1049 | BxB

Lolashiyu

629K 53K 39.6K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... Еще

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

10: MAKTUL

19.6K 2.2K 1K
Lolashiyu

Her maktul, katilinde yaşamaya devam eder. -Elif Şafak

Okuyan kişiler oy verip yorum yaparsa sevinirim, iyi okumalar~

Safir gözlü adam, bana her baktığında ruhumdan bir parçayı çekiyordu kendine. Bilmiyordu ki o parçaların sonu yoktu, bilmiyordu ki ben aslında can çekişiyordum. Bilse, yine de yaklaşır mıydı bana? Tutar mıydı elimden? Şefkâtle saçlarımı okşar mıydı?

O gözler samimiydi, o gözler acıyla harmanlanmıştı. Buradaki liderlerin hepsinin geçmişlerindeki acıyı seçebiliyor olmam bana verilen bir hediye miydi? Hediye değil Asil diye çıkıştı ruhumun sesi, bu sana verilmiş en büyük ceza...

Bana da bulaştıracaklardı lekelerini, Safir çoktan kalbime lekesini bırakmıştı. Benim asıl sorunum zihnime gelecek olacak lekedeydi, bir darbeyi daha kaldırabilecek miydim? En önemlisi bu darbe kim tarafından gerçekleştirilecekti? Safir'den bana acı gelsin istemiyordum, diğerlerinden gelecek olandan da korkuyordum. İçim içimi yiyordu, sürekli tetik hâlinde olmak benim için bile yorucuydu.

Zamir eline geçen her fırsatı değerlendirip beni rahat bırakmıyordu, bunu sırf eğlencesi için yaptığını biliyordum. Baş gardiyan Pamir'i bile parmağında oynatıyordu o, her ne kadar aksi gibi gözükse de tek bir emriyle koca herifi dize getiriyordu. Pamir ona deli oluyordu, o ise zevki uğruna bizlerle oynuyordu. Yeni hedefi bendim, bunu en başından belli etmişti. Beni altına almak istiyordu, bu ona neyi kanıtlayacaktı bilmiyordum ama amacına ulaşmasına izin vermeyecektim.

Ben onların köleleri olmayacaktım, kolay lokma olmayı da kabûl etmeyecektim. Darbe değil, darbeler alsam bile vazgeçmeyecektim. Pes etmenin ne demek olduğunu bilmeyecek kadar çok vakit geçirmiştim ıssız sokaklarda. Burası sokaklardan daha tehlikeliydi elbet ama bende sokaklarda olduğundan daha dikkatliydim herkese karşı. Gerçi Safir ile her yana yana gelişimde bir maskemi daha indiriyordum yüzümden, kesinlikle karşı koyulamaz bir gücü vardı.

Belki de karşı koymak için uğraşmıyordum.

Derin bir nefes bıraktım odaya, rastgele aldığım kitabın sayfalarını karıştırıyordum. Duş olayından sonra beni hücreme kadar bırakmış ardından işi olduğunu söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Yalnız başıma dolaşmamam konusunda tembih etmişti, bir ihtiyacım olursa takımdan birilerine söyleyecektim. Ben değil, bunları o istemişti. Liderime ayak uydurmam lazımdı değil mi? Yalan söylemeyeceğim, bu durum işime geliyordu...

Dışarıdan gelen gürültüler yine bir meydan okuma ringine aitti. Bunu yapmaktan hiç sıkılmayacaklardı, liderlerin gözlerine girmek için can atıyordu hepsi. En başta bende böyleydim ama benimkisi daha çok Safir'in gözüne girmekti aslında. Onun beni kendine çektiğini biliyordum ve bu nedenle takımına girmek istiyordum. Amacımda başarılı olmuştum, takım üyeleri benden nefret etse de...

"Asil!" Hücre kapısının ardından gelen sesle irkildim, tanımadığım bir sesti bu. kaşlarımı çatarak bağırdım, "Ne var?!" Nasıl da kibardım ama, elimdeki kitabı tamamen yatağın üzerine bırakarak gelecek olan cevabı bekledim. "Bakman gerekiyor, acil!" Son kısmı vurgulayarak söylediğinde mecburen ayaklandım ve hücremin kapısına doğru ilerledim. Yavaşça açıp bedenimin yarısını dışarıya doğru uzattığımda tanımadığım o kişiyi gördüm. Kafamı sallayarak sorgularcasına yüzüne baktığımda keskin ses tonundan ödün vermedi, "Ziyaretçin var, gardiyan seni kapıda bekliyor."

