15. Bölüm

1.5K 117 32
                                    

Evlerine yerleşip kışı atlattıktan sonra Kasım eline fırsat geçip her seferinde topladığı üç beş birikim ile kalan ince işleri halletmeye çalıştı. Kendisi inşaatcı olduğundan en azından usta ve işçi parası ödemek durumunda kalmadı.

Çocukları da büyüyordu. O zamanlar işlerine de azimle bağlı olup namazlarını da eksik etmezdi. Camilerde otomatik ezan sistemi olmadığından Enver hocanın mescidinde sabah ezanlarını Kasım okurdu. Üç kızını da alır camiye götürürdü sabahları. Sesi yanıktı, ezanı o okuduğunda köylü anlardı Kasım olduğunu.

Müezzinlik yapıp, sabah namazını cemaat ile eda ettikten sonra gelirlerdi eve. Kahvaltı yaparlardı ailesi ile beraber. Adile mutluluk duyardı bundan, kocasını severdi, çocukları ile ilgilenmesini, camiye götürmesini severdi. Onun gözünde çok iyi ideal bir eşti Kasım. Huzurları yerindeydi, hep Allah'ın çocuklarının kaderlerini iyi etmesi ve büyüdüklerinde babaları gibi iyi bir eş bulup evlenmeleri için dualar ederdi.

1993 yılı..

Kasım'ın kardeşi Adem, futbol oynamaya gittikleri İnönü ilçesinde bir kıza aşık olmuştu. Kızın adı Aynur'du. İsmi gibi ay yüzlü güzel bir kızdı. Fakat yabancı diyardan birileri ile konuşmayı ailesi doğru bulmayabilirdi. Bir gün cesaretini topladı ve ona söylemek istedi. O akşam bir düğün vardı. Aynur ise düğün otobüslerinin olduğu yerde dikilmiş hareket saatini bekliyordu.

Sonra orada iki kişinin bir genci "Hadi Hadi git şimdi tam zamanı, söyle de sende kurtul bizde kurtulalım" diyerek Aynur'a doğru ittirdiğine şahit oldu. Genç ise ona bir yerden tanıdık geliyordu,bu okula giderken maç yaptıklarını görüp beğendiği kişinin ta kendisiydi. Adem çekinerek yanına vardığında kız ona "Beni görmek istiyorsan şu saatte falanca yere gel" dediğinde dünyalar Adem'in olmuştu.

O gün kendi köyünden o ilçeye kadar yürüyerek gidip heyecanla Aynur'u bekledi. Acaba gelecek miydi, belki de o an başından savmak için öyle bir şey söylemişti. "Umarım öyle değildir" diyerek beklemeye koyuldu. Aynur'un geldiğini gördüğünde ise büyük bir rahatlık duydu.

Tanıştıkları zaman hafta sonları kuaförde çalışan hafta içi orta okula giden bir kızdı Aynur ve okula diye evden çıkıp Ademle buluşurdu. Kültürlü ve yeni genç kız olduğundan bakımlıydı.

Ailesi Aynur'u asla başka köyden birine vermezdi. Babası yıllar önce büyük konuşmuştu belki de o sebeple bunu yaşadı. Hemsiye ise gelinlerini hep kendisi seçmişti. Ona sorsalar tanımadığı bir ailenin kızını istemezdi. Bir gün Adem eve geldi. Ama yalnız değildi, yanında Aynur'u da getirmişti.

Adem on dokuz yaşında, Aynur ise on altı yaşındaydı henüz. Kaçmışlardı, geri dönüşleri yoktu. Adem ailelerinde ilk kez böyle bir şeye cesaret eden kişi olmuştu. Karşı tarafın yörelerini bilmediklerinden uzlaşmaları gerekti. Ailesi ile görüşüldü.

Aynur evin küçük kızıydı, babası ile başbaşa odada kaldığında yaptığı şeyden dolayı kendisini döveceğini sanmıştı. Babası ise ona "Çok mu sevdin kızım?" diye sormuştu. Aynur bu suale içi buruk "Evet sevdim" diye yanıt verebildi. Bu kısa konuşma ardından ise sarılıp ağladılar. Mürüvetini uzaktan duymak istemediklerinden uzlaştılar.

En yakın zaman içinde düğünleri yapıldı. Arka planda geçen tüm işleri Hediye ve Adile halletti. Saçını ve makyajını yaptırmak için kuaföre de gitti Aynur. Hatta gelinlik de giydi. Hiç bir çocuğunun düğününde ayıp diyerek adetlerinde yok diye gelinlik giydirmeyen Hemsiye ilk defa sessiz kalıp karışmamıştı bu işe. Adile de kendi giyemediği gelinliği büyük kızı Necla'ya giydirip gelinin nedimesi yapmıştı.

