Underworld #wattys2016

By dmteks

144K 10.8K 1.7K

Hani derler ya her ne olursa olsun hayat devam ediyor. Aslında devam eden hayat değil, bizleriz. Yaşananlar b... More

Başlangıç...
Veliahtlar...
İlk Veliaht...
Bir Bütün Ol...
İkinci Veliaht...
Cennetten Bir Parça...
Bir Tutam Acı...
Cadıların Laneti...
Son Veliaht...
Rüya Değil, Gerçek...
Değişmeyen Şeyler...
Beklenmeyen Anlaşma...
Beklenmedik Plan...
Koruma...
Adsız Bölüm 15
Özlem...
Işığın Gerçek Sahibi...
Seçim Zamanı...
Gerçek Hikaye...
MÖ: 2061
Gerçek Aşk!
Birlik...
Sona Doğru...
Final

Kaybedilenler Elbet Geri Gelir...

4K 358 23
By dmteks

Selam millet...

Medyadaki parça tavsiyem. Umarım beğenirsiniz :} İyi okumalar...

Ema'dan

"Sanırım öyle baba" baba mı? Tam neler olduğunu soracakken içeriden açılan bir kapıyla Dyagon ve Leo kanlar içinde dışarı çıkarıldı. Leo'nun bithap yüzünü görüce öfkemi kontrol etmek imkansız hale gelmişti.

"Dyagon!" Alvina da benim gibi kendini kaybettiğinde hızla onların koştuk.

"Ema!" Leo burada olmamın şokuyla bana bağırırken, ona koşmaya devam ettim. Önümüzü kesen birkaç vampirle uğraşmak istemediğimiz için hızla kılıcımızı çıkarıp, karşımıza çıkan ilk vampirin kafasını kestik. Leo'ya ulaşmak için burayı darmadağın etmeye bile hazırdım. Vampirler bizim öfkemiz karşısında duramazken, sonunda onlarda hareket etmeyi akıl etti. Leo ve Dyagon kendilerini tutan vampirleri anında öldürüp hızla bize koştular.

Ona yaklaşırken saniyeler saatler gibi geliyordu. Sonunda onu kollarımın arasında hissettiğimde biran gerçek mi diye emin olamadım ama beni saran kolları kesinlikle gerçekti. Sonunda yanımdaydı.

"Aptal, aptal burada ne iş--"

"Artık sensiz olmaz. Kararımı verdim." dediğimde söyleyeceği şeyi unutmuş gibi şaşkınca yüzüme bakıyordu. Sonra ne dediğimi anlayıp, tekrar bana sarıldı. Artık emindim, ait olduğum yer burası, onun kolları arası. Tabi bu anı bozan duyduğumuz alkış sesiydi. Hızla unuttuğum soyluya döndüğümde, benden önce konuşan Dyagon olmuştu.

"Artık yeter baba. Bize de onlarada daha fazla zarar veremezsin. Onlara iyi bak, tarih gerçekten tekerrür ediyor. Kehanet gerçek oluyor." dediğinde bunun Evelyn'in gerçek hikayesiyle alakalı olduğunu anladım. Ama neydi? Babası cevap vermek yerine büyük bir kahkaha atıp, koltuğuna geri döndü.

"Bunu yakında anlayacağız. Fakat bu zamana kadar sizi şehrimizde misafir etmemiz gerek." dediğinde buna ilk karşı çıkan Leo olmuştu.

"Hayır! Bana istediğini yap ama Ema'nın gitmesine izin ver."

"Neden bu kadararı Ema'ya bırakmıyorsun? Bakalım bu seferde seni bırakıp gidecek mi?" o da tıpkı Victor gibi en büyük acımdan vuruyordu. Leo'nun yumruk yaptığı elleri omzumu tutup, kendime gelmem için beni sarsarken;

"Ema sakın onu dinleme. Yalvarırım git buradan. Söz veriyorum, yine gel--" hızla omzumu tutan kollarını benden uzaklaştırıp, sinirle ona döndüm.

"ASLA! Bu defa değil Leo, bu defa değil." bunu o kadar net ve kesin bir dille söylemiştim ki, Leo itiraz edememişti.

"Baba, nasıl bir oyun kurdun bilmiyorum ama unutma ki o Tanrının Işığını taşıyan kişi. Yani burayı yok edecek bir güce sahip. Onu buraya getirmekle a--"

"Işık sadece bizi değil, sevdiği kişiyi de yok eder. Ema bunu bilecek kadar akıllı." beni buraya çağırırken, bütün planı, riskleri göze almış. Haklıydı, gücümü kullanırsam ilk zarar gören Leo olurdu. Sonra da Dyagon ve Alvina. Bunu yapamam.

"Hey babalık!" duyduğum sesle arkamı döndüğümde bunun Liki olması şaşırtmıştı. Aslında verdiği tepkilere şaşırmamam gerek ama yine başarmıştı. Benim gibi soylu liderde şaşkınlıkla Liki'ye bakarken;

"Bana mı dedin?" diye sordu.

"Senden başka babalık var mı burada?" Liki ya korkudan kafayı yedi ya da yemek üzere.

"Sen kim olu--"

"Asıl sen kim oluyorsun da, bizi ayağına kadar çağırıp, sevdiklerimizi gözümüzün önünde tehdit ediyorsun?" İrina, Liki yerine cevap verince soylu daha da şaşırmıştı.

"Sözde akıllı bir plan he? Bir de lider olacaksın!" Eric'te yanlarına geldiğinde hepsi tek sıra halinde yanyana dizilmişti. Şuan gördüğüm kare onların en mükemmel göründüğü halleriydi. Bu sırada Victor önlerine geçip, lider ile aralarında kalkan olur gibi durdu. O da bu duruma sinirlenmişti.

"Siz kim oluyorsunuz da, Kralımızla böyle konuşmaya cesaret ediyorsunuz?" Bu sırada elinden güçlü bir ateş topu yapan Tres, onunla havada oynarken;

"Biz mi kimiz? Sana gösterme mi ister misin?" dedikten sonra hızla topu Victor'un üstüne attı. Ateş topu Victor'a ulaşmadan, Liki hava da onu durdurup yok etti. Güçlerini böyle kontrollü kullandıklarını ilk defa görüyordum.

"Ema'nın gücünü burada asla kullanamayacağından emin olduğun için çağırdın ama aynı şey bizim için geçerli değil. Biz veliahtlarız. Bunu kanıtlamamızı ister misin?" Eric'in havalı konuşmasıyla odada ki atmosfer anında değişmişti. Liderin sinirli yüzünü keyifli bir gülümseme alınca;

"Gerçekten bunu göze almadığımı mı düşünüyorsunuz? Siz çocuklar istediğiniz kadar güçlü olun ama hepinizin bir tek zayıf noktası var." dedikten sonra hemen içeriden açılan başka bir kapıyla küçük bir çocuk içeri girdi. Onun boğazını sıkan bir vampir, hepimizin görmesi için daha da yakına geldiğinde;

"Siz insanların en büyük zayıflığı, vicdanınız! Onun yüzünden en büyük hataları ve kayıpları veriyorsunuz. Peki şimdi ne olacak?" İrina tam çocuğu kurtarmak için adım atacakken, Dyagon onu durdurup;

"Sakın yapma! Babamla hiçbirimiz boy ölçüşemeyiz. Sen ona ulaşmadan o hepinizi öldürür." dedi. Duyduğum şeyle hızla Leo'dan ayrılıp, çocuğu tutan vampirin yanına koştum. Gücümü kullanamazdım ama yeteneğimizi değil. Elimdeki kılıçla hızla kolunu kestikten sonra çocuğu onun kopan kolundan kurtardım. Tam diğer vampirler yanıma gelecekken;

"Kalacağım ama kimsenin zarar görmesine izin vermem." dediğimde lider elini havaya kaldırıp, vampirlere durmalarını emretti. Hepsi olduğu yere geri dönerken;

"Akıllıca!" dedi. Başka yolu yoktu. Veliahtlara güveniyorum ama bizim yapacağımız her yanlışta ilk zarar gören buradaki masum çocuklar olurdu. Buna izin veremem. Oradan çıkmadan önce lider son kez seslenip benim için özel bir yer hazırlattığını söyledi. Çocuklarla beraber şehrin içine indiğimizde götürdükleri yeri anlayınca adımlarımı durdurdum. Buna hazır olduğumu sanmıyorum.Hala burada olmama bile alışamamışken, oraya gidemezdim. Bunu fark eden Leo hızla elimi tutup, iyi olup olmadığımı sorduğunda verecek cevap bulamadım. İyi değildim, hemde hiç iyi değilim.

"Ne o küçücüğüm, eski evini özlemedin mi yoksa?"

(Ema...)

Eric'ten

"Ne o küçücüğüm, eski evini özlemedin mi yoksa?" diyen Victor ile bizi Ema ve Leo'nun daha önce tutsak olarak kaldıkları eve götürdüğünü anladım. Buna izin veremezdim. Tam adım atıp, Victor'a hamle yapacakken Ema'nın sesi beni durdurdu.

"Eric! Sorun yok." ne yapacağımı anlamış olmalı. Yine bizim için bu lanet kabusa katlanmak zorundaydı.

"Ema!" diye tekrar sorduğumda bu sefer donuk gözleri beni bulmuştu. Daha ılımlı ve sakin bakıyordu.

"Burada sadece acı yoktu. Çocuklarla birlikte geçirdiğim iki sene ve onların anıları da var. Bu yüzden iyiyim Eric. Sorun yok." Ema'nın söyledikleriyle hepimiz derin bir nefes alırken, artık daha rahat hissediyorduk. O acı çekmediği sürece her şeye katlanabiliriz. Sonunda Ema ve Leo'nun eskiden kaldığı eve geldiğimizde ikisi de bir süre önünde durup, öylece baktı. Akıllarından geçenleri tahmin etmek zor değildi. Bunu üzgün ama özlem dolu gözlerinden de görebiliyorduk.

"O günden beri ilk defa buraya geliyorum. Sanırım sen olmadan da tekrar gelemezdim." diyen Leo ile Ema onu tutuğu elini daha da sıkı sarıp, yanında olduğunu hissettirmeye çalışıyordu. İkisi içinde hayatlarının en büyük trajedisi bu an olmalıydı. Hepimiz ilk adımları onların atmasını beklerken, Ema ilk basamağı çıktı. Hemen arkasından çıkan Leo ile ikisinde de eve girmesini bekledik. Ema içeri girmeden bir süre kapının önünde durup, kendini toplamaya çalıştı. Sonunda cesareti yerine geldiğinde kapıyı araladı. Hemen arkasından biz. En sona kalan Tres, arkasından gelen Victor'u görünce sinirle geri dönüp, elinde oluşturduğu ateş ile;

"Buraya adım atmayı aklından bile geçirme!" dedi. Victor hemen kapının dışında dururken, sinirle burnunda soluyordu adeta. Sonunda Tres de geldiğinde Liki hızla kapıyı Victor'un suratına kapattı. Emin olduğum bir şey varsa o da efendisinde emir gelmeden bize zarar vermeyeceğiydi. Bunu fiziksel olarak yapamasa da ruhsal olarak hala zarar veriyordu gerçi.

Sonunda ondan kurtulduğumuzda biz bize kalabilmiştik. Ema ve Leo bir süre daha evin içini inceledikten sonra Ema, Leo'nun hırpalanmış vücudunu hemen koltuğa yatırdı. Diğer tarafa da Dyagon'u da yatıran Alvina ile ne yapacağımızı düşünürken, Ema;

"İrina, Tres üst katta ki ahşap dolaba bakın. Orada havlu gibi bir şey olabilir. Liki sende su kaynatır mısın? Eric sende yan odadaki banyoda ecza dolabı olarak. Ne bulursan getir." diye emir vermesiyle hepimiz hızla adım atacakken, bunların bunca yıl sonra burada olmayacağını düşünerek aniden durduk. Çocuklarda benim gibi düşünmüş olacak ki, hepimiz yavaşça Ema'ya dönüp;

"Ema bunca yıl sonra onların pekte kull-" diyemeden;

"Victor bize acı çektirmek için evi en son bıraktığımız haline geri çevirmiş. İstediklerimi söylediğim yerde bulabilirsiniz." dedi. Bunları yüzümüze bile bakmadan söylerken, diğer yandan da Leo'nun kıyafetlerini çıkarıyordu. Canı yanıyordu, ölesiye canı yanıyordu ama bunu bize göstermemek için kendiyle büyük bir savaş veriyordu. Bunu izlemeye dayanamıyorum.

(Leo...)

Ema'dan

Dayanmak zorundayım. Onlar için Leo için dayanmak zorundayım. Şimdi bırakamam, şimdi düşemem. Lütfen Tanrım, lütfen bana yardım et. Eşyaları her şeyi anlayabiliyorum ama kokusu bile aynı. Tıpkı en hatırladığım gibi. Sanki heran arkamdan çıkacalarmış gibi. Yanıma gelip, bana sarılacaklarmış gibi. Unuttuğumu sandığım kahkahalarını bile duyabiliyorum.

"Ema, Ema..."

"Ema ben acıktım. Leo ne zaman gelecek?"

"Ema Jack yine altına yapmış, ağlıyor. Yanına senden başkasının giremeyeceğini söylüyor."

"Ema, Ema, Ema..." sesleri kulaklarımda yankılanırken, hızla onları kapattım. Sanki bunu yaparsam duyamam gibi. Sonra onu duydum. Küçüğümü...

"Ema korkuyorum, seninle yatabilir miyim?" Bu Jack'di. Küçük ellerinin arası tuttuğu oyuncağıyla hemen karşımda dikiliyordu. Gecenin karanlığı bile onun güzel yüzünü saklayamıyordu. Elimi ona uzatıp, yorganımı açtığımda hızla yanıma koştu. Küçük bedenini bana yaslayıp, yatağında içinde kayboldu. Ona sıkı sıkı sarılırken, sadece gecenin soğuğundan değil, tüm kötülüklerden korkumak istiyordum. Küçük, tatlı yüzü tüm netliğiyle gözlerimin önünde. Onu hissedebiliyorum. Kokusunu hissedebiliyorum.

"EMA! EMA!" duyduğum sesler ve sarsılan vücudumla ne zaman kapattığımı hatırlamadığım gözlerimi açtım. Leo korkuyla bana bakarken, tüm herkes etrafıma toplanmıştı. Kullaklarımı kapatan ellerimi Leo yavaşça aşağı indirdiğinde ona kitlendim. Yüzü çok değişmişti ama gözleri ve gülüşü hala aynıydı. Bir tek o, bir tek o kalmıştı. Eski hayatımdan, ailemden bir tek o.

Hızla ona sarılıp, ağlamaya başladığımda artık daha fazla dayanamayacağımı anladım.

"Sadece sen Leo, sadece sen varsın. Jack'i ve çocukları ölesiye özledim. Kahkahalarını, yaramazlıklarını, herşeylerini özledim. Canım yanıyor, ilk günkü kadar çok hemde. Yıllarca dayanmaya çalıştım. Buradan sizden uzakta, yeni bir başlangıç istedim. Başardığımı sandım ama sadece kendimi kandırmışım. Ben onları çok özledim Leo, çok özledim." hıçkırıklarım onun boynunda kaybolurken, o sakince başımı okşayıp bana sarılmaya devam etti. Bir şey demiyordu, aslında bu acı için söylenecek kelime yoktu. Ona sarılmak, ona dokunmak tüm çocuklara dokunmak gibiydi. Hepsinden bir parça vardı onda. Benim şuanda yaşadığım bu acıyı o hergün burada kalarak yaşamıştı.

"Şuan ölecekmiş gibi acı çekiyorum. Nasıl başardın Leo? Bunca zaman burada, tek başına, onların anısıyla hergün, nasıl dayandın?" bana daha da sıkı sarılırken, kafamı öpüp, boynuma yaslandı.

