gece ile gündüz, senle ben arasında

447 63 32
                                    

"Hey, Yoongi!"

Tam arkamdan yükselen sesle yüzümü istemsiz bir şekilde buruştururken, dolabımı kapatmış ardından nefes nefese kalmış olan kıza dönmüştüm.

"Evet?"

"İkinci dersten sonraki simülasyon testin yerine serbest uçuş yapacakmışsın, Profesör laboratuvar yerine piste gelsin dedi..."

Kaşlarım aldığım haberle anında kalkarken, yüzümde küçük bir gülümseme oluşmuştu.

"Güzel..." diye söylendim kıza doğru hafifçe eğilmeden önce.

"Teşekkürler."

Bana selam vererek uzaklaşmasını izlemiş, saatimdeki bildirimleri kontrol ettikten sonra ise dersliğe doğru ilerlemiştim.

İlk iki dersim birbirinden bağımsız olsa da, arka arkaya işlendiğinde bir bütünlük sağlayan kodlama ve uçuş haritası yorumlama dersleriydi.

Garip bir şekilde, Taehyung'u daha sık görmeye başlamıştım zira neredeyse girdiğim tüm derslerde asistanlık yapıyordu.

"Kim Tae..." diye fısıldadım çizelgedeki isminin üzerine parmaklarımla hafifçe vururken.

"Bana olan borcunu nasıl ödesen acaba?"

Koridora sık aralıklarla yerleştirilmiş kör edici aydınlatmaların ardından, daha rahat bir ortam sunan dersliğe girdiğimde gerilen kaslarımın biraz olsun gevşediğini hissetmiştim.

Rose ile rutin olarak gerçekleştirdiğimiz mesajlaşma seansını, ders başlamadan  atlattığımdan oturup Jungkook'u beklerken sıkılmak yerine, pencereden dışarıyı izlemek istemiştim.

Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken, simülasyon testi raporlarını tam olarak ne zaman Alaska'ya iletmem gerektiği hakkında düşünüyordum.

Bir bakıma, bu hayattan diğerlerinin kurtulması için harcanıyor gibiydim. Daha da önemlisi, kendimi böyle hissetmekten alıkoyamıyordum.

Diğer yandan ise, Kent'e karşı bir bağlayıcılığımın olmayışı beni; yıllardır nefret ettirdikleri bu düzeni bozmak için elimden geleni yapmaya itiyordu.

"Kimleri görüyorum, Acemi pilotumuz kodlama derslerine nihayet lütfedebilmiş..."

Kulaklarıma doluşan Chris'in sesi, düşüncelerimin ortasına düşen bir balyoz etkisi yaratmıştı.

"Sana da günaydın." Diye söylendim tersçe.

Chris'in avrupai suratının yanı sıra, sarı; onu bir kirpi gibi gösteren saçları ve her daim ortasında yer alan büyük sırıtışı onu gözümde iki kat daha itici bir insana çevirmekten başka bir işe yaramıyordu.

"Duyduğuma göre uçuşun varmış ve sen burada öylece oturuyorsun öyle mi? Uçağı düşürüp Kent'e ziyan vermesen bari..."

Kaşlarım alaycı bir şekilde havalanırken, pencereden uzaklaşarak masama doğru ilerlemiştim.

"Burada ziyan olarak değerlendirilecek bir durum varsa, o da senin tükettiğin oksijenden başka bir şey değildir..."

Cümlemin, Chris'in yüzünde yarattığı ifade daha da sinirlerimi bozduğundan ellerim yumruk halini almıştı.

"Zira, Kent'in kesmemek için zor durduğu bir avuç ağacımız onları senin gibiler tüketsin diye üretmiyor, değil mi?"

Chris'in yüzündeki sırıtışın donduğu an, ona karşı kazandığım binlerce zaferin yanına bir tik daha atmış bulunmuştum.

FUTURISTIC -taegi- Where stories live. Discover now