Düğün olduktan sonra iki katlı evin alt katına Adem yerleşti üst katında ise Kasım oturdu. Adem yirmi yaşına bastığında kendisine askerlik yolu göründü. Bu sebeple Hemsiye ve eşi evlerinde Hediye ve Ahmet'i bırakarak, küçük oğulları Adem'in evinde yaşamaya başladılar.

Ne kadar Adile ve Hediye gibi o kadar zor şartlar altında geçinmese de, o da cicim aylarını yaşayamadı. Hatta Adem askerden izne geldiğinde bir evi boşaltalım da yalnız kalsınlar diyen olmadı. O gün nedense Kasım'ın kardeşi Saadet evlerine gelmiş ve "Ben kardeşim Adem'i çok özledim askere gittiğinden beri görmedim. Bu gece kardeşimle uyumak istiyorum" diyerek o gece Aynur ve Adem'in arasında uyumuştu.

En azından bir gün konuşup beraber vakit geçirmeleri için zaman ayırabilirlerdi. Eşlik kavramı dile geldiğinde sadece akla farklı münasebetler gelmemeliydi. Evlenmişlerdi ve daha birbirlerine doyamadan askere göndermişti erini. Elbette ki özlemişlerdi birbirlerini. Anne babalarının yanında sarılarak yahut el ele tutuşarak rahat giyimleri ile vakit geçirip sevgi ve hasret dolu sohbetler edemezlerdi. Bunları yapmış olsalar şayet Hemsiye yine ayıp diye söylenirdi(!) kendi yaptıkları şeyin bundan daha ayıp olduğunun farkına varamayarak.

Adem'in düğününden bir sene sonra ise Kasım'ın küçük kız kardeşi Fatma, Adile'nin dayısı Cihan'a gönlünü kaptırmıştı. Her ne kadar Kasım, kız kardeşi ile onun dayısının arasını yapmasından dolayı Adile'yi suçlasa da bu konu ile bir ilgisi yoktu kadının.

Bir gün Fatma, Adile'ye "Yenge sana bir sır vereceğim, ben Cihan'ı seviyorum" diyerek aşkını itiraf etmişti. Adile bu sırra biraz gülmüş, dayısının neden her gün bahçelerinin duvarına çıkıp çekirdek çitlediğinin ve Fatma'nın olduğu cama bakarak türkü söyleyip serenad yaptığının sebebini anlamış, bunu dile getirerek Fatma ile eğlenmişti.

Fatma annesine gittiği zaman kendisini de götürmesini istemişti. Cihan'da oraya gelecek ve onunla konuşacaktı, önceden planlamışlardı.

O gün Meryem'in evine Adile ile beraber gitmişlerdi. Cihan da gelmiş, Fatma ile görüşüp niyetinin ciddi olduğunu dile getirmiş ve kendisi ile evlenmek isterse ailesini onların evine hayırlı bir iş için göndereceğini söylemişti. Fatma da gönlü olduğunu ve ailesini göndermesini utanarak söylemişti.

Sonrasında nişanları olmuştu olmasına ama bu olay kulağına geldiğinde Kasım hep Adile'yi suçlamıştı. Nişanları olduktan sonra doğru düzgün yüzüğünü takamamıştı Fatma. Hemsiye ince halka şeklindeki sade alyansı cebinde taşırdı. Ne zaman evi dağınık görse yahut kızının uyuşukluk ettiğine şahit olsa yüzüğü götürüp nişanlarını bozmakla tehdit eder sürekli Fatma'yı ağlatırdı. Panik bir kızdı, her şeye pinpiriklenir sürekli nişanı bozulacağı için korkardı.

Sonra ise o da annesine numara yaparak sabahları durgun bir şekilde uyanırdı. Hemsiye neyi olduğunu sorduğunda ise, gözleri sabit bir noktaya takılırcasına "Ben bu gün bir rüya gördüm. Rüyamda ölüyordum bu gencecik yaşımda" dediğinde Hemsiye vicdana gelir, üzülür ve hemen kızına yüzüğünü geri verirdi. :)

Rüyalara kısmen inanırdı Hemsiye. Çünkü kızı berdel gideceği zaman rüyasında görüp bunun bir kuruntu olduğunu düşünmüştü. Aynı şekilde Kasım'ın çocukken İstanbul'a kaçtığını da rüyasında görüp hemen uyanıp Kasım'ı aramıştı lakin çok geçti. Belki de Fatma bunu bildiği için rüyasını kullanıyordu.

Bir senenin böyle gel gitli geçmesi ardından onun da düğünü olmuş ve nihayetinde Cihan ile kavuşabilmişti.

Zaman su gibi akıyordu. Aynı bahçede kaç aile yaşadığından sadece bir evin olayları dile gelmiyordu, bu konular tüm ailelerini ilgilendirdiğinden hep birlikte hareketli günler geçiriyorlardı. Tüm kardeşler evlenmiş geriye bir tek Kasım'ın en küçük kardeşleri Gülten kalmıştı. Ona daha zaman vardı. .

ANNEMİN HİKAYESİ 🥀 (Gerçek Yaşanmış)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin