çaresiz düşkünün, aldatan büyüsü

369 54 50
                                    

"Günaydın."

Gözlerim, yakınlaştıkça bana el sallayan Taehyung'u seçtiğinde hafifçe gülümsemeye çalışmıştım.

"Günaydın." Diye mırıldandım yanına ulaştığımda.

Birlikte uyuduğumuz günden beri, ilk karşılaşmamızdı ve ben onun gözlerine bakarken tedirgin olmaktan kendimi alamıyordum.

Zira gözleri, öyle derin ifadelerle bezeli oluyordu ki baştan aşağıya uyuştuğumu hissediyordum.

"Çıkıyor musun?"

Kaşlarıyla elimdeki çantayı işaret etmişti.

Başımı sallayarak hızla onayladım.

"Şu bahsettiğim röportaj işi için Victor'un yanına gideceğim."

Taehyung'un bakışları, anlayışla parıldadığında gözleriyle baştan aşağıya bir kez daha beni süzmüştü.

"Anladım."

Üzerimde, siyah polar bir hırka, botlarım ve bol siyah pantolonum vardı. O ise, benim aksime, incecik bir gömlek, altına ise siyah bir dar paçayla beraber postallarını giymişti.

Son bir haftadır onu sadece birkaç kere gördüğümü düşünürsek; onu uzun uzun incelemem garip değildi.

"Sırtın ne durumda?"

Onu izlemeye dalmış olmalıyım ki, sorusuyla hafifçe irkilmiştim.

"İyi..."

Elimi enseme atarak ensemdeki saçları çekiştiriyorken, bakışları ufaktan gölgelenmişti.

"Söylediklerimin hiçbirini yapmıyorsun değil mi, Gratian?"

Bazen, tam da bu ses tonunu kullandığı zamanlar aramızdaki yaş farkından tutun da, boylarımız arasındaki on santime kadar tüm farkları daha bariz bir şekilde hissediyordum.

"Yapıyorum."

Çenemi dikleştirerek konuşmak, pek de işe yaramıyordu ama yapmaktan da vazgeçmiyordum.

"Neyi yapıyorsun mesela?" Diye mırıldandı. "Alınan tüm krem tüplerini sağlık dolabına dizip kapağını hiç açmıyorsun, bu gibi şeyler mi?"

Vay be.

Bu kadar uzun cümleler değil kurmak, dinlemiyorken bile benimle böyle bir konuşma yapıyor oluşu bir an olsun kendimi önemli hissetmeme neden oluyordu.

"Ah..." diye mırıldandım. "Öğretmenliğin yanında bir de medyumsun demek."

Elini, boşver dermiş gibi sallarken aklına bir şey gelmiş gibi durdu.

"Neredeymiş şu Victor?"

Sesindeki küçümsemeyi iliklerime kadar hissettiğimde, bu aralar onun rekabetçi yanıyla sık karşılaştığımı düşünmüştüm.

"Şurada."

Kolumdaki saati göstererek bilmediğim adresi işaret ettiğimde, siyah tutamların örttüğü biçimli kaşları çatılmıştı.

Bileğimi nazikçe kavrayarak, saati okuyabileceği şekilde çevirdiğinde, dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ben de geleyim o zaman." Diye mırıldandı derinden gelen sesiyle.

"Zaten yapacak bir işim yok, neler olduğunu izlerim."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandığında, elimi kalbime dramatik bir şekilde koymuştum.

"Yine başladın bakıyorum..." diye söylendim. "Şoförcülük mü oynamak istiyor canın?"

Bana gözlerini devirirken, baş parmağıyla orta parmağını birleştirmiş olduğu elini, alnıma doğru uzatmıştı.

FUTURISTIC -taegi- Where stories live. Discover now