Âdem

By birharfbekcisi

37.6K 1.4K 1.8K

Adını söylemekten korkuyorum. Adını işitince kalbim acıyor âdem. İşte sırf bu yüzden "âdem" diyorum sana. İns... More

âdem?
mühim bir duyurudur
1. Bölüm: Bekleyişler
2. Bölüm: Buruk Bir Sevinç
3. Bölüm: "Şefkat"
4. Bölüm: "Yanık"
5. Bölüm: "Öfke"
7. Bölüm: "Özür Dilerim"
8. Bölüm: "Senden Ayrılıyorum"
9. Bölüm: Seni Sevmiştim
10. Bölüm: Azap
11. Bölüm: Bir Hayalle Avunmak
12. Bölüm: Tâlip
13. Bölüm: Görüşme
14. Bölüm: Yanımda Olsan
15. Bölüm: Geç Kalmak
16. Bölüm: Bağışla
17. Bölüm: Alışveriş
18. Bölüm: Taziye Evi
19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum
20. Bölüm: [Final]
Duyuru

6. Bölüm: "Senden Çok Korkuyorum"

262 38 82
By birharfbekcisi

"Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni."

-Sezai Karakoç

***

Bursa

"Talha..?"

Adam, el bavulunu yere bırakıp kadına baktı. Gözlerinde öyle şaşkın bir ifade vardı ki bir süre hiç kıpırdamadan öylece ayakta dikilmişti. Onun bu hayretinin sebebini biliyordu. Bu kadar kısa sürede eve gelmesine şaşırmış olmalıydı.

Hiçbir şey demeden Meryem'e doğru ilerlemeye başladı. Yürümeye başlayınca kadın ne yapacağını şaşırarak birkaç adım gerilemişti. Onun bu şaşkın ve ürkek hâli bir anda canını sıktı. Aklına Âdem geldi. Acaba o adam bu eve hiç geliyor muydu? Acaba Meryem, kendisini değil de o adamı beklediği için mi böyle şaşkın ve ürkek kendisine bakıyordu?

Aklına gelen ihtimaller kaşlarını çatmasına sebep olurken yüreğinde hissettiği öfkeyi biraz daha derinlere gömerek koltuğa oturdu.

"H-hoş geldin..."

Kara gözlerini kadının ürkek bakışlarına çevirip: "N'oldu?" diye sordu. "Sanki beni değil de başkasını bekliyor gibi şaşırdın?"

Bunu öfkesini belli etmeden, sesinin tonunu normal tutmaya çalışarak söylemişti. Meryem, hiçbir şey anlamayarak: "Sen bu kadar erken gelmezdin..." diye kendi kendine konuşur gibi mırıldandı.

Talha, yüreğinin derinliklerine gönderdiği öfkenin orada kaynayıp fokurdadığını hissediyor, bir şey dememek için kendini zor tutuyordu.

"Kendi evim değil mi? İstediğim zaman gelirim. Niye bu kadar rahatsız oldun?"

Kadın, afallayarak bir adım daha geriye doğru gitti. Adamın öfkesine bir anlam veremediği, çehresine yansıyan hayretten apaçık belli oluyordu.

"Rahatsız olmadım. Sadece şaşırdım... Hoş geldin."

Talha, ona öyle dikkatli ve derin bakıyordu ki kadın yutkunmaktan kendini alıkoyamadı. Öyle ki onun korktuğunu hissediyor ama yine de içinde biriken şüphe ve öfkeyi ancak bu kadar dizginleyebiliyordu. Meryem'in krem renkli uzun namaz elbisesine, başındaki haki yeşili tülbente ve o tülbetin üzerindeki uzun beyaz örtüye baktı.

Bir an bu kadının kendisini aldatma ihtimali gözüne çok uzak göründü. Cidden bunu nasıl yapacaktı? İnandığı değerleri hiçe sayıp, hep dikkat ettiği sınırları çiğneyip... Ama defterde yazan o sözler... Aldatmıyorsa niye bu kadar kendisinden kurtulup o adama gitmek ister gibi yazmıştı?

Evet kadının hassasiyetleri vardı ama onun da bir kalbi vardı. Seven ve sevilmeyi isteyen... Çok uzun bir süredir bu kadını ihmal ediyor, hiçbir şekilde sevgi ve ilgi göstermiyordu. Bazen bir, bir buçuk ay eve gelmediği oluyordu. O süre içinde neler olduğunu nasıl bilebilirdi ki? Bir anda kendisinden görmediği sevgiyi başka bir adamda arama ihtimali çok uzak gelmedi Talha'ya. Hatta neredeyse emin olmuştu. Ama o pek dışarıya çıkan biri bile değildi. Âdem'le nerede tanışmışlardı?

Birkaç dakika boyunca bomboş gözlerle kadına bakarken aklından buna benzer binbir ihtimal geçti. Meryem, onun bu bakışları altında eziliyor gibi hissedip gitmek için hareketlendiğinde adam onun kolundan tutup gitmesini engelledi.

Meryem, hiç beklemediği bu hareket karşısında korkarak: "Hiii..." diye refleksle geriye gittiğinde Talha onun korkup korkmadığına aldırmadan kolundan biraz daha çekti.

"Gel..."

Biraz sert çekmiş olacak ki kadın düşer gibi koltuğa oturdu. Tülbentinin üzerindeki beyaz örtü düşmüş, bal rengi gözleri korkudan bir kez olsun adama bakamıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi salonun her yerinde gözlerini endişeyle gezdirdi. Kalbi hızlı hızlı atıyor, adam da bunu fark etmesine rağmen içinde derinleşen şüphenin izini sürüyordu.

Kadın, bir ateşin üzerine oturmuş gibi durmadan kıvranıyor, kalkmak istemesine rağmen hareket edemiyordu. Talha, onun bu titrek hâline, gözlerini durmadan salonda gezdirip kendisine tek bir kez bile bakmamasına, terleyen ellerini namaz elbisesine silip duruşuna bakıp durdu.

Esmer yüzüne, ince kaşlarına, bal rengi gözlerine, küçük dolgun ve titrek dudaklarına, çenesinin altındaki minik bene; yüzünün her ayrıntısına dikkatle baktı. Evlendiğinden beri ona asla bu kadar uzun ve dikkatli bakmamıştı. Bir anda onun yüzündeki sade ve duru ifade yutkunmasına sebep oldu. Sena'yı düşündü. Karşılaştırma yapacak olursa Sena daha çekici, daha güzel bir kadındı, ilgisini nasıl kendi üzerinde tutacağını bilen, tanıştıkları ilk andan beri kendisine yaklaşmaktan utanmayan, şuh kahkahalarla gülen o kadın...

Fakat Meryem... Şimdi yanında oturup onu izlerken bile kaçıp saklanmak ister gibi etrafına bakınıyor, ürkek bir kuş gibi titriyordu. Bir kez bile kahkaha atarken onu görmemişti. Bir kez bile ilgisini çekmek için kıyafetinden makyajına kadar kendisine özen gösteren biri olmamıştı. Hatta gözünde bakımsız, saf, kadınsılıktan uzak, çocuk gibi bir kadındı Meryem. Ona hiç yakınlık duymamasının ve ona karşı hiçbir sevgi hissetmemesinin sebebi de bu değil miydi? Bu çocuksu hâl, bu bakımsızlık ve bu hüzünlü çehre...

Fakat şimdi... Şimdi neden o ikisini karşılaştırıyor ve Meryem'in yüzünde daha önce hiç fark etmediği duru bir güzelliğin ve sadeliğin onu etkilenmesine izin veriyordu? O, makyajlı, bakımlı, giyimine dikkat eden, neşeli kadınları sevmez miydi? İstediği gibi giyinen, istediği aşk sözcüklerini duyduğu ve istediği şekilde hareket eden kadınları... Tıpkı Sena gibi... Bu özellikler onu kendisine bir mıknatıs gibi çekmez miydi? Fakat şimdi... Karşısındaki bu soluk yüz, onu kendisine çeken bir gizemi içinde barındırıyor gibiydi. Âdem'i öğrenmek mi buna sebep olmuştu? Daha önce avcunda hissettiği ve koşulsuz sevgisiyle gurura kapıldığı kadının aslında bir başkasını sevdiğini öğrenmek mi onu bu hâle getirmişti? Hiç bilmiyordu.

Âdem denen o adamın da bu yüzü görüp görmediğini ölesiye merak etti o an. Çenesi tekrar öfkeden kasıldı. Bu zamana kadar ondan veya ailesinden başka hiçbir erkek, karısının yüzünü görmemişti. Acaba ona olan özlemini kağıtlara dökecek kadar seven bu kadın, o adama yüzünü göstermiş miydi?

İçindeki meraka yenilerek karısının çenesinden tuttu ve durmadan kendinden kaçıp duran bakışlarını kendisine çevirmesi için yüzünü hafifçe kendisine çevirdi. Bal rengi gözlerine dikkatle baktı. Sanki o gözde ihanete dair bir emare arıyor gibi dikkatle baktı. Elini kadının yanağına koyduğunda ise Meryem, bir ateş yüzüne değmiş gibi irkilerek ayağa kalktı. Gözleri dolmuş, elleri titremeye başlamıştı.

"Ben... Benim gitmem lazım, dersimi dinleyeceğim."

Hızlı adımlarla yemek masasına yöneldi. Bilgisayarını ve defterini alıp odaya doğru gitmek için koşar adımlarla salondan çıktı. Talha ise eli hâlâ havada öylece bekliyordu.

"Benden kaçmasının sebebi de Âdem mi?" diye mırıldandı. Gözlerindeki o titrek ifade, suçluluk duygusu muydu? Meryem, kendisini aldatıyor muydu?

***

Meryem, saatler önce yaşadığı o tuhaf andan ötürü allak bullak hissediyordu. Odasına geçince sarsılarak ağlamış, hıçkırıkları duyulmasın diye yüzünü yastığa bastırmıştı. Hıçkırıkları dinip de ağlaması iç çekişlere döndüğünde yüzünü yastıktan çekip yatakta kıvrılarak uzandı. Çenesine ve yanağına; adamın dokunduğu yerlere dokundurdu parmaklarını.

Adamın eve ilk geldiğindeki öfkesine de kendisini yanına çekip hiçbir şey demeden yüzünü izlemesine de bir anlam verememişti. İlk defa ona bu kadar yakın olmuş ama bir kez olsun uzun uzun yüzüne bakamamıştı.

"Benimle oyun mu oynuyor?.." diye düşündü. "Dalga geçmek için mi yapıyor?.."

Artık adamın acımasızlığına tam kanaat getirmiş gibiydi. Sanki ondan korkması Talha'nın hoşuna gidiyordu. Önceden kendisini hep aşağılayarak, sözünü keserek ve ortada hiçbir şey yokken bağırarak korkutan eşi, şimdi de bu şekilde mi korkutmaya çalışıyordu? Onu ne kadar sevse de tam anlamıyla eşine güvenmiyordu. Daha düne kadar kendisini hor gören bir adam bir anda değişmiş olamazdı. Sabahki tavırları da bunun bir kanıtıydı.

"Neden bunu yapıyor..." diye acı içinde düşünüp durdu. O esnada telefonu çaldı. Yataktan kalkmadan yakınındaki telefonu eline aldı. Arayan ablasıydı.

"Alo, Meryem..."

"Selamun aleyküm abla."

"Aleykümselam... Sesin niye böyle geliyor ablacım? Bir şey mi oldu?"

Meryem, o an içini dökmek ve her şeyi anlatmak için içinde öyle bir his duydu ki neredeyse dayanamayıp bu hissin kendisini götürdüğü her yere koşulsuz gidecekti. Fakat yapamazdı. Talha, tüm bunları birine anlattığını duyarsa hayatı ona zindan ederdi. Derdi birken bin olurdu. Bu yüzden bütün acısını içine gömüp cevap verdi:

"Hayır, iyiyim, uzanıyordum da... sesim çatallanmış."

"Ha iyi.. Ben de bir şey oldu zannettim. Bugün bize gelsene, birkaç gün kalırsın."

Meryem, tavandaki lambaya bomboş gözlerle bakıp: "Gelemem," diye cevapladı. "Talha evde."

"Hmm anladım... Ben de kıymalı pide yapmıştım gelirsin birlikte yeriz diye..."

Ablasına tam cevap verecekken odasının kapısı birden açıldı. Talha'nın koca bedenini bir anda karşısında görünce irkilerek uzandığı yerden doğrulup dağınık saçlarının bir kısmını kulağının arkasına sıkıştırdı. Onun ansızın gelmesini beklemediği için korkarak titrek bir sesle ablasına cevap verdi:

"Talha geldi de... Sonra görüşürüz inşallah. Allah'a emanet ol."

"Tamam canım, Allah'a emanet..."

Az önce kalbinde ona karşı duyduğu tüm kırgınlık, sesine yansıyarak: "Kapıyı neden çalmıyorsun?" diye hiç hesap etmeden bir soru döküldü dudaklarının arasından.

Talha, "Karım değil misin?" diye imâyla sordu. Niye bugün sürekli kendisini sorgular gibi konuştuğuna bir anlam verememişti. "İzinsiz de girerim, bir mahsuru mu var?"

Meryem, telefonu yatağın üzerine bıraktı. Oturduğu yerden kalkarak eşarbını eline aldı. Üzerini düzeltip saçlarını üstten topladı. Tam eşarbını takacakken Talha: "Yanımda eşarbını takmana gerek yok." dedi sert bir sesle.

"Buna da mı karışacaksın?"

Meryem, soğuk bir sesle bunu sorduğunda Talha kaşlarını çatarak odanın kapısını kapattı:

"Benden başka kim karışacak Meryem? Tabi ki ben karışacağım."

Kadın, artık yüreğinin üşüdüğünü, bu evde bir maldan farksız göründüğünü ve adamın elinde hamur oyunu gibi olduğunu düşündü. İstediği zaman onu istediği şekle sokmak istiyor, sinirlendiğinde ezip duruyor, sıkıldığında bir kenarı atıyor ve yüzüne bile bakmıyordu.

Odadaki varlığının artık git gide küçüldüğünü hissetti bu yüzden. Anladı ki sesi hiçbir zaman bu adama ulaşamayacak, kalbindeki kırgınlığı bu adam hiçbir zaman göremeyecekti. Ama öylesine dolmuştu ki içi... Bir cesaret: "Lütfen çık odadan..." dedi titrek sesiyle.

Talha, gitmek yerine birkaç adım daha yaklaşıp tam karşısında dururken: "Neden gideyim?" diye şüpheyle sordu. "Rahat konuşamadın mı?"

Adam, birkaç adım daha yaklaşıp sorgulayan bakışlarını gözlerine dikince: "Seni anlamıyorum" dedi güçsüz bir sesle.

"Talha evde gelemem, diyordun. Kimin yanına gidecektin?"

Kadın, duyduğu itham karşısında sarsılarak adama baktı. Sanki tüm bu yaşadıkları gerçek değil de bir kabustu. Acıdan ve gerginlikten vücudu tere batmıştı. Sanki birazdan bu kabustan uyanacak ve Talhasız bir güne gözlerini açtığı ilk anda: "Oh be rüyaymış" deyip rahatlayacaktı. Fakat bitmek bilmeyen bu an ve karşısında tüm öfkesiyle kendisine bakan bu adam, yaşadıklarının gerçeğin ta kendisi olduğunu kendisine fısıldıyordu.

"Talha, sen ne dediğinin farkında mısın?"

Adam, sanki kadını duymuyordu. Sinirden sol gözü seğiriyor, elini uzun siyah saçlarından geçirip öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.

"Meryem, kimle konuşuyordun!"

Bir sorudan çok bir emir cümlesi yahut bir ithama benzeyen bu birkaç kelime, beynine iğneler batıyor gibi hissettirmişti. Adamın bu anlamsız çıkışı ve onu sorguladığı meselenin ağırlığı canını çok yakmış, bir süre cevap verememişti.

Talha, onun cevap vermemesine daha çok sinirlenerek kadını kolundan sıkıca tuttu. Artık gözü hiçbir şey görmüyor, sonrasını düşünmeden hareket ediyordu.

"Cevap versene Meryem, sana soruyorum!"

Sesi öyle yırtıcı ve öyle gürdü ki Meryem yüreğinde müthiş bir korku duyarak: "Ablam..." dedi. "Ablamdı." Bir yandan ağlıyor, bir yandan da kolunu sıkan adamın ellerini tutup: "Talha, lütfen sıkma" diyordu.

Kara gözlerini kendisinden ayırmadan şüpheyle kendisine bakmaya devam eden adamı ikna edememiş gibiydi. Meryem, tüm bu olanlara anlam veremiyordu. Acıyan sadece kolu değildi. En çok kalbi acıyordu ve artık onu ne iyi edebilirdi, bilmiyordu. Bu adamın gözü dönmüştü.

Talha, kolunu itercesine bıraktıktan sonra Meryem yalpalayarak geriye doğru gitti. Düşmemek için yatağın başlığına tutundu. Adamın elleri hızlı bir şekilde yatağın üzerindeki telefona uzandı. Telefonun ekranını kaydırıp kilidi açtığında Meryem onun ne yaptığını fark ediyor ama korkudan karşı bile çıkamıyordu.

Talha'nın gözlerindeki öfke ekrandaki ismi okuyunca biraz olsun dindi. Telefonu yatağa bırakıp güçsüzleşen bedenini yatağa bıraktı. Sanki tüm enerjisini kadına kızarak ve öfkelenerek harcamış ve geriye hareket etmek için mecâl bulamamış gibi bir anda durgunlaşmıştı.

Meryem, ağlamasını artık durduramıyordu. Telefonunu yataktan çekip adamdan uzaklaşmaya başladı. Artık ona hiç güvenmiyordu. Yeteri kadar mesafe bıraktığını bildikten sonra: "Ben..." dedi. Gözlerinden hâlâ yaşlar akıyor ve görüş alanı iyice bulanıklaşıyordu.

"Ben, senden ayrılmak istiyorum."

Birden bunu söylediğinde sanki asıl bu cümleyi kuran o değildi de içindeki yorgun ve kırgın Meryem'in sesiydi. Artık bu kadar zorbalığa tahammül etmek istemiyordu. Birkaç adım daha geriye giderken kapıya iyice yaklaşmıştı.

"Ben senden çok korkuyorum."

Talha, bir anda yorgun bakışlarını kaldırarak kendisinden kaçan kadına baktı. O anda kendini bir canavar gibi hissetti. Yırtıcı, korkutucu, iğrenç bir canavar... Az önce yaptıklarına şimdi kendi bile şaşkındı. Sanki şuurunu kaybetmiş gibi davranmıştı karşısındaki ürkek kıza. O ufak bedeninin korkudan titrediğini görebiliyordu. Kız, her ihtimale karşı kapının kulpunu tutarken adam kendisini daha da kötü hissetti.

"Boşanalım Talha... Lütfen... Tüm suçu bana at istersen. Konuş annenle. İstediğin her şeyi söyle, her şey kabulüm... Ama lütfen boşanalım."

Kızın esmer yüzü ve gözleri kızarmış, titrek elleri her an kaçmaya hazır gibi kapının kulpuna tutunmuştu. Adam, sertçe yüzünü ovuştururken kadının yüzüne bakmaya ilk defa utandı. Gözlerini ondan ayırıp halıda anlamsızca bakışlarını gezdirmeye başladı.

Karısıyla arasına ördüğü buzdan duvar yakın zamanda yıkılmıştı, şimdi ise o duvarın enkazı dahi parçalara ayrılmış, o parçalar toz zerreleri hâline gelip etrafa saçılmıştı.

Ona hesap sormaya, ona kızmaya, onu hırpalamaya ne hakkı vardı? Kilometrelerce ötede ihanetin bir sembolü gibi her şeyden habersizce kendisini bekleyen bir kadın varken... Peki neden bunu yapmıştı? Neden şimdi incinmiş gururunu onarmaya çalışır gibi o adamın peşine düşmüştü? Neden kim olduğunu veya aralarındaki ilişkinin ne kadar yakın olduğunu merak ediyordu?

Meryem, ne yaparsa yapsın ondan daha fazla ileriye gitmiş olamazdı. Gitmiş olsa da ne yapacaktı? Onu tekrar hırpalayacak veya odaya mı kapatacaktı? Oysa o ihanet etmiş olsa bile kendisi de ondan farksız bir durumda değildi. Tek avantajı Meryem'in bu ihanetten haberi olmamasıydı. Tabi bu ne kadar avantajsa... Ve en kötü yönü de; eğer gerçekten karısı onu aldatmışsa bu ihanete Meryem'i iten kendisiydi. Kendi ilgisizliği, kendi sevgisizliği... Onu hor görüşü, bir kez bile karısı gibi davranmaması...

Şimdi kim suçluydu?

Ve tüm bunları bilmesine rağmen ne yapabilecekti?

Continue Reading

You'll Also Like

101K 3.3K 21
Diğer hastalarımı kontrol edip abim yanına aşağı indim. Beraber çardağa oturup çayımızı yudumluyorduk. " Gördün mü?" " Evet" " Konuştun mu?" dediğ...
165K 11.6K 44
Hayatım tam olarak Azerbaycan'lı annemin tatil için geldiği Türkiye de bin de bir olan ihtimal ile babama aşık olup evlenmesi ile başlamıştı. Sonra b...
36.5K 1.8K 12
DİLFİRUZ/Gönle ferahlık veren, sevindiren.. & Yazım yanlışları vardır, ona göre başlayınız& Başlama tarihi; 23.06.2023 Bitiş;
567K 41.8K 34
"Cehennemine hoşgeldin, katilin kızı!" İtalyan ve Katolik bir adam... Türk ve Müslüman bir kız... İslâmî bir aşk romanı...🦋 →Tıp fakültesinden yeni...