4.0

476 32 3
                                    

Sinirle sıramdan kalktım ve bir hızla montumu askıdan alıp sınıftan dışarıya attım kendimi. Çünkü çok kötü hissediyordum. Gitmeliydim.

Nereye gideceğimi bilmeden koridorlarda öylece yürüyor merdivenlerden iniyordum. Başta denize gitmeyi düşündüm ama ayaklarım nere götürürse oraya gidiyordum. Zifiri olmasa da birden görüş açımı kesecek karanlığa girdiğimde boşluğa düştüm ama gözüm karanlığa alıştığında -1'de, konferans salonunun olduğu yerde olduğumu anladım.

Hiç düşünmeden kapıyı açtım ve konferans salonuna girdim. Işığı açmaya gerek duymadan ezbere yürüdüm. Siyahla kaplı pencerelerin altında ufak ışık vuran yere oturdum. İstemsizce gözümden yaşlar akmaya başladı. Bu yaşların bir su seline dönüşmesi tabii ki kısa sürmedi.

Poyraz,

"Balım sınıfta mı?"

"Az önce montunu alıp çıktı."

"Deme ya?"

"Sen ne yapacaksın Balım'ı?"

"Bir şey sormam gerekiyordu da. Neyse İz teşekkür ederim. Görüşürüz."

Hızlı adımlarla merdivenlere kadar koşup merdivenleri 5'erli atlayıp okulun bahçesine çıktım. Montumu almadığıma pişman olmam kısa sürmedi ama önceliğim Balım'ı bulmaktı. Hava o kadar soğuk ki Allah bilir ne kadar üşüyordur?

"Faruk abi Balım geçti mi buradan? Okul dışına çıktı mı?"

Faruk abi okulun kapısında duran 2 güvenlik görevlisinden 1 tanesiydi. Diğer görevliye göre okuldaki öğrencileri daha çok tanırdı. Hele büyük sınıfları. Ayrıca çok cana yakındı. Yanına giden her yaştan insanla anlaşabilen güler yüzlü, sevecen bir ağabeydi. Sıkıntımız olsa onun yanına giderdik, genellikle erkekler olarak. Mesela benim arkadaşlarımla aram bozulduğunda ilk ağladığım zaman o vardı yanımda beni teselli etmişti. Tabii bebek gibi her bişey olduğunda da yanına gidemezdim ya. Ama çok yakındık. Bu yüzden ona sormak en mantıklı olandı.

"Yok geçmedi yakın zamanda. Geçse görürdüm Bir sıkıntı mı var Poyraz?"

Gülümsedim.

"Anlatıcam en yakın zamanda."

Az uz birşeler çakmış olacak ki ordan uzaklaşırken arkamdan "Ah kerata!" diye bağırdı.

Bu sefer onu buralarda aryacaktım. Çünkü Faruk abinin de dediği gibi geçse görürdü. Görevini hakkıyla yapan biriydi.

Önce bahçenin her köşesini aradım. Öğle arasında olmamız işe yaradı, uzun zamanım vardı. Bahçenin her yerini aramama rağmen hiçbir yerde yoktu.

Ardından spor salonuna gittim. Orada da maç vardı bu yüzden buraya gelmemiş olabileceğini düşündüm. Diğer binaya, kütüphaneye, geçtim. Çok kalabalıktı ama ben yine de her aralığa baktım ve baktım... Ama hiçbir yerde yoktu.

Okulun içine girdim. En üst kata çıktım. Mescide baktım ilk. Çünkü namaz kılan çok kişi yok bizim okulda ve ezan daha okunmamıştı. Orada yalnız kalmak istemiş olabilirdi. Ama yoktu. Ardından pek tercih ettiğim bir fikir olmasa da kızlar tuvaletine bakmak istedim. Tam kapısına kadar gittim ki saçmalığın daniskası olduğu kafama dank etti.

Hemen Balım'ın sınıfına gidip İz'den rica ettim. Biraz kem küm yapsa da allah razı olsun kontrol etti tuvaleti. Sonra da yüzüme öldürücü bir bakış atıp "YOK!" dedi. Teşekkür edip merdivenlere koştum.

