Âdem

Por birharfbekcisi

38.7K 1.5K 1.8K

Adını söylemekten korkuyorum. Adını işitince kalbim acıyor âdem. İşte sırf bu yüzden "âdem" diyorum sana. İns... Más

âdem?
mühim bir duyurudur
1. Bölüm: Bekleyişler
2. Bölüm: Buruk Bir Sevinç
3. Bölüm: "Şefkat"
4. Bölüm: "Yanık"
5. Bölüm: "Öfke"
6. Bölüm: "Senden Çok Korkuyorum"
7. Bölüm: "Özür Dilerim"
8. Bölüm: "Senden Ayrılıyorum"
9. Bölüm: Seni Sevmiştim
10. Bölüm: Azap
12. Bölüm: Tâlip
13. Bölüm: Görüşme
14. Bölüm: Yanımda Olsan
15. Bölüm: Geç Kalmak
16. Bölüm: Bağışla
17. Bölüm: Alışveriş
18. Bölüm: Taziye Evi
19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum
20. Bölüm: [Final]
Duyuru

11. Bölüm: Bir Hayalle Avunmak

301 31 20
Por birharfbekcisi

"Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum"

-Cahit Zarifoğlu

***

Bursa

Camın ötesindeki hayatları seyrediyordu. Bu, algıda seçicilik miydi bilmiyordu ama gözünün sürekli olarak evli bir çiftte takılı kalması yahut bebek arabasını sürerken sohbet edip gülüşen bir çiftin mutluluklarına dalıp dalıp gitmesi normal miydi? Yaşayamadığı her şeyi bir başka kişinin üzerinden seyredip "acaba" demeye ne çok alışmıştı...

Acaba, benim de böyle bir evliliğim olsaydı...

Talha, daha farklı biri olsaydı...

Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Boşanmak için ilk ciddi adımı atacakları böyle bir günde tüm bunları düşünmek ne kadar da manasızdı! Meryem, kendisine kızıp duruyor ama durmadan başa sarıyor olmasına bir anlam veremiyordu.

Adam, bir benzin istasyonuna girip de arabadan indiğinde kadın dalgınlıktan sıyrıldı ve başını dayadığı camdan usulca uzaklaştı. Halime Anne, eşarbını düzeltip: "Ben bir lavoboya gidip geleyim kızım" deyince başını sallayıp onaylamak dışında bir tepki vermedi. O esnada Talha'nın pantolonunun arka cebinden cüzdanını çıkarışını ve alnını ovuşturarak gergince ayakta dikilişini seyretti. Beyaz yüzünde daha önce hiç görmediği kadar keyifsiz bir ifade vardı.

Bir anda yaptığı şeyin ne kadar gurursuzca olduğunu fark edip kendi kendine söylenmeye başladı.

Kendine gel Meryem... Artık o senin sevdiğin Âdem değil...

Başını hızlıca onun bulunduğu taraftan çevirip öne eğdi ve gergince beklemeye koyuldu. Biraz sonra Talha gelmiş ve arkada sıra bekleyen araç için arabayı daha uygun bir yere çekip annesini beklemeye koyulmuştu. Meryem, onunla bu son baş başa kalış anında ellerinin terleyip durmasını, kalbinin hızlı hızlı çarpmasını istemiyordu. Evet, ihaneti öğrenmeden önceki gibi atmıyordu kalbi. Fakat yine de ritminin biraz olsun değişmeye devam etmesi, ellerinin yine terlemeye başlaması onu rahatsız etmeye yetiyordu.

Talha, solgun beyaz çehresini onun arka koltukta bir kenara sinmiş olan yorgun bedenine ve ardından günlerdir aralıklarla ağlamaktan dolayı şişen gözlerine çevirdiğinde kaçıp saklanmak istemişti. Kendi üzerinde gezinen o gözler sebebiyle, üzülüp durmaktan iyice halsiz düşen bedenini biraz kıpırdatmış, onun karşısında âciz bir görüntü sergilememek için gözlerini diğer tarafa çevirip yüzüne bile bakmamıştı.

"Meryem..."

Onun ağzından kendi ismini işitmeyeli günler olmuştu. Ve artık o ses eskisi gibi öfke veya hakaret dolu manalar barındırmıyordu. Evet, bu sesin öncekilerden çok farklı manalar taşıdığını fark etmiş fakat bu farkındalık yüzünü veya kalbini ona çevirmesi için yeterli olmamıştı. Talha'nın kendisine baktığını hissediyor ama ona bakmamak için direnmeye devam ediyordu.

"Acele etmeyelim Meryem..." cümlesini işittiğinde terleyen avuçlarını feracesine sildi. Hiçbir şey demeden sessizce adamı dinledi:

"Son bir şans istiyorum senden.. Bu sefer annemi üzmemek için falan değil. Bu sefer sadece kalbimde hissettiğim duygular için... Her şey farklı olabilir. Hatamı telafi etmeme izin ver. Pişman olduğuma nasıl inanırsın, bilmiyorum. İnanman zor, bunu da biliyorum... Ama yaşamadan bilemeyeceğin bir şey istiyorum senden. Ne ailemiz için ne de bir başkası için... Sadece ikimiz için... Ben seninle gerçek bir evlilik yaşamak istiyorum Meryem."

***

Bursa

Bir aydır mütemadiyen hayatın nice merhalesi olduğunu düşünüp duruyordu. Artık bu düşünce tefekkür hâlini almış; bulunduğu hâlden bir anda nasıl da bambaşka bir hâle savrulabileceğini öğrenmişti. Tercihi dışında gelişen ve mutsuz başlayıp mutsuz biten bir evliliğin; şimdi kendi tercihiyle gelişen bitişini seyrediyordu. Yaşlı ama dinç olan Hakim Hanım, gözlüğünün ucunu tutmuş önündeki kâğıdı incelerken Meryem, evli kaldığı bu iki yıl üzerine uzun ve derin düşüncelere dalmıştı.

Tüm bu hayat merhalelerinin hangisi imtihan cihetiyle kendisi için daha zorlu ve acı vericiydi, işte bunu tam olarak kestiremiyordu. Boşanmayı isteyen kendisi olmasına rağmen ve bir aksilik çıkmaması için ailesine bile haber vermemesine rağmen neden kalbindeki o tuhaf acıyı bir türlü atamıyordu? Dün geceden beri aynı hâldeydi... İki saatlik uyku ile ayakta duruyordu.

Ona alışmış olma ihtimalini düşünecek oluyor fakat çok geçmeden alışacak kadar bile vakit geçirmemiş olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliyordu. 'Anılarımız mı buna sebep oluyor' diye de düşünemiyordu çünkü hakaret ve horlanma dışında onunla pek fazla bir anısı yoktu. Birkaç hafta önce Talha ile avukata gittikleri zamanı anımsadı. Sanki sürekli kaçtığı ama bir zaman sonra zihnini işgal edip duran sebep tam olarak buydu. Kayıtsız kaldığı o son isteği...

O gün, Halime Anne gelene kadar susmuş, o gelince de Talha artık her şeyin biteceği ve hiçbir şansı kalmadığı gerçeğiyle yüzleşmişti. Adam, sıkıntılı nefesini dışarı verip burnunu çektiğinde anlamıştı bunu Meryem. Bir an, sadece kısacık bir an bile ona şans vermeyi içinden geçirmemişti. Fotoğraftaki kadının yüzü zihnini bir türlü terk etmiyor, Talha ile olan o yakınlığı ve Talha'nın kendisinin yanında hiç mutlu olmadığı kadar o kadının yanında mutlu bir poz vermesini midesi kaldırmıyordu.

İçinden bir ses sürekli olarak; o senin eşindi diye haykırıyordu. Ama sana göstermediği yakınlığı yabancı bir kadına gösterdi. Senden nefret ettiği kadar bir başka kadını sevdi. Belki de sana söylemediği nice sevgi sözcüğünü başka bir kadına söyledi... Evlendiğin günün gecesinde, seni karısı olarak görmediğini haykırarak onurunu zedeledi. Oysa kendisine haram olan o kadınla nice günahı hiç üzülmeden işledi...

Hakim, maddeleri tek tek okuyup Talha'ya ve kendisine bunları kabul edip etmediğini sorduğunda da Meryem'in içindeki o ses aynı cümleleri tekrarlayıp duruyordu. O ses, adamı affetmesine veya onun 'son bir şans' isteğine tozpembe bakmasına engel olan en büyük etkendi. Meryem, içindeki acıyı ve öfkeyi daha da büyüten o etkenin ardından hakime kararlı bir duruşla maddeleri kabul ettiğini söyledi. Talha ise hemen cevap verememiş fakat kısa bir duraksamanın ardından titrek bir sesle kabul ettiğini dile getirmişti.

Son olarak ikisine de gerçekten özgür iradeleri ile boşanmak isteyip istemediklerini soran yaşlı hakimin yüzüne bakan Meryem, ağlamamak için kendini sıkarak özgür iradesiyle boşanmak istediğini beyan etti. Evet, uzun bir zamandan sonra ilk defa kendi özgür iradesiyle böyle büyük bir karar veriyordu. Talha'ya bakmamak için direnirken bu kararın kendisine iyi geleceğine kalbini ikna etmeye çalışıyordu. Karşı taraftan da aynı şeyleri duyana kadar gergince bekledi.

Adam da kendi özgür iradesiyle boşanmak istediğini söylediğinde Meryem'in gözünden bir damla yaş süzülüp -duruşmanın başında yüzünü hâkime gösterdiği için bozulan- peçesine damladı.

Ağlamak yok, diye geçirdi içinden... Hâkimin kararını değiştirebilecek her türlü ihtimalden kaçınmak isteyerek kendini daha çok sıktı. Başı ciddi manada ağrımaya başlamış, vücudunu ter basmıştı.

"Gereği düşünüldü!

Mahkememizde görülmekte bulunan anlaşmalı boşanma davası..."

***
Bursa

Kadın artık yoktu fakat evin her köşesinde onun izi vardı. Masanın üzerindeki ve pencere kenarındaki çiçekleri sözgelimi... Meryem'in sevgisinden uzak kaldıkları için boyunları bükülmüş ve kurumuşlardı.

Sahi ne kadar gün geçmişti evlilikleri biteli? Dört ay kadar olmuştu sanki... 'Dört ay' söylendiğinde kolay çıksa da ağızdan, bu dört ayın kendi yüreğine yansıması dört asır gibiydi. Dört asır geçmiş gibi yormuştu onu. Dört asır geçmiş gibi özletmişti...

Bursa'ya döndüğünde ilk olarak yatak odasına girmişti. Meryem'in ellerinin değdiği ve kokusunun sindiği tertemiz bırakılmış olan o odaya... Dolabı açıp içine baktığında asılı olan birkaç parça ütülü elbiseye, iki etek ve gömleğine sanki Meryem'e dokunur gibi incitmekten korkarak dokunmuştu. Düzgünce katlanıp bir rafa yerleştirilmiş olan iki-üç parça pijama takımına ve hırkalarına da aynı hüzünle bakmış; o kıyafetlerin önüne bırakılmış olan alyans ve tektaşı eline aldığında ise sanki her şeyin farkına yeni yeni varır gibi yere çökmüştü. Yüzükleri sımsıkı tutarak ağladığı an, Meryem'in artık tamamen kendisinden gitmiş olduğu gerçeğiyle tam anlamıyla yüzleştiği andı. O ana kadar sanki her şey kabustu da birazdan uyanacaktı. Fakat o andan sonra yaşadığı her lahzanın ne kadar da gerçek olduğu gerçeğiyle sarsılmıştı.

Şimdi yatakta uzanırken hâlâ onu düşünmeye devam ediyordu. Onun o utangaç bakışlarını, biraz ses yükselse yüreği ağzına gelen o ürkek hâlini, elleriyle oynayışını.... Onunla ilgili tüm hatıralar, kalbine saplanıp kalan bir ok hükmüne geçiyordu. Hele de yere çöküp ağladığı o zaman... Bilinçsiz bir sayıklama ile içini döktüğü o gün... "Seni sevmiştim ben..." diyen çaresiz sesi hâlâ taptaze kulağında yankılanıyordu. Geceleri bu hatırayla gözlerini yumuyor, gündüzleri bu hatırayla güneşi karşılıyordu.

Gerçekten de sevilmişti. Öylesine çok sevilmişti ki kendisi bir başka bedenin yanında yüreğini kirletirken Meryem hep onu beklemişti. Yüreği ümitle ve sadakatle dolu bir hâlde, bu sessiz evde günler geceler boyu beklemişti. Kimbilir kaç gözyaşını ağırlamıştı şimdi üzerine uzandığı bu yatak... Meryem'in gül kokusu vardı hâlâ örtüsünde... Sanki birazdan hıçkırıklarının sesi uzaklardan bir yerden uğultu hâlinde duyulacaktı. Sanki birazdan kapı açılacak ve "Sana güvenmiştim ben..." diyen o kırgın ses, yüreğine ağır darbeler indirecekti.

Güven... Her şeye rağmen kendisine güven duymuştu eşi... Her şeye rağmen kendisini ümitle beklemişti... Bir yüreğin tüm bekleyişlerini boşa çıkarmak, bir yüreğin tüm ümidini alt üst etmek ne demekti? Bunun ağırlığını ölçebilecek bir alet var mıydı? Güven bir kere yıkıldı mı yerine kolayca yenisi inşâ edilebilir miydi? Yüzünü ovuşturdu. Başını diğer tarafa çevirdi. Meryem'in kırgın yüzünü hayal etti. O hayalle biraz konuşmak, içinin en gizli sırlarını o hayale açmak istiyordu.

"Bana kızgınsın değil mi?"

Karşısındaki hayalden ses gelmedi. Kırgın kırgın yüzüne bakıyordu o hayal... Sanki yüzünde gözyaşları asılıydı hâlâ... Yüzleştikleri o gün gibi... Yaralıydı.

"Biliyorum kızgınsın Meryem... Kırgınsın aynı zamanda... Bu yüzden çok yoruldun. Seni yordum.

Ama bilmiyorsun, içime bu ateşi sen düşürdün. Seni tanımadan, daha doğrusu tanımaya çalışmadan önce böyle değildim ben. Sen, herhangi bir kadındın benim için. Hattâ basit, alelade bir kadın... Birlikte olduğum kadınlar kadar güzel değildin, onlar kadar çekici bir yanın yoktu. Sadece saf ve çocuksu bir yanın vardı işte. Beni deli eden ve öfkelendiren şeylerdi bunlar. Sana katlanamıyordum. Sırtımda taşıdığım bir yük gibiydin benim için. Seni ve acını göremiyordum...

Bana hem çok yakın hem de bir o kadar uzaktın sen. Elini uzatsan dokunacağın kadar yakınında olduğum olurdu. Ama kalbim o denli buz kesmişti ki dokunduğun an iliklerine kadar üşüyordun... Senin o hassas kalbinde kaç kış yaşattım ben, inan bilmiyorum... Bilsem yaşayamazdım belki de... Kalbini ne kadar kırdığımı saysalar, bu utanç beni öldürürdü. Bu utançla yaşayamazdım... Sadece tahmin etmek bile beni bu kadar mahvediyorsa, bilmek her şeyle ilişiğimi keserdi Meryem...

Bazen bilmemek daha iyi değil mi? Sen ihaneti bildiğinde gitmedin mi zaten benden? O ihanet, senin hayallerini yerle bir etmedi mi? Kimbilir, belki şimdi sorsalar asla bilmek istemeyeceğini söylerdin... Ama sen bilmesen bile ben biliyordum. Ve sen hiç bilmeseydin ve biz bir şeyleri düzeltiyor olsaydık bile o kirli geçmiş her an benimle olacaktı. Bırakmayacaktı yakamı. En tenha sokaktan tut en kalabalık caddeye kadar, bir gölge gibi hep peşimde dolanacaktı. Tıpkı şu anda olduğu gibi...

Sen beni çok güzel sevdin Meryem... Hani o defterine hece hece işlediğin sevgin var ya... Ben o adamın aslında kim olduğunu öğrenip de o satırları tekrar okudukça yerin dibine girmek istemiştim... İtiraf etmeliyim ki bir yandan böylesine sevilmek beni göklere çıkarmıştı... Ama gel gör ki kendimle baş başa kaldığım zaman seni hak etmediğimi bildiğim için yerin dibine geçiyordum.

Âh, Meryem... Bana ne kadar çok güvendin sen... Birlikte geçirdiğimiz günleri hatırlıyorum da... Eve her gelişimde senin bir ümit parıltısı taşıyan gözlerin geliyor aklıma... Sana geldiğim ümidiyle ne kadar bekledin Meryem? Ne kadar yoruldu kalbin? Gözlerinde asılı kalan hayallerin sonra... Sen zaten gözlerini sık sık kaçırırdın benden... Sanki hayallerini görmemden çekinir gibi...

Şimdi hayallerinden oluşan bir enkaz var kalbinde, biliyorum. Gözlerinin artık ümitle değil, hayal kırıklıkları ile baktığını da...

Ama bilmek her zaman yetmiyor Meryem. Biliyorum da ne oluyor sanki? Sana "gel" demeye cesaret mi edebiliyorum? "Yeniden başlayalım her şeye" demek için yüreğimde güç mü buluyorum? Tüm bunları bilmek, bana acıdan başka bir şey vermiyor ki!

Bak, gittin benden... Bir zamanlar özlemle beklediğin bu adam, şimdi senin gözündeki en bedbaht kişi belki de... Ama emin ol ben de öyleyim kendi gözümde... Yine de her şeye rağmen seni bekliyorum. Sanki birazdan kapı çalacak ve sen o utangaç tebessümünle bakacaksın yüzüme. İşte böyle olmadık hayallerle avunuyorum. Ne acınası bir hâl, değil mi?

Meryem...

Bak bana...

Üstümü merhametle örtmeni bekliyorum hâlâ. Keşke gelsen, gelsen ve yine örtsen üzerimi. Yemin ederim bu sefer kırmazdım seni. Alıp göğsüme bastırırdım yüzünü ve saçlarının kokusunu içime çekerdim. Gözüme uyku girmiyor Meryem. Uyuduğum zamanlarda kâbusları ağırlıyor zihnim... Vicdan azabıyla kıvrana kıvrana sabahı ediyorum.

Seni çok özledim Meryem... Günler, geceler boyu anlatmaya çalışsam kelimelere sığamayacak kadar çok hem de... Buna hakkım olmadığını bile bile gelip bana sarılmanı istiyorum. Göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum.

Sen bilmiyorsun belki ama...

Geçmişimin bedelini en ağır şekilde ödüyorum..."

Seguir leyendo

También te gustarán

2.6K 329 10
Jungkook'dan hamile olan omega Taehyung ve bebeği de Taehyung'u da istemeyen alfa Jungkook.
574K 42.3K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...
2.4M 126K 75
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi. Elini ke...
8M 373K 65
"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZİRAN 2016 Bitiş: 18 EKİM 2019" ...