SUYUN VALSI

By kitaplardakiefsun

4.1K 630 703

Bir yoktan vâr olma hikayesi. "Eksik olmak diğer insanlardan farklı olmaktı bizim lügatımızda. Farklı bir soy... More

•°1°•
KARAKTERLERİMİZ🍃
•°2°•
3°•°°
4•°Saray•°
5°•°Akşam Yemeği•°•
6°•°Eğitim•°•
7°•°Prens Viridian•°•
8.Olcayto
9.Sırlar
10.Sorular
11.Ardent
12.Atış Talimi
13.Geleneksel Saray Kutlamaları
14. Suyun Ve Rüzgarın Dansı
15 Rüyaların Gerçekliği
17. Beklenti
18.Gizli Ziyaret
19. Çizimlerin Gizemi
20. Hayat Veren
21. Nü Çizim
22.Yakınlaşma
23.Yolculuk
24.Sarhoş
25.Deniz Canavarı
26.Birlikten Kuvvet Doğar
27.Prensin Öpücüğü
28.Kontrol
29.Kaçış
30.Dönüş Yolu
31.Yangın
32.İntikam Yemini
33.Yeni Kral
34.Dunya'nın Hanı
35.Uyarı

16. Mecburi İdman

56 11 2
By kitaplardakiefsun

**

Vasıl olmak... Bir şeylere ulaşabilmek, gücü yetmek. Herkes daha doğrusu çoğu kişi benim vasıl olabileceğimi zannediyor. Fakat çoğu zaman yanıldıklarını düşünüyorum. Efsanelerdeki, kadim şarkılardaki ejderhalardan biri sadece rüyalarımda benimle konuşmakla kalmamış gerçek hayatta şahitlerin önünde de bunu gerçekleştirmişti. Benden yavrusunu kurtarmaya vasıl olmamı bekliyor, istiyordu. Fakat ben bunu nasıl yapacağımı, onun kızgın bir demir gibi olan öfkesini nasıl dindireceğimi bilmiyordum. Tıpkı diğer çoğu şeyi bilmediğim gibi. 

Ejderha bize ne kadar savunmasız olduğumuzu gösterdikten sonra sarayı terk etmişti. Herkes rahat bir nefes almıştı ama kimse tekrar gelip gelmeyeceğini bilmiyordu ve endişenin saf korkusunu duyumsuyordu. Bilmedikleri diğer şey ise bunun benim elimde olduğuydu. Veya kralın mı demeliyim? Kral Zadokla birbirimizi çeken zıt iki kutup gibiydik. Yaşanan durumlar sürekli bizi karşı karşıya getiriyordu. Anne ejderha yumurtasını kralın çaldığını düşünüyordu fakat Olcaytoların Krala verdikleri yumurta sahteydi. Aklım düşünmekten ve idrak etmeye çalışmaktan ağrır bir şekilde daha önce Prens Viridianla konuştuğumuz idman alanını gören üst kısımdaki geniş ovada bulunan ağacın en tepesine tünemiştim. 

Tünediğim kalın ağaç dalı sallanınca yanımda bir ağırlık hissettim. Tepkisel bir hareketle saldırı pozisyonuna geçip geriye doğru sıçradım. Karşımda Prens Viridian'ı görünce rahatlamayla karışık bir şaşkınlık yaşadım. "Bunu nasıl yapıyorsunuz?"

Gözlerini kırpıştırırken kafası karışmış gibi duruyordu. "Neyi?"

Ayaklarımı aşağı sallandırıp önüme baktım. Konuştuğumda sesim tüm duygularım çekilmiş gibi ruhsuzdu. "Bu kadar sessiz olmayı. Geldiğinizi fark etmedim bile."

"Fazla dalgındın."

"O kadar belli oluyor mu?" 

"Ejderhanın sana söyledikleri yüzünden mi?" Bunun meraklı bir soru olması beklenirdi fakat veliaht prens için öyle bir durum söz konusu değildi. 

"Ejderhalar konuşamaz. Bana bir şey söylemedi."

"Söylediğini ikimiz de biliyoruz."

Prense yandan bir bakış attım. Bunu nereden bilebilirdi ki? "Hayır bilmiyoruz? Çünkü efsanevi suyun sesi, yani benim, dışında kimse bilemez. Yüzyıllardır başka insanlarla kadim dili konuşmamışlardır."

"Doğru, su çağırıcılar ne dediklerini duyar ve anlar ama sadece onlar değil. Elfler de konuştuklarını anlayabilir," Araya girmeme müsaade etmeden devam etti. "Ve ben orada sana bir şeyler dediğini duydum."

Hışımla veliaht prense döndüm. "O zaman neden bana soruyorsunuz?!"

O da benim gibi ayaklarını aşağı sallandırdı. Omuzları pes etmişçesine çökmüştü. "Yapma Kurtarıcı. Ejderhaların ses frekanslarını sadece istediği kişilerin duyabileceği ve anlayabileceği şekilde ayarlayabildiklerini bilmen lazım. Dolayısıyla duydum ama ne dediğini anlamadım."

Sessizliğimi koruyunca konuşmaya devam etti. "Söylemek istemiyor olabilirsin fakat farkında mısın bilmem sana yardım edebilecek tek kişi benim."

İstemsizce oluşan tedirginlik sebebiyle etrafı kısaca kontrol ettikten sonra prense döndüm. "Evet bana bir şey söyledi." Derin bir nefeslik ara verdim. "Bana yumurtasını Kral Zadok'un çaldığını ve eğer ona vermezsem sarayın bir sonrakinde hiç şansı olmayacağını bildirdi." Gördüklerimden ise bahsetmedim.

"Böetq istalril." Veliaht prens uzaklara bakarak bu lanetli kelimeleri fısıldamıştı.

"Efendim?" Ne demek istediğini tam olarak anlamamıştım. Sanki yanında ben yokmuşum gibi dalmıştı. Bakışları bana döndüğünde sisli bulanıklığı gitmiş, netleşmişti.

"Yani Büyük Ateş. Ejderha seni uyarmış, eğer yumurtasını geri alamazsa bir asır önce yaşanan tehlike kapıda." Gözlerimi kırpıştırarak bunları duygusuzca söyleyen prense bakıyordum. 

"Tarih tekerrür ediyor Kurtarıcı. Ve bu sefer elimizde kazanmamız için bir koz var."

 Renksiz ve sessiz prensin küstah gülümsemesinin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordum. 

"O koz sensin.

***

Ertesi sabah eğitimler erkenden başlamış, saray her türlü tehlikeye karşı nöbetçileri arttırmıştı. Bense bu değişiklikleri ruhsuz bir şekilde izliyordum. Ülkenin dört bir yanından gelen lord ve leydiler büyük bir merak ve beklentiyle girdikleri saraydan kaçış yolları arayarak acil çıkış yapmış ve ülkelerine dönüş yolundaydılar. Burası Kuzey'di ve Kuzeyin bu yönüyle ilk defa karşılaşmışlardı. Onlar güvenli saraylarında yatarken, güvenli sokaklarında gezinirken ülkelerinden sürdükleri gufların neye karşı savaş verdiklerine ilk kez şahit olmuşlardı. Ölüm ilk kez bu kadar yakındı onlara.

Kıvrımlı merdivenlerden inerken hizmetliler dahil olmak üzere üzerime dönen bakışları görmezden gelmeye çalışıyordum. 

"Bizi kurtaracak mısın Kurtarıcı?" Arkamdan titrek bir sesle de olsa seslenme cesareti gösteren kişiye döndüm. Sarayda ilk kez Prens Viridian dışında bana kurtarıcı diye seslenen birine rastlıyordum. Otuzlu yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim uzun ve anlında ter damlaları birikmiş bir erkekti bu. Mutfakta, muhtemelen de ocak başında çalıştığını tahmin ettim.

Daha önce saray çalışanlarından gözlerime bu kadar süre bakabilen olmamıştı. Bir cevap bekliyordu. Herkes gibi. İçimden bir kez olsun doğruyu söylemek geldi. En azından hiyerarşinin eskiden benim de olduğum gibi alt tabakasında bulunan bu adama karşı. 

"Bilmiyorum." Bu bir nevi kendime karşı da itiraftı. 

İdman alanına doğru her zamanki saatte giderken kılıçların çarpışma sesleri her adımda en az onlar kadar keskin olan kulaklarımda çınlıyordu. Sıradan askerlerle gufların karşılıklı idman yaptığını gelen tartışma seslerinden anlamak kolaydı.

Sahaya adım atacağım sırada önüme biri geçti. 

"Komutan lord Viridian seni atış alanına çağırıyor." 

Ardent başka bir şey demeden tam arkasını dönmüş gidiyordu ki kolundan tutup durdurdum. "Bekle," Bana döndü. "Neyin var Ardent?" Üzerine yapışan bir gariplik seziyordum. Sanki benimle zorla konuşuyor gibiydi. 

Cevap vermeyeceğini düşündürecek uzun bir süre boyunca sustu. Bu samimi bir sessizlik değildi. Konuştuğunda gözleri en az kelimeleri gibi soru işaretleriyle doluydu. "Cevap vermeyeceğini biliyorum ama orada tam olarak ne oldu Elafer?"

Neyden bahsettiğini biliyordum ve o da bunun farkındaydı. Baloya saldıran ejderhadan ve aramızda oluşan etkileşimden bahsediyordu. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Karşımdaki güçlü ateş çağırıcılardan biri olan ve buradaki tek arkadaşım sayılabilecek kişi de sessizliğimden bunu anlamıştı. Başını iki yana salladı.

"Söylemeyeceğini tahmin etmiştim."

Ateş çağırıcının arkasından bakarken o gün orada bulunan Berla'nın da Ardent ile aynı sorulara sahip olabileceğini fark ettim. Bu çok daha kötüydü. Berla bu işin peşini Ardent gibi kolayca bırakmazdı.

