XXII - GERÇEKLER

750 58 3
                                    

Namazımı kıldıktan sonra arkamı döndüğümde onu gördüm. Çalışma masasının önündeki sandalyeye oturmuş bana bakıyordu. Namaza öyle bir dalmıştım ki onun geldiğini fark etmemiştim bile. Yavaşça adımladım ve pencere kenarına ulaştım. Kalkıp yanıma geldi. Ben dışarıyı izlerken o denizliğe kalçasını dayayıp bana bakıyordu. Gün ağarmıştı ve bütün kızıllık bu odaya ulaşmıştı. Hamza kaçırdığım bakışlarıma rağmen hâlâ bana bakmaya devam ediyordu.

"Uyumadın mı hiç?"

"Uyku tutmadı." Bileğimden tutup bedenimi kendine çevirdi. Oturduğu için ona tepeden bakabiliyordum.

"Ne kadar süredir var bu sorun?" Anlamış olmalıydı ya da biri bahsetmişti. Bütün gece ışığı görünce de sormak istemişti. Karanlıkta uyuyamadığım için uyusam da uyumasam da ışık hep açık kalıyordu.

"Bir sorun yok." Oturduğu yerden doğruldu.

"Maşita anlattı bana." İkinci düşündüğümün aksi olsun isterdim. Sanki suç işlemiş gibi bakışlarımı kaçırdım. Bazen benim bildiklerim bana kalsın istiyordum ama kendimi belli etme konusunda oldukça başarılıydım. "Doktora gitmeliyiz."

"Önemli değil, zamanla geçer." Bir şey demedi. Ama meseleyi irdeleyeceğinden emindim. Aramızdaki gerginlik benim hükmüm altındaymış gibiydi. Eskisi gibi ona yaklaşmamı istiyordu ama ben ona istediği karşılığı veremiyordum.

"Geçer mi sence?" İçinde binlerce mânâ barındıran bu söze, "Ne geçmedi ki!" diyerek karşılık verdim. Söz üstüne imalar vardı.

"Peki, bana verdiğin hüküm?"

"Geçmesi için ilk adımı atmamış mıydık?" Belirgin olmayan bir kuru tebessüm vardı dudaklarında. "Yaşadıkça kalkacak olan sadece hüküm değil belki." Usulca salladı başını. Elini uzattı ama tutamadı, ona engel olan bir iki adım geri gidişimdi. Aramızda daha fazla yakınlaşmayı Mehlika Hanım'ın sesi bozdu. Şu an derin bir nefes çektim içime. Ben geri gittikçe onun üzerime gelmesi son bulmuştu.

"Sen burada mıydın oğlum? Odada göremeyince işe falan gittin sandım."

"Yok anne, birkaç gün izinliyim."

"Hadi o zaman, kahvaltı hazırlayalım. Acıkmışsınızdır." Mehlika Hanım'ın dediğini yapıp Hamza'yı arkamda bırakarak mutfağa geçtim. Mehlika Hanım, önce bana hazırlatmak istememişti ama ipin ucundan tutmam gerekiyordu. Burada bir şey yapmadan duramazdım.

"Kızım, üç tane yumurta verir misin?" Dolabın rafından yumurtaları alıp verdim. Menemen yapıyordu. Ben de kahvaltılıkları tabaklara yerleştiriyordum.

"Rahat uyudun mu bu gece?" Mehlika Hanım'a dönüp, "Uyudum," dedim tebessümle. Aslında uyuyamamıştım ama geçiştirmek en iyisiydi. Aslında ona çok şey sormak istiyordum ama yapmak gelmiyordu içimden belki de yapamıyordum. Titreyen nefesimi sessizce soludum. Ara sıra bana bakıp uzun uzun çekmiyordu bakışlarını. O da konuşmak istiyordu anlaşılan. İlk söze kim girecekti bilmeden bekledim, biraz da o girsin söze istiyordum.

"Şaşırdınız değil mi?" Dayanamadım. Gülümsedi, konuşmam onu sevindirmiş gibiydi.

"Şaşırılacak bir durum mu vardı ortada?" Kaşlarımı aralayarak baktım yüzüne. Menemenin altını kapatıp bana döndü.

"O gece küçük düşmeme rağmen şaşırmanız normal." Yanıma yaklaştı. Şefkatle kolumu sıvazlayınca bedenim biraz olsun rahatladı. Konuştukça açılıyordum sanki.

"Peki, şimdi olsa yapar mıydın?" Yapmazdım, bunun ne kadar aptalca ve yanlış bir şey olduğunu biliyordum. Başımı iki yana salladım.

"Peygamberin; ya Rabbi, bilmiyorlardı bilseler yapmazlardı, duasına mazhar olan insanların arasından çıkan biz ümmeti affeden Allah'ın yanında bizim kızgınlığımızın haddi mi olur? O günkü Aymira bana kızgındı, şimdi ki Aymira kızgın mı?" Yüreğimin kıyısında köşesinde oluşan ılık meltem bütün korkularımı yok etti.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin