SUYUN VALSI

By kitaplardakiefsun

4.1K 621 703

Bir yoktan vâr olma hikayesi. "Eksik olmak diğer insanlardan farklı olmaktı bizim lügatımızda. Farklı bir soy... More

•°1°•
KARAKTERLERİMİZ🍃
•°2°•
3°•°°
4•°Saray•°
5°•°Akşam Yemeği•°•
6°•°Eğitim•°•
7°•°Prens Viridian•°•
8.Olcayto
9.Sırlar
10.Sorular
11.Ardent
12.Atış Talimi
13.Geleneksel Saray Kutlamaları
14. Suyun Ve Rüzgarın Dansı
15 Rüyaların Gerçekliği
16. Mecburi İdman
17. Beklenti
18.Gizli Ziyaret
19. Çizimlerin Gizemi
20. Hayat Veren
21. Nü Çizim
22.Yakınlaşma
23.Yolculuk
24.Sarhoş
25.Deniz Canavarı
27.Prensin Öpücüğü
28.Kontrol
29.Kaçış
30.Dönüş Yolu
31.Yangın
32.İntikam Yemini
33.Yeni Kral
34.Dunya'nın Hanı
35.Uyarı

26.Birlikten Kuvvet Doğar

47 10 3
By kitaplardakiefsun

Canavarın sarı gözlerine dokunan bakışlarımın birkaç saniye belki de birkaç salise sürse de yarattığı etki çok daha fazlasıydı. Bu gözlerde bir duygu kırıntısı, bir parça merhamet aradım fakat insanlığa dair tek bulduğum şey vahşice yok etme arzusu oldu. Ağzından çıkan ince ve uzun, salyalı uvurzlarını tüm şekliyle ortaya çıkararak çığlığa benzer fakat bambaşka bir sesle bağırdı. Bununla birlikte saldırıya geçtiğinde uzun bedeninin son bulduğu uzun kuyruğunu gemiye çarpmasıyla neredeyse yerle bir oluyorduk. 

Bir denizcinin denize düştüğünü çıkan şıpırtıdan ve korku dolu çığlığından anladım. Canavar o tarafa yönelmeden önce yaptığım şeyin sonucunu düşünmeden o tarafa atıldım. Yüz üstü, zaten ıslak olan ve bu nedenle de kayganlaşan güvertede kayarak denizcinin düştüğü yere yaklaştım ve deniz canavarı onu geniş ağzına almak için denize dalacağı anda korku dolu bakan adamı elimin tek bir hareketiyle yarattığım buzdan katmanla gemiye almayı başardım. Bana yönelen ilk bakışta yoğun bir minnet ikinci bakışta ise sonradan gelen derin bir farkındalıkla yüklü şaşkınlığa şahit oldum. Bu şaşkınlığın içindeki korku artık alışmam gereken bir tepkiydi fakat her seferinde bir nebze yaralanmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Hem minnet hem temkinli bir ifadeyle bakıyordu. Gücümden korkmuş olmalı, kim, ne olduğumun farkına varmış olmalıydı. 

Ayağa kalktığımda hissettiğim şeyle birlikte yalpaladım, neyse ki çoğu zaman olduğu gibi bunda da Viridian imdadıma yetişmişti. Elini belimden çektiğinde neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Her ne kadar öyle olmadığımı anlayabilecek bir görüye sahip de olsa sadece 'iyiyim' demekle yetindim. Zira bunca zaman kilit altında duran ejderhanın şimdi bu denli yakıcı bir öfkeyle kavrulmasını bu kısıtlı sürede nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Onunla fiziksel bir acı derecesine ulaşacak minvaldeki bağlantım daha da açıklanamazdı. 

Prensle muhtemelen yeni bir saldırıya hazırlanan dev deniz canavarını karşılamak için sırt sırta verdik. Ardentle Berla da hemen yanımıza geldiklerinde geminin dört bir yanını gözetleyen dört büyücüden oluşan bir çember oluşturmuştuk. Diğerleri de ellerine geçen kesici, delici alet ne varsa almış korkularına yenik düşmemeye çalışarak pozisyon almışlardı. Bizim ise herhangi bir silaha ihtiyacımız yoktu, bizler silahın kendisiydik. Çıplak avuçlarımız savunma veya saldırı için hazır olda bekliyordu. Okyanustan aldığım ve prensle çalıştığımız gibi büyümle şekillendirdiğim yapma bir parlaklığa sahip hançerleri havada her an kullanmak için bekletiyordum. Denizcilerin sorgulayan ve tedirginlik dolu bakışları arada bize dönse de umursamadım. 

Sonunda bizi yanıltmayarak sudan çıkan hedefe döndüğümüzde prensle çalıştığımız gibi buzdan hançerleri canavarın geniş göğsüne fırlattım. Bu onun acı dolu bir haykırış koparmasına neden olmuştu, fakat yetersizdi. Hemen ardından alev toplarını fırlatan Berla ile Ardent de bunun dışında pek bir başarı elde etmiş gibi görünmüyorlardı. Deniz canavarı ise iki denizciyi çoktan acılı kaderlerine doğru çekmişti. 

Canavar ganimetleriyle tekrar suya daldığında güverte de dağıldık ve denizcileri geminin kenarından dördümüzün ortasına alacak şekilde konumlandırdık. İlk başta bunu saçma bir inatla reddetseler de Viridian'ın onların prensi ve lordu olduğunu açıklamasıyla emirlerine uydular. Okyanusun ortasında da olsanız kraliyet kanı sizi seçkin kılıyordu. 

Viridian temkinli bir şekilde yanıma yaklaştığında ne yapmamızı istediğini anlamıştım, okyanusun ortasındaki bu savaşta ateşin bir yeri yoktu. Sadece su ve rüzgarın dansı oluşması kaçınılmaz yenilgiye engel olabilirdi. 

"Ne dersin Kurtarıcı, yapabilir miyiz?"

Viridian'ın okyanusun ortasında eşsiz bir ormanın dokusunu taşıyan gözlerine kendimden emin bir şekilde baktım. İlk defa aklımdakiler hakkında hiçbir fikri yoktu. "Bu da soru mu prensim?"

Ve aynı anda hareket ederek yüzeye, daha doğrusu gökyüzüne çıkan canavara atakta bulunduk. Ben suyu etrafına bir sarmal şeklinde dolamakla meşgulken prens de içleri buz kestiren bir rüzgarla bu tonlarca ağırlıktaki okyanusun bir parçasını dondurmama yardım etti. Büyülerimiz gibi bedenlerimiz ve ellerimiz de paralel hareket ediyordu. En sonunda deniz canavarının canını gerçek anlamda yakmış, onu sınırsız egemenliği altında olan okyanusta esir etmeyi başarmıştık. Fakat bunun yeterli olmayacağı şimdiden bir damar gibi içten içe çatlamaya başlayan buzdan hapishanesinden anlaşılıyordu. Neredeyse tüm gücümle bu buzdan hapishaneyi iki elimi öne uzatmış korumaya çalışıyordum ve harcadığım eforla çoktan yorgun düşmüştüm bile. Bu aşamadan sonra Viridian'ın yapabileceği tek bir şey vardı. O da emirlerime uymak.

Bakışlarımı canavarı tutan bu devasa buz kütlesinden ayırıp prense döndüm. Kendimde ve ciddi olduğumu bilmesi gerekiyordu. Beni içten içe yakıp kavuran bir başkasının öfkesini dışarı çıkarmalıydım. Bu bizim tek kurtuluş yolumuz olabilirdi. "Ejderhayı serbest bırak." 

Herkes bana delirmişim gibi bakıyordu fakat prensin bir anlık şaşkınlık sonrası gözlerinde oluşan zeka pırıltısı ne istediğimi anlamış olmasının göstergesiydi. Bir canavarı ancak bir başka canavarla yenebilirsin

Sanki emir vermesi gereken kişi kendisi değil de benmişim gibi uysal bir şekilde başıyla onayladı. Ona emir vermemden düşündüğüm gibi rahatsız olmamıştı, içimden bir ses bunun hoşuna bile gittiğini söylüyordu.

 Topluluğa döndüğünde herkes prenslerinden benim deli olduğumu duymayı bekliyordu. Fakat göz ardı ettikleri şey karşılarındaki adamın benden daha deli olduğuydu. "Dediğini duydunuz. Hemen ejderhayı serbest bırakın!"

Birkaç adam karşı çıkmaya çalıştı fakat kaptanları onları şaşırtarak hemen prensin dediğini yapmalarını emretti. Bu emre uyan ve korkmadan büyük bir cesaretle ejderhanın kafesine giden daha önce görmediğim denizci bir kız ve ona kardeşi kadar benzeyen oğlan oldu.

 Kaptanın bakışları benle Viridian arasında, bu deliler ne yapıyor?, der gibi geziniyordu. Artık canavarı tutmak sandığımdan daha da zor olmaya başlamıştı. Bunu fark eden Viridian denizciler ejderhayı bırakmaya gittiğinde yanıma geldi. 

"Sanki biraz yardıma ihtiyacın var gibi ne dersin?"

Bu durumda bile dalga geçebilmesi takdire şayandı doğrusu. Terden ve bedenime çarpan sulardan sırılsıklam da olsam "Gayet iyi durumdayım." dedim.

Memnun bir gülmeyle ellerini kaldırdı ve önce bileğinin tek bir hareketiyle beni aşağı çeken ağırlıktan kurtarıp üstümü kuruttu. "Artık daha iyisin asker."

 Bana Moltaine'i hatırlatan yamuk bir gülümsemeyle baktıktan sonra büyüsüyle, tutmakta zorlandığım canavarın saydam hapishanesine dışarıdan destek verdi. "Birlikten kuvvet doğar."

Kırmızı ejderha tam da gücümün sınırlarına ulaştığımda gökyüzüne ok gibi fırladı. Bu henüz yavru sayılabilecek genç bir dişiydi. Ejderhanın bırakıldığı yere baktığımda onu bırakan kızla ona en az ikizi kadar benzeyen oğlana başımla teşekkür ettim. Ve artık oyun başlayabilirdi. 

Prensle çok az kişinin yapabileceği şekilde bakışlarımızla anlaştık ve hemen ardından aynı anda hareket ederek deniz canavarını etrafını çevreleyen büyüden hapishaneden kurtardık. Buzlar ani hareketimizle gemiye tok seslerle ve büyük parçalar denize yüksek şapırtıyla düştü. Herkes elleriyle başını bu parçalardan korumaya çalıştı. 

Ve işte o an... Ejderhayla deniz canavarının bilinmez düşmanlığının okyanusun sularında sonsuzluğa kavuşması. Bu çarpışmayı izlemeyi bırakıp herkesi içeri, geminin lojmanlarına girmeleri için bağırdım. Viridian ile kaptan da bana yardım ederek herkesin içeri girmesini sağladılar. Ejderha bu canavardan daha küçük olsa da gücü boyutuyla ölçüşemezdi ve onunla işi bittiğinde sıra bize gelecekti. Karşısında bulacağı kişi ise yine ben olacaktım. Ardent hayvanlarla aramda bir bağ olduğunu söylemişti ama bunun hangi yönde bir bağ olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çünkü şu anda pek de iyi yönde olduğu söylenemezdi. 

Güvertede, tehlikeli bir güzellikteki iki canavarın inanılmaz güç gösterisinin ilk elden şahidi olarak tek başıma, muhtemel kazananın saldırısına karşı savunma yapmak için ölümünü bekleyen bir idam mahkumu gibi bekliyordum. Denizcilerin camların, kapıların ardından heyecanlı bir bekleyişle olanları izlediğini biliyordum ve muhtemelen bu kızın, benim, bir ejderhaya karşı kendimi ne sandığımı sorguluyorlardı. 

Viridian bir veliaht olmanın getirdiği, tebaasını koruma içgüdüsüyle herkesin azami düzeyde emniyette olmasını sağladıktan sonra güverteye çıktı ve yanıma gelmeye yeltendi. Bakışlarımı sonucu belli olan ve sonlarına yaklaşan savaştan ayırıp veliaht prense döndüm. "Git."

"Hayır. Yanında olmak istiyorum. Bu ikimizin sorumluluğunda." Deniz canavarını uyandırmamızdan bahsediyor olmalıydı. 

İnatçı kişiliğiyle yanıma ulaştığında onu elimle uzaklaştırdım. "Hayır, prensim." Zor durumda kalmış bir insanın yapacağı şekildeki yutkunuşunu izledim. "Bunu sadece ben yapabilirim. Üzgünüm ama bu sadece benim sorumluluğum."

Söylediklerim biraz olsun tezahür etmiş olmalıydı, gözlerini benden ayırmadan adım adım geriledi ve en sonunda kaptan kamarasına ulaştığında tuttuğum nefesimi bıraktım. 

Okyanusun ortasında yaşanan savaşa döndüğümde sonunun gelmiş olduğunu gördüm. Deniz canavarı okyanusun derinliklerine gömülmüştü ama bir daha asla çıkamayacak şekilde. Ve ejderha gökyüzünde müthiş bir hakimiyetle tur atıp gemiye doğru dalışa geçtiğinde herkes nefesini tutmuştu.

 Diğer herkes gibi beni de korkutmasına izin veremezdim, onun özgürlüğünü ben sağlamıştım ve esareti de benim elimdeydi. Gözlerimi büyük bir rahatlıkla kapattım ve bir gencin hırçın zihnine benzeyen fakat ondan çok daha fazla kan bürümüş zihnine ulaştım. Bu, zihnine ani dalışımı beklemediği için gökyüzünde yalpaladı fakat onu etkilesem de kontrol edemeyeceğimi anlamıştım. Geminin yakınında, tam karşımda, gökyüzünde kanatlarıyla öylece durdu ve onu daha da kızdırmam üzerine içindeki onu yakıp kavuran alevleriyle bizi de yakmak için keskin çenesini açtı. Bu görüntü bana ejderhaların orduya saldırdığı günü hatırlatmıştı. Kollarımı içimde kabaran sarhoş edici büyümün akması içi iki yana açtım ve büyünün göz kamaştırıcı gücünün dışarı taşmasına izin verdim.

 Ejderhanın ondan beklenmeyecek boyuttaki ateşi geminin etrafına ördüğüm koruyucu duvarın etrafından akıp gitti. Onu yenmiştim ve kulak tırmalayıcı son bir haykırışla arkasına dönüp gitmişti. 

Büyük gemiyi çevreleyen koruyucu kalkanı indirdiğimde aslında kendimi ne kadar tükettiğimin farkına vardım. Önce deniz canavarına karşı sonra da ejderhaya karşı verdiğim mücadele damarlarımdaki gücü emmişti. Yoğun gücün ardından gelen güçsüzlükle sendeledim ve bayılmadan önce hissettiğim son şey oldukça tanıdık bir dokunuş ve koku oldu. 

Bilincim gitmeden önce ise çok yakınımdaki birinin "Bu bayılmaları bu kadar çok tekrarlamamalısın Kurtarıcı." diye mırıldandığını duydum.

*

*

*

Oyları ve yorumlarınızı eksik etmeyin dostlar <3

Continue Reading

You'll Also Like

35.1K 458 24
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
193K 15.9K 41
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
7.7M 450K 84
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
196K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...