XII - SANATKÂR

789 64 3
                                    

Sabahtan beri çıkmadığım yataktan kalkarak banyoya ilerledim. Dün geceden beri sersem gibiydim. Kendimi toparlamalı, dün geceden kalan acı hatıraları silmeliydim. Elimi yüzümü yıkayarak banyodan çıktım. Acıkmıştım lakin kahvaltı yapmak istemiyordum. Gizem'le Barış'ta aramış kahvaltı yapalım demişlerdi ama onlarla şu an görüşmek istemiyordum. Hatta son zamanlarda herkesle arama mesafe koymuştum. Üzerimi giyindiğimde aklıma gelenle meali dolaptan çıkarıp çantama koydum. Belki kendime gelmemde bu kitap bana yardımcı olacaktı. En azından sakin kafayla bir yerlerde oturup bu kitabı okumalıydım. Arabaya binip sakin kalabileceğim açık alan bulma derdindeydim. Aslında camiye gitme gibi bir düşüncem vardı. Yine o imamı dinlemek istesem de Hamza'yı görürüm diye vazgeçtim. Ona uzak kalacaktım. Buna artık emindim. Sahile yakın olan yerdeki park aklıma gelince rotamı oraya yönlendirdim. Yol kenarındaki bir kafeden kahve alıp tekrar yola düştüm. En azından aç olan midemi bastırırdı.

Arabayı bir köşede durdurup parka doğru yürümeye başladım. Büyük bir ağacın dibine oturup bağdaş kurdum. Çantadan kitabı çıkarıp kaldığım yerden okumaya devam ettim, şimdiden heyecanlandığımı hissediyordum. Sanırım ben bu durumla mutlu olmaya başlamıştım. Ne olursa olsun kalbimde bir yerde sıcacık olan bir his vardı ve ben o hissi seviyordum. Epey bir sayfa okudum ve son okuduğum yeri birkaç kez tekrarladım:

"Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamt ederek tespih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." (Mümin suresi 7. / 8. Ayet)

"Âmin." Duyduğum sesle başımı yan tarafa çevirdim. Aynı benim gibi bağdaş kurmuş kapalı bir kızla göz göze geldim. Ne ara yanıma oturduğunu bilmezken sorgulayıcı ifadem yüzünde dolaştı.

"Efendim?" dedim anlamazlığa vurarak. Dediğim ile daha çok gülümsedi. Kaşlarımı aralayıp dudağımı büzdüm.

"Ne güzel, meal okudunuz ben de sizi dinledim." Bomboş şekilde yüzüne baktım. Meale bakıp, "Sanırım sık sık okuyorsunuz," deyince başımı iki yana salladım. "Hayır," dedim bunlara inanmıyorum manasında. Hatta ses tonum bunu alenen ortaya koyuyordu. O da bunu anlayacak ki, dediklerim onu bozmadı bilakis daha çok gülümsetti. Neden ona bundan bahsetmiştim bilmiyorum fakat benim saklayacak ne gibi bir hayatım olabilirdi ki. Belki de onu böyle gördüğümden, onun diyeceklerine ihtiyacım olduğundan böyle konuşmuştum.

"Neden?" Sorduğu soruyla çekimserlik oluştu. O bana, ben de ona baktım. Ben ne kadar gerginsem o, o kadar rahat duruyordu. Tereddütle baktım yüzüne. Kitaba kısacık bakıp, "Bilmiyorum," dedim. "Anlamaya çalışıyorum sadece." Ya da konuşacak bir sözüm yoktu. Sadece dilime ne geliyorsa aktarıyordum.

Gülümsemesini çoğalttı. O bana baktıkça verdiğim cevaptan utandım. Böyle hissettikçe de bir şeylerin yanlış gittiğini düşündüm. Ne saçmalıyordum ben? Kendimi bu kadar berbat hissetmemeliydim değil mi? Yaptığım her şey beni başka yöne çekmemeliydim.

"Aslında hepimiz okumuşuzdur bir kere." Sanırım beni anlamamıştı.

"İnanmadığım şeyi okumayı hiç düşünmedim." Kaşları aralandı. Sanırım bu sözüm daha anlaşılır bir hâle geldi. Lakin soru sormadı.

"Bu yönden düşünmemiştim." Göz kırptı, ardından tebessümü genişledi.

"Kendimi yanlış ifade etmiş olmamdandır. Sanırım sizin inançlarınızı benimseyemiyorum hâlâ."

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Where stories live. Discover now