5.3

299 17 0
                                    

1 hafta geçmişti ama ben hala eve gitmeyi reddediyordum. Kolum ve ayağım iyileşiyordu. Poyrazın da durumu bayağı toparlıyordu. Ne zaman yanına gitsem ve özür dilesem papağan gibi aynı şeyi tekrarlıyordu. "Senin yüzünden değil, senin için."

Kardeşlerim de eve gitmişti. Annem ve babamı zor ikna etmiştim. Ama hergün uğruyorlardı.

Geçen süre zarfında polisler de ifademizi almıştı. Kamyon şoförü bir miktar para ödeyerek konuyu kapattı. Paraya ihtiyacımız yoktu ama ikimiz de bu olayın daha fazla uzamasını istemiyorduk.

Taksiciyi tamamen unutmuştum ama geçen yanına uğradım. Onun da birçok kırık bölgesi vardı ayrıca açık yaraları da vardı ama o da biz gibi iyileşmeyi bekliyordu yani hayati bir durumu yoktu.

Yavaş yavaş, koltuk değnekleri ile yürüyebiliyordum. Tekerlekli sandalyeye ihtiyacım kalmamıştı.

Yatağımdan kalktım ve odadan çıktım. Dışarı çıkıp hava almak istiyordum. Açıkçası acıkmıştım da.

Her hastane hastanedir. Özel de olsa devlet hastanesi de olsa ve her hastanenin yemeği kötüdür. Ya da evde yediğin ekmekle aynı ekmek olsa bile burada yediğin zaman tadı saman gibi gelir insana. Bu yüzden hastane kantininde tost yiyecektim.

Asansöre bindim ve zemin kata indim. Yaval yavaş bahçeye çıktım. Tam kantine doğru yöneliyordum ki kapıdan gelen 'Süper Üçlü' yü gördüm. Evet süper üçlü İz, Ceyhun ve Toprak. Barış sağlandığından beri hiç ayrı gezdiklerini görmedim.

Toprak el salladı. Ceyhun da elindeki poşeti. Ne vardı o poşette? Poşetin üzerindeki yazıyı okumaya çalıştım. Usta Döner döner mi? Tekrar tekrar o anlar geldi gözümün önüne. Poyraz'ın "Geç mi? Nereye mi? Sahile işte, sabahları daha güzel oluyor dönerlerin tadı. Sence de öyle değil mi?" deyişi geldi.

Lanet olası göz kanalıma ek takviye mi yapıyorlardı? Direkt onlara sırtımı döndüm ve hastaneye geri girdim. Onların bir suçu yoktu biliyordum, döneri çok sevdiğimi bildikleri için aldıklarını da biliyordum ama nedense hala kazanın etkisinden kurtulamamıştım.

Kamyonun bize yaklaşışı, birden her şeyin ağır çekimde parçalanışı. Ve en unutamadığım sahne olan Poyraz'ın çarpışma anında tavana çakılması...

İçeri girer girmez bir duvara yaslandım. Gözlerimi kapatıyordum. Kulaklarımı kapatıyordum. Çarpışma görüntüsü ve o çarpışma sesi gitmiyordu aklımdan. Kafamı iki yana sallıyordum. "Unut! Unut! Unut!"

"Balım! İyi misin?"

İz'in sesiydi bu. Gelmişlerdi. Kaldırdım kafamı. Sonra da hızla ayağa kalktım. Biraz ayağımı ağrıtmıştım ama belli etmedim. Sol elimle kıyafetimi düzelttim. "İyiyim tabii ki. Bakın kolumla bacağım da düzelmek üzere. Gayet iyiyim. Mükemmelim. Harikayım ya!"

Sahte mutluluğuma hiçbiri inanmış gibi durmuyordu. Ceyhun işaret parmağını gözüme sokarcasına uzattığında bir irkildim. "Ağladın mı sen?"

"Ağlamadığı bir anı var sanki."

Toprak'a döndü bakışlarım. Eliyle ağzına fermuar çekti. Pek üzerime gelmediler sonra. Bizim kata çıktık ve Poyraz'ın odasına girdik. Bizi görünce çok mutlu oldu. O mutlu oldukça ben daha hızlı iyileşiyordum sanki. Ağrı sızı kalmamıştı hiçbir yerimde.

"Evveeettt, dönerler Toprak'tan."

Ceyhun'un dediğiyle gözlerim Poyraz'ınkiler ile buluştu. O da benimle aynı şeyi hatırlamış olsa gerekti. Buruk ifafesini değiştirdi, yine güldü ve söze başladı.

"Döneeer, çok severim be! İyi ki aldınız ama benim eller çalışmadığına göre kim yedirecek bana?"

Ceyhun "Sevgilin." deyince Poyraz yine ciddileşti. "Hayır Ceyhun sen yedir."

"Delinin zorunda bak, koskoca sevgilin dururken niye ben?"

İz, Ceyhun'un kolunu dürtüp gözleriyle benim kolumu işaret etti. Poyraz söze getirmemişti ama benim de kolum yaralı olduğu için sağlıklı birinin yedirmesini söylemişti.

"Ceyhuuun," dedi dudağını bükerek, Poyraz. "Ama ben senin yedirmeni istiyorum." iki göz kırpış.

"Hay Allah'ım ben ne günah işledim?" diye mızmızlanarak bir kendi dönerini yedi bir Poyraz'a yedirdi. Bu hallerine gülmemek imkansızdı, ki biz de kahkahalarla yerlere yattık(!)

Arada bir çok gülünce Poyrazın kırıkları ağrıdı ama mutlu olduğu için kafaya takmadı. Biliyorum, alışkın zaten..

Bal'ım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now