IX - GEÇMİŞİN YÜKÜ

790 57 12
                                    

Ölüm sessizliği oluşur bazen, ona temayül edersin ve hiç ummadığın an da kapısı aralanır. Yakıcı bir soğukla ürpermek gibidir bu. Titremeye gelemezsin! Acılarını bir kenara atıp devam edemezsin yoluna. Onu bir köşene gizlemekle kalırsın. Unuttum dersin unutamazsın, öldüm der yine yaşarsın. Kara bulutlar üşüşür yüreğine, zihnin feveran eder sen susarsın. Yüzüne çarpan gerçeklerle bir uzvunu yitirirsin. Kalbinle aklını bir tutarsın hep. Kurtuluşun irtihaldir ama onu bile başaramazsın. İçinde biriken canhıraşla kalırsın ancak. Deprem olur zihninde ve sen o depremin enkazında kalırsın.

Kapının açılması ile istifimi bozmadım. Kimin içeriye girdiği umurumda bile değildi. Yavaşça sandalye çekildi yanıma. Nemli gözlerim yanımdaki kişiyi buldu. Eve nasıl girmişti bilmiyorum, fakat sormadım. Büyük ihtimal evde çalışanlardan başka kimse yoktu.

Uzun uzun hâlimi inceledi. Bakışlarında hüzün vardı. İkimizde sessizdik. Elimi tutup zoraki şekilde tebessüm etti. Kaç gündür telefonlarını açmadığım için buraya gelmiş olmalıydı. Yorgundum, ona karşılık vermeyi başaramıyordum. Kendimi sessizliğe hapsetmiştim. Düşünmeyeceğime dair kendime kaç kere söz versem de olmamıştı. Daha doğrusu bu hâlimin sebebi ailemdi. Geçen gece yaşadığımız tartışmada bu raddeye gelmiştim. O günden beri şirkete gitmiyordum.

"Şu an sana yardımcı olmayı çok istiyorum. Ama izin vermiyorsun." Dediklerine karşılık vermedim, vermeyecektim. Bunun cevabını düşünmek istemiyordum. Sertçe yutkunup gözlerimi usulca kapattım. Ruman sadece bana bakıyordu. Bir karşılık beklemiyordu.

"Yapma böyle, biri için kendine bunu reva görme." Sustum. Sadece sessizlik istiyordum. "Tamam, konuşma ama beni dinle olur mu?" Çantasından çıkardığı kitabı açtı. Bilmediğim bir dilde bir şeyler okuyup tekrar Türkçesini okudu. Okuduğu Kur'an'dı. En son Hamza'nın sesinden dinlemiştim. O gün de kötü bir hâldeydim. Şimdi Ruman okuyor ve yine kötü hâldeyim.

"Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma. (Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.) "Bakara-156"

Okuduğu şeyle meraklı bakışlarım yüzünde dolaştı. Bana tebessümle bakıp, "Her şeyi atlatacaksın Aymira," dedi, ben de ona aynı şekilde tebessüm ettim. Kitabını çantasına koyduğunda içeriye hızla giren annem öfkeyle Ruman'a baktı. O da duymuş olacak ki öfkelendi. Anneme bakmamla dışarıdan yeni geldiğini anladım, demek ki Ruman'ın buraya geldiğini bilmiyordu.

"Çık odadan," dedi öfke tılsımıyla. Annemin ilk defa bu kadar öfkelendiğini gördüm. Ruman sakince oturduğu yerden kalkıp çantasını aldı. Gidecekken elinden tutup durdurdum.

"Onunla bu şekilde konuşma anne." Adımlarını bize çevirmesiyle ayağındaki topuklu ayakkabının rahatsız edici sesi daha çok ilişti kulaklarıma. Ruman'ın karşısında durup elini elimden çekti. Kolundan tutup odadan çıkardığında kalkmaya çalışsam da baş dönmemin verdiği sendeleme ile kalkamadım. Başıma saplanan keskin ağrı ile başım tekrar yastıkla buluştu. Dışarıdan gelen sese bakacak olursam annem öfkesini Ruman'a kusuyordu. Yatak başlığından tutunup zoraki şekilde bedenimi yataktan kurtardım. Adımlarım gitmemem konusunda ısrarcı olsa da bunu pek takmadım. Kapıyı açıp yanlarına gittim, ikisi de bana baktı. Kapı pervazından tutunup kendimi biraz daha dayadım kapıya.

"Kızım niye kalktın ayağa?" Anneme öfkeyle baktım ve sinirle, "İyiyim ben," dedim.

"Ruman, annem adına özür dilerim." Annemin bakışları Ruman'a münhasırdı. Elinde olsa daha fazlasını yapabilirdi. Ruman önemli değil gibisinden başını salladı. Veda edip ayrıldığında ben de odaya tekrar geri döndüm. Annem peşimden hızlıca gelip karşımda durdu. Eli ile kolumu kavrayıp sesini yükseltti.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Where stories live. Discover now