim, nefesini hissetmekten nefret etmiştim. Bunları düşününce daha da sert ovdum.

İçeriden kapının sesi gelince, "Yeliz?" diye sorarcasına seslendim ama cevap gelmedi.

Ellerimin buruş buruş olduğunu görünce artık çıkma vaktinin geldiğini anladım. Bornoza sarılıp küvetin suyunu boşattım. Saçlarımı kurutmak istememiştim o yüzden elime bir havluyu aldım ve odaya doğru yöneldim. Başım önde havluyu sarmaya çalışırken ağır adımlarla ilerliyordum ve birden bir şeye çarptım. İstemsizce çığlığı bastım. Başımı kaldırıp neye çarptığıma bakınca, "Rüzgar?" diye sorarcasına mırıldandım.

"Banyoda yaşamaya karar verdiğini düşünmeye başlamıştım. Kaç saattir içeridesin sen!" Sesi sakin çıkmış olsa da öfkesini hissettirecek kadar sertti. Döndü ve dolabın olduğu tarafa doğru yürümeye başladı.

"Dün geceden sonra iyice temizlenmek istedim." dedim patavatsızca, sonra hemen elimi dudaklarıma bastırdım. Bunu içimden söylemeliydim ama artık çok geçti.

Rüzgar söylediklerimi duyunca hızla başını bana çevirdi. Bana doğru yürümeye başladığında, "Neden?" diye sordu. Söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Gürültülü bir şekilde yutkundum. Az sonra tam karşımda duruyordu. Yavaşça başımdaki havluyu çekip çıkardı. Kısacık saçlarım yüzüme dağılmıştı. Elinin tersiyle kulaklarımın arkasına sıkıştırdı ve elini yanağımdan aşağı kaydırmaya başladı. "Yoksa sana dokunduğum için mi?" Elleri boynuma kaydı ve orada biraz oyalandıktan sonra daha da aşağı, bornozumun kemerine kaydı.

Geri çekilip ondan uzaklaşmak istemiştim ama boştaki eliyle kolumdan sıkıca kavradı.

"Yani böyle..." deyip kemeri çekerek düğümü açtı. Ben daha ne olduğunu anlamadan elini bornozun altından belimin kıvrımına doladı ve beni sertçe kendine çekti. Gözlerini bir saniye bile gözlerimden ayırmıyordu. Çünkü yüzümdeki hiçbir ifadeyi kaçırmak istemiyordu. Bir avcının kurbanıyla oynadığı gibi benimle oynuyordu.

Elini tenimde dolaştırınca gözlerimi sıkıca kapattım. Dokunuşlarını hissetmek midemi bulandırıyordu. Dokunduğu yerlerden ağrı saplanıyor ve daha sonra bütün vücuduma dağılıyordu.

Onu sertçe ittim. Birazcık uzaklaşmıştım ki beni tekrar çekip aradaki mesafeyi kapattı. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Sana yapacaklarımın yanında bunlar bir hiç." Beni hızla bırakıp dolaba yöneldi. Ben de hemen bornozun önünü çekiştirerek kapattım.

Kırmızı mini bir elbiseyi çıkarıp yatağın üzerine attı. Siyah küçük bir çanta ve ince topuklu siyah çizmeleri de hızlı bir şekilde yatağın üzerine bıraktı. Sonra bana dönüp, "Giy bunları! Seni arkadaşlarımla tanıştıracağım." dedi.

Şaşırmıştım. Benden nefret ediyordu ama yine de arkadaşlarıyla mı tanıştıracaktı? Neden böyle bir şey yapıyordu ki? Bunun altında başka bir sebep olmalıydı. Daha dün gece hayatımı cehenneme çevireceğini söyleyen bu adam bugün sadece eğlencesine beni arkadaşlarıyla tanıştırmayacaktı, buna emindim. Ama neyle karşılaşacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.

"Arkadaşlarınla tanışmak falan istemiyorum!"

"Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum balım!"

"Balım" derken Toprak'ı taklit etmişti ve ses tonundan onunla dalga geçtiği bariz bir şekilde belli oluyordu.

Ona sinirli bir suratla bakarak, "Bana bu şekilde seslenme!" diye bağırdım. Kelimeler dişlerimin arasından parçalanırcasına çıkmıştı. Bu Toprak ve benim aramdaki özel bir kelimeydi ama Rüzgar onu bu şekilde ağzına alarak kirletiyordu.

"Neden? Hoşuna gitmedi mi balım?"

Yanıma gelip çenemi kavradı. Hafifçe kaldırıp, "Sana nasıl istersem öyle seslenirim." dedi. Kolumdan tuttu ve beni yatağa doğru itti. "Şimdi giy şunları ve on dakika içinde aşağı in. Yoksa..." Beni baştan ayağa süzdü ve "Seni bu şekilde götürürüm." deyip odadan çıktı.

"Canavar, pislik, duygu yoksunu, yürüyen ego, kas kütlesi, sen göğsünde kalp diyerek odun taşıyorsun odun! Ohh be!" Rahatlamıştım. İçimde ne var ne yok saydırmıştım arkasından. Bu bile hafifletmişti beni.

Yatağın kenarına oturup derin bir iç çektim. İçimi hüzün kaplamıştı. "Acaba Toprak ne yapıyor?" diye mırıldandım kendi kendime. Onu aramalıydım, eminim beni çok merak etmişti. Ama telefonumun nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. En son çantama koyduğumu hatırlıyordum ve çantam da sınıfımdaydı. Acaba beni buraya getirirlerken onu da almışlar mıydı? Bunu Rüzgar'a asla soramazdım ama Gökalp'e sorabilirdim.

Başımı hemen yanımdaki elbiseye çevirdim. "Seni hiç sevmedim." diye söylendim. Başımı biraz daha kaldırınca aynadaki yansımamı gördüm. Saçlarım dağınık ve ıslaktı. Çok da kötü görünmüyorlardı. Gözlerim saçlarımdan boynuma kayınca tekrar Rüzgar'ın dokunuşlarını hisseder gibi oldum. Bir anda tüylerim ürperdi.

Hemen ayağa kalkıp silkelendim. Hızlıca hazırlanıp aşağı indim. Rüzgar ortalarda görünmüyordu. Mutfağa geçtim. Yeliz beni görünce, "Ben de sizi çağırmaya gelecektim. Hadi oturun bir şeyler yiyin." dedi.

Ona gülümseyerek sandalyeye oturdum.

"Gökalp'i gördün mü bugün?"

"Birileri beni arıyor sanırım." Deniz mavisi gözler hemen karşımdaki sandalyeye oturmuştu.

"Selam!" dedim zoraki bir gülümsemeyle. O da gülümsemişti.

"Bir şey sormak istiyorum." dedim, Yeliz'in hazırladığı yemekten ağzıma bir kaşık götürürken.

"Tabii ki buyurun lütfen!" Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bakışlarım bir an dövmesine kaydı. Beni fark edince eliyle götürerek, "Bunu mu merak ettiniz?" diye sordu. Hayır anlamında başımı salladım. Bir kaşık daha ağzıma götürdüm.

"Beni buraya getirdiğiniz gün, çantamı da aldınız mı?"

"Hani şu neredeyse patlayacak kadar ıvır zıvırla dolu olan çantanız mı?" Kahkaha atmıştı.

Suratımı asarak, "Evet o." dedim.

"Evet. Çantanızı aldım. Odamda."

"Ne? Neden senin odanda?" Ona öfkeli bir bakış attım.

"Rüzgar öyle istedi çünkü." dedi ve Yeliz'e döndü. "Kurt gibi açım valla." deyip göz kırptı. Yeliz hoşuna gitmişçesine kıkırdadı ve bir tabak da onun önüne koydu.

"Çantamı istiyorum."

Gökalp beni görmezden gelerek, "Yine döktürmüşsün güzellik." dedi Yeliz'e.

"Sana diyorum be!" Elimi masaya vurdum.

"Bakın Deniz Hanım..."

"Deniz!" diye lafını kestim.

"Tamam Deniz. Bak, Rüzgar söyleyene kadar çantan benim odamda kalacak." Soğuk bir ifadeyle söylemişti.

"Saçmalık bu. Çantamı almak için Rüzgar'ın keyfini mi bekleyeceğim?" Sinirlenmiştim.

"Gerekirse nefes almak için bile benim keyfimi bekleyeceksin bayan Ulusoy!" Rüzgar omzunu kapıya yaslamış bize bakıyordu. Siyah kot ve onu tamamlayan bordo blazer ceketiyle harika görünüyordu. Saçları dağınık duruyordu ama bu ona farklı bir hava katmıştı.

"Telefonum içindeydi. Onu alayım bari." Suçüstü yakalanmış bir çocuğun sesi gibi çıkmıştı sesim.

"Telefonu alıp ne yapacaksın? O pisliği mi arayacaksın?" Bize doğru yürümeye başladı.

Elimdeki kaşığı gürültülü bir şekilde masaya bırakırken, "Abim hakkında böyle konuşma!" diye çıkıştım.

Rüzgar, sandalyemin arkasından üzerime doğru eğilip beni masa ve kendisi arasında sıkıştırarak, "Konuşursam ne yaparsın ufaklık, ne yapabilirsin?" diye bağırdı ve hemen ardından masaya güçlü bir yumruk attı. Nefesini yanağımda hissedince gürültülü şekilde yutkundum. Ama hemen nefesimi bir düzene sokup konuştum.

"Ben de Yağmur'a hakaretler yağdırayım ödeşelim. Sonuçta o da abimi elimden aldı." Kesinlikle böyle düşünmüyordum. Sadece ona cevap verebileceğim bir şeylerim olsun istemiştim. Ama bu çok da iyi bir fikir değildi.

Rüzgar saçlarımı sımsıkı kavrayıp geriye doğru çekince acıyla çığlık attım. "Sakın kardeşimin adını o iğrenç ağzına bir daha alayım deme!" Alev saçıyordu sanki.

"Canımı acıtıyorsun, bırak!" Umutsuzca çırpındım. Çünkü Rüzgar asla öfkesini dindirinceye kadar canımı yakmaya bir son vermezdi.

"Rüzgar, yeter bırak onu!" Gökalp elini Rüzgar'ın omzuna koydu.

"Sen karışma Gökalp!" Onu görmezden gelerek başımı öne doğru itti. "Kalk şimdi!"

Ağlamayacaktım, hayır ağlamayacaktım. Derin derin nefes aldım, gözyaşlarımın akmasına izin veremezdim. Onu mutlu edemezdim. Yanağımı ısırdım. Onun acısıyla dikkatim dağılır ve gözyaşlarım akmaz sanmıştım ama yanılmıştım. Yanağımdan süzülen iki damlayı hızla elimin tersiyle silip masadan kalktım. Ondan önce gidip arabada bekledim. Az sonra o da gelmişti. Hızlı bir dönüşle arabayı orman yoluna sürdü. Yüzüme bile bakmadan, "Kemerini tak!" diye emretti.

"Boş versene!" Başımı cama çevirip ağaçları izlemeye başladım.

"Kemerini tak dedim!" Kısa bir an bakıp tekrar yola döndü.

"Önemli mi sanki? Takmayacağım." Ben de ona bakmadan konuşmuştum.

"Umurumda bile değilsin Deniz! Sadece arabamdan bir ölü çıksın istemiyorum. Tak şimdi şu lanet kemeri!" Gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

"Önüne bak!"

"Kemerini tak!" Bastıra bastıra söylemişti.

"Tamam takıyorum, yola bak sen." Yavaşça uzanıp kemeri taktım.

"Dejavu!" dedim. Sesim bir fısıltıdan farksızdı.

"Ne? Ne saçmalıyorsun yine?"

"Hayır, sadece bu anı daha önce yaşamış gibiyim." Ona baktım ve "Ya da..." dedim düşünceli bir sesle.

"Ya da ne?"

"Ya da bu ana şahit olmuş gibiyim." dememle gözlerim kocaman olmuş, dudaklarım aralanmıştı. Hatırlamıştım. Dönüp arka koltuğa baktım ve başımla göstererek, "Ben orada oturuyordum." dedim. Rüzgar aynadan arka koltuğa bakıp, "Ne diyorsun, hiçbir şey anlamıyorum." diye öfkeyle söylendi.

Gözlerim yanmaya başlarken usulca konuştum. "Anne ve babam kavga ediyorlardı. Ben arka koltukta onları izliyordum. İkisi de çok sinirliydiler."

Rüzgar yüzünde umursamaz bir ifadeyle, "Aile dramın beni ilgilendirmiyor. Anlatmayı kes!" dedi ama onu görmezden gelip devam ettim. "Babam da senin yaptığın gibi anneme bakıyordu ve karşıdan gelen arabayı fark ettiğinde artık çok geçti."

Rüzgar ani fren yapınca lastikler yolun ortasında acı bir çığlık attı. Kemerim takılı olmasaydı başımı çarpacaktım. Geriye yaslanıp ona baktım.

Gözlerini kapatmış, direksiyonu sıkı sıkı tutuyordu, öyle ki parmakları bembeyaz olmuştu. Bu hali beni korkutsa da konuşmaya devam ettim. "Biz doğru şeritteydik ama çarptığımız araba öyle değildi. Tek suçlu babam değil!" Son cümlemde sesim oldukça yüksek çıkmıştı.

