SUYUN VALSI

By kitaplardakiefsun

4.1K 621 703

Bir yoktan vâr olma hikayesi. "Eksik olmak diğer insanlardan farklı olmaktı bizim lügatımızda. Farklı bir soy... More

•°1°•
KARAKTERLERİMİZ🍃
•°2°•
3°•°°
4•°Saray•°
5°•°Akşam Yemeği•°•
6°•°Eğitim•°•
7°•°Prens Viridian•°•
8.Olcayto
9.Sırlar
10.Sorular
11.Ardent
12.Atış Talimi
13.Geleneksel Saray Kutlamaları
14. Suyun Ve Rüzgarın Dansı
15 Rüyaların Gerçekliği
16. Mecburi İdman
17. Beklenti
18.Gizli Ziyaret
19. Çizimlerin Gizemi
20. Hayat Veren
21. Nü Çizim
23.Yolculuk
24.Sarhoş
25.Deniz Canavarı
26.Birlikten Kuvvet Doğar
27.Prensin Öpücüğü
28.Kontrol
29.Kaçış
30.Dönüş Yolu
31.Yangın
32.İntikam Yemini
33.Yeni Kral
34.Dunya'nın Hanı
35.Uyarı

22.Yakınlaşma

43 10 4
By kitaplardakiefsun

 

Prens Moltaine'i çizmemin ertesi günü buraya geldiğimde yanımda olan mütevazi çantama üç beş eşyamı koymuş Alise'in beni durdurma çabalarını ve başıma saplanan yeni bir acı dalgasını göz ardı ederek çantamı sırtıma taktım. Dünden ve önceki günden biraz da iyiydim ve artık burada kalmam için bir sebep yoktu. Alise açık oda kapısının önünden geçen  bir hizmetliyi  durdurup kulaklarımın çınlamasından dolayı duymadığım bir şeyler söyleyip geri yolladı. 

Kapıya yönelip koridora çıkmıştım ki Moltaine'in verdiği defteri almadığım aklıma geldi ve söylenerek geri döndüm. Bunu nasıl unutabilirdim?

Defteri alıp kapıya ilerledim. Aynı zamanda çantamın fermuarıyla uğraşarak defteri içine koymaya çalışıyordum. Tam kapıya gelmiştim ki sert bir gövdeye çarptım. "Lanet olsun!"

Çarptığım kişinin Veliaht Prens olduğunu görünce söylediklerim için herhangi bir endişe duymadım, hatta daha fazlasını söylemediğim için pişmanlık duyuyordum. Günler sonra hayatımı kurtaran adamı görmenin kalbimde bıraktığı etkiyi yok sayarak kendisini de görmemezlikten gelip yoluma devam ettim. Bir adım ancak atmıştım ki kolumu sarmalayan kemikli parmaklar buna engel oldu.

"Bırak beni." Diye dişlerimin arasından soludum. Dediğimi yapmayınca kolumu ondan kurtarıp kapıya ulaştım. Başarmıştım, ta ki kollarını göğsünde birleştirip önüme çıkana kadar. Prensin iddialı hızını unutmuştum. En sonunda hırçın ve öfkeli bakışlarımı kaldırıp meydan okumayla yüzüne baktım. 

Bakışları gözlerimden bir an için bile ayrılmadan seslendi. "Alise, çıkabilirsin. Kapıyı da arkandan kapat." 

Alise özür dilercesine bana baktıktan sonra prensinin emrine uyup gitti. Kapının örtülme sesi kulaklarımda çınlıyordu. Beynim içten içe parçalanıyormuşçasına zonkluyor, beni bir kuyunun yankılı odasına hapsediyordu. Ayağa kalkmanın beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" Elimdeki çantayı daha ben karşı koyamadan çekip aldı. Bu sırada Moltaine'in verdiği, çantaya tam yerleştiremediğim defter yere tok bir sesle düşerek sarışın prensin çiziminin açılmasına neden oldu.

Viridian'ın bakışları birkaç saniye bu görüntüye kaydı ve hemen ardından tüm camlar ve kapı örtük olmasına rağmen esen bir rüzgarla Moltaine'in yerini henüz dolmamış sayfalar aldı.

"Ne yapıyormuş gibi görünüyorum? Gidiyorum." 

Gözlerime kilitlenip bir adım yaklaştığında istemsiz bir dürtüyle bir adım geriledim. "Hiçbir yere gidemezsin. Henüz iyileşmedin." 

Benim avazım çıktığı kadar bağırma isteğime karşılık onun bu kadar sakin konuşuyor olması sinir bozucuydu. Yutkunduğunda adem elması belirgin bir şekilde açığa çıkmıştı. "Sanki çok da umurundaymışım gibi davranma! Bir kez bile merak edip gelmedin."

Yüzümü ani bir rüzgar yaladı. Prens gittikçe bana yaklaşıyordu ve benim gidecek bir yerim yoktu, bacaklarım son attığım adımla yatağıma çarpmıştı. "Beni kendi iradem dışında buraya getirdiniz ve tuttunuz. Bir mahkum gibi! Bana şatafatlı bir oda ve sayısız kıyafet vermeniz bu gerçeği değiştirmez. Ve şimdi de Olcay'ı mahkum ediyorsunuz," Adeta dişlerimin arasından konuşuyordum ve her bir kelime için inanılmaz bir efor sarf ediyordum. Beynimi esir eden ağrıdan ve hırsımdan gözlerim yanıyordu. "Dünya üzerindeki tek ailemi benden kopardınız! Ve ben nerede, ne durumda olduğunu bile bilmiyorum!"

"Onu bensiz bulamazsın." Bir müddet yüzümü anlamlandıramadığım bir ifadeyle inceledi. Aramızda bir adımlık mesafe bile yokken o mesafeyi de aştığında irkildim. Korneamı işgal etmeye başlayan karanlık gölgelerden dolayı daha net görmek adına gözlerimi kırpıştırdım. Veliaht prens kolunu kaldırdığında ne yapmaya çalıştığının bilinmez korkusunu duyumsadım. Hemen ardından etrafımı saran bir esintiyle beni kucakladığında asla bunu beklemiyordum.

İki kolunu da bedenime sardı. Sağ eli saçlarıma kaydığında parmaklarını başımda gezdirdiği yerlerde bir serinlik ve rahatlık yaydı. Kasılan bedenim kolları arasında bir oyuncak gibi duruyordu. Ben bile farkına varmamışken ihtiyacım olan şeyi her zamanki gibi benden önce anlamıştı. Ve şu anda beynimin basıncının ani azalması hiç olmadığı kadar rahatlatıcıydı. Gevşeyen kaslarım ve rahatlayan bedenimle iç çekip gözlerimi kapattım, kendimi bu rahatlatıcı dokunuşa bıraktım. Başımı omzuna dayamış ve gözlerimi güvenle kapatmıştım.

 Kaç dakika şifalı parmakları saçlarımın arasında gezindi ve ne zaman kollarımı bedenine sarıp sarılmasına karşılık vermiştim, kalp atışlarının sakinleştirici ritmini ne kadar süredir dinliyordum bilmiyorum fakat gözlerimi açtığımda kendimi bir kuş kadar hafif hissediyordum. Başımı omzundan geri çektiğimde yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına attı ve bunu yaparken de parmakları bir müddet sonlara doğru sivrilen kulağımda gezindi. Konuştuğunda nefesi anlıma vuruyordu. "Daha iyi misin?"

Başımı kaldırdım, artık göz gözeydik. Büyüsel benliğini bu mümkün olmasa da hissedebiliyordum. Sanki anlımda gezinen parmakları hala zihnimin içinde dolaşıyor ve dokunduğu yerlere bir serinlik yayıyordu. "Evet, sayende. Olcay'ı bulmama yardım edecek misin?" Anlımı tekrardan göğsüne yaslamamak için gösterdiğim irade takdir edilesiydi.

"Arkadaşını bulacağız." Bunu söylerken çenesi kasılmış, adem elması inip kalkmıştı. Sanki anlamadığım bir şeye içten içe kızmıştı.

"Seni kızdıran şey ne?" 

Bakışlarını kaçırdı, onu çözmemden hoşnut olmamıştı. "Yanılıyorsun, ben kızmam."

"Hayır, sadece bunu göstermezsin." Zihin okuyabilen bir tek kendisi değildi ve kıvrılan dudaklarından bunun hoşuna gittiği belliydi.

Kapı aniden açılınca veliaht prensten uzaklaştım. İşin doğrusu bu noktaya nasıl geldiğimizi anlamış değildim. Gelen kişi Moltaine'dı. Odaya girdiğinde yüzündeki endişe ifadesi bizi görünce yerini şaşkınlığa ardından da sinsi bir gülümsemeye bırakmıştı.

Veliaht prens o eski umursamaz haline geri dönmüş ve  çoktan kapıya, başını saçları gözlerini gizleyecek kadar öne eğmiş ve kapıda duran kardeşinin yanına gitmişti bile. Çıkmadan önce bir şey unutmuş gibi durdu. "Yarın sabaha hazır ol Kurtarıcı. Yola çıkıyoruz."

Bunu söylerken yüzüme bakmasını beklerdim, fakat söylediği şeyin anlamı benim için o kadar büyüktü ki mutluluktan bir şey diyemedim.

Viridian gittiğinde Moltaine ve onun manalı bakışlarıyla baş başa kalmıştım.

**

Sabah nasıl oldu, heyecanımı tüm gece boyunca nasıl yendim bilmiyordum. Aslında yenebildiğimden de emin değildim, sabaha doğru yatakta öylece uzanırken titreyen ellerim ve bilinmezliğin sonunda yanımda olmasını umduğum arkadaşımı düşünerek hızlanan kalbim sakin kalmasını telkin ettiğim yüreğime ihanet ediyordu. Ve artık gitme vaktinin geldiğini  hatırlatan çanlar çaldığında çoktan yataktan çıkmıştım bile. Hala ani hareket ettiğimde başıma saplanan bir ağrı oluyordu fakat bu dayanılabilir ölçüdeydi. Prens Viridian aslında bir ölüm getiren olmasına rağmen şifalı parmaklarıyla her ne yaptıysa bir şekilde acımı dindirmiş, azami ölçüde azaltmıştı. Onu düşünmek dün sabahı aklıma getirmişti, veliaht prensin yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum açıkçası. İçimden bir ses sinir bozucu bir şekilde buna gerek olmadığını, prensin zaten kimsenin yüzüne bakmadığını fısıldadı.

Alise yanıma birkaç parça fazladan eşya almam için ısrarcı olmuş, çantama ek gıda bile tıkıştırmayı başarmıştı. Ona hala dünkü durum için kızgındım, Prens Viridian'ı çağıran oydu. Ama bunun işe yaramadığını iddia edemezdim.

Aşağıya indiğimde Berla'yı ve Ardent'i sırtında çantalarla bekliyorlarlardı. Ama tabii ki Berla'nın çantasını da Ardent taşıyordu. Sonuçta Berla onun komutanıydı, kendisi taşıyamazdı.

Berla'nın üzerime yönelen bakışları her an aramızdaki düşmanlığı resmileştirmeye peydah olacak cinstendi. Ardent'in onun tam tersi duygularla sarılması ise bana şükretmek için verilen bir nimet. Anlaşılan bu yolculuk Berla'yla oldukça zorlayıcı geçecekti fakat Ardent'in varlığı rahatlatıcıydı. Viridian ise benim için kararsızlık timsali bir muammaydı. Ardentle ayrıldığımızda dostça bir endişeyle beni süzüyordu, Berla'nın yoğun planlarından bulduğu her vakitte beni görmeye gelmiş iyi olduğumdan emin olmak istemişti. "Daha iyi misin? En azından yolculuk yapabilecek kadar."

"Beni merak etme, ateş çağırıcı. İlacım yanımda olacak." Şifacı Helen'in baş ağrısı için verdiği bir miktar ilaçtan bahsediyordum ama içten içe bu cümlenin altında yatan bir kişi olduğunu biliyordum. Veliaht prensle yolculuk yapmak bende sebepsiz bir gerginlik yaratmasına rağmen aynı zamanda rahatlatıcıydı da. En azından zihnime girmeye çalışan büyücü bunu tekrar denediğinde bir şansım olabilirdi.

Prens Viridian'ın Moltaine ile birlikte merdivenlerden aşağı inişi bir bir yunan heykelinin canlanmasını gibiydi adeta. Yanımıza ulaşınca onu gereğinden fazla bakışlarıma esir etmiş olduğumun farkına varıp bakışlarımı çektim.   

"Sizle gelemediğim için üzgünüm, sonuçta bu sarayın bir prense ihtiyacı var." Moltaine sırayla hepimizle vedalaştı. Ardentle tokalaştı, Berla'ya sarıldı. Bu kısa bir sarılma olsa da aralarındaki samimiyeti görebilecek kadar bir şeyler biliyordum.

Sıra bana geldiğinde dostça gülümsedi ve sarılırken kulağıma fısıldadı. "Ağabeyim sana emanet." Ayrıldığımızda değişen yüz ifademe aldırmadan yanağımı sıktı.

En son sıra Viridian'a geldiğinde kardeşçe tokalaşıp sarıldılar. Ve artık sürprizlerle dolu yolcuğumuza çıkabilirdik.

*

*

*

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
31.8K 401 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
292K 25.5K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
7.6M 440K 82
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...