EGG!- 4. Bölüm: "İfşa"

10.4K 549 50
                                    

Merhabalar canlarım ^^ Okuldaki ilk gününüz nasıl geçti? Umarım iyidir. Neyse fazla uzatmak istemiyorum... Bölüm açıkçası içime pek sinmedi ama sizleri de pek fazla bekletmek istemedim. Umarım bölümü sıkıcı bulmazsınız. Bölüm sonuna bu sefer soru koymadım, çünkü vaktim açıkçası hiç yok, iki gün içinde gelir diye bir durum yayınladığım için çabucak yayınlamaya çalıştım.

Bu arada beni çok sevindiren bir çalışma var multimedyada :D  @Bluedepth tekrardan çok teşekkürler canım, bölüm ithafım sana :) (Arkadaşlar sizler de yaparsanız çekinmeden bana mesaj atabilirsiniz, bir sorununuz olduğunda da atabilirsiniz sadece multi için değil. Yemem sizi merak etmeyin :D)  

Hepiniz seviliyorsunuz, iyi okumalar...

Bölüm şarkısı: Evanescence- Bring Me To Life

O buradaydı.

Bütün gece buradaydı…

Aramaktan bıkmayıp tüm yorgunluğumuza rağmen bütün yollara başvurduğumuz adam buradaydı.

Ağzımdan koca bir ‘Hah!’ yükselirken etraftaki müzikte benim sesimle birlikte yükselmişti. Şu an kendimizi küçük bir balık gibi görüyordum, küçük beyinsiz balıklar yem arayışına girer ama o yem onların sadece farklı bir yem olmasını sağlar. Yalnız bu küçük balıklar çok büyük bir hataya kapılmışlardı, yem diye gördükleri birer avcıydı ve avcının kullandığı yem; sadece küçük bir oyundu. Biz bu küçük oyunda kaybolmuştuk.

 Gözlerim onunkiler ile buluştuğunda tırnaklarımın etime geçtiğini hissedebiliyor, maskenin ardındaki anlamlandıramadığım bakışlarını çözmeye uğraşıyordum. Bir insan neden tüm farklılığını ortaya koyardı ki? Kendisi gibi bakışlarında da farklılık vardı, o gözlerde diğer insanlara benzemeyen bir şey vardı ama ben o şeyi çözememiştim.

“Kızlar, benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yoksa meyve suyunun içine içkiyi fazla mı koymuşum?” dediğinde Gece, başımı ona çevirdim. Şaşkınlık üstüne şaşkınlık duygusunun eklenmesi insanın hiç iyi hissetmesine neden olmuyordu. Kuru bir şekilde öksürdü. “Yani, denemek amaçlı bir yudumcuk kattım içine.” İki parmağı arasında uzunluk gösterirken sevimli bakışlar göndermeye çalışıyordu.

“İçki mi? Çok iyi bir oyuncusun Gece. Benim bile aklıma bu gelmezdi.” İdil onaylamaz sesler çıkarırken hareketli müzik beni daha fazla rahatsız etmeye başlamıştı. Etraftaki insanların çoğu mekandan ayrılırken bir kısmı hala dans ediyordu. Rahatsız etmesinin nedeni müzikten kaynaklanmıyordu, içimdeki duyguların müziğin hareketine uyum sağlayamamasındandı.

“O burada Gece, gördüğün gerçek. Ve şimdi gidip onunla sıkı bir konuşma yapacağım.”  Tırnaklarım derime daha fazla giriş yaptığında kararlı yanım baskın çıkıyordu; gidip onunla konuşacak ve her şeyi açığa kavuşturacaktım. Bu düğüm olmuş bir yumak sorunu da hiç değilse onun önüne atar ve çözmesini beklerdim.

“Afra, bu adam pek iyi durmuyor, baksana resmen sırıtıyor şu an.” Endişesi sesine vurmuştu Gece’nin.

 Üçümüzde sıralı bir şekilde balkona yönelttik bakışlarımızı, elindeki içkisini bir yere bırakmamıştı bitmesine rağmen. Ondaki farklı olan tek şey yüzündeki sırıtmasıydı; sımsıkı kapatmış olduğu dudakları şimdi düz bir çizgi halini almıştı, bu sefer o gülümsemenin gerisinde kalan bir sertlik gündüz gibi açığa çıkmıştı.

“İyi dursun, durmasın. O adam konuşacak o kadar!” Kendimi biran için nefreti ateş topuna dönüşmüş biri gibi görsem de öyle değildim. Sadece iyiliğimi düşünüyordum, ayaklarımın iyiliğini düşünüyordum çünkü bu ağrıyı boşuna çekmiş olmayacaklardı; akşam yattığımda bacaklarımın haykıran ağrılarının hakkını vermem gerekirdi. “Bu ayakların sızlamasının hakkını almam gerek.” dediğimde Gece işaret parmağını bana doğrultarak “Sonuna kadar arkandayım.” dedi. 

Eyvah, Gizli Görev!Where stories live. Discover now