Değişmeyen Şeyler...

5.1K 421 81
                                    

Merhaba millet...

Medyadaki beklenen Leo'muz. Bir çoğunuz onu Rüzgar olarak biliyor. (Hira ve Rüzgar aşkını sevenler için onları ayırmak istemedim.) İyi okumalar...

"LEO" soluk soluğa uyandığım uykumda ter içinde kalmıştım. Bu da mı rüyaydı? Kabuslarım yine mi başlamıştı? Ama hayır... Gördüğüm suret o kadar gerçek, o kadar canlıydı ki bunun rüya olması imkansızdı. Üstelik onu büyümüş olarak gördüm. İlk defa...

"Ema!"

"Ema..." İrina, Liki, Tres ve Eric heyecanla içeri girdiklerinde gördüğümün sadece bir rüya olmadığına emin oldum.

"Ne oldu bana?" dedim hızla ama onlar cevap vermek yerine birbirlerine endişeyle bakmaya başladılar. Bu duruma sinirlenip, sesimi yükselttim.

"Size bana ne oldu dedim? Biriniz hemen anlatsın!" çocuklardan gelecek bir cevabı beklerken, buna ne zaman geldiğini anlamadığım kapıya yaslanmış Nick cevap verdi.

"Savaşıyorduk Ema ve sen beklenmedik bir darbe aldın!" dedi. Demek ki yaşadıklarım bir rüya değildi. Leo gerçekten oradaydı. Hızla yataktan kalkarken, ayakta durmakta zorlanıyordum.

"Leo, Leo oradaydı. Onu bulmam gerek, o yaşıyor!" sendeleyerek de olsa kapıya gitmeyi başardığımda önüme Nick çıktı. Kapının girişinde çıkmamı istemiyor gibiydi.

"Sen gördüğünün farkında değilsin Ema! Bu sadece bir kabustu." hayır değil. Ona sadece bir adım uzaktaydım.

"Ben ne gördüğüme eminim Nick. Şimdi çekil önümden!"

"Ne gördün Ema? Orada ne gördün?" sabır sınırlarımı zorluyordu ama bunun bana engel olmasına izin vermeyecektim.

"Leo'yu gördüm. Ailemden bir parçamı gördüm. Kaybettiğim geçmişimi gördüm. Şimdi çekil önümden Nick!" diyerek tam onu itecekken, söylediği şeyle kollarım havada kaldı. Tüm vücudum buz kesti.

"Hayır Ema! Gördüğün şey, beni ve arkadaşlarını öldürmek üzere olan bir VAMPİRDİ! O bir vampirdi..." Vampir? Leo bir vampir? 

Şimdi daha net hatırlıyorum. Onu ilk gördüğümde arkası dönüktü ve bir soyluya benziyordu. Kılıçlarımızın buluştu an ise keskin dişleri. Evet o bir vampirdi, Leo bir vampirdi ama, ama...

Bunun dışında gözlerinin rengi hala aynıydı. Bana seslenişi, adımı söylerken ki yumuşak tonu ve bakışlarında ki özlem. Hayır, hayır o Leo'ydu. Bundan eminim, o hala benim tanıdığım Leo'mdu. Her kim ne derse desin, umurumda bile değil. Nick'in karşısında pes etmiş gibi görünürken;

"Ema beni dinle..." diyerek bana yaklaştı. Beklemediği bir anda onu atlatarak koşmaya başladım. O benim Leo'mdu ve ne pahasına olursa olsun onu bulacaktım. 

Tüm üs kırmızı alarmla yankılanırken, ben çıkışa doğru koşmaya başladım. Hemen arkamdan gelen çocuklar ise Nick gibi beni durdurmaya çalışıyordu. Buna izin veremem, onu bir kere gördüm. Tekrar geride bırakamam. 

Önüme çıkan tüm askerileri tek seferde atlatıyordum. Onlara zarar vermek istemiyorum ama bana başka çare bırakmıyorlar. Bu sırada git gide çıkışa yaklaşmıştım. Tam kapıyı gördüğüm sıra yine bir grup asker kapının önüne dizilip, bana silahlarını doğrulttular. Ne yani beni mi vuracaklar? Bu umurumda değil diye düşünerek onlara yaklaşırken Nick önüme çıktı. Hemen arkamda ise beni çevreleyen çocuklar. Herkes soluk soluğa bana bakarken;

"Ema lütfen dur! Şuan mantıklı düşünemiyorsun." dedi Nick. İşte bunda haklıydı.

"Ben mantığımı yıllar önce Argona da, Leo ve çocukları arkamda bırakırken kaybettim Nick. Her kim olursa olsun, ne olursa olsun o benim ailem, arkadaşım."

Underworld #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin