18*Evet

79 6 2
                                    

"Beth, biraz canlanmalısın, kendini bu kadar bırakma."diyen Liz yatakta yatan arkadaşının başucuna oturmuş, teselli etmeye çalışıyordu.

Bethany ağlamaktan kızarmış gözleri ile arkadaşına baktı. "Sence nasıl iyi olabilirim bu durumda?"

"İyi ol demiyorum, sadece şu yataktan bir çık artık. Bir hafta oldu, annenlere karnının ağrıdığı veya başının çatladığı yalanlarını da uydurmaktan vazgeç çünkü herkes senin bir derdin olduğunun farkında."

Bethany üzerindeki örtüyü atıp yatakta doğruldu ve arkadaşına baktı.

"İşler nasıl böyle oluverdi anlamıyorum. Yani o pisliğin bana bunu yapacağına hiç ihtimal vermemiştim."

"Bu konuda O'nu yargılamak için biraz acele mi ettin acaba? Yani kendisinden hiçbir şey dinlemeden kesip attın."

Bethany derin bir nefes verdi.

"Dinleyecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Daha doğrusu o şekilde kendimi daha fazla alçaltmak istemiyorum. Evet, her şey yerine oturuyor işte. En başta bana nasıl muamele ettiğini hatırlamıyor musun? Sırf canımı yakmak için beni öpmesi? Ki ailesinin de kendisinin de tututmunu çok iyi biliyoruz bu konuda."

"Evet haklısın ama bilmiyorum işte. Kendisini tehlikeye atarak seni kurtardı ve.. Bilmiyorum sanki son zamanlarda olan şeylerde bir samimiyet vardı."

"Fazla iyimsersin Liz. Toz pembe bakıyorsun." dedi Bethany umutsuz bir şekilde. "Bence olay tam da Andrew'in dediği gibiydi. Onların bize her zaman bir garezleri olmuştur."

Elizabeth arkadaşını bir şeye ikna edemeyeceğini biliyordu. Aslında Bethany üzülmekten çok kırılmış ve rencide olmuştu. Bunun kendisine yapılmasından çok kendisinin O'na nasıl kandığını, nasıl bu tuzağa düştüğünü ve dahası nasıl O'na aşık olduğunu kabullenemiyordu.

"Bugün de geldi mi?" diye sordu Elizabeth. 

"Hayır" dedi Bethany soğuk bir ses tonu ile. "Muhtemelen artık benden ümidini kesmiştir."

Aaron o gün de dahil her gün Bethany ile konuşmanın yollarını arıyordu. Her gelişinde Bethany ya hasta idi ya da evde değildi. Elbette bunun sadece bir bahane olduğunu çok iyi biliyordu. Bethany kendisini görmek dahi istemiyordu ve şu anki duydukları ile haklıydı. Keşke kendisini bir kez ifade etme fırsatı olsaydı. Bir defa içinde ne varsa dökse ve en azından -ben söyledim, inanıp inanmamak O'na kalmış- diyebilseydi. 

Asıl pişmanlığı şimdiye kadar O'na itiraf etmemiş olmaktı. Her ne kadar olayın bu raddeye geleceğini asla bilememiş ve dolayısı ile O'na açılmak için bir fırsat da olmamış olsa da halen keşke diyordu. Bu defa Bethany'ye gitmek yerine farklı bir yol izlemeyi tercih etti. 

Elizabeth kapıda duran Aaron'u gördüğünde şok içindeydi. Her gün Beth'in kapısını aşındırdığını biliyordu ancak asla buraya gelmesini beklememişti.

"Şey, içeri gel." diyebildi ve O'nu salona buyur etti.

"Neden geldiğimi tahmin ediyor olmalısın" dedi Aaron koltuğa çökerken. "Gerçekten umutsuz durumdayım."

Elizabeth olanı biteni kandırılmadan öğrenmek istiyordu. Gerçekleri bilmek ve arkadaşını da daha doğru bir şekilde yönlendirmek.

"Evet baya kötü şeyler olmuş." dedi soğuk bir tavırla. Aaron her ne kadar tükenmiş ve çökmüş görünüyor olsa da halen daha arkadaşına ihanet eden pislik de olabilirdi.

"Muhtemelen biliyorsun, Bethany beni bir defa bile dinlemedi. Ama inan bana olanlar duyduğun gibi değil. Andrew Bethany'yi elinden kaçırmamak için yalan söylüyor, göründüğü gibi değil hiçbir şey."

Günbatımı BahçesiWhere stories live. Discover now