Geniş atış talim alanına gittiğimde gözlerim Prens Viridian'ı arıyordu. Aradıklarını bulmakta geç kalmadılar. Veliaht Prens havayla idman yapıyordu. Attığı yumruklar rüzgara karşıydı, dengeli duruşunun düşmanı da dostu da rüzgardı. Savaşı ona karşıydı. Bu durum komik olabilecekken benim tüylerimi diken diken etmişti. Kendimi kadim ve kutsal bir dövüşü izleyen bir röntgenci gibi hissetmiştim.

Beni görünce yanına çağırdı. Onu bir süredir izlediğimi belli etmemeye çalışarak dediğini yaptım. Belki de zaten biliyordu. Ellerimi saygılı bir şekilde birleştirmiştim. Fakat sözlerimdeki ince alay bu duruma tezat oluşturuyordu. 

"Kral'a bu durumu nasıl izah edeceksiniz?" Hareketlerini bir süreliğine bırakıp bana döndüğünde devam ettim. "Daha rahat konuşabilmemiz için gerçekleştirdiğiniz balodaki girişiminize beni buraya çağırarak haksızlık etmiş olmuyor musunuz?"

Tek kaşını kaldırınca onu rahatsız ettiğimi düşünmüştüm fakat bunun rahatlığının bir göstergesi olduğunu konuştuğunda anladım. "Aslına bakarsan bugün burada olmanı isteyen kişi ben değilim, kral."

Konuşmama fırsat vermeden yanında ve yüzüm yaklaşık bir kilometre ötede bulunan kanala dönük bir şekilde durmamı söyledi. "Şimdi seninle idman yapacağız."

Bunu neden diğer büyücülerin yanında yapmadığımızı sormak istedim fakat cevabından memnun olmayabileceğim için çenemi kapalı tuttum. 

"Burada çalışmamızın sebebi bir asırdır ilk kez görülen su çağırıcı olman. Elinde olmadan oluşabilecek zararlardan daha geniş arazide kaçınmamız daha mümkün," Prensin bazen zihnimi okuyup okuyamadığını merak ediyordum. "Ve senden sarayın etrafını çevreleyen su kanallarına ulaşmanı isteyeceğim. Tekrardan bir saldırı söz konusu olursa ve yine su kalkanlarını çalıştırmakta geç kalırsak senin devreye girmen gerekecek." Veliaht prens devamında söylediklerinde sanki hiç öyle değilmişim gibi beni strese sokmuştu. 

"Affedin ama anlamıyorum benim su kalkanlarını önceden çalıştırmam ne işe yarayacak? Bu ejderhaları sadece yavaşlatır, su onlara engel olmaz."

"Doğru diyorsun ama unuttuğun veya bilmediğin şeyi sana söyleyeyim. Su kalkanları çalıştığı anda sarayın etrafını suyla birlikte gerçek anlamda kalkanlar da sarıyor. Bunlar örgü zırha benzer ve çelikten yapılmış, yani ejderhaların girişini engelleyebilecek türden. Su ise sarayın yanıp kül olmasını bir nebze de olsa engeller. Sen yokken elimizde bunlar vardı fakat senin suyun büyülü. Ejderhalar senin oluşturduğun sınırı geçemez. Orduda saldırılar sırasında farkında olmadan oluşturduğun koruma alanı gibi."

Zihnime düşen anlamla birlikte kaşlarımı çatmıştım. "Benden orduda oluşturduğum koruma alanının aynısının daha büyüğünü yapmamı istiyorsunuz." Bir adım geri çekildim. Bu imkansızdı. Örgü zırhın ejderhaları durdurabildiği falan yoktu, bunu benim yapmamı istiyorlardı. Ve ben daha dünkü saldırıda Prens Viridianla kendimi bile koruyamamıştım. Ve o benden tüm sarayı korumamı istiyordu. 

"Aynısını değil Elafer. Benzerini,"

Araya girdim. Görgü kuralları umurumda değildi. "Yapamayacağımı biliyorsunuz." Yapmak istemediğimden değildi, bunca zaman eğitim almama rağmen kılıç kullanmakta ve hatta atış yapmakta bile büyümde olduğumdan daha çok yol kat etmiş olmamdandı. Gücüm sınırlıydı ve bu beni mahvediyordu. 

Prens sözünü hiç kesmemişim gibi konuşmaya devam etti. "Senden sadece kanaldaki suyu kullanmanı ve bunu kullanırken de içine bir parça büyünü eklemeni istiyorum. Orduda yaptığın şey senin içinden geliyordu. Ben sadece var olan bir şeyi yönlendirmeni istiyorum."

Bunu nasıl yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu fakat Ölüm Getiren Komutan bunu öğretebileceğini iddia ediyorsa buna mecburdum.

*

*

*

Continue Reading

You'll Also Like

488K 81.5K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...
274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
166K 10.6K 53
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...
7.7M 450K 84
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...