Âdem

By birharfbekcisi

38.8K 1.5K 1.8K

Adını söylemekten korkuyorum. Adını işitince kalbim acıyor âdem. İşte sırf bu yüzden "âdem" diyorum sana. İns... More

âdem?
mühim bir duyurudur
1. Bölüm: Bekleyişler
2. Bölüm: Buruk Bir Sevinç
3. Bölüm: "Şefkat"
4. Bölüm: "Yanık"
5. Bölüm: "Öfke"
6. Bölüm: "Senden Çok Korkuyorum"
7. Bölüm: "Özür Dilerim"
8. Bölüm: "Senden Ayrılıyorum"
9. Bölüm: Seni Sevmiştim
10. Bölüm: Azap
11. Bölüm: Bir Hayalle Avunmak
13. Bölüm: Görüşme
14. Bölüm: Yanımda Olsan
15. Bölüm: Geç Kalmak
16. Bölüm: Bağışla
17. Bölüm: Alışveriş
18. Bölüm: Taziye Evi
19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum
20. Bölüm: [Final]
Duyuru

12. Bölüm: Tâlip

290 30 55
By birharfbekcisi

"Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından"

-Cahit Zarifoğlu

***

Meryem, iddet süresini beklediği eve uzun uzun baktı. Artık boşanmış ve iddet süresi de bitmiş bir kadın olarak ailesinin karşısına çıkacaktı. Onu nelerin beklediğini bilmediği için son derece huzursuzdu. Bir de içinde tarifi zor bir acı duyuyordu.

Neden her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu bilmesine rağmen sürekli olarak o ellerin yüzüne dokunuşunu anımsıyor ve kalbini sıcak bir utanç kaplıyordu? Neden hâlâ kendisine ilk defa öfkeyle bakmadığı o günü anımsayıp siyah gözlerinin içindeki parıltıyı tekrar görür gibi oluyordu?

Yüreğindeki kırgınlığı anlamlı buluyordu fakat bu kısa anları heyecanla karışık bir utançla anımsıyor olmasına bir anlam veremiyordu. Evden gideceği ve her şeyin sona erdiği böyle bir günde bile bunları düşünebildiği için kendisini suçluyordu.

Kendisine gelmek ister gibi elini ve yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra salona geçti. Artık vedalaşma vaktiydi ve Halime Anne karşısında, sanki öz kızından ayrılıyor gibi yıkılmış bir görüntüyle onu izliyordu.

"Meryem, kızım..."

Ufak bavulunu eline alıp fermuarını açarken göz ucuyla Halime Anne'ye baktı. Sabah vakitlerinden bu yana bir şey söylemek istiyor ama kıvranıyordu. Karşısındaki gergin çehre belki biraz rahatlar diye gülümsemeye çalıştı. Fakat işe yaramamış olmalı ki yaşlı kadın, daha da artan bir gerginlikle konuşmaya devam etti:

"Oğlum belki senin vesilenle eski hassasiyetlerini kazanır sanmıştım. Ama meğer, seni bile bile ateşe atmışım kızım. Fakat Talha'nın bu derece büyük bir hataya düşeceğini bilemedim hiç... Hakkını helal et. "

Meryem, el bavulunu hazırlarken mahcubiyet dolu sesle kendisinden özür dileyen Halime Anne'ye tekrar buruk bir tebessümle baktı.

"Sen de bilemezdin anne... Yani... Halime Teyze... Kendini üzme. Tüm bunlar aramızda kalsın, olur mu? Bu meseleyi kimse bilmesin. Ben kendi aileme de sadece 'geçinemedik' diyeceğim, ayrıntıları söylemeyeceğim. Seni arayıp sorarlarsa sen de söyleme."

Zaten az olan eşyalarını hızlıca katlayıp bavulunu yerleştirmeyi çabucak bitirmişti. Halime Anne, bavulunu kenarı koyup peçesini takmaya çalışan eski gelinine baktı. Gök rengi gözleri önce kızardı, sonra da kırışık yanaklarından aşağı birkaç damla yaş süzüldü.

"Senin gibi birinin kıymetini nasıl bilemedi ki Talha... Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı."

Meryem, peçesini takıp derin bir nefes aldı. Yere bıraktığı bavulunu eline alıp Halime Anne'ye birkaç adım yaklaştı. Boşta kalan eliyle omzuna dokunup: "Üzme kendini..." dedi. "Yemin ederim ki başka çarem olsaydı sana da bunları anlatmazdım. Ama boşanmak için elimdeki tek çare buydu. Sen müdahil olmasaydın Talha boşanmayı kabul etmiyordu... Her şey için Allah razı olsun. İyiliklerini unutmayacağım."

Elini omzundan çektikten sonra kapıya yönelecekti ki gitmeden önce karşısındaki yaşlı kadının kor düşen yüreğine bir nebze su serpmek istedi.

"Oğluna öfkelenip de beddua etme Halime Teyze. Ona hidayeti için dua et. Beddua onu daha da dibe batırır. Allah nice kulunu günah çukurundan kurtarıp geçmişini temizlediği gibi onu da dilerse kurtarır ve temizler. Ümidini kesme sakın..."

***

Meryem, koltukları sildikten sonra sabunlu sıcak sudan dolayı bembeyaz olan ve kırışan avuç içlerine baktı. Alnında ve dudaklarının üstünde boncuk boncuk terler birikmiş ve bedeni ciddi mânâda yorulmuştu. Yine de bu yorgunluk, kalbî yorgunluktan daha iyiydi. Bir aydır hem ailesi hem de bazı komşuları tarafından ciddi bir psikolojik baskı görüyordu.

Eve ilk geldiği günü anımsadı. Onu ufak bavuluyla gören annesi ilk başta yatılı olarak misafirliğe geldiğini düşünmüş fakat sonra Meryem'den boşanma hâdisesini işitince kendisini kaybedene kadar ağlamıştı. Annesinin söylediği iki cümle o kadar kırıcıydı ki sabahtan akşama kadar dövülse bu iki cümlenin ona hissettirdiği acıyı veremezdi.:

"Kadın olmayı beceremedin ki.. Civan gibi adamı kaybettin, akılsız!"

Evde durmadan temizlik yapmasının ve herkesten köşe bucak kaçmasının sebebi de buydu belki. Babası sözleri ile kırmasa da soğuk bakışları ve sessizliği ile incitiyordu. Oysa ailesinin yanına geldiğinde merhametli bir göğsün üzerinde hıçkıra hıçkıra ağlamayı ve içindeki acıyı biraz olsun bölüşebilmeyi ne çok isterdi. Şimdi bu evde bir fazlalık gibi durmamak için temizlikten yemeğe kadar her işe koşturuyor; kabullenilmediğini düşündüğü varlığını meşru bir zemine oturtmak istiyordu.

Bir ara ablasının evine gidip ona sarılmayı ve hiçbir şey demeden öylece ağlamayı çok arzuluyordu. Ablasıyla bir kere bu evde, birkaç kere de telefon dışında hiç görüşememişti. Bunlar da ona görüşmüş gibi hissettirmiyordu. Onun omzunda hiçbir şey anlatmadan ağlasa ablası hiç sorgulamadan onu sarar sarmalardı, biliyordu. Bu aile içinde en yakın hissettiği ve samimi bir şekilde sevildiğini düşündüğü kişi oydu. Anne ve babası küçüklüğünden beri olduğu gibi; sürekli olarak erkek kardeşinin etrafında pervane oluyor, evdeki kendi silik varlığı da yok olmaya yüz tutuyordu. Hatta bazen görünmez olduğu vehmine kapılarak yutkunur ve onların gözünün içine bakardı. Fakat ne yaparsa yapsın görünmüyordu.

Bir ara 'Talha'ya sabredip buraya gelmese miydim' diye bile içinden geçirmişti... Annesinin ara ara laf sokup durması, tesettürünü silah gibi kullanıp bakımsızlığına söylenmesi, neredeyse bu boşanmada tüm suçun kendisine ait olduğu vehmini ona da hissettirecekti.

"Kendini sevdirmeyi becerseydin böyle mi olurdu... En azından ablan gibi kocanın yanında onu evde tutacak şekilde giyinseydin... Git ablanın dolabına bak da ondan biraz kadınlık öğren. Evinize geldiğimde dolabında tek bir ilgi çekici kıyafet bile yoktu. Adamı da soğuttun kendinden."

Daha dün, akşam yemeği için kabak doğrarlarken annesi onun sessizliğine dayanamamış ve solgun çehresine dik dik bakıp bunları söylemişti. Bitmiş bir evlilik için sürekli nasihat işiten ve nasihatin de ötesinde suçlanan Meryem, öyle bir suskunluğa bürünmüştü ki annesinin bu sessizliğe katlanamadığını onun bakışlarından sezmişti. Fakat ağzını açtığı takdirde oradan hoş sözler dökülmeyeğinden korkarak susmayı tercih ediyordu. Hidayete erdiği ergenlik günlerinden beri ona da babasına da tek bir saygısızlık yapmış değildi. Öyle ki bildiği hakikatlerden ötürü onlara "öf" dememişti. Bunca yıl sınırları korumuş ve nice acı sözlere sabretmişken şimdi hepsini birden yıkıp geçmek istemiyordu.

Fakat bu psikolojik şiddet öyle bir raddeye varmıştı ki ara ara özellikle de gece karanlığı çöküp de yatağına geçtiği vakit: "Acaba..." diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. "Acaba annemin dediği şeyler mi buna sebep oldu..."

Bir an Talha'nın yanında gerçekten ilgi çekici giyinip süslendiğini hayal ediyor, her şeyin daha farklı olup olmayacağı üzerine düşünüyordu. Fakat çok geçmeden evlendikleri günün gecesinde daha üzerinde gelinliği olduğu hâlde kocasının büyük bir öfkeyle karşısına dikildiği o anı hatırlıyordu. O adam, kendisini hiçbir zaman evli olduğu bir kadın olarak görmemişti. Hâl böyleyken onun için nasıl süslenebilir, ona özel giydiği bir kıyafetle nasıl karşısına çıkabilirdi?.. Belki bir kere olsun sevgi görse; onun için fedakarlık yapmayı da göze alacak ve onun sevdiği gibi giyinip onun sevdiği gibi süslenecekti. Fakat sevgi görmeyi bırak, sürekli hakaret gördüğü bir adama nasıl yaklaşacaktı...

Meryem, kâh kendini suçlayıp kâh da akladığı öyle çok zaman dilimi yaşamıştı ki kafası allak bullaktı. Onu yoran tüm düşüncelerden kurtulmak ister gibi oturduğu yerden kalktı. Yerdeki kovayı kaldırıp diğer eliyle de koltuğun kenarındaki bezleri aldı. Salona son kez bakıp temiz olduğuna iyice kanaat getirdikten sonra oradan çıkacaktı ki birden kapının açılıp içeriye annesinin girmesiyle afalladı. Dalgın olduğu için annesinin bir anda içeri girmesinden korkmuş, elindeki kovayı düşüreyazmıştı.

Bezleri tuttuğu elini göğsüne götürerek refleksle: "Estağfirullah..." dedi. Her ani harekette böyle korkup durmaktan ne zaman kurtulacaktı, merak ediyordu. Salondan çıkmak için kapıya yöneldiğinde annesi: "Meryem, dur!" diye heyecanla kolundan tuttu. Onu uzun bir sürenin ardından ilk defa kendisine içten bir şekilde gülümserken görüyordu.

"Otur, otur bi."

Meryem, şaşkınca elindeki kovayı ve bezleri yere bıraktı. Elindeki market poşetini nefes nefese yere bırakan annesine: "Ne oldu?" diye sormak istese de bunu yapmak içinden gelmediği için vazgeçti. Sessizce onun karşısına oturup beklemeye başladı. Hafif toplu annesi, bunalır gibi iki parmağıyla penye bluzunu tutmuş kendine hava yapıyordu. Yere değen uzun eteğini hafifçe çekerek: "Off, hızlı yürümekten yoruldum..." diye söyleniyordu.

Biraz sonra kendine gelir gibi olduğunda tekrar gülümsemiş ve içinde tuhaf mânâlar barındıran bir bakışla gözlerini Meryem'e dikmişti.

"Hadi yine iyisin!"

Meryem, bir şey anlamayarak annesinin yüzüne hayretle baktı. Onu uzun bir sürenin ardından ilk defa böyle görüyordu. En son eski evlerinde komşuları Halime Teyze kendisini istemeye geleceği zaman böyle mutluydu. Bu hatırlayış, onun aklına bazı ihtimaller getirmiş ve bu yüzden istemsizce kaşlarını çatmıştı.

"Tâlibin var, yarın seni görmeye gelecekler!"

Meryem, koltukta huzursuzca kıpırdanırken gözlerini annesinden kaçırdı. Terleyen avuçlarını eşofmanına silip: "Anne..." dedi. Sesi hayal kırıklığından kırılıp çatlayacak gibi çıkmıştı: "Yarın gelecekler diyorsun... Ben kabul ettim mi?"

Annesi bu tepkiyi beklemiyormuş gibi gülen yüzü birden asıldı. Kaşlarını çatıp ayağa kalkarak: "Sonsuza dek dul mu kalacaksın?" diye sordu. "Yüzünü bile kimseye göstermiyorsun. Söyleneceğine yat kalk şükret talibin çıktı diye."

Meryem, artık daha fazla dayanamayarak ve kendini kaybedeceğinden korkarak ayağa kalktı. Hiçbir şey demeden salonu terk ettiğinde haftalardır içinde sakladığı hıçkırıkları bu anı bekliyormuş gibi kurumuş dudaklarının arasında firar etti. Kendisini; bir kenara fırlatılıp önüne gelenin ezip geçtiği eski bir eşya gibi değersiz hissediyordu.

***

Ankara

Adam, öğrencilerinin arasında gezinirken ara ara kol saatine bakıp sürelerinin bitip bitmediğini kontrol ediyordu. Saatine bakarken gözleri yüzük parmağına takılı kalmış ve bu sabah çıkarıp masanın üzerine bıraktığı gümüş yüzüğü hatırlayarak iç çekmişti.

Koca amfide sadece onun ayak sesleri vardı. Bir de ara ara bu zorlu sınav karşısında ter döken öğrencilerinin oflama sesleri yükseliyordu. Ellerini cebine koyup biraz daha yürüdü. Beş-on dakika sonra kürsüye geçip ayakta beklemeye devam etti. Sınav süresi sonra erene kadar tek tük kişi dışında tüm öğrenciler hâlâ sorularla boğuşuyordu. Süre bittiğinde ise öğrencilerinin söylenmelerine ve birbirlerine sorular sormasına aldırmadan kâğıtları dosyasının arasına koydu. Dosyayı koltuğunun altına alıp amfiden çıktı.

Odasının önüne geldiğinde kapının aralık olduğunu fark etti. Eliyle kapıyı hafifçe itip içeri girdi. Sena, bir öğrencisiyle konuşuyordu. Onlara bakmadan kendi yerine geçti.

"Hocam, merhaba. Nasılsınız?"

Kendisini selamlayan öğrencisine soğuk bir sesle: "Merhaba, sağ ol..." demekle yetindi. Dosyayı masasına bırakıp kalemlikten kırmızı ve mavi tükenmez kalemleri çıkardı. Öğrenci, Sena'ya birkaç soru daha sorduktan sonra odadan çıkmıştı. Kapının kapanma sesini işiten Talha da Sena'yla yalnız kaldığı her gün olduğu gibi; gerilerek işine odaklanmaya devam etmişti.

Aralarında soğuk bir savaş vardı. Sürekli olarak derin bir sessizliğin pençesinde durmadan kavga ediyor gibiydiler. Talha, bu kadının; elindeki kitabı veya kalemi, ona tepki gösterir gibi, gürültüyle masaya bıraktığı veya telefonla konuşurken kendisine nispet yapar gibi kahkahalarla güldüğü anlardan son derece sıkılmıştı. Bugünün de o günlerden biri olacağı düşüncesiyle gerilmiş fakat dakikalar geçmesine rağmen Sena ona karşı herhangi bir tepkili hareket göstermemişti. Buna şaşırsa da belli etmeden sınav kâğıtlarına odaklanmaya devam etti. Normalde evde de okuyabilirdi fakat burada boş boş durmak istemiyor, Sena ile zaten gergin bir sessizliği paylaştığı bu odada, varlığını unuturcasına çalışıp günü kapatmak istiyordu.

Tüm dikkatini kâğıtlara verdiği bir anda birden anahtar sesini işitmesiyle birlikte elindeki kalemi düşürdü ve kapıyı kilitleyen Sena'ya kaşlarını çatarak bakıp: "Ne yapıyorsun?" diye hayretle sordu.

