4.8

385 22 0
                                    

"A şey biz, role çok kaptırdık galiba kendimizi."

"Böyle rol mü olur Balım? Az önce siz ÖPÜŞTÜNÜZ!"

"Ceyhun bağırmayı keser misin?"

"Bence söyleyelim."

Ben Ceyhun'u susturmaya çalışırken Poyraz durmadan kulağıma 'Bence söyleyelim.' diyordu.

"Balım Ceyhun haklı. Az önce siz çok yanlış bişey yaptınız."

"İz. Lütfen bir durun. Yoksa size hiçbir şey söylemeden burayı terk edeceğim, edeceğiz."

Yanımda duran Poyraz'ın eline uzandım ve elini tuttum. Onun elini sıkmamla o da benimkini sıktı. En az benim kadar o da utanıyordu, bu belliydi. Çünkü diğer eli yine ensesindeydi.

"Biz kısa bir zamandır çıkıyoruz." Deyip korkuyla kapattığım gözlerimi bağırışlarla geri açtım. Bu bağırışlardan sonra Poyraz elimi daha da çok sıktı.

"Ne?"

Hepsi bir ağızdan aynı şeyi söylemişti, Toprak hariç. Çünkü o biliyordu.

"Toprak sen de birşeyler söylesene sıkıştık burada."

Poyraz da Toprak'ı alttan alttan dürtüyordu.

Derken yukarıdan Öykü geldi. "Sen nere gitmiştin Öykü?" Benim soruma gülerek yanıt verdi. "Sonunu tahmin edip bu manzarayı görmemek için kaçtım diyelim."

"Ha Öykü hanım sen de biliyordun yani?"

"Ceyhun abi aileleri bile yeni öğrendi. Size söylemek için vakte ihtiyaçları vardı."

"Bir de savunuyorsun. Bunu bize söylemeleri gerekirdi. Haksız mıyım Topra- sen de biliyordun değil mi?"

"Ben şey ııı yani İz, ne bilim işte?"

"Balım bunu bana söylemen gerekirdi."

İz hiçbir isyanında haksız değildi, şimdiki gibi. Keşke başta ona söyleseydim. Onun kötülük yapmayacağını biliyordum ama işte o yine de Ceyhun'larla birlikte gezerdi hep.

"Açık konuşayım ister misiniz?"

Hepsi sorduğum soruya merakla tamam dedi. Hep beraber yere oturduk. Ben başladım, Poyraz'ın eli elimde, beni motive ediyordu.

"Size söylememe sebebim sizdiniz. Siz kötüydünüz. Herkese kötülük yapıyordunuz ve en büyük düşmanınız Poyraz'dı. Eğer Poyraz'ı sevdiğini söyleseydim, Poyraz'a kurduğunuz pusudan haberim olmazdı çünkü bana söylemezdiniz ve şu an tekrar kemikleri kırık olabilirdi."

Düşüncesi bile canımı yakıyordu. Gözyaşlarım acılarıma eşlik ediyordu. Ama susmadım, devam ettim.

"İz, sen onlarla geziyordun. Onların yaptığı şeylere yardım etmesen de bir şey söylemeden izliyordun. Eğer sana söylersem onlara söylersin diye düşündüm. Beni anlayın işte korktum. Ve siz, eğer yaptıklarınızdan pişman olmasaydınız şu an benim yüzümü bile göremezdiniz."

Salak gibi hala ağlıyordum. Dayanamayan Poyraz önce gözyaşlarını sildi sonra da beni kolları arasına aldı. "Ben iyiyim Balım. Bak, senin sayende. Ağlama gözünü seveyim. Millet ben Balım'ı dışarı çıkarıyorum hava alıp geliriz. İsterseniz sizin sınıfta buluşalım. Yani Tufan ve Gizem; Balımların sınıfında."

"Olur."

Kimse birşey diyemememişti. Çünkü haklıydım. Onlar da suçlarını bildikleri için birşey diyemediler.

