1*Günbatımı Bahçesi

408 23 2
                                    

Vakit öğleni geçmişti. Güneş tepeden dağlara doğru iniyor olsa da hava henüz serinlemeye başlamış değildi. Aksine günün en sıcak zamanıydı. Oturdukları yer aslında fazlaca kavrulan bir bölge değildi ama elbette bu yaz günü neresi olsa sıcaktı. Yalnızca çevrede görünen sımsıkı ağaçların arasında kalmış orman belki de serin olabilirdi.

Biz bu kadar yanıyorsak şu hayvancıklar ne yapmalı? diye düşünmeden edemedi Bethany. Etrafta otlayan atlar, sığırlar ve koşuşturan tavuklar vardı. Koyunlar ise geniş ağaçların altlarına kümelenmiş ve rahatlarına bakıyor gibiydiler. Çiftlikle ilgilenen ailenin yeniyetme oğlu Billy ise babasının ona bıraktığı işe dört elle sarılmış ve birkaç saatliğine de olsa yanlış bir şey yapmaktan korkar bir halde pür dikkat etrafındaki hayvanlara bakıyordu. Ah, gerçekten de ne zordu..

"Bethany!"

Bethany annesinin sesi ile irkildi.

"Efendim?!" derken hemen tünediği pencere kenarından ayrıldı ve masasının önünde duran sandalyesine çöküverdi.

Annesi içeri girerken boğazını temizledi.

"Ne yapıyorsun bakayım?"

"Hiç" dedi Bethany, "şu bu işte"

"Ah, ne kadar da sıkıcı değil mi?" dedi annesi baygın bir halde. "Güya yazın harika zaman geçirmek için geldik buraya ama hayvan görmekten başka bir şey yaptığımız yok."

Bethany bu kez annesine karşı çıkamazdı. Nedense haklı olduğunu hissetmişti. Babası yaz için buraya gelmeye fazlaca heves etmişti. Şehirdeki malikaneden ve stresli işlerden biraz uzak olup taşrada keyfine bakmak istemişti. Ah, bakıyordu da! Bitmeyen avlar, at binmeler ve idrak edemediği farklı hobiler edinen babası gayet de rahat bir yaz geçiriyordu lakin karısı ile kızının sıkıntıdan patlamış olduğunu herhalde hissedememiş olacak ki geri dönmekten söz etmemişti bile. Gerçi Bethany ilk bir hafta kendisini hep okumak istediği ama sıkıcı derslerinden vakit bulamadığı kitaplara gömmüştü ve o kısmını atlatmıştı ama sonrasında annesi ile pencere kenarına tüneyip etrafı seyretmekten başka yapacak bir şey bulamamıştı.

"Ağabeyin kendini ucuz kurtardı" dedi annesi tekrardan. "Şu gitmediği okulunu araya sokup duruyor ama ben elbette ne haltlar karıştırdığını biliyorum."

"Aman anne, en azından dediğin gibi o kurtardı yani, burada bizimle tıkılıp kalması iyi mi olacaktı sanki?"

Annesi Rosaline hızlıca Bethany'e döndü.

"Ama" derken sesi alçalmıştı. "Korkuyorum. Zamparalığı başımıza bela olacak. Eninde sonunda bu olacak, eminim!"

Bu konuda da annesine karşı çıkamazdı. Elbette ağabeyi Colin'di bu kişi. Zamparalığı henüz şehre yayılmamış olsa da adı çıkması an meselesiydi. Veya kapıda hamile bir kızın belirmesi. Eh, en sonunda kaçtığı evlilik başına çökecekti ve Bethany ve ailesi de rahat bir nefes alacaktı. En azından böyle bir durumda azıcık da olsa akıllanmış olup evinde karısı ile yetinmesini umuyorlardı.

Bethany'e gelince, ağabeyine laf etmesi gereken son kişi olabilirdi. En azından bekar kalmak için çabalamıştı, ağabeyi kadar başarılı olamasa da epeyce savaş vermişti. Elbette bu erkeklerden hoşlanmadığı veya evlenmek istemediği için değil, gerçekten doğru erkeği bulduğunu hissedemediği içindi. Bu uğraşlar sadece dört yıl kadar geciktirebilmesine yetmişti ve sonunda ailesinin dur durak bilmeden ona uygun birer aday bulmaya çalışmalarından bıkarak biri ile nişanlanmayı kabul etmişti.

Andrew tam olarak doğru zamanda doğru yerde karşısına çıkmıştı, ailesinin karşısına elbette. Kendisine kalsa herkes bir miktar eksikti. Ya yeterince yakışıklı değildi, ya vücudunda bir orantısızlık vardı. Hiç olmazsa aksanı biraz bozuktu, o da yoksa huyu zaten mükemmel olamazdı. Derken Bethany hepsine bir bir kulp takıp şehrin hoş ve gözde olan birçok erkeğini elemişti. Andrew ise çok yakın zamanda okuduğu okulundan dönmüş ve geçen sezonda baloların sonuncusuna teşrif ettiğinde ailesinin gözüne girivermişti. Sarı saçları, uzun boyu, düzgün aksanı ile ilk elemesini geçmişti ve iyi birine benziyordu. Eh, Bethany artık bunu çok daha fazla erteleyemeceğinin de farkındaydı. Eninde sonunda biriyle evlenecekti. Henüz aşık olduğu biri de olmamıştı. Bu kez oluruna bırakıp neler olacağını yaşayarak görmeye karar verdi. Nihayetinde yirmi üç yaşını birkaç ay önce doldurmuştu ve buralarda geç kalmış sayılabilirdi. Bir ay sonra şehre geri dönecekler ve güzel bir nişan töreni yapacaklardı. Elbette her şey hazırdı ve sadece tarihi beklemek kalmıştı kendilerine. Babasının esasen gezmek veya kafa dağıtmaktan ziyade Andrew ile fazla görüşmemesi için onu buralara getirdiğini de düşünmüyor değildi.

Günbatımı BahçesiWhere stories live. Discover now