XXVII - OYUN

603 50 2
                                    

Akıp giden yol Hamza'nın âminlerine karıştı. Öyle bir hızlıydı ki araba, arkamızdaki aracın hızıyla pek de farkı yok gibiydi. Biraz daha yaklaşsa bizi yakalayacakları kesindi. O an bir silah patlaması yankılandı. Çığlık atıp kenara sindim. Hamza ise hızını biraz daha arttırdı. Ara ara kalabalıklaşan yol bazen de ıssızlaşıyordu, o ıssızlıkta ise ateş açmayı fırsat biliyorlardı. Kalbimin maratona çıkmış hali, midemle eşdeğerdi. Zor nefes alıyordum. Nereden çıkmıştı bunlar böyle? Hangi hakla silah ateşleyebiliyorlardı?

Olacaklar hakkında fikir yürütmek dahi istemiyordum. Hamza zaten ayrı konuydu, ona bakıp yüzündeki korkunç ifadeyle karşılaşmak en son isteyeceğim durumdu. On dakika, yirmi dakika, yarım saat... Hayır, daha uzun zamandır yoldaydık ve arkamızdaki araçlar bitmek bilmeyen takiptelerdi. Bir an aracın biri öne geçecek oldu lakin Hamza onu arkada bırakmayı başardı. O an tekrar bir ses kulağıma ilişti. Hamza tek eliyle başımdan tuttu. Bense onun yamacına pusmuş ellerimle başımı koruyordum. Korkum bu sefer sadece kendimi düşünmekten ibaret değildi.

"Allah'ım sen yardım et."

"Âmin," diyen Hamza'yla gözlerimden yaş aktı. Kar yağışı şiddetini arttırırken Hamza telefonda hararetle konuşmaya tekrar başladı. Telefonu kapattığı an, "Daha sıkı tutun Aymira," demesiyle dudaklarımın arasından çıkacak olan çığlığa neden olan bir hızı yüklemişti arabaya. Dakikalar sonra arabalar biraz daha uzağımızda kalınca ileride duran ara caddeye girdi. Hava kararmaya yüz tuttuğu için ara caddede pek ışık yoktu. Günün ışığını da ağaçlar kapatmıştı. Tekrar bir yol sapması ve virajlı yollar bütün izdihamı yanı başında getirdi. Ta ki Hamza'nın besmele çekerek bozuk yola girmesine kadar. Öyle bir giriş yapmıştık ki adamların bizi bulması imkânsızdı. Üstüne üstlük araba dengesini sağlayamamış, büyük bir gürültüyle kasisli yolu tekleyip ilerideki çukurluğa girdik. Ağaçla bütünleşen araç bize büyük bir kıyamet yaşattı. Kocaman bir çığlığın arasında büyük bir gürültü kulaklarımızı sağır edecek kadar feryat etti. Son sözler değilse bile şayet her şey şu an son olabilirdi.

Saniyeler... Ah o saniyelerin verdiği geçmek bilmeyen dakikalar. Başımın çarptığı yer büyük bir sızı yaydı vücuduma. Başımı, çarptığım yerden kaldıramıyordum. O an gözlerim kapandı, sanki büyük bir acının kollarında kendimi yok sayıyordum. Son duyduğum ses silahın ateşleme sesiydi. Üzerime kapanan Hamza'nın ağırlığı ile olduğum yerde kaskatı kesildim.

...

Tekrar bir sızı ile araladım gözlerimi. Karanlık hazmedemediğim bir durumdu şu anda. Başımı zorda olsa kaldırdım. Üzerimde Hamza vardı ve ben iki büklüm olmuştum. Hâlâ arabadaydık. Saat kaç olmuştu bilmiyordum ama epey geç olduğunu anlayabiliyordum. Keskin acıyla yüzümü buruşturup kendimi toparladım. Önce Hamza'yı zor da olsa üzerimden kaldırdım daha sonra ise etrafa bakma gereği duyduğumda aklıma gelenle başımı yan tarafa çevirdim. Gördüklerimle gözlerim kocaman açıldı.

"Hamza!" dedim sesimdeki acının kırıntısını yok ederek. Hareket ettiğim an vücuduma saplanan büyük acının hezimetini yaşıyordum. Şu an kendimi umursayacak hâlde değildi. Zor da olsa toparlandım. Hamza'ya uzandığımda hiçbir tepki vermedi. Ağzımdaki kekremsi tatla konuşmam epey zorlaştı. Zaten kolumu kaldıracak hâlim yoktu. Hele ağrıyan uzuvlarım, hareketlerimi pasifleştiriyordu.

"Hamza," dedim yeniden. Başını çarptığı direksiyondan ötürü kan sızıyordu. Silahtan çıkan kurşunun hedefi Hamza olmuştu. Dehşetle araladım gözlerimi. Hamza, beni korumak için atılmıştı kurşunun önüne. Şu an çıldırmamak için kendimi zor tutuyordum. "Hamza," dedim yine titreyen sesimle. "Aç gözlerini yalvarırım." Arabadan inerek zor da olsa onun tarafına geçmeyi başardım. Adım attığım an giren acı şu an umurumda değildi. Kapısını açmamla beraber gözlerimi kapatma gereği duydum. Birçok cam parçası koluna saplanmıştı.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Where stories live. Discover now