SUYUN VALSI

By kitaplardakiefsun

4.3K 637 712

Bir yoktan vâr olma hikayesi. "Eksik olmak diğer insanlardan farklı olmaktı bizim lügatımızda. Farklı bir soy... More

•°1°•
KARAKTERLERİMİZ🍃
•°2°•
3°•°°
4•°Saray•°
5°•°Akşam Yemeği•°•
6°•°Eğitim•°•
7°•°Prens Viridian•°•
8.Olcayto
9.Sırlar
10.Sorular
11.Ardent
12.Atış Talimi
13.Geleneksel Saray Kutlamaları
14. Suyun Ve Rüzgarın Dansı
15 Rüyaların Gerçekliği
16. Mecburi İdman
17. Beklenti
18.Gizli Ziyaret
19. Çizimlerin Gizemi
20. Hayat Veren
21. Nü Çizim
22.Yakınlaşma
23.Yolculuk
24.Sarhoş
25.Deniz Canavarı
26.Birlikten Kuvvet Doğar
27.Prensin Öpücüğü
28.Kontrol
29.Kaçış
30.Dönüş Yolu
31.Yangın
32.İntikam Yemini
34.Dunya'nın Hanı
35.Uyarı
36.Kayıp Harita

33.Yeni Kral

50 5 24
By kitaplardakiefsun

Yasın gölgesi altında taç giyme törenini izlemek bir cenazede oynana oyunu izlemek gibiydi. Sevinç ve güç, acı ve kadersizlikle dans ediyordu. Bu an için yetiştirilmiş olan prensin bakışlarında herkesin göremediği, yüklenmesi gereken gururdan ziyade gözükmeyen hüzün yaşları yüklüydü. Bu anın onun için unutulmaz olması gerekiyordu, ve evet bu gün onun için unutulmaz da olmuştu. Ama duaları doğru etmek gerekirdi. Çünkü bu duada mutluluk eksikti. 

Harmoni bittiğinde ve ışıltılı taç siyah takımının içinde dik bir duruş sergileyen prensin gölgeli yüzüne yaklaştırılıp bir kuş gibi saçlarının arasına yerleştirildiğinde oradan ayrılmak için içimde inanılmaz bir istek duydum. Viridian kıyafetinde koyu bir deliksiz siyah haricinde renk barındırmazken, müdavimi olduğu kendine has yeşili bile, bu gururlu duruşuyla ne çok yakışıyordu taca. Tacı yaklaştırdıklarında gözlerinin yeşili tacın ışıltısıyla belirginleşmiş ve bu şatafatlı esaret zincirine imtinayla bakmıştı. Onu benden, beni ondan uzaklaştıran bu tacı nasıl görmek istemiyorsam Viridian'ı o kadar görmek istiyordum. Sanki benden ne kadar uzaklaşırsa onu kendime bir o kadar çekmek istiyordum. 

Artık kral olan eski prensten gözlerimi kaçırıp Benton'a döndüm. "Hadi gidelim."

"Ne? Bu kadar gün bekledik, şimdi mi gideceğiz?"

Peşimden gelerek sesini duyurmaya çalışıyordu. "Evet. Bir sorun mu var? İstersen sen kalabilirsin, ben giderim." 

"Ondan demedim."

Ahıra yaklaştığımızda atlar sesimizi duyup kişnemeye başlamışlardı. Elimi birinin burnuna koydum ve okşadım. "Sen benimle geliyorsun güzelim."

Benton da kendi atını bulmuştu. "Kimseyle vedalaşmayacağına emin misin?"

"Evet Benton, kimseyi üzmek istemiyorum. Böylesi daha iyi."

Çekinerek sordu. "Peki ya prens? O da gelecekti."

Acı acı gülümsedim. "Doğru dedin, prens gelecekti. Bir kral değil."

Daha fazla soru sormasına müsaade etmeden atın koşu takımlarını takıp üzerine atladım. Bana şaşkınlıkla bakan Benton'a döndüm. "Geliyor musun?"

Başını salladığında ben çoktan atı dörtnala yola sürmüştüm bile. 

Yaklaşık bir saattir at üstündeydik. Ve hiç konuşmamıştık. Benton'un sormak istediği şeyler olduğunun farkındaydım fakat muhtemelen bende sezinlediği gerginlik yüzünden cesaret edemiyordu. Benim de sormak istediğim çok şey vardı ama kendimde ne sorabilecek enerji ne de duyacaklarıma karşı bir cesaret bulabiliyordum. Benton en sonunda dayanamayıp sessizliği bozdu.

