65. BÖLÜM | FİNAL ♧ MUTLULUK

Start from the beginning
                                    

Henüz bugünün sonrasını hayal edememişken içinde bulunduğum barakanın kapısının aniden açılmasıyla yummuş olduğum gözlerimi açtım ve gelenin kim olduğuna baktım. Beste, dikkatli bir şekilde elinde tuttuğu çiçek buketiyle bana doğru yaklaşırken “Çok güzeller,” diye mırıldandı. Buketimi önümdeki masanın üzerine bıraktı. “Buketi az önce getirdiler. Yapay çiçeğin Nurgül teyzede.”

Başımı salladım. Konuştuğumda sesim tahmin ettiğim gibi titrek çıkmıştı. “Çok heyecanlıyım. Sanırım bayılacağım.”

“Aman ha!” diye bağırdı Beste. Aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi tamamen yok etti ve elini çıplak omzuma koydu. “Sakın bayılayım falan deme. Her şey mahvolur. Saçın, makyajın, gelinliğin, düğünün… Her şey.”

“İnan bana çok yardımcı oluyorsun Beste!”

“Biliyorum, tatlım. En yakın arkadaşlar bugünler içindir.”

Gözlerimi devirdim ve önümdeki aynadan kendime baktım. Hazırdım. Saçım, makyajım tamamlanmıştı. Gelinliğim üzerimdeydi ve Aras’ın beni bunun içinde görmesi için sabırsızlanıyordum. Ama aynı zamanda da aşırı derecede heyecan yaparak bayılma oranımı arttırıyordum.

Barakanın kapısı yeniden açıldığında bu sefer içeriye Ceren ve Savaş girdi. Derin bir nefes alıp oturduğum yerden gelinliğimin eteğini toplayarak ayağa kalktım ve bana doğru ilerleyen Savaş’a yanaştım. Gözleriyle beni baştan aşağı süzerken dudaklarında bir gülümseme şekillendi ve sonrasında beni kollarının arasına alıp sardı. “Çok güzel görünüyorsun zeki,” diye mırıldandı.

“Teşekkür ederim,” dedim. Sesim hala titrekti.

“Heyecandan bayılacakmış gibi görünüyorsun,” dedi Ceren. Savaş’ın kollarının arasından çıktım ve ona baktım. Başımı dediğini onaylarmışçasına aşağı yukarı salladım. “Bu dediğin her an gerçekleşebilir,” diye fısıldadım.

“Ay, sakın öyle bir şey olmasın. Yoksa saçın başın…”

“Makyajım, düğünüm, her şey mahvolur! Evet, onu anladım ama gelinde siz benim yerimde olun bakalım. O zaman bu kadar kolay olmadığını anlarsınız.”

Savaş gülümserken Ceren’in yanına gitti ve elini beline sarıp onu kendine çekti. Ardından ona bakarak “Ceren’in senin yerinde olmasına da fazla bir şey kalmadı,” diye mırıldandı. Bunun hemen sonrasında karnına Ceren’den gelen sert bir dirsek darbesi yedi.

Ceren gözlerini devirerek “Öyle bir şey yok,” dedi.

“Neden olmasın ki?” diye sordu Savaş. Ardından Beste’ye baktı. “Beste ve Enis’te barışmışken dördümüz çifte düğün yaparız. Olmaz mı?”

“Sen bizi niye karıştırıyorsun işin içine? Belki biz evlenmek istemiyoruz! Allah Allah,” diye mırıldandı Beste. Sonra bize sırtını döndü. Gülümsediğini onu göremesem de biliyordum. Hatta şimdi çoktan Enis’le evleneceğini hayal etmeye başlamış bile olabilirdi. Dün, ikisinin ansızın barışması tıpkı Aras’ın dediği gibi olmuştu. Bizim herhangi bir şey yapmamıza gerek kalmadan aşk onları yeniden bir araya getirmişti.

“Ya oğlum dursana!”

Barakanın dışından gelen Enis’in sesini işitmemizle hepimizin gözleri ahşap kapıya çevrildi. Beste “Ne oluyor?” diye mırıldanırken adımlarını kapıya doğru yöneltti ve kapıyı yavaşça açtı. Açar açmaz ise “Aras!” diye bağırdı. Aniden elim ayağıma dolandı, kalbim daha bir hızla atmaya başladı.

“Tutturdu Azra’yı görecekmiş,” dedi Enis. “Tutamadım valla!”

Beste’nin başını iki yana salladığını gördüm. “Olmaz,” dedi. Başını kapının arasından uzatmıştı. “Henüz onu göremezsin tamam mı? Hem düğünden önce gelini görmek uğursuzluk getirir derler.”

Affet BeniWhere stories live. Discover now