Sena, omzunun uçlarına kadar uzamış olan siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp tebessüm etti. Kısa eteğinin içine geçirdiği beyaz tişortünün önünü sanki tozlanmış gibi sirkeledi. Yürüdükce yerde tok bir ses bırakan topuklu ayakkabısıyla usul adımlar atıp eski sevgilisinin önündeki deri koltuklardan birine oturdu. Bacak bacak üstüne atıp kolunu masaya dayadı.

"Sonunda ondan boşandın mı?"

Bunu sorarken yüzük bulunmayan parmağını işaret etmiş, Talha ise onun mânâlı bakışları altında terleyerek gözlerini sınav kâğıtlarına çevirmişti.

"Beni rahat bırak Sena..."

Sesi ne kızar gibi ne de yumuşaktı. Daha çok bıkkın bir tını vardı o seste. Fakat karşısındaki kadın onun aksine son derece neşeliydi.

"En son olanlardan sonra... Bana kızgın mısın?"

Sorusu daha bitmeden koltuktan kalkıp birkaç adımda adamın yanına vardığında Talha elindeki kalemi tekrar bırakıp sıkıntılı nefesini dışarı üfledi. Siyah saçlarını gergince karıştırıp yanına gelen kadına bakmadan uyarır bir ses tonuyla: "Sena..." dedi.

"İkimiz için yaptım bunu... O kadını aramızdan çekmek için ona fotoğrafımızı attım. Ama belli ki işe yaramış..."

Talha, duyduğu bu cümleler karşısında başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Meryem'in aldatma hadisesini nasıl öğrendiğini çokça düşünmüş ama buna herhangi bir cevap bulamamıştı. En sonunda: 'İki yıl boyunca ona böyle davranırsan tabi ki aldatıldığından emin olur' kanısına varıp bunun sebebini araştırmaktan vazgeçmişti. Meryem'e sormaya zaten bu zamana kadar hiç cesaret edememişti. Zaten "Bunu nereden öğrendin?" gibi bir soru bile başlı başına bir itiraf olacakken nasıl soracaktı? Sessiz bir itiraf, gürültülü bir itiraftan daha az rahatsız edici gelmişti belki de... Belki de bu yüzden hep susmuş ve onun dediklerini kabullenmişti. İtiraz etmesi zaten pek bir şey ifade etmeyecekti. Çünkü itiraz edecek olsa bile; birlikte geçirdikleri iki yıl, bu itirazı yalanlamaya yetecekti.

Boynuna dolanan kolların ardından yüzünün solunda Sena'nın yüzünün varlığını hissetti. Baharat notaları içeren çiçeksi parfüm kokusu bile kendinden geçmesine sebep olmamıştı. Sena'da onu etkileyen nice unsur, şimdi ondan soğumasına sebep oluyordu. Evet, kadın ona bu kadar yakınken ve tenini teninde hissederken bile yüreğinde herhangi bir yakınlık duymuyordu. Aksine daha çok gerilmiş ve şakaklarındaki ter daha da artmıştı. İlk başta hissettiği dehşet sebebiyle hareketsizce kalmış olsa da ardından işittiği: "Seni çok özledim..." fısıltısıyla birlikte hızlıca ayağa kalktı.

"Sena, yeter dedim!"

Kadın, böyle bir tepki beklemiyormuş gibi ürkerek birkaç adım uzaklaştı ve yutkunarak adama baktı.

"Na-napıyorsun Talha?"

Sesi titrek ve hayal kırıklığı ile doluydu. Adam, aldırmadan onu kolundan sıkıca kavradı.

"Ona hangi fotoğrafı gönderdin?"

Sena, gözlerini kocaman açmış, karşısındaki adamın öfkesini seyrederken onun bu sorusunda beliren mânâyı yeni idrak ediyor gibi korkusu yerini yavaş savaş cürete bıraktı. Dolan ela gözlerini adamın öfke parıltılarıyla dolu siyah gözlerinden çekmeden: "En samimi olduğumuz fotoğraflardan birini..." dedi. "Bayağı içtiğimiz bir gece çekilmiştik." Ses tonu, gözlerinde beliren hüznün aksine ondan intikam alır gibi aldırışsız ve keskindi.

Talha, aylar sonra yüzleştiği bu gerçekle ne yapacağını düşündü. İşte sebebini öğrenmişti. Fakat ne olacaktı ki? Bu gerçek ona ne verecekti? Ona acıdan başka hiçbir şey vermeyen bu bilgiyle ne yapacağını bilemeyerek kadının kolunu bıraktı.

"Git buradan Sena..."

Kadın ise: "Sonradan pişman olacağın şeyleri yapıyorsun..." deyip ona bakarken ses tonu onunla son bir kez daha bu ilişkiyi devam ettirme arzusuyla doluydu. Talha, bunu sezmiş fakat geride hiçbir umut kırıntısı dahi bırakmak istemeyerek anahtarlarını alıp hızlıca kapıyı açmış ve bir rüzgâr gibi odadan ayrılmıştı.

Sanki bir el boğazını sıkıyor, nefes alamıyordu. İçmeden sarhoş olmuş gibi yalpalayarak yürüyordu. Dışarıya çıkıp kampüsün bahçesinde koşar adımlarla yürürken Meryem'i ve onun yere çöküp ağladığı o anı düşünüyordu. Görmüş olması muhtemel birkaç görüntü zihninde beliriyor ve içindeki acı şiddetleniyordu. Arabasına varana dek aynı tempoda yürümeye devam etti. Gözleri öfkeden ve acıdan kızarmış, anahtarları tutan avcu tere batmıştı.

Nihayet arabasına vardığında ön koltuğa değil de arka koltuğa geçti. Arka camları filmli olduğu için burada kimse âcizliğini göremeyecek ve içinden dışına doğru taşıp her zerresine yayılan o acıya kimse şahit olmayacaktı. Kapıyı büyük bir gürültüyle kapatıp anahtarları koltuğa fırlattığında iki eliyle sertçe yüzünü ovuşturdu. Uzun bir süre bu hâlde kalıp düşündü, düşündü...

Meryem'in kendisinden kaçırıp durduğu ürkek gözlerini hayal etti. Boşanmadan kısa bir süre önce evde ona yaklaşıp yüzüne dikkatlice baktığı o anı hayal etti. Yüzünün her detayını sanki karşısında görür gibi anımsıyordu. Oysa onu ve ona dair her şeyi unutup bu acıdan kurtulmayı ne çok isterdi!

Boşandıklarından beri yeltenmediği o şeye, şimdi, kendini kaybettiği bu zaman diliminde yeltenerek telefonu eline aldı. Meryem'in hâlâ rehberinde kayıtlı olan ismine dokunup uzun uzun ekrana baktı. Ve itici bir gücün tesiri altında ekranı sola kaydırdı. Onunla ne konuşacağını bile bilmiyordu. Sadece sesini duymak istiyordu. Ve o sesin kırgınlığında bir kez daha kendisini kaybedeceğini bilmesine rağmen inadına aramasını cevaplamasını bekliyordu.

***

Selamun aleyküm.

Boşandıktan sonra kadının iddet beklemesiyle ilgili bazı hükümler aklımdan çıkmış bölümü yazarken. O yüzden araştırma yaptım. Bölümü tekrar düzenledim. Birkaç ekleme ve çıkarma yaptım.

Önceki bölümde de birkaç minik yeri düzelttim.

Bir ara tekrar kontrol ederim inşallah.

Bunları belirtmeden geçmek istemedim.

Allah'a emanet olun.

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 204K 53
Kayra: Kuryeniz çok yakışıklıydı vallahi! Çiçek Pastane: Lütfen, kuryemizin aklını çelip iş performansını düşürmeyiniz Çiçek Pastane: Hem kuryelerin...
1.1M 5.1K 4
İnat uğruna yapılan bir evlilik aşka dönüşebilir mi? Ya hiç bir şey göründüğü gibi değilse? Elif içinde iyilik ve masumiyeti taşırken insanların onun...
HAWAR By Milyakettt

General Fiction

188K 11.2K 19
Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... Bir kadın, hiç çocuğu olmadığı için suçl...
6.9K 841 23
-beni bırakma şiir yüreklim Kadın'ın gözlerinden bir damla yaş firar etti. Bir damla göz yaşı özgürlüğünü ispat etmişdi. Şehir sanki sessizlik adına...