Dedikleri ile kaşlarımı olabildiğince çattım, benim ziyaretçim olamazdı ki. Buraya gelmeden önce tanıdığım tek insan en yakın arkadaşım dediğim kişiydi, şimdi de o artık benim düşmanımdı. "Kimmiş beni ziyarete gelen?" Şüpheci ses tonumu esirgemeden sorduğumda bir süre düşündü karşımdaki, "Bilmiyorum, isminin Asaf olduğu söylendi." Dudaklarından çıkan isimle birlikte bedenim anında buz keserken, göz bebeklerimin içine kadar titrediğimi hissettim.

"Düşmanım..." Dudaklarımdan bir mırıltı döküldüğünde bacaklarımın hissizleşerek güç kaybettiğini farkettim. Yere düşmemek adına kapıya tutunduğumda karşımdaki çocuk kaşlarını çattı, "İyi misin?" İyi miydim ben? Kafamı olumsuzca salladım, ben hiçbir zaman iyi olmamıştım, ben hiçbir zaman iyi olmayacaktım. Gözlerim, karmaşık duyguların verdiği yakıcı hazla dolarken hiçbir yapamadım. Öylece baktım karşımdaki adamın yüzüne, dilim de tutulmuştu acizce.

"Bu böyle olmayacak, ben Korhan abiyi çağırmaya gideyim en iyisi. Sen içeride otur tamam mı?" Beni tembihleyip arkasını döndüğünde kendimi öylesine savunmasız hissetmiştim ki, ihtiyacım olan tek şey Safir'in şefkâtli kollarıydı belki de. Derin nefesler alarak dışarıya doğru bir adımımı attım, içeriye geçmeyecektim. Evet dağılacaktım, yıkılacaktım ama ben geri adım atmayacaktım. Yanlış olanı ben yapmamıştım, bana yanlış yapan oydu. Aramızdakileri hiçe sayan, gözümün yaşına bakmadan beni buraya tıkan oydu.

Suçlu olan ben değildim ki kaçayım? Ben kaybedendim, ana rahmine düştüğüm andan beri yazılmıştı kaderim. Ben acı çekendim, parmaklıklar arkasına tutsaklığım doğduğum andan itibaren başlamıştı. Hayatla mücadelem değildi bu, zira defalarca ölmüş birisi yaşamak için mücadele etmezdi. Ben kendi şeytanımla savaşıyordum, cehennemine adım atmamak için direniyordum. Yanmak değildi korkum, şeytanla birlikte o cehenneme hapsolmak istemiyordum.

Benim şeytanım, zihnimde yarattığım kuyunun dibindeydi. Düştüğü yerden çıkarmaya cesaretim yoktu, kaldıramazdım bunu.

"Mavera'm!" Onun sesi kulaklarımda çınladığında az da olsa kendime gelebildim. Bakışlarım hızla karşımdaki adamı bulduğunda kollarımı doğruca ona uzattım. Beni kendisine çekerek tamamen göğsüne gömdüğünde kafam hızla atan kalbinin üzerine geldi. Endişeliydi, beni bu hâlde ilk görüşüydü çünkü. Kollarımı beline dolayarak derin bir nefes bıraktım inip kalkan göğsüne. Bir eli nazikçe belimi kavrarken, diğer eli saçlarımın hemen üzerindeydi. Şefkâtini esirgemeden okşamaya başladı saçlarımı, "Neden bu hâldesin? Anlat bana."

Ses tonundaki endişe ve merak beni iyice dibe çekerken göğsüne gömdüğüm başımı kaldırdım usulca, doğrudan mavilerine bakıyordum şimdi. "Safir, o gelmiş beni görmeye." Buruk sesim karşısında kaşlarını çattı, "Kim?" Dedi, "Kim seni bu denli üzen kişi?" O da bilmeyecekti benim haksız yere buraya girdiğimi, tanımayacaktı onu ama buna rağmen yanımda olacaktı. Beni çok kez kurtarmıştı tehlikeden, yine kurtarırdı değil mi?