"Kes sesini! Kes, kes, kes! Lanet olsun!" Rüzgar çok öfkeli görünüyordu. Direksiyona birkaç defa yumruk bile atmıştı. Cehennem karası gözlerini bana çevirdi. "Katlanamıyorum sana! Beni duydun mu Yılmaz! Sana katlanamıyorum." Kükremişti.

"Ne gördüğümü biliyorum Rüzgar. Ben de oradaydım ve baban arabasını üzerimize sürüyordu. Bizimkiler kavga etmiyor olsaydı belki de kazayı engelleyebilirdik ama..." Durup nefes aldım. Kelimelerimi toparlamaya çalışıyordum. "Ama artık bunun bir önemi yok. Çünkü onları kaybettik."

"Çık dışarı!" Gözlerini kapatmış, derin derin nefes alıyordu.

"Ne?" Yanlış duymuş olmayı umarak sormuştum.

"Çık dı-şa-rı!" Her heceyi bastıra bastıra söylemişti.

"Rüzgar!" Kekelemiştim. "Nasıl yani? Ben ne yaparım bu saatte burada? Çok karanlık ve karanlıktan korkarım ben. Ayrıca burası bir orman, çok tehlikelidir."

Bana baktı. Gözleri gölgelerin arasında daha da siyah görünüyordu ve öfkesi gözlerinden bir ok gibi fırlayıp bana saplanıyordu.

"İn çabuk arabadan!" Kemerimi açtı. Elini tutmaya çalışmıştım ama onu sertçe itti.

"Lütfen yapma." Başımı hızla iki yana sallayarak ona bakıyordum. Ama gözlerinde zifiri karanlıktan başka hiçbir şey yoktu.

Kemerini açtı ve hızla arabadan indi. Birkaç adımda benim tarafıma gelmişti. Kapıyı açtı ve kolumdan tutup sürüklercesine arabadan çıkardı. Kapıyı şiddetle çarpıp kendi yerine geçecekken kolundan tuttum. "Lütfen beni burada bırakma. Özür dilerim. Seni sinirlendirmek istememiştim." Beni hızla itince dengemi kaybedip düştüm. Yerdeki çakıllar dizimi parçalayınca acıyla inledim. Ama o bunu umursamamıştı bile. Hızla arabasına atlayıp uzaklaştı.

Geri döneceğini düşünmüştüm. Biraz ilerler sonra yine acı çığlıklar atacak kadar keskin bir fren yapar ve arabayı geri vitese takar sanmıştım. Yanılmıştım, dönmeyecekti. Beni burada böylece bırakıp gitmişti.

Hava buz gibiydi, üşümeye başlamıştım. Hâlâ yerdeydim. Bu karanlıkta bir adım bile atamazdım. Dizlerimi karnıma çekip kollarımla sardım, biraz ısınırım diye düşünmüştüm ama üzerimdeki kısacık elbise hiç yardımcı olmuyordu.

Çok korkuyordum. Yüzümü kollarımın arasına sakladım. Devekuşu misali, ben görmezsem kimse de beni görmez diyordum. Kendimi kandırıyordum. Burada bir şekilde bekleyebilmek için kendimi avutacak ne kadar saçma sebep varsa hepsini bulabilirdim.

Dudaklarımdan dökülen bir kelimeyle hıçkırıklara boğulmuştum. "Abi..."

Az sonra gözlerimi alan ışıkla hıçkırıklarıma ara verdim ve kimin geldiğini anlamak için kısık gözlerle arabaya baktım.

"Rüzgar." dedim ağlamaklı bir sesle.

"Deniz, sen iyi misin?" Gökalp hızla gelip yanıma diz çöktü. Kollarımı ovarken, "Sen donmuşsun." dedi ve ceketini çıkarıp bana sardı. Yaşlı gözlerle ona baktım. Bu orman onun deniz mavisi gözlerini bile karanlığına hapsetmişti. 

Continue Reading

You'll Also Like

309K 2.2K 22
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
174K 7K 108
Gururuyla Sevdiği Kadının Ölümüne Sebep Olan Bir Adam Tekrar Sevebilir Mi? Tahir Lia'ya aşık oldu ama Nefes'i sevdi.
246K 9.5K 57
Benim onu bulmam bir başlangıç, onun beni bulması ise bir sondu. Başlangıcım ile sonum birbirine çok yakındı. Biri yaşama diğeri ölüme çağırıyordu. B...
7.5K 1K 152
Hayallerinin gerceklesme ihtimali olmasa bile hayal et. Çünkü hayallerin seni ufuklarin zirvesine ve o zirvelerde seni hic tukenmeyecek umutlara götü...