15*Kuşku

98 8 3
                                    

Gördüğünüz üzere bu aralar seri bir şekilde bölüm atıyorum. Sanırım bir şeyler yazmak ile ilgilenen herkesin tıkandığı veya ilham yağmuruna tutulduğu çok farklı anları oluyor. Ama şuna eminim ki yazmak çok ama çok hoşuma gidiyor. Yazamadığım, tıkandığım dönemler çok sancılı ve gergin oluyorum. Herhalde farkında olmadan zihnini boşaltıyor insan. Bu bir hikaye de olabilir günlük de ki ben günlük tutmayı da çok seven, aynı bu hikayelerimde olduğu gibi bir ay ısrarla her gün yazıp sonra aylarca kapağını açmayan insanlardanım :) Bunu bir meslek haline getiremeyeceğimi ve sadece bir hobi olarak kalacağını böyle anladım. Resim yapmaktan da çok hoşlanıyorum ve o da tamamen bununla aynı şekilde. Sanırım kişiliğimle alakalı, çabuk sıkılan bir insanım. Neyse, şimdi bu uzun girişi neden yazdım diye siz de düşündünüz, ben de ne olduğunu bile anlamadan baktım ki bu satırlar benden dökülüvermiş.. 

Sözü fazla uzatmadan hikayemize devam edelim :)

***

Babası Andrew'i acele ile çalışma odasına çağırdığında O uzun ve yorucu bir gecenin ardından halen uykuluydu. Yatağın diğer tarafına baktığında dün geceki kızın orada olmadığını gördü ve sevindi. Sabah olduğunda kendisine yapışıp daha sonra ne zaman görüşeceklerini soran veya birlikte kahvaltı yapmak gibi romantik şeyler bekleyen kadınlardan hoşlanmıyordu. İstediği şey belliydi ve bunu vermeleri yeterdi.

Hantalca kalkıp üzerine bir gömlek ve pantolon geçirdi ve babasının çalışma odasına gitti. İçeri girdiğinde babasının bir şeye oldukça sinirli olduğu her halinden anlaşılıyordu ancak unun kendisi ile alakalı olmamasını temenni etti.

"Beni çağırmışsın baba" dedi çalışma masasının önündeki koltuğa otururken.

"Evet," dedi babası. "Durumlar iyi değil."

"Nasıl yani?"

"Direk konuya gireceğim. O gün nişanlını bırakıp kaçtığın doğru mu?"

Bu sert söz uyku mahmurluğunu alıp götürdü ve zihni hızla açıldı. Bu konu babasına kadar nasıl gelmişti?

"Ne demek istiyorsun baba?"

"Gayet açık bir soru sordum."

"Buna bırakıp kaçmak denemez. İkimiz da adamların eline düşsek hiç sansımız olmayabilirdi." dedi dudak bükerek.

"Artık o kısmını bilemem ama Lord Foster sabah ziyarete geldi ve hiç de dediğin gibi bahsetmedi."

"Tanrı aşkına baba, kızın babası olduğu için duygusal davranıyor işte, bunu mu büyütüyorsun?"

Babası oturduğu yerden kalkarak çalışma masasının diğer tarafına, Andrew'in oturduğu koltuğun karşısına oturdu.

"Şimdi beni iyi dinle. Adam sende böyle sorumsuzca hareketler görmeye devam ederse kızını vermemek gibi bir ihtimalin olduğunu açıkça belirtti."

"Vermezse vermesin, sanki onlara mecbur muyuz?"

"Andrew!" diye tabiri caizse gürledi babası. Oğluna iyice yaklaşıp neredeyse alev fışkıracak olan gözlerini ona dikti. "Bu zenginliğin nasıl korunduğundan haberin var mı? İyi bir aile ile bağ kurmak bunun en başında geliyor. Sense halen geceleri pavyon karıları ile geçirmeye devam ediyorsun."

"Ben--" 

İtiraz etmek üzere olan Andrew'in sözü babasınınki ile kesildi.

"Beni dinleyeceksin. Kadınlar ancak paranın kokusuna gelir oğlum. Ve sen bu rahat hayatı sürdürmek istiyorsan ne diyorsam onu yapacaksın. Her gece başka biri ile kırıştırdığını bilmiyor muyum sanıyorsun? Sence bu evin içinde veya dışında benden habersiz bir şey yapabilir misin? Hiç sanmam."

Günbatımı BahçesiWhere stories live. Discover now