"Sadece bunun benim cezam olduğunu kabullnedim. Size yaptıklarımın cezası. Bu acıyı çekmeyi ben kabul ettim." dediğinde yavaşça ondan ayrıldım. Gözleri gözlerime kitlendiğinde ona bunları söyletmek zorunda kaldığım için kendime lanet ettim. Birde ona bu konuyu bir daha açmamasını söylemiştim. Bunu anlamış gibi gülümserken;

"Diğer bir yandan baktığım her yerde onların gülümseyen yüzünü ve neşeli hallerinide hatırlıyorum. Bunun yanında en büyük dayanağım ve yaşama nedenimi zaten biliyorsun." bunu açık açık söylemede biliyordum. Bendim. Tıpkı benim içinde onun olması gibi. Artık daha iyiydim, o yanımda olduğu için gerçekten şanslıydım. Kendimi toparlayıp, çocuklara döndüğümde ellerinde istediğim malzemelerle öylece bana bakarken bulmak gülümsetmişti. İrina ve Liki'nin gözleri dolmuşken Eric ve Tres ise duygularına hakim olmayı başarmışlardı. Liki hepsinden daha ağlak durunca, ayağa kalkıp, ona sıkı sıkı sarıldım.

"Özür dilerim, sizi endişelendirmek istemedim." sanki bunu yapmamı bekliyormuş gibi tutmaya çalıştığı gözyaşlarını hıçkıra hıçkıra serbest bırakınca bu haline üzülmekten çok gülmeye başladım. Tabi benimle birlikte tüm herkes. Onu sert görünmeye çalışan duruşunun altında ki çocuğa hayrandım. Ortamı değiştirmeye çalışan Eric;

"Sözde havasından geçilmez. Ne o yoksa gözüne İrina'nın tozu mu kaçtı?" onu nasıl kendine getireceğini biliyordu. Liki hızla benden ayrılırken;

"Götüne İrina'nın kılıcı kaçmasını istemiyorsun, kapa o lanet çeneni." dediğinde artık her şey normale dönmüştü.

"Bence ikinizde benim üzerimden pirim yapmayı kesin yoksa hanginizin neresine ne sokacağım hiç belli olmaz." İrina'nın uyarısıyla ikiside anında sus pus olunca bu hallerini gerçekten sevdiğimi bir kere daha anladım. Sonra tekrar Leo'ya dönüp, yaralarına baktım. Bunlar temizlemekle geçecek gibi değil. Dyagon'a döndüğümde onunda aynı durumda olduğunda görünce ne yapacağımı düşündüm. Bu sırada yanıma gelen İrina;

"Normalde vampirlerin yaralarının hemen iyleşmesi gerekmez mi?" dediğinde bunu nasıl düşünemedim diye kendime kızdım. Haklıydı ama neden onlarınki iyileşmemişti.

"Leo hala tam bir vampir değil." diyerek zar zor konuşan Dyagon yavaşça yerinden doğruldu.

"Onu anladık da senin durumun ne? Hala tam gelişemediğini söylersen inanırım." diyen İrina'ya sinirle bakan Dyagon sanırım onunla uğraşamayacak kadar kötüydü.

"Kral, gerçekten sizin babanız mı?" dediğim de Alvina ve Dyagon önce birbirlerine bakıp, sonra olumlu anlamda kafalarını salladılar.

"Lanet olsun, neye bulaştık böyle? Adam kendi oğluna bile bunu yapabiliyorsa, bize neler yapar hiç düşündünüz mü?" diyen Liki'nin ne kadar haklı olduğunu düşündüm.

"Yani siz öz kardeşsiniz öyle mi?" Tres aklına takılanları sorarken, Alvina bunu onayladı. Aralarında bir bağ olduğunu anlamıştım ama kardeş olduklarını düşünmemiştim.

"Yaralarınız neden iyileşmiyor peki?" dediğimde yine cevap veren Dyagon olmuştu.

"Babam sıradan işkence metotlarını sevmez. Daha kalıcı şeyler kullanmayı seviyor." yine alaycı tavrını takınmıştı ama dişlerini sıkarken, acı çektiği her halinden belliydi.

"Tüm vampirler üzerinde yakıcı etki gösteren tek bir madde var. Vampirlere karşı silah olarak yetiştirilmeye başlanmış bir bitki." diyen Alvina'ya;

"Böyle güzel bir silah var ve bizim haberimiz mi yok?" diyerek dalga geçti Eric. Buna bozulan Alvina;

"Vardı, artık sadece Argona yetiştiriyor. Kimsenin haberi yok, olmaması içinde hepsini yok ettiler. Arada kendi türlerine işkence yapmak ya da cezalandırmak için kullanıyorlar. Dyagon ve Leo gibi..."

"Peki iyileşecekler mi?" diye sorduğumda;

"Evet ama bunun için temel gıdalarına ihtiyaçları var."

"Kan!" dediğimde anında Leo ile gözgöze geldim. Hızla yerinden doğrulurken;

"Aklından bile geçirme!" diyerek uyardı beni. Tam itiraz edecekken;

"Sakın Ema, sakın bunu teklif dahi etme. Bunu yaparsam, işte o zaman insanlığımdan hiçbir şey kalmaz." o haklıydı, bunun olmasını bende istemiyorum.

"Dyagon'a yardım edebilirsek, o Leo'yu kurtarır. Bunca zaman ondan başkasının kanını içmedi."

"O zaman--" dediğim anda bu sefer de Dyagon itiraz etmişti.

"Sana dokunduğum an Leo kazığı kalbim yerine kıçıma sokar. Benden uzak dur, güzellik." bir şey yapmalıkydık.

"O zaman geriye tek bir seçenek kalıyor. Bizden temin edeceksiniz." diyen Tres ile Leo aniden ayağa kalktı. Bu hareketiyle canı çok acımış, biranda kendini kasmıştı. Bir süre sonra daha iyi olduğunda Tres ve diğerlerine dönüp;

"Hiçbiriniz bu işe karışmayacaksınız." dedi. Bunu sert bir dille söylediği için kimse itiraz edememişti.

"Önce duş alalım, bu bitkinin etkisini üzerimizden atar. Sonra ne yapacağımızı düşünürüz."

İrina'dan

"Önce duş alalım, bu bitkinin etkisini üzerimizden atar. Sonra ne yapacağımızı düşünürüz." Leo zar zor da olsa yukarı çıkarken, Ema da hemen yanına gidip ona yardım etti. Alvina da Dyagon'u alt kattaki banyayo taşıdıktan sonra hepimiz oturup, gelmelerini bekledik.

Aslında bu teklifi bende yapacaktım ama Leo o kadar net söylemişti ki, yalvarsak bile kabul etmeyecekti.

"Ema için bunca acıya katlanmaya bile razı." aklımdan geçenleri Tres dile getirdiğinde ona gülümseyip;

"Bu da verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunun bir kanıtı." dedim.

"Orası öyle ama benim aklıma takılan başka bir şey var." Eric düşünceli haliyle konuşurken, cümlesini Liki tamamladı.

"Nick mi?" dediğinde Eric olumlu anlamada kafasını salladı.

"Ema'dan vazgeçmesi çok ani oldu. Birde giderken ki hali hiç hoşuma gitmedi. Sanki bizim tanıdığımız, Emayı seven Nick değildi. Bu beni huzursuz ediyor."

"Benide etti ama Ema'nı bir karar vermesi gerekiyordu ve verdi. Nick bunu bildiği halde fazla tepki verdi bence." dediğimde hepsi bunu onaylamıştı, ama Eric haklıydı. Onda farklı bir şey vardı.

"Sizce bize yardım edecek mi? Yani buradan çıkmamıza?" diye soran Liki'ye bilmiyorum der gibi omuzlarımı silkelerken;

"Bence edecek. Sonuçta nick bu, bizim için değilse bile Ema için mutlaka gelecektir." diyen Eric olmuştu. Aslında haklıydı. Onu asla yalnız bırakmayacağını söylemişti.

Aradan geçen bir süre sonra Leo ve Dyagon'dan hala ses çıkmayınca iyice merak ettim. Leo'nun yanında Ema olduğu için onları rahatsız etmek istemedim. Daha yakında olduğu için Dyagon ve Alvina'ya bakacaktım. Tam kapıya gelmiştim ki, kapının hızla açılmasıyla yerimde sıçradım. Alvina telaşla ve aceleyle çıkacakken, beni görünce durup;

"Benim acilen çıkmam gerek. Lütfen ona göz kulak ol!" dedikten sonra cevap dahi vermemi beklemeden hızla evden çıktık. Hala şaşkınlıkla arkasına bakarken;

"Bir sana bakıcılık yapmadığım kal--" kaldı diyecekken içeri girmemle, gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Tanıdığım ilk günden beri dik duruşlu, kendinden emin, ukala, kendini beğenmiş adam şuan karşımda iki büklüm kıvranıyordu. Gerçekten bu kadar çok mu acı çekiyordu? Hızla yanına gidip, yatağa oturdum. Beni gördüğü gibi arkasını dönüp, onu görmemi istemedi. Bir süre ne diyeceğimi düşünürken, çarşafı sıkan ellerini gördüm. Cidden acı çekiyor olmalıydı. Yavaşça elimi kaldırıp, omzuna dokundum.

"Sen iyi misin? Yaraların bu kadar mı acı--" diyemeden hızla elimi itip;

"Defol buradan?" dedi. Bu kadar kızacak ne yaptım ki?

"Ben—"

"Sana defol dedim. Bana sakın yaklaşma!" resmen acısını benden çıkarıyordu. Adi herif. Hızla ayağa kalkıp, onu kendime çevirdim ama o benden önce davranıp, yataktan fırladı ve beni boynumdan tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Elleri boğazımı sıkarken;

"Yaralarım değil, sen canımı acıtıyorsun. Uzun zamandır böyle bir duruma düşmedim." dedikten sonra hızla benden ayrılıp, iki adım geri attı.

"Git buradan İrina, sana zarar vermeden git!" dedikten sonra arkasını dönüp, soğuk terler dökmeye devam etti. Lanet olsun şimdi anlamıştım. Canını yakan yaraları değil, deli gibi istediği kan ihtiyacı.

"Dyagon!" saniyeler öncesinde boğazıma yapışmasına rağmen, hala ona karşı sakin olabiliyordum.

"Sana git dedim!" diyerek uyarmaya devam ederken, yanına gidip yavaşça elini tuttum. Sinirle bana döndüğünde, gözlerindeki ateşi ve ilk defa bu kadar hırçın görünen dişlerini gördüm. Kan ihtiyacı onları bu hala mi getiriyor?

Zar zor nefes alırken, ona çok fazla acı çektirdiğimi anladım. Bu kadar yakınında olmama işleri daha da zorlaştırıyordu anlaşılan. O bir kere hayatımı kurtardı, şimdi sıra bende. Saçlarımı bir tarafıma toplayıp, boynumu açıkta bıraktım.

"Yap!" dediğimde gözlerini kocaman açmış, ne demek istediğimi anlamaya çalışır gibiydi.

"S-sen. Sen en saçmalıyorsun? Bunu asla yap--"

"Yapmak zorundasın. Kendin ve Leo için yap."

"Hayır!" hala inatla direniyordu.

"Dyagon! Sana ve Leo'ya ihtiyacımız var. Hem sen bir kere hayatımı kurtardın, şimdi sıra bende. İzin ver sana olan borcumu ödeyeyim." dediğimde şaşkın ve sinirli bakışları anında yumuşamıştı. Elimi tutan elini daha da sıkılaştırıp, her zamanki çapkın gülümsemeni yaptı. Garip ama onu böyle görmek iyi hissettirmişti.

"Sana tanıştığımız ilk gün söylediğim şeyi hatırlıyor musun?" dediğinde olumsuz anlamda kafamı salladım.

"Onu ısırmam için, canından vazgeçecek bir sürü kadın tanıdım." diyerek gülümsediğinde bir süre ne demek istediğini anlamak ister gibi baktım. Lanet olsun, benim jeton köşeli olmalı. Sonunda anladığım da elimi ondan hızla çekip, vurmaya başladım.

(Dyagon...)

"Seni, adi sapık vampir. Sana yardım eden de kabahat. Kendi kanında boğul, bende kalkmış yardım etmeye çalışıyorum. Ahh, lanet olsun." hala ondan sinirimi alamamışken, hızla ellerimi tutup, beni yatağa itti. Hızla üzerime çıkıp, yine o sevdiğim gülümsemesini takındı.

"Domuz herif, sana bir bok olmaz. Şu haline bak, konu belden aşağın olunca hemen kendine geldin. Soyun kurusun. Kalk üstümden!"

"Olmaz! Bana kendini sunan sendin. Şimdi bunun tadını çıkaracağım."

"Sana yağmurlu hava da bile su yok. Kalk üstümden, kalk." hala ondan kurtulmak için çırpınırken, o daha da yayıldı üstüme. Kafasını boynuma soktuğunda heran ısıracak diye panikle beklemeye başladım ama o bunu yapmak yerine boynumu öpünce ne yapacağımı şaşırdım. Bu beklemediğim bir şeydi. Asıl şaşırdığım şey ise bundan inanılmaz etkilendiğimdi.

"Sen zaten bana olan borcunu çoktan ödedin." diyerek kafasını kaldırdığında;

"Ne zaman?" dedim şaşkınlıkla.

"Yok oldu sandığım bir şeyi bana geri verirken?" dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım. Hala adam akıllı bir cevap beklerken, üstümden kalkıp yanıma uzandı. Gözlerini kapatıp, dinlenir gibi yaptığında;

"Ne olduğunu söylemeyecek misin?" dedim. Yine karizmatik ama sinir bozucu gülümsemesini takınırken;

"Henüz değil, biraz merak et!" dedi. Tam ısrar edecekken, gülümseyen yüzünü izlemeye başladım. Yüz hatları bir erkekte olması gerekenden fazla mükemmeldi. Onun bir vampir olduğunu bilmeseydim sanırım aşık olabilirdim.

Eric'ten

Alvina hızla evden çıkarken, bir şey olduğunu düşünüp, peşine takıldım. Beni fark ettiğinde;

"Buna bulaşma Eric!" dedi.

"Demek ki bir şeye bulaşmaya gidiyorsun?" dediğimde hızını azaltıp, bir anda durdu.

"Ben ciddiyim. Peşimden gelme." dediğinde gözlerinde ki umutsuzluk onu bırakmamamı söylüyordu. Tabiki onu dinlemeyecektim.

"Bence değilsin! Ya gelirim ya da vampirlerle dolu bu şehirde seni araken kaybolur ve aç kurtlara yem olurum." dediğimde bıkkın bir nefes verip, peşime takıl der gibi işaret etti. Şehrin yer altında karanlık koridorlardan ilerlerken, gizli geçite benzer yerlerden geçtik.

"Nereye gidiyoruz?" dediğimde sanırım bunu sormak için geç kalmıştım. Alvina etrafı son kez kontrol ettikten sonra bir duvarın çıkıntısını ileri itti. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordum. Şehrin içinde gizli bir yer vardı. Duvarda açılan kapıyla ilerlemeye devam ettiğimizde önümüze çıkan bir grup vampirler hızla saldırı poziyonunu aldım. Alvina sorun yok der gibi elini kaldırdıktan sonra grubun içinden bir kız vampir çıkıp, hızla Alvina'ya sarıldı.

"Geri dönmeni beklemiyordum." dediğinde yakın olduklarını anladım.

"Dönmek zorunda kaldık." diyen Alvina kızdan ayrılırken;

"Haberleri aldık. Dyagon babana yakalnmış. Durumu iyi mi?" burada dedikodular ne çabuk yayılıyor.

"Babamın elinin değdiği bir şey nasıl olursa, öyle. Yardımına ihtiyacım var."

"Geleceğini biliyordum. İstediğin her şey hazır." resmen ağzım açık şaşkınlıkla bakarken, vampiler arası iletişim bu kadar iyi olması kıskandırmıştı. Ben böyle bir durumda olsam Liki değil anlamak, kıçını kaldırıp yardıma gelene kadar ölürdüm herhalde. Birde birbirine bağlı veliahtlardık.

"Bu arada?" diyerek kafasıyla beni işaret eden kız, gözleriyle baştan aşağı beni süzdü.

"Eric!" diyerek kısaca kendimi tanıtmam yetmemiş olacak ki,

"Veliaht." diyerek netlik kazandırdı Alvina. O kız hariç diğerleri bir adım geri atarken, benden çekindiklerini fark etmek hoşuma gitmişti. Kaybolan özgüvenim hızla yerine gelirken, kızın söylediği son şeyle aynı hızla tekrar geri kaçmıştı.

"Hayal kırıklı yaşadım! Daha iyi bir şeyler bekliyordum."

"Beklentilerini karşılayamadığım için mutluyum." dediğimde bana cevap vermek yerine sadece gülümsedi. Bir de mimikleriyle beni eziyordu. Bu kızı hiç sevmedim.

Aradan geçen bir süre sonra kız elinde koca bir çantayla yanımıza geldi.

"Şimdilik bunlar var. İdare etmeye çalış." dediğinde Alvina çantayı açıp kontrol etti. Gördüğüm kan torbalarıyla istem dışı kaşlarımı çatınca, onlarla ile ilgili olan bu ayrıntıyı unuttuğumu fark ettim.

"Bunlar çocuk--" kanı mı diyecekken, lider kız sözümü kesip;

"Tabi ki hayır!" dedi.

"Peki o zaman kimin?" dediğimde kendimi rahatlatacak bir cevap bekliyordum.

"Masum birilerinin değil, sadece bunu bil." diyerek lafını kısa kesmişti. Yeterli değildi ama bir şekilde rahatlatmıştı.

"Alvina bu sadece Dyagon ve Leo'ya yeter. Sen en durumdasın?" dediğinde Alvina'nın vereceği cevabı beklemeye başladım. Hızla çantayı kapatıp, sırtına takarken;

"Herzaman ki gibi harikayım!" dedi. Kız bundan tatmin olmamış olacak ki, hızla onun kolunu tutup ısırdı. Alvina kendini geri çektiğinde;

"Hiçte iyi değilsin! Lanet olsun, en son ne zaman beslendin?" Alvina az önceki ciddiyetsiz tavrına devam ederken;

"Ben iyiyim diyorsam, iyiyim." dedi. Oradan çıkmadan önce herkese son kez teşekkür etti.

"Kendine dikkat et!" diyerek son kez uyarıda bulunan kız, gittiğimizden emin olduktan sonra tekrar gizlendiler. Karanlık koridorlarda ilerlerken, ona sormak istediğim çok şey vardı. Bunu anlamış olacak ki, ben sormadan o başladı.

"Jessi! Adı Jessi. Benim buradaki adamım ve yakın arkadaşım. Yeraltında saklandıkları için Argona'nın faresi olarak bilinirler. Burada güvenebileceğim tek kişi. Kanlara gelice, hala kendi çıkarları ve menfaatleri için savaşan insanlara ait. Masumlara ve çocuklara dokunmuyoruz. Yeterli mi?" dediğinde kolundan tutup, hızla kendime çevirdim. Bu yaptığıma şaşırırken;

"Yeterli değil!" dedim. Hala anlamak ister gibi suratıma bakarken;

"Sen gerçekten iyi misin? O kızın dediğine göre seninde beslenm--" dememe kalmadan,

"Ben iyiyim." dedi. Onu tanıdığım ilk güne göre daha solgun göründüğünü bu karanlığa rağmen yeni fark etmiştim.

"Seni tanıdığım günden beri, beslendiği hiç görmedim. Emin misin?"

"Kimin yüzünden acaba? Siz ve savaşlarınızdan kendime fırsat mı bulabildim?" hala dik durmaya çalışıyordu ama onun buna katlanmasını istemiyorum. Onu hızla duvara itip, üzerine yaslandım.

"Ne yapıyorsun?" dediğinde, yaptığım şey bir şeyi anlamamı sağlamıştı.

"Tahmin ettiğim gibi benden o kadar çabuk kurtulamadın! Gerçekten güçsüzleştin." buna kızınca hızla beni o duvara itti. Tabiki de bir soyluya kafa tutamazdım ama onun iyi olduğundan emin olmalıydım. Bir şey demesine izin vermeden yine rolleri değiştirip, onu duvara yasladım.

"Karşı koyma!" dedikten sonra boynumu açıp;

"Sana yardım etmeme izin ver." dedim. Ne demek istediğimi anladığı anda hızla beni itip;

"Ne dediğinin farkında mısın sen? Saçmalamayı kes!" diye kızgınlıkla bağırdı. Benden uzaklaşırken, cebimdeki küçük bıçağımı çıkarıp, boğazıma dayadım. Bunu yaptığıma inanamıyorum.

"Sen, sen ne yapıyorsun?"

"Senin yapamadığın şeyi!" dediğimde kızgınlıkla bana bakıp;

"Çek onu boğazından. Saçmalama Eric!"

"Ya sana yardım etmeme izin verirsin ya da bunu kendim yaparım."

"O bıçağa senden önce ulaşacağımı biliyorsun?" lanet olsun ki biliyorum. Ama bir kere başladım, şimdi geri adım atamam. Bıçağı indirip, ona yaklaştım. Tam karşısında dururken;

"Seninle boy ölçüşemem, bunun farkındayım. Sende sana, Dyagon'a ve Leo'ya ihtiyacımız olduğunu anla artık. Bunun için küçük bir fedakarlık yapmak istiyorum. Sadece susup dediğimi yapsan olmaz mı?" cevap vermeden bir süre öylece yüzüme baktı. Onunda buna ihtiyacı olduğuna emindim.

