İnsan bazen kendine yalan söylemekte o kadar uzun süre başarılı olur ki sonunda kendi uydurduklarına inanmaya başlar. -Wulf Dorn
Soğuk bir hisle kaplanmıştı tüm bedenim, düşünebildiğim tek şey arkamdaki bedenin tehlikeli sesiydi. Hareket etmeden gözlerimi oldukça temkinli bir şekilde etrafta gezdirdim, herkes suspus olmuştu. Doğrudan bana bakıyorlardı, kolumun altındaki Omay'ı istemesizce serbest bıraktım.
Benden kurtulur kurtulmaz, derin nefesler alarak ellerini yere koydu. Yüzünden yer yer süzülen kan damlaları zemini boyarken, artık arkamı dönmem gerektiğine karar verdim. Oldukça huzursuz bir şekilde arkamı yavaşça döndüm, önce soğuk metal ile burun buruna geldim. Korkmam mı gerekiyordu? Aksine, iliklerime kadar uyuşmuş ve az önceki kavgadan ötürü yorulmuş bir vaziyetteydim.
Göz kapaklarımdaki ağırlığı boşvererek silahın sahibine diktim bakışlarımı, daha önce görmediğim biriydi karşımdaki. Kısa ve hafif dalgalı sarı saçları, doğuştan gelen bir ayrıcalıkla duruyordu. Siyah çerçeveli ince gözlükleri, buradaki herkesin aksine ona ciddi bir hava katarken kaşları son derece çatılmıştı. Bu kadar mı öfke doluydu bana, üstelik bu daha ilk meydan okumam değil miydi?
Dudakları düz bir çizgi hâlini alırken doğrulttuğu silahı indirmedi, gözlerimin içine sertçe bakarak konuştu "Ona elini sürmeye nasıl cüret edersin?" Peki sen nasıl tanımadığın birine herkesin içinde silah çekebiliyorsun? Yorgun bakışlarıma ek olarak buruk bir gülümseme bıraktım, sadece birkaç saniyeliğine bakışları dudaklarıma kaydı. Yüzündeki sert ifade dağılır gibi olmuştu ama buna izin vermeyerek toparlandı. "Eceline mi susadın sen?" Ecelimin sen olmadığını görebiliyordum, bu yüzden rahattım.
"Burada işler böyle mi yürüyor? Kaybetmek gururunuza mı dokundu?" Sakin bir şekilde konuştuğumda, çömeldiğim yerden usulca kalktım. Namlunun ucu beni takip ederken, kafamı dikleştirerek uzun bedene daha net bir şekilde baktım. En azından korkusu olmayan tek kişi ben değildim, içlerindeki karanlığın ezici havasını hissedebiliyordum.
"Burada dili uzun kişileri sevmeyiz," Konuşmasındaki tehlikeyi sezmiştim fakât histerik bir şekilde gülerek bakışlarımı yukarıda bizi izleyen liderlere çevirdim. Hepsinin gözü üzerimizdeydi, en başından beri beni takip ettiklerini biliyordum. Göze batmaktan bahsediyordum değil mi? İşte şimdi girdiğim bataklığa sonuna kadar batabilirdim. Bana gereken şey, tek bir hamleydi. Gülümsedim, hepsinin kaşları havaya kalktı ve gülümsememde takıldı.
Birkaç adım geriye doğru gittim, ardından çevik bir hareketle karşımdaki silaha doğru doğru kuvvetli bir tekme geçirdim. Silah yere düşmedi ama inleyerek kolunu yere doğru eğdiğinde bunu fırsat bilerek iki elimle silahı kavradığım gibi kendime çektim. Silah onun ellerinden çıkıp bana ulaştığında, tekrar bir adım gerileyerek silahı yere doğrulttum.
"Elinde silah varken, gözlerini asla namlunun ucundan çekme." bakışları arkamdaki Omay'a kayıyordu, en başından beri hedefi ona ulaşmaktı zaten. Bana yaptığı gövde gösterisi bile onun gözüne girebilmek içindi, inleyerek tuttuğu elini yumruk yaparken ağzını araladı "İstediğin kadar silaha sahip ol, biz izin vermeden hiçbir şey yapamazsın!" Kesinlikle blöflerden nefret ederdim ve kesinlikle nefret ettiğim hâlde çok güzel blöf yapardım.
YOU ARE READING
1049 | BxB
Teen FictionÜnlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korhan Safir Alaca'nın ta kendisiydi... +18 yaş sınırı vardır. Not: Hikâye harem, şiddet, smut ve olumsuz örnek olabilecek davranışlar içerecekti...