ŞEHVET ATEŞİ

3.1K 303 105
                                    

"Hayır, maktülün otopsisiyle bizzat kendim ilgilenmek istiyorum."

Arkası dönük Kamber, umursamaz bir tavırla iki kadehe yıllanmış kırmızı şaraptan doldurdu.

Şöminenin önündeki koltuklara ilerlerken, elindeki kadehlerden birini Kuzey'e verdi.

Şöminenin önündeki koltuklara ilerlerken, elindeki kadehlerden birini Kuzey'e verdi

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.

Oturduğu siyah deri koltukta bacak bacak üstüne atarken sordu,

"Dediğim gibi sayın Dora, bu etik bir davranış olmaz, bunun için size onay vermem kesinlikle sakıncalı."

"Anlamıyorsunuz! Katil evime kadar girip salonumun orta yerine bir ceset bırakıyor.
Amacı ne bilmiyorum ancak korkak bir zavallı gibi bir köşeye çekilmek istemiyorum."

Şarabından bir yudum alan Başsavcı Kamber, gözlerini yumup güzel tadın zevkine vardı.

Islak ve pembe dudakları aralanırken hafif bir alay kokan ancak ciddi üslubu ile sordu,

"Gerçekten korkmadığınız için mi işin içinde olmak istiyorsunuz, yoksa kanıtlamak istediğiniz bir şey mi var?"

"Tabii ki hayır, bunu da nereden çıkardınız?"

Derince yutkundu Kuzey.

"Belki de katile karşı bir rekabet halindesinizdir."

"Yok daha neler! Belkide siz her şeyi bildiğinizi düşünüyorsunuzdur?"

"Olabilir pektabii."
Köşeye sıkıştırıldığını hissediyordu.

Üzerinde psikolojik hakimiyet falan mı kurmaya çalışıyordu?

Sakinleşmek adına derin bir nefes aldı ve konuyu değiştirdi Kuzey.

"Eviniz... Gerçekten güzel ancak bir devlet savcısına göre fazla maliyetli değil mi?"

Kafasını küçük bir hareketle salladı,
"Öyle."

Kuzey savcının devam etmesini bekledi ancak karşısındaki adam herhangi bir açıklamada bulunmamıştı.

Gergin ortam ile beraber sinirleri iyiden iyiye laçkalaşmış Kuzey, iki koca yudumda kadehindeki kırmızı şarabı mideye indirmişti.

"Sanırım ciddi anlamda sert bir şeylere ihtiyacım var."

"Şarap dışındaki içkiler ile pek aram yoktur. Ben sizlerin aksine sarhoş olmak için değil damağıma dağılan tadın zevkine varmak için içerim."

Kamber'in aksine kendini iyice salmış, çakırkeyif Kuzey alayla konuştu,

"Ben viski'yi, zengin içkisi sanırdım."

Dudakları muzipçe iki yana kıvrıldı, sakin gözleri karşısındaki adamın üzerinde memnuniniyetle gezinirken.

Manzarasını sevmişti Kamber.

Kendi kadehini ortadaki ahşap masaya koyarken Kuzey'in boşalmış kadehini tekrar doldurmuştu.

Yarım saat sonra ayaklanarak, baygın bakışlarıyla çatırdayan odunlar arasında, durmaksızın dansını sürdüren alevlerin yükselip alçaldığı, şömineyi izleyen Kuzey'e yöneldi.

Tüm sarhoşluğuna rağmen büründüğü sessizliği bozmamaya kararlı adamın elinde gevşekçe tuttuğu ve neredeyse düşmenin eşiğindeki boş kadehi zarif ve ince parmaklar arasından çekip aldı ve masaya koydu Kamber.

İri mavi gözleri alevlerin turuncu ışığı altında iyice kusursuzlaşan adamın yüzünü seyre daldı.

İşaret ve baş parmakları ile beraber, genç adamın çenesinden tutarak kendine çevirdi.

Çenesi üzerindeki baş parmağı yukarı tırmanarak ıslanıp, kızarmış dolgun dudağın üzerinde gezindi.

Yüzüne iyice yaklaştığı adamın dudaklarına bir dil darbesi attı.

Öpmüyor, yalnızca dışarı çıkardığı diliyle, küçük bir çocuğun dondurma yerkenki duyduğu zevk ve heyecan ile dudakları yalamayı sürdürdü.

Geri çekilirken boğuklaşmış sesiyle fısıldadı,

"Ağzını aç."

Olan bitenden bihaber Kuzey, ağzını aralarken keşfini sürdürdü Kamber.

Açıktaki güzel kokulu, ince uzun boyun...

İnip kalkan hafif kaslı göğüs ve koyu bir halkanın çevrelediği, Kamber'in dudaklarının işkencesi sonucu kızarıp kabarmış meme uçları.

Muhtemelen ergenlil yıllarından kalma, kuş dövmeli ve ince bir şerit halindeki seyrek tüylü göbek...

Geri çekilirken, gözleri halen büyük bir iştahla, göbek deliğindeki piercing'de dolaşıyordu.

Kuzey'in üzerindeki tişörtü düzelterek kucağına aldı ve önceden hazırladığı misafir odasına götürdü.

Yumuşak ve çift kişilik yatağın üzerine bıraktığı genç adama bir süre daha baktı.

Güzel olan her şeyi seviyordu ve sadece onun yanında, ona ait olsun istiyordu.

Kuzey bilmese bile bu hastalıklı düşüncenin sahibi onu kendine ait kılmıştı.

Burnunu boynuna yaklaştırıp büyüleyici kokuyu soludu.

Geri çekilmeden önce Kuzey'in ademelmasına bir öpücük kondurdu ve kulağına şunları fısıldadı,

"Tatlı rüyalar, igne luxuriae*."

*İgne luxuriae; şehvet ateşi/şehvetin ateşi.


Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen...

Bölümü dün atacaktım ancak içime sinmediğinden ötürü biraz düzenleme yapmak istedim.

Sabah da telefonumu kaybedince gün içinde hiç bir şey yapamadım.

Neyse umarım beğenmişsinizdir, kafanız karışmış olabilir ancak ileriki bölümlerde her şey anlam kazanacak.

Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın...
<3











TABİP (BXB)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang