31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR

7.1K 667 502
                                    

"Aldığımız her nefes bize eziyet, cesetlerimiz çoktan toprağa karışmış

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Aldığımız her nefes bize eziyet, cesetlerimiz çoktan toprağa karışmış. Küf kokan ruhlarımız cehennemin derinliklerinde kötülükle dans ediyor. Korkuyoruz, güvenmiyoruz, geceleri bizim yuvamız olmuş. Leza bizi içine hapsetmiş, dönüp dolaşıp yine onun parmaklıklarına sığındığımızı göremiyor musunuz?" - Zamir Vural, 1049

Siyahın hâkimliği her zaman üstündü, fakât ilk defa böylesine bir hükümdârlığın boyunduruğu altına girmiştim. Ben Asil Mavera Cansaran, yeri geldiğinde asi bir sokak çocuğu, yeri geldiğinde ise hâlâ ilk günkü gibi savunmasız kalan o küçük çocuktum. Şimdi ise bu çocuk Leza sayesinde büyümüş, Esved Karayel sayesinde itaat nedir onu öğrenmişti.

Yapmayacağım dediğim her şeyi yapmış, öldürmeyeceğim dediğim herkesi önce zihnimde öldürmüştüm. Buradaki çoğu kişinin acısına şahit olmuş, bildiğim acıları kalbimde saklamıştım. Karşımda acıların en büyüğü, karanlığın en siyahı, kelebeklerin ölmeden önceki son arzusu duruyordu. Kendine Tanrı olmayı öğretmiş bu adamın bizim hakkımızdaki plânları bitmemişti. Bitseydi şuan karşımızda değil, mezarımızın başında olurdu.

O acısını her kazıdığı bedeni biliyordu, onun küllerini mezara kadar taşıyacağımızı da biliyordu. Belki bizden bir adım önde değil, binlerce adım öndeydi. İşin tuhaf tarafı, bu odadaki herkes onun üstünlüğünün farkındaydı fakât kimse alnına silah dayamaya cesaret edemiyordu. Bunun korkudan değil de saygıdan olması, beni her seferinde hayrete düşürüyordu. Öyle ki şuan herkes sessizliğini koruyarak köşelerine çekilmiş, kırılan maskelerinin ardından bakıyorlardı ona.

Esved, hiçbir şekilde tavrını değiştirmemiş, çenesinin altında birleştirdiği elleriyle doğruca yanımdaki safir gözlü adama bakıyordu. Aralarındaki bakışmanın gerginliği tüm odaya yansırken, tüylerimin arasında dolaşan ürpertiyi iliklerime kadar hissediyordum. Bedenime sancı şeklinde giren kasılmalar beni rahatsız ederken, Safir'in elini tam elimin üzerinde hissettim. Sıcacık avuç içi bana ait olduğum evi hatırlatırken biraz olsun rahatlamak istedim. Ama Tanrı bunu çok görmüş olacak ki, konuşmasını bizim üzerimizden esirgemedi.

"Hasta olduğundan sana bu seferlik müsamaha göstereceğim Korhan ama yanındaki beden için aynı şey geçerli değil." Bunu dedikten sonra koyu bakışlarını bana çevirdi, ardından kafasını hafifçe yanındaki boş olan sandalyeye doğru eğdi ve "Buraya gel." Dedi. İki kelimeden oluşan bu emri yutkunmama neden olurken, Safir'in verdiği sıkıntılı nefesi hissetmemek elde değildi. İki bedenin bakışlarının arasında kalmaya cesaret edemediğim için kafamı Zamir'e doğru çevirdim. Bu ânı bekliyormuşçasına gözlerimin içine baktı fakât diğer herkesten farklı bir bakıştı bu. En samimi ve tatlı gülümsemesini yüzünden eksik etmeden, bana cesaret verircesine bakıyordu.

Ondan aldığım cesaret ile ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tam ayağa kalkacağım sırada kolumu tutan elin sertliği canımı yakmıştı. Kafamı hızla Safir'e doğru çevirdiğimde öfkeli mavileri ruhumu deldi. "Senin yerin, benim yanım." Dudaklarından çıkan bu cümle içten içe ona karşı olan sevgimi körüklüyordu. Fakât şuan ne yeri, ne de zamanıydı. Kafamı bir şey olmayacak dercesine salladım. "Bugün seyirci olmayacak Safir, görevimi yerine getireceğim." Kendi adıma aldığım bu karar şu saniyeler içinde verilebilecek en iyi karardı. Leza'da hayatta kalmamın nedeni bu odadakilerin hepsiydi.

1049 | BxBWhere stories live. Discover now