XX - BEKLENMEYEN MEKTUP

799 65 1
                                    

Beklenmedik anda gelen sözler hayatımın her anına farklı duyguları sokuyordu. Sığamadığım yer beni daha fazla boğuyordu. Geçmişte bıraktığım o kadar büyük hisler vardı ki o hisler şimdi beni tekrar büyük bir imtihanın içine soktu. 'Evlenelim" dediği kişi benken istemediği kişide bendim. Ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordum. Belki de kırgınlığım anlamam konusunda beni geride bırakıyordu.

Hamza; karanlığa daldığım yerde beni bazen dibe çeken, bazen de gözlerimi kamaştıracak bir aydınlığa sahip olan adamdı. Ona bakarken gözlerim kamaşıyordu ama bir sözü beni perme perişan edecek kadar acımasızcaydı. Yine de onu o yapan bir güzelliği vardı. Yamacına sığındığımda kalbimi dinginleştiren, gözlerine daldığımda yüreğimi durgunlaştıran o hissin tahtındaydı. Ona ulaşmak zordu. Zor olanı aşıp sevmek mümkünatı olmayan bir girdaptı.

Düşüncelerimin girdabından çıkarak camdan süzülen yağmur damlasını parmağımla takip ettim. İçeriye giren Ruman'ı çok sonradan fark etmem gerçekten beni büyük bir dalgınlığın içine sokmuştu. Beraber oturduğumuz yatağa bağdaş kurup karşılıklı kahvelerimizi içiyorduk. Ruman, bana çok şey sormak istiyordu ama yapamıyordu.

"Bak bakalım beğenecek misin?" Önüme koyduğu hediye paketini beklemiyordum.

"Ne bu?"

"Küçük bir hediye, içimden geldi." Şaşırmam normal miydi? Normaldi bence, çünkü uzun zamandır kimseden hediye almamıştım. Paketi açmamla gülüşüm çoğaldı.

"Teşekkür ederim, çok güzel." Şalı alıp dizlerimin üstüne koyarken Ruman, tekrar o derin bakışlarını iletti yüzüme. İkimizde neyin ne olduğunu bildiğimizden çok da saklama gereği duymadan, "Sen olsan ne yapardın?" diye sordum. Sesim, o kadar hissizdi ki kendime aynada bakmamıştım bile. Nefesim düzensizdi. Önceden bu teklifi etmiş olsa kabul etmemem için bir neden yoktu ama şimdi birçok neden söz konusuydu. Kabul etmeyecektim, Hamza ile evlenmek istemiyordum artık.

"Önce karşımdaki kişiyi dinlerdim."

"Bu gerçekçi bir cevap değil Ruman. Yapamazdın, dinlemezdin." Dizimin üstünde duran elim avuçları arasında yerini aldı. Her ne derse desin o kendi duygularıyla hareket ediyordu, ne yaşadığımızı bilmiyordu bile.

"Onu dinle Aymira, inan bana anlatacağı çok şey var." Başımı kaldırıp nefesimi soludum. Benim sabrım kalmamıştı artık, ona inancım kalmamıştı. Bir cevap vermeyeceğimi bildiğinden yataktan kalktı. Elimdeki boş kupayı alıp, "Hadi biraz hava alalım, sana da iyi gelir," demesiyle onu onayladım. Beni anlaması en azından rahatlattı.

Üzerimizi giyinip evden çıkmamız çok uzun sürmedi. Bindiğimiz dolmuş, yürüdüğümüz yol ve yaptığımız alışveriş sonrası girdiğimiz alışveriş merkezindeki yemek yeme yerlerine ilerledik.

"Eee anlatsana. Hiç konuşamadık o konuyu da, nasıl geçti bir yılın, neler yaptınız Maşita ile?" Bir yılım... Ne güzel zamanlardı oysaki. Benim evim olmuştu orası, İstanbul'dan daha iyi gelmişti.

"Valla Maşita'yı bu kadar geç tanıdığım için pişmanım." Ruman da Maşita'yı çok sevecek ki, "Çok nahif bir kadın, ben bile bu kadar çok ayrı kaldığımız için özlüyorum onu," demesi benim bile şimdiden özlediğim gerçeğini ortaya koyuyordu. Ankara bana çok iyi gelmişti, bu da Maşita sayesindeydi.

"Bana çok yardımcı oldu sağ olsun, burada olsaydı ziyaretine giderdik."

"Öyle."

Ruman'ı acil işten çağırdıklarında ben de bir süre öyle dolanıp ardından camiye girmiştim. Namazımı burada kılmış ardından Meryem'in yanına gitmiştim. Meryem'le bugün kurs dışında bir şeyler yapmaya karar verdik. Hazırlanması çok uzun sürmedi. Bugün uzun zamandır böyle dışarıda vakit geçirmediğimi varsayarsak epey iyi gelmişti.

GECENİN NEZDİNDEKİ AY Where stories live. Discover now