"Ben bunu yapamam." dedikten sonra mahçupca başını öne eğdi. Onu ilk defa böyle görüyordum.

"Ben ve Dyagon, Evelyn ve Leonardo'yla tanıştığımız günden beri hiçbir insana zarar vermedik. Yani binlerce yıldır, kimseye bunu yapmadım." onda gördüğüm ilk masumluk ve zarfilikti. Şuan tanıdığım Alvina'dan çok farklıydı. İçindeki gerçek kız bambaşka biri ve ona baktıkça hayran kalıyorum. Kafasını tutup, havaya kaldırdım.

"Buna zarar vermek değil, dayanışma denir. Arkadaşlar tökezlediği zaman birbirlerine destek olmaz mı? Sadece bir arkadaşıma yardım ediyorum. Hem bir veliaht olarak, burada durmuş ve beni ısırman için sana resmen yalvarır duruma düştüm. İstersen daha fazla rezil olmadan yap şunu." bu söylediğimle gülünce, onu böyle mutlu görmek iyi hissettirmişti.

"Emin misin?" dediğinde onunda karar verdiğini anladım.

"Sadece nazik olmaya çalış. Sonuçta ilk seferim."

"En başta biraz acıtacak ama sonra--"

"Sakın zevke geleceksin deme!" dediğimde hafif bir yumruk yedim karnıma.

"Kafandaki o sapık fantazileri durdurmazsan, kanın son damlasına kadar tüketirim seni."

"Dayanılmaz olduğumu biliyorum ama lütfen dayanmaya çalış!" bu muhabbet onu rahatlatmıştı. İkimizde gülümserken, birden birbirimize kitlendik. Ona iyice yaklaşıp, kafasının arkasına elimi koydum. Aslında korkuyordum ama bunu ona hissettiremezdim.

(Alvina...)

Alvina'dan

Bunu kabul etmemem gerekti ama garip bir şekilde bana bu güveni vermişti. Ona hayır diyemedim. Bu deli gibi kana ihtiyaç duyduğumdan mı yoksa onun bana güven vermesinden mi emin değilim. Kafamı tutup kendine yaklaştırırken, durumu onun kontrol ettiğini fark ettim. Aslında benim ona ilk hamleyi yapmam gerekti ama şuan beni o yönlendiriyor gibiydi. Dişlerim daha da belirgin olduğunda ona yaklaştım. Canı acıtmamam gerekti ama bunu yapmayalı yüzyıllar olduğu için kontrolümü kaybetmekten korkuyorum. Nefesim hızlanmaya başlamıştı bile. Sonunda dişlerimin tenine değdiğinde, kokusunun mükemmel olduğunu fark ettim. Bu onu daha çok arzulamama neden oluyordu.

Sonunda dişlerim deridinden içeri girdiğinde en zararsız damarını bulup, tüm gücümle içime çektim. Lanet olsun bu sıcaklığı, tadı o kadar özlemişim ki, buna bunca zaman nasıl dayandığımı anlamıyorum. Bunu yaparken, tüm insani duygularım yok oluyordu. Şuan tek isteğim onu sonuna kadar sömürmek.

Tüm vücudum tekrar canlanırken, kendimi durdurmakta zorlanıyordum. Beni kendime getiren ise Eric'in saçlarımda hissettiğim sıcak elleri olmuştu. Şuan içmeyi durdurmuş sadece onu hissediyordum. Bu kanın verdiği zevkten bile daha sıcaktı. Bir vampir olarak üstünlük sağlaması gerek kişi benken, bunu onun yapması inanılmaz. Sanki bana yaşattığı bu şey onun bir lütfu gibiydi. Kendimi durduğuma inanamıyorum ama başarmıştım. Yavaşça geri çekilirken, son kez boynununda kanlan kanları içime çektim. Kafamı kaldırıp, ona baktığımda gözlerindeki acı buğuyla bana gülümsemesi atmayan kalbimi parçalamıştı. Canı yanmıştı ama bana belli etmemek için hala gülmeye çalışıyordu. Vücudum iyiydi ama ben iyi değildim. Ona bunu yapmamalıydım. Ne zaman yaşlarım yanağımı ıslattı bilmiyorum ama artık onun yanında ağlamaktan utanmıyorum.

"Ben özür di--" hayır hayır... Bunu yapma!

Sıcaklığın, kokun ve kanın zaten beni benden aldı. Şimdi birde sıcak dudakların...

Gardımı tamamen düşürmüştü. Gücümde, ruhumda onun oldu. Kendimi o güven veren kollarda, sıcak dudaklarda kaybetmeden önce son hatırladığım şey insan olan benim, içimde bir yerde yeniden doğduğuydu. Kaybettiğim her şey geri geliyor...

Continue Reading

You'll Also Like

180K 16.5K 15
Tamamen sıradan iki gencin, tamamen sıradan hikayesi... Büşra Köprü
2.2M 217K 31
"Hoşuma gidiyorsun ama seni öldürürüm."
53.7K 2.8K 70
Çıldırmıştı gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü öyle ki kolay kolay korkmayan ben bile korkudan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi En so...
806 75 14
Kendi öz irademle yayimlamaya basladigim bana ait bir çalışmadır. Örnek teşkil edilmesi icin lütfen izin alip bildiriniz. Lütfen tanıtım bölümümü oku...