"Eğer bulursan bana da haber ver biraz canı sıkkındı. Morali bozuk olduğunda ona pek yakın olamam, kimse olamaz gerçi. Neyse bulursan haber ver."

"Peki."

Değişik bir arladaşlıkları vardı. Sen arkadaşlıktan ne anlarsın, salak!

En alt kata indim. -1'e. Karanlıkta zor da olsa labaratuvarın kapısını açtım. O sırada bir hıçkırık sesi. Balım...

Laboratuvarın kapısını hızla kapattığımda ses koridorda yankılandı. Konferans salonunun kapısını açtığımda ilk hiçbir şey göremedim. İnci kokusu, o burada. Ama gözümü biraz etrafta gezdirdiğimde karanlığa alışıp hafif ışık vuran yerin altındaki ağlayan kızı gördüm.

"Balım.."

Sesim boş salonda yankılamdığında beni duymuş olacak ki kafasını bana çevirdi. Hızlı adımlarla 7 adımda aramızdaki boşluğu doldurdum. Yanına gittiğimde hemen diz çöktüm yanına.

"Benimle,"

"Neden geldin? Sevgilin olmayan ve olmayacak bir kızı öptüğün ve ona sevdiğini söylediğin için özür dilemeye mi?"

"Hayır. Sadece sevgilin olabilmek için geldim."

"Ne?"

"Benimle delilikler yapıp kolunu örümceklere ısırttırmaya, arılara sokturmaya, yerin tozunu havadan indirmemeye yemin etmeye var mısın?"

"Ne?"

"Romantikken kabul etsen ya şunu. Benimle çıkar mısın diyorum işte kısaca?"

"Biz bu yüden mi sevgili olamamıştık. Tam bir salaksın."

Bunları söylerken elinin tersiyle gözlerini siliyordu, bir yandan da gülüyordu. O kadar tatlıydı ki o haliyle onu izlemeye dalmışım. İki elini yanaklarıma koyup beni kendine doğru çekip öptüğünde kendime geldim. Tam karşılık verecekken geri çekildi.

Alnını alnıma yaslayıp "Ama artık benim salağımsın." deyiverdi. Peki benim cevabım ne mi oldu? "Hevesimi kursağımda bıraktın. Tam karşılık verecektim."

Ne mi oldu sonra? Birden yanaklarını tuttum ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Daha bu ana yeni başlamıştık ki rüya kabusa dönüştü. BİZİ. BU HALDE. TAM. 6 HOCA. KONFERAS SALONUNA GİRİP. BASTI. Ne yaptığımızı yapacağımızı şaşırıp yüzlerimizi göstermemeye çalışarak ordan uzaklaştık.

Hocalarında birden neye uğradıklarını şaşırdıkları belliydi. Ama "gençler işte." deyip çok da takmadılar. Yani böyle dediklerini duyduktan sonra bizim temennimiz o yönde.

"Basıldık!"

Durduğumuzda ikimiz de aynı şeyi söylemiştik ve birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık. Sustuğumuzda yüzüne baktım.

"Sanırım artık sana sevgili şeysileri söyleyebilirim."

Anlamamazlıktan geldi. "Hmm, öyle mi? Ne gibi seysiler?" kendini gülmemek için zor tuttuğu belliydi.

"Aşkım? Yok be bu çok saçma. Hiç sevmem canımlı cicimli şeyleri. Bebeğim?" bunu der demez kusma işareti yaptım.

"Buldum." diye birden hiddetlenince dalga geçer gibi bakarak "Neymiş o bal'ım?" dedi.

"Bal'ım."

"Efendim?"

"Hayır sana çağırmıyorum. Adın Balım biliyorum ama ben sana o adınmış gibi seslenmek değil bal-ım benim bal ım. Hem öyle vıcık vıcık olmaz. İnsanlar da anlamaz."

"İnsanlar.."

"Harbi, söylemeyi düşünüyor muyuz kimseye"

"Sanırım babamla konuşmalıyım."

---




Bal'ım [TAMAMLANDI] Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz