EGG!-11. Bölüm: "Yardım"

3.7K 286 40
                                    

 Merhaba canlarım, nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir. Yeni bölüm sonunda geldi ama benim üzüldüğüm bir nokta var, onu sizlerle paylaşmak istedim. Artık eski zamanlara göre yorum ve oy sayısı çok fazla azalma yaşıyor, biliyorum her zaman düzenli aralıklarla bölüm yayınlayamıyorum, sizler çok haklısınız ama azıcık, minnacık da olsa bir artış olsun olur mu? İçinizden ne geliyorsa yazın. Bana da mesaj atmayı unutmayın. Çünkü sizlerle daha yakın olmak istiyorum; sizleri tanımak beni mutlu ediyor. İyi okumalar, seviliyorsunuz... Ha, bu arada bana yazarken dinlemem için şarkılar önerir misiniz? 

Şarkı: Under The Water - The Pretty Reckless (Şarkıyı dinnlerken okuyun, güzel bir şarkıdır.)

  112'yi aradım ve yerimi bildirip yardım istedim.

Sessizlik hiç olmadığı kadar acıtıyorken canımı, damarlarımda kızgın bir kan akışı, sıcaklayıp terlememe neden oluyordu. Bilincimin kapandığını hissediyordum, gözlerimin önünde kocaman bir bulut oluşmuş görmemi ve rahatça düşünmemi engelliyordu; bu bulut parçası  hiç akmasını istemediğim, gözlerimde kat kat oluşmuş göz yaşlarımdı.
  Hayatta istediğimiz bazı hayaller vardı, onlara ulaşmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırdın, çabalardın ama o hayal nedensizce, eline konmuş gibi gerçekleştiğinde; amacının, verdiğin değerin, akıttığın terin hiçbir anlamı kalmazdı.
  Önümde duran hayalim, şimdi nedensizce elime düşmüştü ve ben göz yaşları içindeydim.
  Her hikaye bir gün bitecekti, her yolcu bir gün kaybolacaktı uzun hayat yolunda. Ama Ateş için bu yol daha çok vardı, öylece kendini bırakamazdı.
Kalbini yoklamak için, karşımda duran adamı yüz üstü çevirdim, hali kötü olabilirdi, belki de bu yattığı yerden sağ çıkamayacaktı; emin değildim. Tek bildiğim ona yardım etmek istediğimdi.
  Tozlanmış üstü, göz yaşlarımla yıkanırken, elimi kalbinin olduğu yere koydum; titreyenin sadece kendi elim değil onun kalbinin de olmasını istiyordum. Sessiz iç çekişlerimle  bekledim ve bir tıkırtı... Küçük bir kapı çalışı gibi... Sessizce ikileyen ritimler... Hıçkırıklarım şimdi sevinç nidalarıma dönüşüyordu, siyahlıklar bulanıklaşıp beyazlığa aydınlığa kadar ulaşıyordu. Daha çok emin olmak için işaret parmağımı burnuna götürüp nefes alışverişlerinin çarpmasını istedim. O küçük nefesler çarptığında, o nefesinin her vuruşunda sanki kendi kalbimin bir süreliğine durdurduğunu ve tekrar çalışmaya başladığını, benliğimden ayrıldığımı hissettim. Rahatlama tüm vücudumu sararken bir şeylerin farkına varmak benim için hiç bu kadar çabuk olmamıştı, bir şeyler daha çok dikkatimi de çekti denilebilirdi aslında. Siyah perdelerin ardındaki, geceye saklanan, ıssız sokaklarda kırık dökük bir evin içine saklanmış olan... Bir yüz... Ateş'in yüzü... Tüm o kaza olayında telaş içinde olmaktan bakmaya vaktimin olmadığı, ama görmek için kendi varlığımdan bile vazgeçtiğim yüz...
Ellerimi henüz yeni yeni çıkmaya başlamış sakallarına değerken buldum birden. Ellerime batan sakallar bana birini hatırlatmaktan geri kalmıyordu; küçükken de babamın yanaklarına dokunmak ister ama sakallarından dolayı çekinirdim, sonunda dokunduğumda ellerime batarlardı, bu yüzden babam sakallı kalmak istemez, sürekli yüzü temiz gezmeye çalışırdı.
   Ellerimi yanaklarından çekip burnuna getirdim. Fakat dikkatimi daha çok çeken bir şey vardı; ilk önce kaza sonunda oluşmuş yara zannetmiştim, bir ize benziyordu ama değildi, sağ kaşından başlıyor ve gözünden biraz uzaklıkta elmacık kemiklerinde bitiyordu. İnce bir çizgi gibiydi, önceden yararlanmış ve dikiş atılmaya çalışılmış gibi. Korkutucu muydu?  Küçük bir çocuk için evet. Yüzündeki tozları yavaş yavaş silerken içimden yaraya dokunmak geçiyordu sanki ona dokununca ne olduğunu anlayacakmışım gibi. Fakat dokunmamam gerektiğini de düşünürken soğuk parmaklarım sonunda soğuk teniyle buluştu. Hafif ve sanki kırılacakmış gibi dokunurken aklımdaki soru işaretleri beni rahatsız etmeye başlamıştı. Kim bilir nasıl yaralanmıştı?  Bu iz kim bilir hangi karanlıklardan kalan bir anıydı? Sürekli yüzünü kapaması bu yüzden miydi, küçük ama derin bir yara için? Kulaklarımı dolduran ambulans sesiyle kendime geldiğimde hafif bir rüzgarla birlikte tüm altüst oluşum dağın ardına süzülürken kendime çeki düzen verip ayağa kalktım. Tozlu dizlerimi silkeleyip burnumu çektim, göz yaşlarım ise çoktan kurumuştu. 

Eyvah, Gizli Görev!Where stories live. Discover now