EGG! - 18. Bölüm:"Gizli Kalanlar"

2.6K 191 28
                                    

Merhaba, merhaba... Uzun bir süredir ne bölüm yazabildim ne de sizinle bir şekilde iletişime geçebildim. Sizleri çok fazla beklettiğim için gerçekten kendimi kötü hissediyorum. Bundan sonra bunun olmaması için elimden geldiğince bölüm yayınlamaya çalışacağım. Umarım beni affedersiniz.

Seviliyorsunuz... (Alttaki sorularımı cevaplandırmadan bölümü kapamaya eliniz gitmesin :D)

Yazım hatam varsa kusura bakmayın.




Hayattan öğrenecek çok şeyim vardı, insanlar hakkında öğrenecek çok şeyim vardı. Bir insan sarrafı değildim, olamazdım da fakat bakışlar, duruş, düşünceler, dile getirenler... Bunlar bir insani anlamak, yorumlamak için yeterdi. İlk başlarda gizemli bir kutu olarak bulduğum Ateş'i, yüzüne bakmaya bile cesaretim olmayan Ateş'i şimdi, bu kapıdan çıktığım andan itibaren çok iyi anlıyordum. Gözlerinin en derinindeki acıyı, yüzündeki sert duruşun arkasında kendine sınır belirlediği çizgileri...

Ateş'in odasından çıktığımdan beri kendime defalarca sorduğum bir soru vardı. "Neden senin dediklerinden yola çıktı Afra? Neden sana uydu da yüzünü gösterdi?" belki de cümlelerim onu ağır yaralamıştı, Ateş'in sağı solu elli olmazdı belki de dalga geçiyordu.

Kafam allak bullaktı, zihnim bir çorbadan daha çok karıştırılmıştı.

Elim hala Ateş'in kapısının kolunu tutarken beynim kalbimde atıyordu sanki. Yüzünü bana gösterdiği için kendimi değerli hissetmeli miydim peki? Pardon, eğer kendini değerli hissedecek biri varsa o da Afet'ti, Afra değil.

Ben daha düşüncelerimle boğuşurken İdil koridorda bana doğru yaklaşıyordu. Heyecanlı ve bir o kadar da stresli gözükmesine rağmen adımları onun aksine gayet sakin bir ritimle ilerlemekteydi. Kafamı ne oldu dercesine sağa çevirdim.

"Yaptım! Bu akıllı kardeşin yine eline gelen her işi ustalıkla başardı." dediği anda ağzını elimle kapamam bir oldu. Ateş hala odasındaydı ve biz bizi ifşa edecek şeylerden konuşuyorduk, hem de kapısının önünde. Bu böyle giderse gerçek kimliklerimiz ortaya çıkacak ve kıçımıza tekmeyi yiyecektik, belki haneye tecavüzden davalık bile olabilirdik.

"Sessiz ol!" Kolundan tutup onu en güvenli yer olarak belirlediğim koridorun sonundaki banyoya sürükledim. Hiç değilse kimsenin olmadığı yerde İdil istediği kadar bağırarak konuşabilirdi.

Banyoya girdiğimizde burnum hemen lavanta kokusuyla dolmuştu, Ateş'in odasındaki keskin odunsu kokudan sonra, bu koku alışılmadık gelmişti burnuma. Sessizce kapıyı kapayıp beni dikkatle izleyen İdil'e döndüm.

"Neyi başardın?" dedim yüzümü örten saçlarımı geriye doğru ittirirken.

"Planı... Artık Ateş bütün o güzelim, değerli takımlarını giymesi için yüz beden küçülmeli."

"Ne yaptım dedin sen?"

Soruyu sorduktan sonra olanları idrak etmem bir iki saniyemi aldı. Bizim bir planımız vardı değil mi? Ateş'i her şeyden bıktırmak, acı çekmesini sağlamak, delirmesine neden olmak... Tamam, çok fazla ileri gitmemeliyim.

"Konuştuk ya bu konuyu, takım elbiseleri mahvettim işte."

"Bence artık bu işle uğraşmayalım İdil. Bırakalım her şey olacağına varsın."

İdil gözlerini kıstı ve sanki yüzümde bir şey varmışçasına beni izlemeye başladı.

"Doğruyu söyle..." dedi sanki bir ipucu bulmaya çalışırmış gibi. Gözlerini daha da kısarken baş parmağını beni işaret ederek yukarı kaldırdı. "O odadan çıktığından beri kararlı Afra'yı göremiyorum. O yobaz adam sana ne söyledi, ne yaptı da sürekli iyilik düşünen rahibelere dönüştün?"

Eyvah, Gizli Görev!Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt