32. Bölüm

1.8K 127 48
                                    

2016 yılı..

Mihriban, Halil adında bir genç ile tanışmıştı. Arkadaş vesilesi ile kendisine aracı olunduğunda bir kere çay içip oturmuştu. Fakat geçmişte de ailelerinin yaşadığı sorunları hesaba katarak Adile'den gizli iş yapmak istemedi.

Kadına danışmak için yanına gitti. "Anne yarın bir gün kulağına söylenti gelir biriyle görmüş olurlarsa eğer ilk olarak benim ağzımdan duymanı isterim. Biriyle tanıştım, efendi sakin birine benziyor. Yirmi iki yaşındaymış. Oturup çay içtik geçen gün, kalbim ısındı çocuğa en hayırlısını Allah bilir ama sana haber vermek istedim. Nasibimde o varsa konuşup tanımak istiyorum" dediğinde bir kaç sual sorduktan sonra, yaşları artık küçük olmayıp er geç bir gün evlilik haberleri geleceğinden ters bir tepki vermemişti Adile.

Lakin onun önünde Nuray vardı o yüzden Mihriban'ı daha evlilik için küçük görüyordu. Bunu dile getirdiğinde kızı "Anlıyorum anne, evlilik dediğin hemen olacak şey değil. Halil daha askerliğini yapmamış ona eğer niyeti ciddi ise önce askerlik yapmasını düzgün dille söyledim. Kapımıza gelseler bunu bahane ederek vermez, kimseyi mahcup etmeye gerek yok. Biz yıllarca yurtta kalmışız zaten adımı çıkaracak hiç bir harekette bulunmam. Güveniyorsan ben beklerim önce ablam evlenir." Dediğinde müsade etmişti.

Nuray yirmi yedi yaşına basmıştı. Kendisine çok görücü geliyordu, yahut akrabalar tarafından aracı oluyorlardı fakat kiminin karakteri uymuyordu, kimineyse kalbi ısınamıyordu. Bu sebeple evlilik düşünmüyordu. Elbette her şeyin bir zamanı vardı kulun bilmediği.

İkizler kreşe devam ediyorlardı. Bir yandan Mihriban üniversite okuyor, Şehriban'da üniversiteye hazırlanıyordu hafta sonları halk eğitimin verdiği ücretsiz kurslara katılarak. Daha ancak üç ayda bin yüz TL toplayabilmişlerdi, karınca misali mayıstaki umre turuna kadar annelerini gönderebilmeleri imkansız gibi görünüyordu.

Kasım Adile'ye "ikizler aldıkları paraları ne yapıyorlar?" diye sorup, kadın "beni umreye gönderecekler ondan topluyorlar" dediğinde bir şey diyememişti. Herhalde onların parası ile umreye gitmeleri başkaları tarafından duyulsa, akıllarda "Kasım niye göndermemiş?" gibi sualler oluşacağını düşündü. Sonra vicdana gelmiş olacak ki onları göndermek ile sevaba gireceğini düşünerek Adile ve Sema'yı umreye göndermeye karar verdi. İkizler bir niyete girmişti, anneleri de umutlanmış gitmek istemişti tüm kalbiyle. Yolun başı niyet edip istemekten geçerdi. Allah çağırmıştı evine bu sebeple..

Fakat Adile'nin içinde ise bir sıkıntı oluşmuştu. Ne kadar çok sevinip oraları gidip görmeyi istese de bir yanı buruktu. Kızı Necla'nın maddi sıkıntıları ve borçları vardı. O para ile umreye gitmek yerine Necla'ya borcunu bi miktar kapatması için verse belki kendisi gözünde, muhtaç birinin ihtiyacını karşılamakla daha çok sevaba girerdi kim bilir. Vicdanı rahat olurdu en azından.

Adile Necla'yı arayıp ona babasının kendisini umreye göndereceğini ama onun borcu varken içi rahat etmediğini söylemişti. "İstersen umreye gitmeyeyim, o parayı alayım borcunu öderiz olur mu?" demişti anne yüreği ile. Necla ise "Anne bir daha sana ömründe böyle bir fırsat gelmez. Hem istesen parasını da vermez, o miktarla kredi de bitmez yani mecbur çekeceğiz. Bizi boşver Allah kerim. Sakın kendini kötü hissetme. Git güzelce ibadetini yap bizlere de bol bol dua et daha makbul geçer" demişti.

Bu konuşma ardından bir Mart ayı umre yolu Allah'ın izni ile kendisine göründü. Kim derdi ki kuması ve Sebahat ile kutsal topraklara gideceğini. Bir imtihandı belki. "Adile! Bu senin için bir mesajdır. Allah'ın huzuruna çıkıyorsun, yüreğini teskin et! Bu dünya işlerini de sineye çekip sadece ibadetlerine yönel" diyordu iç sesi. O sebeple bunları dünyevi görerek tüm dertlerini bu köyde bırakıp tertemiz niyeti ile girmişti Kâbe yoluna. Üstelik kendisini Kasım göndermişti. Allah böyle istemişti, o yüreğinin sükuneti ile Medinei Münevvere'ye vardı.

ANNEMİN HİKAYESİ 🥀 (Gerçek Yaşanmış)Where stories live. Discover now