"Asaf..." Dudaklarımdan güçlükle ismi döküldü, devam edemedim fakât bu isim bile yetmişti ona. Mavilerinde çakan şimşeği net bir şekilde gördüm, kim olduğunu bile bilmediği biri için öfkeleniyordu. Saçlarımın arasındaki eli usulca yanağıma doğru kaydı, yavaşça okşadı buz kesmiş tenimi. "Asaf," bu ismi telaffuz ettikten sonra güçlükle yutkundu, "Kim bu Asaf?" En büyük darbem, en büyük acılarımdan biriydi o.

"Acım," dedim fısıltıyla, "Katilim," diye devam ettim acizlikle. Bunlar beni anlaması için yeterliydi, beni anlayacak biriydi karşımdaki adam. Adem elmasının oynadığına şahit oldum, binbir türlü düşünce geçiyordu aklından. En büyüğü ise çaresizlik hissiydi, onun da elinden bir şey gelmezdi ki beni anlamaktan başka. "Git-" sesi kısık çıktığında kendini toparladı hızla, "Gitme öyleyse, onun yanına gitme." Verebileceği en büyük tavsiye buydu, dedim ya elinden bir şey gelmezdi ama en azından varlığıyla tamamen karşımdaydı ve elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu.

Kafamı iki yana salladım, "Gideceğim." Bir kez daha tüküreceğim yüzüne onun, nefretimi bir kez daha kusacağım ona. "Beni burada bekler misin Safir? Geri geldiğimde beni toparlayacak birine ihtiyacım var." Onun için basit, benim için önemli bir istekti bu. Birinin beni bekleyecek olması yalnız olmadığımı hissettiriyordu. En önemlisi de dağılan parçalarımı tekrar birleştirecek kişi oydu. Kafasını salladı usulca, "Bekle diyorsan bekleyeceğim," son kez okşadı yanağımı, "İstediğin kadar dök içini. Bağır, ağla, tutma kendini. Döndüğünde senin için burada olacağım." Ciddi ses tonu verdiği sözün yeminini etmiş gibiydi, bir asker gibi dimdikti sırtı. Beni emin bir şekilde gönderiyordu, sonrasında onun kolları arasında teselliyi bulacağımı biliyordu.

Samimiyetle gülümsedim, aynı samimiyetle karşılık verdi bana. Ardından ondan tamamen ayrılarak çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Adımlarım kendimden beklemediğim bir şekilde sertti, varlığıyla güç bulmuştum resmen. Asıl Mavera buydu işte, pes etmeyi bilmeyen hırslı biriydim ben. Cesur yüreğim vardı benim, hakkımı savunurdum sonuna kadar. Asil'dim ben, utanacak hiçbir şey yapmamıştım bugüne kadar. Şimdi ise mezarımın başında bekleyen ona gidiyordum, yüz yüze görüşmeye.

Büyük kapıyı itekleyerek açtığımda karşımda beni bekleyen gardiyana doğru birkaç adım attım. Elindeki kelepçeyi gördüğümde hiç beklemeden bileklerimi ona doğru uzattım, o da hiç bekletmeden taktı kelepçeleri. Sonra ise tek koluma girerek beni sürüklercesine götürmeye başladı. Bedenim yalpalansa da duruşum dimdikti, bu cesaretim kaybolmazdı onu gördüğümde, değil mi?

Öyle sessiz ve öyle ciddi duruyordum ki yanımdaki gardiyan ağzını açıp tek kelime dâhi etmiyordu. Etse belki de öfkemi ondan çıkarırdım, tek bir hamle gerekiyordu. Beni harekete geçirmek için tek bir hamle...

Adımlarımız görüşme yapılan odanın önünde durduğunda dakikaları geri sarmak istedim, ne çabuk geçmişti o saniyeler? Elimdeki kelepçeler çözüldü, kulaklarımın uğuldadığına şahit oldum. İçimden sessizce saymaya başladım;

1,
Gardiyan kapıyı sonuna kadar açtı.
2,
Derin bir nefes aldım, göğsüm sarsıldı.
3,
Katilimle görüşmek için ilk adımımı attım içeriye.
Ve son, kafamı yavaşça yana doğru çevirdiğimde cam bariyerin ardında oturan bedenini gördüm. Aynı kişi, aynı bakış, farklı olan yek şey rollerimiz. O beni öldüren kişi, ben ise maktul.

Benim için yerleştirilen sandalyeye doğru en ruhsuz adımlarımı atmaya başladım, her bir adımımda ellerimi daha çok sıkıyor hıncımı sertçe bastığım zeminden alıyordum. Tek bir hamleyle çektim sandalyeyi, ardından yerleştim usulca. Açık olan gözlerimi sadece birkaç saniye için kapattım. Zihnimin uğultusu sustu o an, tek başıma kalmıştım. Olması gereken buydu, bugün bana eşlik eden anılar olmayacaktı. Bugün bana eşlik eden tek şey, çürümüş cesedim olacaktı.

"Bakamıyor musun gözlerime?" Sesi sinsice kulaklarıma dolduğunda hırsla açtım gözlerimi, ardından dimdik bir şekilde baktım gözlerine. Korkusuzca baktım, yarattığı eserini görsün istedim. Şeytanı andıran kömür karası gözleri kısılmıştı, çenesini kaldırarak başını dikleştirdi benim gibi. Eskiden dost olan iki düşmanın yüzleşmesiydi bu, yavaşça kafasını yana doğru eğdi şimdi gözlerine yerleştirdiği alay dolu parıltılar daha belirgindi.

"Bakışların olması gerektiği gibi, nefret dolu." Ses tonu tahrik ediciydi, dümdüz bakmayı tercih ederek dudaklarımı araladım yavaşça, "Ve katil, öldürdüğü kişinin yanına ikinci kez geliyor." Dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı,"Cesedimi ortadan mı kaldıracaksın?" Tok sesimle sorduğumda, aynı benim gibi gülümsedi. Hoşuna mı gitmişti beni böyle görmek? Hayır, o sadece iyi bir oyuncuydu. Yıllardır benimle oynadığı gibi oynuyordu fakât ben yıllardır tanıdığı gibi değildim.

"Eserine değer veren bir sanatçıyım ben sadece, son dokunuşlarımı yapmaya geldim." Bacak bacak üstüne atarak taktığı kravatını gevşetti, sırtımı geriye doğru yaslayarak sessizce gülümsedim. Gerçek kimliğini çekinmeden ortaya çıkarabiliyordu artık. "Baba'nın yerinde olmak nasıl bir duygu?" Ellerini iki yana açarak genişçe sırıttı, "Görüyorsun ya, yenilmez biriyim artık." Bacak bacak üstüne atarak kollarımı göğsümde birleştirdim, "Sen kendini yenilmez sanan bir aptalsın sadece," dudaklarımı yalayarak kaşlarımı çattım, "Sonun Baba'dan bile daha kötü olacak."

Dediklerim üzerine uzunca bir kahkaha attı, eğlendiğini sanıyordu fakât ben boşa konuşmazdım. Hafifçe eğilerek dirseklerimi önümdeki masaya dayadım, "Boşa konuşmam, bunu en iyi sen bilirsin." Net tavrım karşısında sol elini kaldırdığı gibi güçlü bir şekilde masaya vurdu, çıkan tok ses iliklerimde yankılanırken duruşumu hiç bozmadım. "Ben buraya hakkımla geldim!" Yüksek sesle konuştuğunda gözleri irice açılmıştı, işaret parmağını kaldırarak beni gösterdi "Sen kaçmayı seçtin, ben savaştım!" Gözleri şimdi kızıla boyanmıştı, alt dudağımı ısırdım hırsla. Damarıma basıyordu, ona yenilemek istemiyordum.

