4*Aaron

141 18 3
                                    

Andrew tembihlemişti. 'Sakın geç kalma. Bu kez olmaz. Bu en önemli davetim.'

Ah, ama yine geç kalmıştı. Her zaman her yere olduğu üzere en yakın arkadaşının nişanına da geç kalmıştı, veya kalmak üzereydi. Hiç olmazsa töreni kaçırmayacağını umuyordu.

Aceleyle içeri girerken boyun bağını bağlamaya devam etti. Nihayet kalabalığın arasına karıştığında hazırdı. İleride, insanların arasından Andrew'i seçebildi. Yanında duran asil kıyafetli, beyaz tenli bayan bir anda gözünü ısırır gibi oldu ama duraksamadan arkadaşına yaklaştı.

Andrew ile göz göze geldikleri anda Andrew gülümsedi ve "Aaron da geldi" dedi. Ardından nişanlısı olduğunu sandığı ve artık kim olduğuna neredeyse emin olduğu kızın kulağına fısıldadı. Kız-foster, kıkırdayarak kendisine baktı fakat pembe yanakları anında soldu, benzi attı ve ilk tanıştıkları anda olduğu üzere, bayıldı.

Bethany bir anda yere yığılırken Andrew son anda kızı belinden yakaladı.

"Tanrım! Bethany!"

Kalabalıktan gelen sesler artmaya başlarken Bethany'nin annesi ve babası hemen yanına geldiler.

"Hemen içeri alalım " dedi annesi aceleyle. "Doktoru çağır!" Diye de ekledi solunun kenarında bekleyen yardımcısına.

Bethany gözlerini araladı fakat her şey bulanıktı. Kendisini havada, boşlukta hissediyordu. Ardından etraf tekrar karardı.

Yeniden uyandığında her yer daha netti. Başında bekleyen anne babası ve Andrew endişeli gözlerle ona bakıyorlardı.

"Tanrım!" Diye inledi annesi başucuna çökerken. "Bizi çok korkuttun!"

Hafif bir baş ağrısı eşliğinde hafızasını yokladı. Ne olmuştu?

"Neyse ki sorun yok, sadece aşırı heyecan olduğunu söyledi doktor."

Ah! O adam! Bethany o yüzü tekrar aklına getirdi. Mavi gözleri sanki hala kendisine bakıyormuşçasına irkildi.

" Ne kadar oldu?" Diye sorabildi. "Nişan!?" Diyerek gözleri açıldığında ancak hatırlamıştı.

"Sorun yok tatlım" dedi babası. "Kısa süreli de olsa nişan nişandır. Olmuş bitmiş sayılır."

Derin bir nefes verdi. Bir anlık paniklemesi tekrar bayılmasına sebep olmuştu. Tanrı aşkına bu adam kimdi ki onu her gördüğünde bayılıp duruyordu? İlk görüşmelerini hatırladıkça.. Ah, bunu kime nasıl anlatabilirdi ki!? Elbette kimseye, asla!

"Ne kadar oldu sahiden? Uzun süredir baygın mıyım?"

"Hayır hayır. Törendekiler dağılmamıştır bile." Dedi Andrew.

O sırada konuşan Andrew, Bethany'nin dikkatini çekti. Muhtemelen hayatını geçireceği adama, endişeli bakan gözlerine ve yatağın üzerinde elinin hemen yanında duran eline baktı. Bu durumu çok sorgulamamış olsa da gerçekten merak ediyordu. Nasıl olacaktı? O ve kendisi, birbirini hiç tanımayan yabancılardılar şu an. Ne en sevdikleri rengi ne de hayat tarzlarını biliyorlardı. Ama aynı odanın içinde, en özel alanında, anne ve babası ile hemen yanındaydı. Artık nişanlılardı çünkü ve kimse bunu sorgulamazdı. Peki kendi içine bakınca? Onu sahiden de özeline dahil edecek kadar yakın görüyor muydu? Her anında yanında olabileceğine veya olması gerektiğine? Hayır. Şu an için değil. Belki evlendiklerinde, biraz zaman geçtiğinde buna evet derdi ama şu an değil.

Dirseklerinden güç alarak doğruldu ve yatakta oturdu.

"Tamamen ayıldım, artık kalkalım" dedi Bethany. "Törene tekrar inmemiz gerekmez mi?"

Günbatımı BahçesiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon