EGG! 29. Bölüm

1.4K 73 31
                                    

Kalbimin içinden geçenleri tam anlamıyla nasıl görebilirdim? Hissettiklerimin ne olduğunu nerden bilebilirdim? İnsanoğlu yaşamadığı duyguları bilebilir miydi? Bilemezdi.

Duygularım beni bir oradan bir buraya sürükleyip duruyordu, o kadar karışık duygular içine giriyordum ki hislerim birbirine karışıyordu. Acı, tatlı, ekşi hepsinin bir arada olduğu bir yemek yiyordum sanki. Böyle bir imkan olabilir miydi? Şu an bulunduğu yerde o kadar karışık duygular içerisindeydim ki arap saçına dönmüştü. Biraz da bilmiyordum. Ne hissettiğimi bilmiyordum. İnsan tatmadığı bilmediği şeyleri tadınca böyle oluyordu demek ki.

Şu an bulunduğum durumu görünce saklanmak istedim, saklanıp kaybolmak. Çünkü Ateş'in nefes alışverişleri tenime değdikçe kendimi daha çok garip hissetmeye başlıyor, bir an önce çıkıp gitmek istiyordum. Bilmiyorum, belki de utancımdandı tüm bu olanlar. Çünkü ilk defa böyle bir şey başıma geliyordu ve ben sanki... Sanki uçurumdan aşağı düşüyor gibi hissederken bir yandan da Ateş'in yanında kendimi o kadar çok güvende hissediyordum ki sanki düşşem bile o uçurumdan beni daima tutacaktı.

İçimde bir yanım derken "Saçmalama, hemen kalk adamın yanından." bir yanımda ısrarla bu şekilde kalmamı söylüyordu. Ah, şimdi ne yapacaktım? En sonunda başına sardığım kollarımı üzerinden çektim. Bu doğru değildi çünkü. Ama bacaklarımın üzerindeki bacakları benim kalkmamı engelliyordu ve ben kımıldamaya başladıkça kolları belimi daha çok sarmaya başlıyor, sert parmak uçlarını belimde hissediyordum. Kafasını daha çok boyun boşluğuma doğru sokuyordu. Kalp atışlarım inanılmaz bir şekilde artarken, vücudumun bütün uzuvları hızla ısınmaya başlıyordu, karnımda garip bir şeyler oturuyordu sanki bir yandan da küçük küçük titremeler geliyordu. Bir anda dün olanlar aklıma geldi. Şu an bulunduğum durum önemli değildi, önemli olan Ateş'in devretmesi gereken hisselerdi. Beynim alarm vermeye başladığı anda içine düştüğüm hayal dünyasından hızla uzaklaşıp var gücümle Ateş'i ittim. Ateş üstümden ellerini bacaklarını çekip mırıldanarak esnedi. Bense bacaklarımdaki uyuşmadan kurtulmaya çalışıyordum. Oynatamayacak düzeyde bacaklarımı hissedemiyordum, sanırım uzun süre bu halde kalmış olmalıydık.
Ateş'e dönüp baktım, güneş gözlerine değiyor o kısık gözlerinin arasındaki kahverengilikleri sarımsı bir tona çeviriyordu. Gözünün etrafını bir ağacın dalları gibi saran yarası ilgiyi üzerine çekiyor, Ateş'i farklı ve tanımlayamayacağım bir şekilde karizmatik yapıyordu. Hal böyle olunca onu daha çok izleme isteğim şaha kalkıp içimdeki inatçı kıza karşı koyuyordu. Ellerimi istemsizce yüzünde gezdirmek istiyordum.
Gözleri benim gözlerime değdiğinde gülümsedi. O küçük gülümsemeyi kalbimde hissettim, çok derinlerde. Sonrasında bacağını ve belimin üstündeki elini benden ayırıp yere koydu ve sırt üstü yatmaya başladı. Sadece belimin altındaki kolunu çekmemişti öncesinde sımsıkı sardığı parmakları şimdi hafifçe belime dokunuyordu.
"Günaydın." dedi boğuk sesiyle.
Bulunduğum konumun normal olmadığını biliyordum ama sanırım şoktaydım ve kafese kapatılmış bir kuş gibi hissediyordum; uçmayı, özgür olmayı seviyordum lakin kafesin altın rengine aşık olmuştum bir sarhoş gibi. Bu yüzden istemiyordum çıkmak.
Bu havayı bozmak. Ama bu kuş ayılmıştı.
"Günaydın." dememle birlikte kalktım yerimden.
Gözleri yine üzerimdeydi, aniden kalkmamı normal karşılıyordu. Bir tepki vermedi ve bir iki saniye yerde uzanarak tavana baktı. Şu an ne düşündüğünü deliler gibi merak ediyordum ki gözlerim odada gezinirken masanın üzerinde karmaşık bir şekilde konulmuş kağıtları gördüm. Ah, doğru! Gerçeklere dönmenin zamanı gelmişti. Ateş'in imzalaması gereken bir kağıt vardı, onu imzalayacaktı ve her şey, bütün masal son bulacaktı. Onu bir daha büyük ihtimalle hiç ama hiç görmeyecek olmak içimde küçük bir sancı yaratıyordu.
"Kusura bakma" dedi. Sesi arkamda birkaç adım öteden geliyordu. "Akşam sanırım koltuktan düşünce..."
Cümlesini tamamlamadı. Ben de yüzümü ona çevirmedim. Çünkü önemli olan şu an bu değildi. Önümdeki kağıtlardı. Ne yapmalıydım? Ona imzalatıp gitmesini izlemek miydi doğru olan? Yoksa büyük devrilmeyen duvarlar arasına sakladığı sırları öğrenebilmek için biraz daha zaman mı harcamalıydım?
Doğru olan şuydu: Bu kağıdı ona imzalatacak ve gitmesini izleyecektim. Çünkü artık bitmez tükenmez sandığım sabrım tükenmişken ruhumun yavaş ama sinsice bir sivrisinek misali emilip yok edildiğini hissediyordum. Ateş'e döndüm. "Her neyse, sen şu kağıtları imzala." dedim masaya uzanıp onları alırken "Her şey biran önce son bulsun."
Ona döndüğümde ifadesizdi. Bu olacaklar belliydi, biz buralara bunun için gelmiştik. Garip bir yolculuğa başlamıştık sonuna yaklaştık.
Elimdeki kağıdı ve kalemi aldı, gözleri hızlıca yazıları süzüyordu. Bir anlığına etrafımıza buzdan duvarlar örülmüştü, soğuktu. Çok soğuk... Bu soğuktan vücudum etkilenmiyordu, etkilenen tek bir yer vardı: kalbim.
Kendine gelmelisin Afra, kendine gelmelisin!
Ateş bu sefer kahverengilerini bana çevirdi. Anlamsızdı, çok boş bakıyordu sanki. Ya da bir şeyler diyordu ama ben anlayamıyordum.
Gözlerini kıstı, benim kahverengilerimle eşleşti.
Derin bir nefes aldı ve "Afra..." dedi elindekileri elime tutuştururken. "Bunları bugün imzalayamayacağım."
Ateş elini başına koydu, sanki bir şeyden rahatsızlık duyuyor gibi bir tavrı vardı. Gözlerini yere indirdi ve birkaç saniyeliğine kapattı. Ben ne olduğunu tam henüz anlayamamışken o birden hareketlendi ve ceketini üzerine geçirdi.
Arabanın anahtarlarını cebinden çıkarttıktan sonra bana döndü. Karışıktı, kafası çok karışıktı ve şu anda bence ne yaptığını bile bilmiyordu. Sanki biran önce buradan uzaklaşmak istiyordu.
"Afra, benim gitmem lazım." Kapıya yaklaştı. Ne yapıyordu şimdi?
"Sana bir taksi çağıracağım. Sen onla dön." der demez kapıyı açtı ve tam kapıdan çıktığında sincapların yuvalarından kafalarını çıkarması gibi kapıdan kafasını geri uzatıp bana baktı. "Kendine dikkat et."
Çat! Kapı sesi duyulduğunda şaşkınlığımdan yeni çıkıyordum. Ne olmuştu şimdi? Resmen imzalamaktan kaçmıştı. Benden kaçmıştı. Hep zora geldiğinde kaçıyordu. Aslında hayret etmemem gerekiyordu; Ateş buydu zaten. O hep kaçıyordu bense hep onu kovalıyordum.
Elimdeki kağıtlara baktığımda kendimle çeliştiğimin yeni farkına varıyordum. Sen de bu kağıtlardan kaçıyordun Afra, asıl kaçmak isteyen sendin. Ateş sadece sana bu konuda yardımcı oldu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 13, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Eyvah, Gizli Görev!Where stories live. Discover now