"Seni oğlu yerine koyan kişiyi sırtından vurdun! Savaşmak buysa eğer, iyi ki kaçmayı tercih etmişim." İçimdeki zehiri kustuğumda, ellerini masaya koyarak cama doğru yaklaştı. Şimdi yüzlerimiz arasında santimler vardı, ikimizde burnumuzdan soluyorduk. "Sen gücün ne demek olduğunu nereden bileceksin ki?" Küçümseyici bir şekilde baktı bana, "Sen sokakların büyüttüğü zavallının tekisin!"

"Ya sen," öfkeyle kestim sözünü, "Sen bu zavallı dediğin çocukla aynı sokakta büyüyen kişisin!" Boğazıma yerleşen düğümü umursamadım, hissettiğim duyguların karmaşası titretiyordu beni. Güçlükle yutkundum, o düğüm daha çok büyüdü ama ben pes etmedim. "Sen bu zavallıya aşkını itiraf etmedin mi?" Sesim kısıldı, sonunda söylemiştim bunu. Kelimelerim tesirli bir şekilde ona ulaştığında, değişen bakışlarından anladım etkisini. "Sus!" Diye bağırdı, cama elini vurarak hıncını çıkardı, "Yalandı onlar! Seni kullanmak içindi!" Öfkeyle harmanlanan bir kahkaha attım, öyle içten gülmüştüm ki gözlerimden yaşlar gelmişti.

"Seni söylediğin yalanlara kadar iyi tanıyorum ben." Derin bir nefes alarak yanaklarımı sildim, ardından iki elimi de cama dayayarak yüzümü yaklaştırdım ve fısıldadım usulca, "Gözlerin bana hep doğruları söylüyordu." Genişçe gülümsedim, bir kaçık gibi irice açtığım gözlerimle bakıyordum yüzüne. Göz bebekleri saniyelik olarak titredi, "Bak," dedim cama hafifçe vurarak "Yine seni ele verdi gözlerin."

Ben onu her zaman arkadaşım gibi sevmiştim, o beni her zaman arkadaştan fazlası olarak görmüştü. Elde edemediği için intikamını almıştı ya benden, beni buraya tıkarak tamamen avcunun içine aldığını sanıyordu. Onun ayaklarına kapanacağımı, ona geri döneceğimi sanıyordu. Bilmiyordu ki Leza, aslında bambaşka bir yerdi. Bilmiyordu ki onun hükmü burada geçmezdi. Asıl onunla oynayacak olan bendim, o kör gözleri asla farkına varmayacaktı bunun.

"Canın avcumun içinde Asil, aptal cesaretinin hiç sırası değil." Az önceki öfkesi bir anda dinmiş gibiydi, aslında kendine hâkim olmaya çalışıyordu. Dizginlediği birçok duygu vardı kalbinde gömülü. Evet onun gibi birinin bile bir kalbi vardı, her ne kadar siyaha boyanmış olsa da...

"Burası hakkında hiçbir şey bilmiyorsun," geriye doğru çekilerek bakışlarımı etrafta gezdirdim, içeride tek bir kamera dâhi yoktu. "Beni cezalandırmak adına gönderdiğin bu yer, düşündüğünden daha farklı bir cehennem." Gözlerini yüzümden çekmeden santim santim inceledi beni, mimiklerimi tartmaya çalışıyordu. Asaf, senin daha önce görmediğin maskelere sahibim ben. İzin vermediğim sürece çekip çıkaramazsın, gerçek beni göremezsin.

Gerçek beni hiç görmedin ki zaten.

"Neden kamera yok sence?" Aklına bir kurt yerleştirdiğimde gözlerini odanın köşelerinde gezdirdi. Cevap vermesini beklemeden devam ettim, "Çünkü burada kurallar vardır, o kurallar dışına çıkılmaz. Öyle bağlılar ki kurdukları düzene, içlerinden biri hata yapsa," iki parmağımı silah şeklinde doğrultarak şakaklarıma dayadım, "Kendi ipini kendi çeker." Bakışları alnıma dayadığım elime kaydı, bir süre oyalandıktan sonra yutkunarak odağını tekrar gözlerime çevirdi. "Ben istediğimi yapabilecek güçteyim Asil, olduğum konumu göremiyor musun?"

Dilimi yanağımın iç kısmında gezdirerek kafamı olumsuzca salladım, hâlâ aptalca davranıyordu. Daha fazla ona katlanamayacağıma kanaat getirerek oturduğum sandalyeden kalktım. "Tahmin ettiğim olmadı, karşında dağılırım diye düşünmüştüm." Aynı şekilde ayağa kalkarak karşımda dikildi, iki parmağımı cama koyarak yavaşça vurdum. "Bu cam olmasaydı belki sana güzel bir yumruk atabilirdim ama beni buraya tıktığın için değil," kaşları hayretle havalandı, dudağımın arasından çıkacak cümlelere odaklandı. Alay kokan sesimle devam ettim, "Sözlerin bende yeterli etkiyi yaratmadığı için."

Dumara uğramış gibi karşımda hareketsizce durmaya devam ettiğinde, arkamı dönerek kapıya ilerlemeye başladım. "Sözlerim daha bitmedi Asil!" Öfkeli sesini duyduğumda sinsi bir şekilde gülümsedim, ardından sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi omzumun üzerinde ona baktım. "Zeki biri olsaydın, sana bir şans verebilirdim belki." Göz kırparak kapıyı açtığım gibi çıktım dışarıya, ardımdan deliye dönmüşçesine ismimi bağırıyordu. Ellerimi ceplerime koyarak ilerlemeye başladım, tamamen üzerimden bir yük kalkmış gibi hissediyordum.

O istediğini alamamıştı benden, işin tuhaf kısmı bende ondan istediğimi alamamıştım. Gözümden öyle bir düşmüştü ki, düşmanım olmaya bile layık değildi.

Koridorun sonuna geldiğimde beni getiren gardiyanın etrafta olmadığını fark ettim. Omuz silkerek koğuşun yolunu tuttuğumda, aklımda sadece Safir vardı. Karşısına dağılmadan çıkacaktım, bu hâlime şaşıracaktı aslında. Çünkü koğuştan çıkarken tamamen bitik bir durumdaydım, şimdi ise keyfime diyecek yoktu.

Kelimeler Asil, kelimeler yumruklardan daha etkilidir. Bu yüzdendi ya çok konuşmam, karşımdakini konuşarak alaşağı etmek en iyi becerdiğim şeydi. Pek şiddetin adamı değildim aslında, zekâ kokan her şeyi severdim ben. Sana verilmiş bir akıl vardı, bunu kullanmamak aptallık olurdu. Bu dünyada karşılaştığım çoğu insan aklı yerine uçkurusunu düşünen kişilerdi. Sanırım başarılı olmamın sırrı da buydu, onların aptallıklarıyla eğlenmek.

Leza böyle bir yer değildi ama, burada akılla bile mağlup edemeyeceğim insanlar vardı. Liderler, onları küçümsemek en büyük hatam olurdu. Safir bir yana dursun, diğer beş lider kesinlikle göründükleri gibi değillerdi. Zaten çözülmesi basit insanlar olsalardı, lider olamazlardı. Beni en çok zorlayacak kişi kesinlikle Esved olacaktı, tek bir bakışıyla suspus oluyordum. Onunla konuşmak için farklı bir maske gerekiyordu, elimde henüz böyle bir maske yoktu.

Merdivenin sonuna kadar geldiğimde bir anda kolumdan tutulup çekilmemle sesli bir şekilde küfür ederek beni tutan kişiye baktım. İri yarı bir adam koluma girmiş, olabildiğince sıkıyordu. "Sen kimsin?" Kaşlarımı çatarak basitçe sorduğumda dişlerini göstererek gülümsedi, "Seni cehenneme götürecek kişiyim." Hiçbir hamle yapmama fırsat vermeden beni sertçe tutarak çekiştirmeye başladığında ona direnemedim bile. Benim üç katımdı resmen, karşı koymaya çalışsam zararlı çıkan yine ben olacaktım.

"Kimin emrindesin?" Ona bakmaya devam ettiğimde kafasını benden yana çevirmedi bile, "Sabret, göreceksin." Dediği şey üzerine olumsuzca salladım kafamı, konuşarak anlaşamayacağım biriydi. Cesaretimi ön planda tutarak başımı eğdiğim yerden kaldırdım, korkumu geri plana atmaya çalıştım. Seri adımları çelikten yapılma bir kapının önünde durduğunda, iri eliyle kapıyı açtığı gibi beni içeriye doğru fırlattı. Zar zor ayakta durarak ona kötü bakışlar attığımda, beni umursamadan kollarını göğsünde birleştirdi.

Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde kalabalık bir grup tarafından çevrelenmiş olduğumu gördüm. Hepsi bana yabancı yüzlerdi, neden tanımadığım insanlar tarafından nefret görüyordum? Derin bir nefes aldım, çoğunun elinde demirden yapılma sopalar vardı. Sokakta gördüğüm çeteler kadar korkunç duruyorlardı açıkçası. Saniyeler sonra aralarından biri çıktığında, bunun Alaca takımındaki Reyan olduğunu anlamam uzun sürmedi. Zira beni öldürecek gibi bakan o gözleri unutmam mümkün değildi.

"Sen," dedim hayretle, "Tüm bunları sen mi ayarladın?" Alayla gülümseyerek kafasını salladı, "Hayır, ben sadece seyirci olarak geldim. Bu gösteriyi kaçırmak aptallık olurdu." Pekâlâ onun benden nefret ettiğini biliyordum zaten, bu beni şaşırtmadı. "Siz kimsiniz o hâlde?" Kalabalığa doğru yüksek sesimle sorduğumda tanımadığım başka bir yüz öne çıkarak konuştu, "Buradaki herkes farklı takımlardan, kısacası seni sevmiyoruz ve ortadan kalkmanı istiyoruz!" Dedikleri üzerine genişçe gülümseyerek ellerimi kaldırdım ve alkışlamaya başladım, "Vay canına, liderlerinizden habersiz birleştiniz demek. Hayran kaldı doğrusu!"

"Sen bizi bırak da kendini düşün, leşin çıkacak buradan!" Bu kadar nefreti hak edecek bir şey yapmamıştım cidden, beni öldürmekten bahsediyorlardı. Asaf bile bana bu kadar nefret duymamıştı, derin bir nefes vererek bakışlarımı Reyan'a çevirdim. Doğruca gözlerinin içine bakarak konuştum, "İyiliğin için söylüyorum, Korhan'a ihanet etme." Liderinin ismini duyar duymaz kasıldı çenesi, iki elini yumruk yaparak sıktı "Liderimiz beni yeni yetme biri yüzünden mi cezalandıracak? Hiç sanmıyorum!"

"Ah, çevrem neden hep aptallarla dolu olmak zorunda ki?" Kendi kendime mırıldandığımda, arkamdan gelen bir tekme darbesiyle dizlerimin üzerine düştüm sertçe. Ellerim yere sıkıca yapıştığında kaşlarımı çatarak başımı arkama çevirdim, beni buraya getiren iri kıyım vurmuştu. "Hadi ama! Arkadan saldırmak fazla acizce değil mi?" Öfkelendiğini sıktığı dişlerinden anlamıştım, öyle ki büyük adımlarıyla yanıma doğru gelerek karnıma bir tekme daha geçirdiğinde inleyerek sert zemine yapıştım. Hayvan herif, nefesim kesilmişti resmen!

"Acele edin, yokluğumuz farkedilmeden bitirelim şunun işini!" Ellerinde sopa olan kişiler yanıma doğru geldiğinde kendimi gelecek olan darbelere hazırlayarak gözlerimi kapattım. Ve beklediğim saniyeler sonra gerçekleşti, önce sırtıma yediğim darbeyle iki büklüm oldum. Ardından onun acısını çekmeme fırsat vermeden ayağıyla bacağıma bastırdı biri. "Nasılmış acı çekmek? Senin cesaretin bize sökmez orospu çocuğu!" Dişlerimi sıkarak ellerimi yumruk yaptığımda, elindeki sopayı ayak bileğime öyle bir hızla geçirdi ki gözlerimi irice açarak acıyla bağırdım.

"Kuralları bozmana izin vermeyeceğiz seni küçük sıçan!" Ardı ardına sopa darbeleri gelirken, "Piç kuruları!" Diye bağırdım, kollarımı yüzüme kapatarak gelen darbelerin acısını unutmaya çalıştım fakât olmadı. Her bir darbede biraz daha gömüldüm cesedim için açılmış çukura, hiç acımadan üzerime toprak atmaya devam ettiler. Ben onların liderleri yüzünden dayak yiyordum ve sesimi hiçbiri duymayacaktı, Safir bile...

Ah Mavera, neden mahkûmsun acıya?

Gelen darbeler uyuşturdu bedenimi, artık hissettiğim tek şey birazdan gerçek anlamda ölecek olmamdı. Kollarımı iki yana uzatarak kısıkça araladım gözlerimi, bulanık gördüğüm silüetler dikilmişti başımda. Hepsi benden acılarını çıkarıyor, sanki hiç canım yokmuşçasına darbelerini vuruyorlardı. Ben ise acıyla kendimi sıkıyor, dolan gözlerimdeki yaşları inatla zaptediyordum.

"Hareket etmiyor bu, öldü mü sizce?"

"Ölmemişse bile sağ çıkmasına imkân yok, üzerine kapıyı kilitleyip çıkalım."

"Doğru, liderler farkedecek yoksa!"

Konuşmalar kulaklarıma uğultulu bir şekilde gelirken loş ışığa dayanamayarak kapattım gözlerimi. Ölümün bu şekilde mi olacaktı Asil? Doğru ya, yaşamaya değer bir hayatım mı vardı sanki? Kesik kesik nefeslerimi verdiğimde son bir tekmeyle çaresizce öksürdüm, çenemde aşağıya süzülen sıcak sıvıyı umursamayarak kapattım gözlerimi boşluğa. Duyduğum tek şey kapının sertçe kapanması oldu, aldığım nefesin de göğsüme battığını hisettim.

Zayıf bedenim bakılmayacak hâldeydi, Asaf bir nevi benden intikamını almıştı. O bana zarar veremese bile burada çokça zarar gördüğüm gerçeği hiç değişmeyecekti. Safir beni her kötülükten koruyamazdı, onun da gözlerini kapattığı zamanlar olacaktı. Onun da duymadığı, bilmediği zamanlar olacaktı. Sen o zamanlarda ne yapacaktın Asil?

Bilincim tamamen gitmeden önce fısıldadım boşluğa doğru, "Anne..." Hiç görmediğim annemin kendim için yarattığım şefkâtine sığındım, "Kollarını aç, sığınmaya geliyorum." Yok olmaya değil, sığınmaya geliyorum.

Bir mukadderat oyunu,
alın yazısına yenik düşenler çırpınmaya devam etmemeliydi, kader, hükmünü çoktan vermişti...

--------
Okunma sayısına göre oy az geliyor, neden böyle oluyor? Emeğimin karşılığı olarak oy vermelisiniz, rica ediyorum.

Sonraki bölüm gerçekten kritik bir bölüm olacak gibi ama öncelikle Asil'in kurtarılması gerek değil mi? Uzun tutmayacağım arayı✨Aslında bakarsanız bu kitapta fiziksel gücü değil de akıl gücünü ön plana çıkarmayı hedefledim. Bu yüzden Asil karakterini bedensel olarak zayıf ve ufak gözüken bir karakter yaptım. Dehâ da diğerlerine göre oldukça zayıf bir karakter ama kesinlikle zekâsı tehlikeli cinsten. Sonraki bölümde görüşürüz 💜✨

Продолжить чтение

Вам также понравится

GURUR | BXB Lord

Подростковая литература

742K 58.2K 31
Kendini haşarı bir çocuğu adam etmek için harcayan bir adam ve onun başının belası bir çocuk...
UMURSAMAZ Khalesi

Подростковая литература

103K 10K 11
Öğretmen ve öğrenci konulu kitap. -texting-
92.3K 7.9K 57
Magnus Bane; alanında gerçekten iyi bir psikiyatrist Alec Lightwood; sadist yanıyla acı çektirmeyi seven aynı zamanda mazoşist yanıyla acı çekmekten...
8.7K 641 24
Kasabadan bozma, az nüfuslu küçük bir köyde herkes birbirini tanırdı. Mew, köydeki birkaç gençten biriydi. Yardımsever, sıcakkanlı, sosyal kişiliği i...