VIII - İMKÂNSIZLIK

854 64 19
                                    

Keyifli okumalar...

Eve geldiğimde karşılaştığım ilk sima annem oldu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Eve geldiğimde karşılaştığım ilk sima annem oldu. Bu rezil hâlimi görmesini istemiyordum. Lakin çoktan beni gördü, hızlıca yanıma gelip çenemden kavradı. Bilmesem üzüldü zannedecektim ama o bırak üzülmeyi umursamazdı bile. Alnımı inceledi, ince bir sesle, "Ne oldu Aymira alnına?" dedi. Yüzümü elinden çekip, "Bir şey yok," dedim. Şu an kimseye hesap vermek istemiyordum. Özellikle annemi görmek hiç istemiyordum. Hızlıca merdivenlerden çıkıp odama girdim. Annem, peşimden geldiğinde onu tersleme gereği duydum; "Beni yalnız bırak anne." Sesim sert ve soğuk çıktı. Annem ise beni dinlemeyip alnıma bakıyordu.

"Kızım, sana soru sordum!" Makyaj masasının raya geçip pufa oturdum.

"Küçük bir kaza sadece, abartılacak bir şey yok."

"Ne demek abartılacak bir şey yok, hadi hastaneye gidelim."

"İstemiyorum anne, rahat bırak beni." Fazla ısrar etmeden odadan çıktı. Geri geldiğinde elinde ilk yardım malzemeleri vardı. Yanıma oturup alnıma bakmaya başladı. Elindeki ilaçlarla alnımı temizleyip bantla kapattı. Bakışlarındaki o hissin gerçekçiliğini sorguladım. Anneme yabancılaşmıştım artık. Onun bana böyle gelişi ona dair hiçbir düşüncemi yumuşatamıyordu.

"Bana böyle davranma Aymira." Bu sözlerin aşinası olmak göz devirmeme neden oldu. Ben kimseye farklı davranmıyordum. Sadece nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum, özellikle anneme ise hiç bilmiyordum. Annemin elini itip, "Bana bunu sen mi söylüyorsun anne?" dedim. Sesimdeki öfke soğumamıştı. Bu sadece kısa bir diyalog olsa da söylediklerimin derininde yıpratıcı yaşanmışlıklar vardı. Annem düşüncesizdi ama ben bu düşüncesizliğe kayıtsız kalamazdım. Beni bu kadar yaralamışlarken hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım. Yapamazdım, ben bu hâldeysem bunun sebebi ailemdi.

"Ben senin iyiliğini istiyorum." Oturduğum yerden hızlıca kalkıp, "Sen beni mahvediyorsun anne," dedim, o da hızlıca kalkıp ellerimi kavradı. Aramızda sert rüzgârlar esiyordu. Bakışları bana samimiyet içermeyen ifadelerle doluydu. Burukça güldüm. Annem bir adım attığında geri çekildim. Onlarda farkındaydı birbirimizden nasıl koptuğumuzu, onlarda farkındaydı bu hâlimin nedenini yine de dediklerini yapmaktan vazgeçmiyorlardı.

"Sen de ileride mutlu olacaksın, gör bak. Seveceksin Oğuz'u, bu evlilik sizi iyi edecek." Bu kadardı. Annemi özetleyen tek cümle ancak bu kadardı. Başımı iki yana sallayıp, "Anne çık odamdan," dedim. Başka konuşacak söz bırakmamıştı. Birkaç cümleyle içimdeki ölü ruhu yeniden öldürdü. Öfke ile söylediğim sözlerle elimi bırakıp odadan çıktı. Öfkeliydim, hem aileme hem Oğuz'a hem de Hamza'ya... Hayatım altüst olmuştu ve ben bu altüst olmuşluğun enkazındaydım. Masanın üzerinde duran kitapları öfkeyle devirdim. Bağırdım, ilk defa bu evde acıdan bağırdım. Sessizliğim artık bedenimden taşıp kocaman bağırışa dönüyordu. Ölseydim ne olurdu ki? Varlığım zaten kocaman zarardı. Neden var olduğumu bilmiyordum, neden yaşıyordum bilmiyordum.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Where stories live. Discover now