#48

67 7 4
                                    

Düğün bitti, Esin ve Koray balayı için yanımızdan ayrıldıktan sonra biz de davetliler olarak yavaş yavaş salondan ayrılıyorduk.
"Sence aşk denen şey gerçekten var mı Kumsal?"
Adımlarımı izleyerek Berkay'ın sorusunu düşündüm. Benim için aşka anlam kazandıran bir tek insan olmuştu. Eğer aşk denen bir şey gerçekten varsa, Ares benim için aşkın vücut bulmuş haliydi.
Yaşanmış olan her şeye rağmen onu düşünce yüzümde bir tebessüm oluşuyor. Tıbben mümkün olan bir şey değildi belki ama içimde sıcacık bir şeyler hissediyorum.
Bunu ona nasıl tarif edebilirim ki. Bu tarifi olmayan sihirli bir duyguydu. Kendini herkese aynı şekilde gösteriyor olamazdı.
"Evet. Varlığı inkar edilemez."
"Bazen sadece bunu düşünüyorum. Psikolojide öğrendiğim onca şey de onun varlığını kanıtlar nitelikte ama bilmiyorum... Açıkçası hayal ettiğimden çok daha karmaşık."
Bu Berkay'ın bana aşık olmadığı anlamına mı geliyor acaba? Ki her insan aşkı, hoşlantıdan ayırt edebilir herhalde.
"Beklentini karşılamamasına üzüldüm."
Önüme geçti ve ellerimi tuttu.
Geri çekilmek istemiştim ama bunu yapmakta oldukça kararlıydı.
"Beklentimin çokça üstünde. Sadece bu kadar yoğun ve güçlü bir duyguyu daha önce hiç hissetmemiştim ve nasıl başa çıkacağım bilmiyorum."
Konuşmanın nereye varacağını biliyordum ve bu olmasını istediğim bir şey değildi.
"Seni her gördüğümde kalbime bir şeyler oluyor. Çok fazla kahve içtiğim için taşikardim olduğunu düşündüm ama sebep bu değilmiş.
Sebep senmişsin, sebep sana olan duygularımmış. Kumsal, ben hayatım boyunca kimseye karşı böyle duygular hissetmemiştim.
Yaşadığımız onca şeye rağmen senden hala vazgeçemiyorum..."
"Berkay..."
"Lütfen bitirmeme izin ver... Şu an bana karşı bir şey hissetmediğini biliyorum ama... İnan bana bu benim içinde zor, kalbi bana ait olmayan bir kadına aşık olmak gerçekten zor ama bize bir şans verirsen eğer seni gerçekten mutlu edebilirim. Acılarının hepsi geçmişte kalacak, sadece ikimiz ve bizi bekleyen mutlu günler. Bunun olmasını istemez misin?"
Gözlerime beklenti içinde bakıyordu. Sesinin tonunda bile vardı bu.
"Her şeye yeniden başlayamaz mıyız?"
Derin bir nefes alarak etrafımıza bakındım. Güzel şeyler söylüyordu ama kalbim buz gibiydi.
"Ben senin tedavi edebileceğin bir hasta değilim Berkay. Boş yere beklenti içine girmemelisin, sonumuzun ne olacağını ikimizde biliyoruz."
"Neyi biliyorum biliyor musun? Bu kadar peşin hükümlü olmamak gerektiğini. Hiçbir hastamdan umudumu kaybetmedim, kaybetmeyeceğim de."
"Çıkmadık candan ümit kesilmez mi diyeceğiz şimdi de. Alanımızda tedavisi mümkün olmayan çok fazla hastalık var."
"Ama sen onlardan birine sahip değilsin. Bu da seni hala kurtarılabilir bir vaka yapıyor."
Soğuk ellerim üzerinde ki sıcacık parmakları gezinmeyi sürdürdü.
"Tabi sen kurtulmak istediğin sürece..."
* * *
Yazardan<

"Şimdi aklıma geldi, çuvalları sizin başarınıza göre çıkartacağım. Bakalım bunu gerçekten hak edecek misiniz?"
Masanın üzerinde ki kağıtları düzenleyip tekrardan yerine oturdu.
"Eveeet, yarışmamızı başlatıyorum. İlk sorumuz geliyor, iyice düşünüp karar vermenizi öneririm."
Soruyu kendi içinden bir kez okuduktan sonra cihazı yeniden kendine yaklaştırdı.
"1982-1989 yılları arasında Türkiye'ye Cumhurbaşkanlığı yapan isim. İpucu veriyorum, Türkiye'nin 7. Cumhurbaşkanıdır. Süreniz başladı."
Yanındaki saati 30 saniye sonra çalması için ayarlayıp arkasına yaslandı.
"Bunu bize neden soruyorsun?"
Gözleri lambadaki cansız aleve odaklanmıştı. Sanki o an orada değilmiş gibi bir ifade vardı yüzünde. Odadaki tek ses kullandığı cihazın ara ara çıkarttığı cızırtılardı.
"Üzgünüm, bu isimde bir başkan bulunmuyor."
Çalar saatin sesi odanın içinde acıyla çalarken, ağır hareketlerle ona uzandı ve kapattı.
"Eveet, cevaplarınızı alayım."
"Kenan Evren."
"Turgut Özal."
"Tanrım, bu düşündüğümden daha eğlenceli olacak."
Ayaz'ın kafasında ki cihaz yeşil yandı.
"Doğru cevap Kenan Evren. Yakala bakalım yumurta kafa yanlış cevap bedelini gönderiyorum."
Yanındaki kumandada ki tuşa bastırdı. Akım Ela'nın sandalyesine hızla ulaştı.
"Kes şunu! Kes şunu yalvarırım! Çok acıtıyor!"
"Ne? Acı eşiğin bu kadar düşük olmamalı, daha sana hiçbir şey yapmadım bile."
"Yapma, ona bir şey yapma yalvarırım!"
"Yalvarır mısın?"
Hayalkırıklığıyla ellerini önünde birleştirdi ve kafasını iki yana salladı.
"Hadi ama... Hoşuma gitmedi değil ama bu kadar hazırlığı daha ilk soruda yalvarmanız için yapmadım."
Akımı kesip kumandayı masaya bıraktı ve kağıtlara döndü.
"Sıradaki sorumuz gelsin. Hazır mısınız?"
"Canın cehenneme!"
"Bunu evet olarak kabul ediyorum. Elinizde bir kibrit var. Karanlık, buz gibi bir odanın içerisindesiniz ve önünüzde üç şey var. Bir kağıt parçası, soba ve gaz lambası. Hangisini önce yakarsınız?"
Saati ayarlayıp gelecek cevapları beklemeye başladı. İkisinden de çıt çıkmıyordu.
"Cevapları alayım."
"Daha süre bitmedi."
"Hayır dostum süre bitti, süre ben ne zaman istersem o zaman biter."
Yanında ki saati havaya kaldırdıktan hemen sonra serbest bıraktı. Saat yerle buluştuğu anda paramparça olmuştu.
"Cevaplar lütfen."
"Aaa şey, içerisi karanlıksa önce aydınlanmak gerek, gaz lambası!"
"Sen tatlım, o küçük kafandan ne geçiyor söyle bakalım."
"Bir şeyleri yakabilmem için önce kibritin tutuşması gerek."
Heyecanla yerinde zıpladı ve kumandayı bir elinden diğerine attı.
"Aferin seni küçük yumurta kafa. Doğru cevabı bildin. Kolla kendini erkek arkadaş."
Ama her ne olduysa yanlış tuşa basmıştı ve akım yine Ela'nın sandalyesindeydi.
"Dur! Doğru cevabı verdim zaten! Kes şunu, kes şu lanet acıyı!!"
"Ovv affedersin tatlım, sanırım elim kaydı."
"Seni o... ç... bizden ne istiyorsun ha?! Yüzünü gösterme cesaretin bile yok korkak herif! Neyden korkuyorsun ha?! Buradan çıkınca o k..çını tekmelememden mi korkuyorsun?! Cevap ver seni pislik!"
Etkilenmiş görünüyordu, bir o kadarda zevk almıştı bu öfkeden. Güldü ve kumandayı masaya koydu.
"Sevgili küçük yumurta kafa, bu Amerikan aksanlı kurbağayı nereden buldun? Sanırım onun geldiği yerde umutlar hiç tükenmiyor, baksana hala buradan çıkabileceğini düşünüyor."
Ayağa kalktı ve sandalyelerin arasında bir süre gezindi. Sanki bir şey düşünüyor gibiydi.
"Son soru..."
Masaya ilerleyip kumandayı tekrar eline hapsetti.
"Diğer soruların aksine bu cevabını gerçekten merak ettiğiniz bir şey olacak... Söyleyin bakalım sizce ben kimim?"
"Ares Çelebi!"
"Kenan Işık!"
Kendini tutamayarak kahkaha attı. Bu gerçekten tahmin edemeyeceği bir cevaptı. Uzunca bir süre gülümsemeye devam etti ve
ardından keyifle yerine oturdu.
"Kenan Işık mı? Hangi ülkede yaşıyorsun sen Uganda Cumhuriyeti mi? O adam hala bitkisel hayatta."
"Beklemiyordun sanırım. Seni şaşırttığıma sevindim."
"Ahh seni küçük mendebur. Demek beni şaşırtmak istedin ha? Kolla bakalım kendini."
Genç kadın kendini sıkarak vücuduna yayılacak elektriğin acısına hazırlanmak istemişti ama beklediğinin aksine hala acı yoktu. Kafasında ki çuval aniden çekildiğinde ışık gözlerini acıttı.
"Athena!"
"Ahh biliyorum biliyorum. Eminim hiç tahmin edemediniz(!)"
Sandalyesini ikisinin arasına çekerek ters oturdu ve kafasını kaşıdıktan sonra saçlarını karıştırdı.
"Yarışmanın kazananı için bir ödülümüz olacak. Rezil küçük erkek arkadaş, senin için harika bir sürprizim var..."
Athena belinde ki silahını çıkartıp Ela'nın kafasına doğrulttu.
"Canını bağışlıyorum. Hadi şimdi uslu bir kurbağa ol ve seni prense çeviremeyecek sinekler için başını derde sokma."

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Where stories live. Discover now