---

"Aaa! Bi susar mısın Toprak?"

"Söyle ona o kadar yakın davranmasın."

"O benim sevgilim ama."

"Bari benim önümde yapmasın. Abi damarın tutuyor."

Sınıfta biraz zaman geçirdikten sonra kantine inmiştik birşeyler atıştırmak için. Ama Toprak sürekli kulağıma öpüşme olayı ile ilgili homurdanıyordu.

"Bir sus artık Allah için, ne diyorsun kıza bilmiyorum ama içini şişirdiğin belli."

"İz sen bir durur musun?"

"Hayır durmam. Ya Toprak, sen şu birkaç haftada çok mu açıldın ne? Baya sosyal biri oldun."

"Balım'ın hepimizin hayatında değiştirdiği bir takım şeyler vardır. Mesela beni asosyalliğimden kurtardı. Poyraz'ı korku-"

Poyrazın öksürüğüyle sustu.

"Yani Poyraz kimseye aşık değildi ve şu an benim kardeşimi seviyor."

Gözlerini Poyraz'a belertti. Ona karşın Poyraz gayet mutlu bakıyordu. Neden? Gerçekten sebebini merak etmiştim.

"Sana nasıl baktığına bak, sen nasıl gülebiliyorsun?"

"Aşktan."

Herkes gülmeye başladı. Onlar Poyraz'ın espri yaptığını, Toprağa karşı "aşktan" dediğini düşünüyorlardı ama ben bana dediğini bildiğim için gülümsüyordum. Nereden bu özgüven demeyin, o an bana bakışlarını görseniz... O bakışlar her şeyi açıklıyordu.

"Son ders zilimiz de çaldığına göre..."

"Çıkışta bir yerlere gidelim mi?"

Herkes Poyraz'ın sorusuna sevinirken Toprak susuyordu. Sebebini biliyordum. Ailesi izin vermezdi. O üzülmesin diye kimse anlamadan konuyu dağıttım.

"Canım belki başka zaman bu gün olmaz."

"Sen bilirsin bal'ım."

---

"Ceyhun bisikletimi ver! Ya o benim bisikletim ve daha yeni aldım, hey ver şunu!"

"Yakalarsan alırsın."

"Ceyhun üçe kadar sayıyorum vermezsen seni boğarım. Biiiiiiiir! Ya verseneeee! İkiiiiiiii! Yemin ederim sinirleniyorum bak! İki buçuuukk! Lan salak gel buraya! Ve üç!"

İz birden bisikleti süren Ceyhun'a doğru koşmaya başladı ve yetişti. İki kolunu boynun doladı ve sıkıyomuş gibi yaptı.

İnsanların bize bakıp "ne yaşıyor bunlar?" Diye sorma ihtimalleri yoktu çünkü şu an etrafımızda kimsecikler yoktu. Biz böyle grup olarak insanların çok olduğu yerlerde dolaşmayı sevmeyiz zaten. Çünkü mallıklarımızı görmesinler isteriz.

İz ve Ceyhun aynı anda yere düştüler. İz sırtının üzerine Ceyhun, İz'in üzerine. Sonra İz nasıl yaptıysa Ceyhun'u itti ve pozisyonun tam tersilerdi artık. İz Ceyhun'a yaklaştı yaklaştı ve yaklaştı. Aralarında çok az mesafe kalmıştı.

"Bir daha ben izin vermeden benim olanlara dokunursan ne yaparım bilmiyorum!"

Sonra da kalktı ve bisikletine binip bizim yanımıza döndü. Gerçekten çok sinirliydi. Ceyhun ise afallamıştı.

İz, Gizem ve Tufan yarı yolda bizden ayrıldılar çünkü evleri ters yönde kalıyordu. Biraz ilerledikten sonra Toprak ve Ceyhunda aynı şekilde.

Uzun bir günün ardından artık eve gelmiştik nihayet. Ben hemen odama çekildim, Öykü ne yaptı bilmiyorum.

---



Bal'ım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now