"Neyin var Elafer? Biz seni sarayda mutlu ve güvende biliyorduk. Hikayen diyar diyar, kulaktan kulağa bir efsane gibi yayılıyor."

İç çektim. "Hapishaneleri bilir misin Benton?"

Güldü. "Tam da adamına sordun. Şu son birkaç haftadır hapishane dışında bir şey gördük mü ki?"

"O tür hapishaneleri değil. Onlarda en azından esir olduğunu biliyorsun. Ben dört duvarı olmayan, sana güç ve zenginlik veren, hapis olduğunun bile farkında olmadığın türden bahsediyorum."

Benton bana ne diyeceğini bilemeyerek ve dediklerimi anlamaya çalışarak bakıyordu. Anlamasa da devam ettim. "Evet, arkamdan gösterişli hikayeler anlatılıyor, adıma hikayeler yazılıyor olabilir ama o hikayelerin bedeli çok büyük Benton. Senden insanlığını alacak türden," Uzaklara dalarak gülümsedim. "Bazen Olcay'la ordudaki günlerimi çok özlüyorum."

"Olduğun kişiden memnun değil misin?"

"Oradan bakınca güçlü görünüyor olabilirim ama eski dostum, ben özgür olmadıkça güçlü olamam. Kontrol hep başkasındayken benim avuçlarımın arasından da çıksa o gücü nasıl sahiplenebilirim ki?"

Arkamızdan nal sesleri gelmeye başlayınca dikkat kesildik ve hemen sağımızdaki çalıların arkasına sürdük atlarımızı. Atlar bu sırada otlatırken biz de inip çalıların arkasına, yolu görebileceğimiz bir yere yerleştik. Her türlü duruma karşı okumu çıkarıp yaya yerleştirdim. Bunu yaparken aynı zamanda zihnimde beliren Viridian ile ok talimimizi kafamdan atmaya çalışıyordum. Artık onu zihnimden de kalbimden de düşüncelerimden de silmeliydim. 

Bir atlı saklandığımız yerin önünde durdu. Bu bir beygirin üzerine binmiş dik duruşlu bir adamdı. Üzerindeki pelerininin şapkası yüzünü yandan kapattığı için kim olduğunu kestiremiyordum. Atın yularını çekiştirerek etrafa bakınmaya başlayınca yayı çektim ve bekledim. Önce kim olduğundan emin olmak ve neden peşimize takıldığını bilmek istiyordum. 

Sessizce çalıların arkasından çıktım. Benton da ardımdan bıçağını kabzasından çıkarmış geliyordu. Atlı kıpırdanıp arkasına dönmeye çalıştığında durdurdum. "Olduğun yerde dur ve ellerini kaldır!"

Dediğimi yaparken hafifçe güldüğünü işittim. "Kimsin ve neden bizi takip ediyorsun?"

Cevap gelmeyince buna daha fazla tahammülüm kalmadı. "Bil diye söylüyorum: okun ucundasın. Tek bir ters hareketinle işin biter. O yüzden soruma cevap ver."

Beni umursamadan beygirin üzerinden bize doğru dönerken konuştu. "Kralınızı böyle mi karşılıyorsunuz?"

Şaşkınlıkla elimdeki yayı indirdim. Bunu beklemiyordum. "Viridian?.."

Beygirin üzerinden tek bir hareketle atladı. Tek eliyle pelerininin şapkasını arkaya attığında gece koyusu saçlarının arasından tacı ışıldadı. "Sözümde dururum, bilirsin." 

Benton saygılı bir şaşkınlıkla eğildi. "K-kralım."

Yutkundum. "Kusura bakmayın, kralım. Onu demek istemedim."

Yüzümü inceleyerek iç çekti. "Prensim.. Lordum.. Viridian..Şimdi de kralım.. Hayat ne tuhaf, ne çok şekilde hitap etmişsin bana. Oysa benim tercih edeceğim içlerinden sadece biriyken." 

Gözlerimi kaçırdım. "Olması gerektiği gibi davranıyorum kralım." 

Yutkundu. "Haklısın, şimdi de ben olması gerektiği gibi davranmalıyım. Hadi gidelim."

Arkasını dönmüş, beygire ilerliyordu ki seslendim. "Durun," Bana döndü. "Bizimle gelemezsiniz."

Gerçekten şaşırmış görünüyordu. "Niçin?"

"Çünkü... Çünkü siz kralsınız. Hoş olmaz."

"Haklısın," Rahatlamış bir nefes aldım, bu kadar kolay olmasını beklemiyordum. "Ben bir kralım ve buna ben karar veririm."

Karşı çıkmama bile müsaade etmeden atına binip yola koyulmuştu bile. Oflayarak ben de atıma bindim ve söylenerek Viridian'ın peşine düştüm.  Hemen yanımda bulunan Benton aralarında birkaç küfürün de bulunduğu söylenmelerimi kralın duymasından endişe ederek bana döndü. Fısıltıyla karışık bir endişeyle "Duyacak." dedi.

Sesimi yükselterek "Duyuyor zaten." dedim ve Benton'u şaşkın bir vaziyette arkamda bırakarak atımı Viridian'ın yanına sürdüm. 

"Kral Zadok ile yıldızımız her ne kadar barışmasa da sizin adınıza ölümüne üzüldüm. Başınız sağ olsun."

İç çekti. "Artık bunun bir önemi yok, önümüze bakmalıyız. Kuzey krallığını bir şekilde ayakta tutmalıyız."

Masumca Viridian'a döndüm. "Onun için sarayda kalmanız daha iyi olmaz mıydı?"

Bana sahte bir kızgınlıkla yandan bir bakış attı. "Yerinde başkası olsa böyle konuşamayacağını çok iyi biliyorsun."

Güldüm. "Doğruları söylemek ne zaman suç oldu kralım?"

Homurdanmasını duymazdan geldim. "Bana böyle seslenmenden nefret ediyorum."

"Sarayla Kraliçe Nadia mı ilgilenecek senin yokluğunda?" Sizli bizli konuşmadan senli benliye geçmem bu kadar sürmüştü, tıpkı ona olan sebepsiz kızgınlığımın da fazla sürememesi gibi. O da bu durumu fark etmişti ve dudaklarında oluşan tebessüme engel olamadığının kendi de farkındaydı. 

"Evet. Moltaine ile konuşmuşsun, sana durumu anlatmıştır." 

"Anlattı," diye mırıldandım. "Peki ya guf askerler? Senin yokluğunda onlarla kim ilgilenecek?"

"Berla." Bu durumdan hoşnut olmadığı açıkça belli oluyordu. 

Dudaklarımda engel olamadığım bir gülümseme peyda oldu. Bana baktı, bu durum onu şaşırtmıştı. "Neye gülüyorsun?"

"Özür dilerim, elbette Berla'nın gufların başına geçmesine sevinmedim. Ardent'in onunla ne yapacağını düşünemiyorum bile. Muhtemelen senin komutan altına girmeyi hayal eden Danla ile Rachel da hayal kırıklığına uğramıştır." Aklımdan geçeni söylememek için durumu zorladığımın farkındaydım.

Tek kaşını kaldırdı, hâlâ anlamaya çalışıyordu. "Yani?"

"Yanisi, bizimle gelebilmek için her şeyden çok değer verdiğin ordunu Berla'ya mı bıraktın?"

Bakışları benim üzerimde olması gerekenden uzun takılı kalınca kıpırdandım. Aslında bundan rahatsız olmamıştım, sadece buna alışmam gerekiyordu. Bakışlarında beni rahatsız eden tek bir şey vardı ve o da benimle ilgili değildi. Bu, kapıların arkasına gizlenmiş hüzün, acı ve kavuşamayacak olmanın verdiği hırpanilikti. Dışarıdan bakan kimse elbette bunları çözümleyemez, karşısında sadece kibirli ve gururlu bir kral görebilirdi. Cevap vermesine gerek yoktu, önce dudaklarıma sonra gözlerime kitlenen bakışları almam gereken cevabı olabilecek en net şekilde veriyordu zaten. 

Önümüzde uzanan yolu izlemeye başladığında ben de onu izliyordum, elmacık kemiği dişlerini sıkmasından kaynaklı belirginleşmişti. "Bu arada Ardent'i dert etmene gerek yok."

Başına bir şey gelmiş olabilme düşüncesiyle endişelenmiştim. "Nasıl yani?"

"Beni yola çıkmak için hazırlanırken gördü ve senin peşinden gittiğimi anladı. Muhtemelen o da şu an yola çıkmıştır. Dunya'nın hanında bize katılacak."

"Ona engel olmadın mı?! Bizimle bu tehlikeli yolculuğun içine gelmesi Berla'nın asabi suratına katlanmasından daha mı iyi sence?!" 

Atımın yularını çekerek yol ortasında durmuştum. Önce Viridian'ın şimdi de Ardent'in peşimden sonu olmayan bir ölüme çekiliyor olma ihtimali beni bitiriyordu. Nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. "Siz beni kederden öldürmeye mi çalışıyorsunuz?"

Benton endişeyle yanıma geldi. "Bir şey mi oldu, iyi misin?"

Virdian atını çevirip karşımda durdu. Bakışlarında bir duygu kırıntısı arıyordum fakat o her zamankinden daha çok ustalaşmıştı kendini saklama konusunda. Veya gerçekten hiçbir şey hissetmiyordu. Kaşlarını çattı, sanki hatalı olan benmişim gibi bakıyordu. "Denemediğimi mi sanıyorsun?"

"Sen o lanet olası tacı boşuna mı takıyorsun?!"

"Elafer." Benton'un uyarısını duymazdan geliyordum. Belki de Tehlikeli Ada'dan itibaren içime attığım her şey artık kotasını aşmıştı ve ağır gelmeye başlamışlardı.

"Kırıcı oluyorsun Elafer. Ardent'in gerçekten bu tehlikeye girmesinden memnun olduğumu mu sanıyorsun?"

Ellerimi iki yana açtım. "Belki de. Onu kıskandığın için böyle bir şey istemen mümkün."

İnanamayarak kaşlarını yukarı kaldırdı ve bir parça saçı yüzüne düştü. "Kıskanmak mı? Saçmalamaya başladın iyice."

"Ona nasıl baktığını gördüm!"

"Yanlış görmüşsün o zaman! Farkında mısın bilmiyorum ama senin için o lanet olası çok sevdiğin, arkadaşın mı sevgilin mi olduğunu bile bilmediğim güneyliyi kurtarmaya ve belki de ölüme gidiyorum!" 

Yüzündeki öfke gerçekti, tıpkı içini yakıp kül eden ateş gibi. "Hem de babam bir kaç gün önce ölmüş olmasına rağmen! Birkaç saat önce taç giymeme rağmen! Sırf senin için!"

Yüzüne düşen dalgalı saçlarını artık katlanamıyormuş gibi iç çekerek parmaklarıyla yukarı taradı. Konuştuğunda sesi daha sakindi ama bu canımı daha çok yakmıştı. "Ardent asla vazgeçmezdi, gizlice peşimizden gelmesinden ziyade yanımızda bizle kalmasının daha güvenli olacağını düşünmüştüm." 

Konuşurken yüzüme bakmamıştı ve atını geri çevirdi. 

"Viridian... Gitme."

"Handa buluşuruz." Ve başka bir şey söylemeden adeta rüzgarı arkasına alıp dörtnala gitti. Çok geçmeden de gözden kayboldu.

Ben de peşinden gitmeye hazırlanmıştım ki Benton önüme geçti. Az kalsın ona çarpacaktım, at dörtnala ön ayaklarını kaldırarak kişnedi. "Ne yapıyorsun Benton?!"

"Gitmene müsaade etmiyorum. Anladığım kadarıyla prensle," Boğazını temizledi ve kendini düzeltti. "Kralla aranızda bir şeyler geçmiş ama şu an yalnız kalmaya ihtiyacı var. İkinizin de, daha doğrusu."

Dişlerimi gıcırdattım, konuşmak istiyordum fakat kelimelerim boğazımda düğümleniyordu. Konuşursam ağlamaktan korkuyordum.

Benton daha önce hiç tanık olmadığım bir biçimde bana bakıyordu, daha önce hiç bu kadar derinlikli bir insan olduğuna tanık olmamıştım. O hep olayların dış yüzüne bakar, ortada olan gerçeği görürdü. Şiirle, edebiyatla, duygularla ilgilenmezdi. Olduğu gibiydi, düzdü. Ama şu an bana ihtiyacım olduğunu bildiği anlayışlı bir gülümsemeyle baktı. "Merak etme, kralla handa buluşuruz. Eminim o zamana kadar daha iyi olur." 

Bunun doğru olması için dua ediyordum.

*

*

*

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin dostlar<3

Continue Reading

You'll Also Like

5.6K 685 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...
4.1M 251K 75
Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait? •Parmağımı...
38.1K 2.8K 50
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...
344K 29.3K 51
Kapak: benbittimaq Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Gör...