#47

66 6 1
                                    

Kumsal<

O gün geldi çattı.
Düğün elbisem ve birkaç kıyafetimi küçük bir çantaya doldurup Londra yolculuğuna çıktım.
Bu yolculuğun bana iyi gelmesini umuyordum. Ortam değişikliği kime iyi gelmezdi ki?
Havaalanına indikten sonra kalacağım otele gitmek üzere taksiye bindim. Arabanın penceresinden gördüğüm kadarıyla bile harikaydı her yer.
Esin'in hayran olduğu kadar vardı ama bütün hayatımı buraya taşıma fikri bana hala çok uzaktı. Otele geldikten sonra çantamı yerleştirip yatağa uzandım.
Elbisem tam karşımda duruyordu. Kendisine bu şekilde boş ve soğuk bakışları bakılmasını hak etmiyordu.
Üzerimdekileri çıkartıp elbisemi giydim.
Ayna karşısında elbisenin üzerimde nasıl durduğunu incelerken yüzüme baktım. Solgun yüzümdeki tek rengin göz altlarım ve gözlerim olması beni endişeye düşürmüştü.
Gerçekten çok kötü görünüyordum. O kadar zayıflamıştım ki karnımı içine çekmesemde kemiklerim görünüyordu. Yanak denen şeyin zerresi yoktu. Resmen kıyafet giydirilmiş bir iskelet gibi görünüyordum.
Annem görse ne derdi şu halime?
Kendine bakamayan evine barkına nasıl baksın derdi kesin? Hatta evli olmasam bana evde kalacaksın bile diyebilirdi.
Evli olmasam mı?
Ben zaten evli değilim ki? Artık değilim.
Elbiseyi çıkartıp yatağa uzandım. Yolculuk beni zaten yeterince yormuştu. Bir de düşüncelerimle uğraşamayacaktım.
Alarmımı kurup uyumak üzere gözlerimi kapadım.
Biraz dinlenirsem belki yüzüme canlılık gelebilirdi.
* * *
Alarmdan bir saat önce uyandım.
Kahvaltıya yetişip karnımı tıka basa doldurduktan sonra biraz şehir turu yapmak istemiştim.
İnce ince yağan yağmur eşliğinde muhteşem bir manzaraya karşı yürüdüm.

İnce ince yağan yağmur eşliğinde muhteşem bir manzaraya karşı yürüdüm

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uzun zamandır pek az şeye hayranlık duyabiliyordum.
Bu da o nadir anlardan bir tanesiydi.
Bir banka oturup uzun uzun etrafı seyrettim. Kuşların cıvıltısı, suyun sesi, hafifçe tenimi okşayan rüzgar...
Beni alıp bambaşka diyarlara götürmüştü. İçimdeki o kocaman el bir saniyeliğine kalbimi sıkmayı bırakmış ve bana rahat bir nefes aldırmıştı.
Burası gerçekten muhteşem bir yer.
Canım arkadaşım Esin. Umarım hayatın boyunca bu güzel şehirde eşin ile beraber çok mutlu olursun. Bunu canı gönülden diliyorum.
Geç kalma riskine giremeyip, kulaklığımı taktım ve otele döndüm.
Elbisemi yanıma alarak Esin'in yanına doğru yola çıktım.
O çoktan hazırlanmaya başlamıştı bile. Heyecanı gözlerinden okunuyordu.
Yanında olduğum her saniye, onu tebessümle izledim. Kocaman, bembeyaz, kabarık gelinliğinin içinde prensesler gibi görünüyordu.
Ben hiç gelinlik giymemiştim. Ares ile evliliğimiz çok ani olmuştu, düğün konusunu düşünmeye hiç vaktimiz olmamıştı. Sonrası da malum zaten.
Bu yüzden Esin'e imrenerek bakmaktan kendimi alamıyorum. İçimde zerre kıskançlık yok, ama insan keşke bende giyebilseydim demeden edemiyor.
Hazırlıklar tamamlandı.
Elbisemle aynı renk bir ruj sürüp saçlarımı açtım. Yüzüme biraz renk gelmişti. Hiç yoktan iyidir diyerek makyaj çantasını kapattım ve aynadan son kez kendime baktım.

Esin harikaydı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Esin harikaydı...
Onu anlatacak bir kelime bulamıyorum...
İçimden onun için sürekli iyi dileklerde bulunuyordum.
Nikahları kıyıldı ve düğün başladı. Bize ayrılan masada insanları yüzümde sahte bir gülümsemeyle izliyordum.
O sırada yanıma birisi oturdu ve bana selam verdi, sesi tanıdıktı.
"Berkay, senin burada ne işin var?"
Güldü.
"Bende davetliyim."
"Doğru ya."
Bir süre ikimizde sustuk. Ben Esin ve Koray'ın danslarını seyrettim Berkay ise beni.
"Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim."
"İzin verirsen seni dansa kaldırmak istiyorum."
"Şey, dans etmesem daha iyi."
"Lütfen... Onca yolu somurtarak oturmak için gelmedin herhalde değil mi?"
"Ben somurtmuyorum."
"Hadi ama Kumsal sadece bir dans. İnan bana bu seni de mutlu edecek."
Elimden nazikçe tuttu ve öptü. Sonrasında da bir şey söylememe fırsat olmadan kendimi salonun ortasında, Berkay ile dans ederken buldum.
"Gördün mü bak, o kadar da zor değilmiş."
"Bana bunu yapma lütfen."
"Neyi?"
Gözlerimi kaçırarak etrafımızda ki insanlara baktım.
"Neyi yapmayayım Kumsal?"
"Her şey mükemmelmiş gibi davranma."
"Ben kötü bir şey göremiyorum. Belki de sen her şeye kötü taraftan bakıyorsundur."
Sustum...
Haklıydı çünkü, bu yorumunu kişisel bir düşünce katmayarak tamamen bir psikolog gözlemiyle yapmıştı.
Biliyordum, çünkü nerede hata yaptığımın bende farkındaydım.
"Kumsal... Ne zaman kendini kötü hissedersen, benimle konuşabilirsin."
Bu her ne kadar iyi bir cümle olsada söyleyen kişi Berkay olduğu için insanı şüpheye düşürüyordu. Sonuçta işimden, onun yaydığı haberler yüzünden ayrılmıştım. Başarılı aile terapistinin şiddetli geçimsizlikle biten evliliği. Sakın kaçırmayan ha... Yine birilerinin gizli geçmişini ortaya döktüler. Leş kargaları gibi uçuşun bütün magazinciler.
"Bana neden öyle bakıyorsun?"
"Nasıl bakıyorum."
"Düşmanın gibi..."
Aklımdan geçenleri bilsen bence bana hak veririsin. Şu an seninle aynı havayı solumam bile yanlışken ben kalkmış dans ediyorum.
"Laf olsun diye söylemedim biliyorsun."
"Biliyorum."
Konu bir türlü sarmıyordu ve ne müziğin susmaya niyeti vardı ne de Berkay'ın beni bırakmaya.
"Hadi oturalım artık, yine magazin sayfalarında kendi haberlerimi okumak istemiyorum."
*       *         *
Yazardan<

Cırcır böceklerinin sesi haricinde etrafta tek bir ses yoktu. Serin ve sakin bir geceydi. Gökyüzü büyün ihtişamıyla örtüyordu dünyanın üzerini.
Bu sakinliğin verdiği huzurla sigarasından derin bir nefes aldı.
Uzun zamandır ciğerlerine dolmayan sigara, ulaşabildiği her yanı uyuşturuyordu. Bu anın hazzını sonuna kadar yaşayarak gözlerini kapattı ve dumanı ağır ağır dışarı verdi.
"Efendim..."
Eliyle yanında ki adamın susmasını işaret etti. Bir şeye odaklanmış görünüyordu. Sigarasından son bir nefes çekip yere attıktan  gözlerini açtı.
"Şu an bütün sihri bozdun."
"Özür dilerim efendim."
"Söyle."
"İçerisi söylediğiniz şekilde hazırlandı."
Üzerinde ki ceketin fermuarını aşağı indirip kollarını sıvadıktan sonra karşısında korkuyla bekleyen adama gülümsedi.
"Rahatla biraz dostum. Sen iyi bir insansın."
Omzuna vurup depoya doğru ilerledi.
Paslı kapı gıcırtıyla aralandı. Gaz lambalarıyla aydınlatılan odanın içi rutubet kokuyordu.
Odanın ortasına yerleştirilen iki sandalye ve sandalyeye bağlanmış iki insan vardı. Onlar Ela ve sevgilisi Ayaz idi.
İkisininde kafasına çuval geçirilmişti.
Kendisine ayrılan yere oturmadan önce ses değiştirici cihazı masadan aldı.
Cızırtıyla çalışmaya başlayan cihazı dudaklarına yaklaştırdı.
"Hanımlar, Beyler merhaba. İşte beklediğiniz o an geldi. Sizinle küçük bir oyun oynamaya ne derim?"
Arkasına yaslanıp güldü ve sorusunu cevapladı.
"Harika olur derim. Böyle bir eğlenceyi nasıl reddederim!"
"Kimsin sen?! Bizden ne istiyorsun?"
Yanında ki kumandanın bir tuşuna bastığında küçük akımda bir elektrik, soruyu soranın sandalyesine ulaştı. Acıyla inlemişti adam.
"Öncelikle şunu söylemeliyim ki iğrenç hayatlarınız umrumda değil. Konuşmadan önce iki kez düşünmeniz sizin yararınıza olur."
Elini sakallarında gezdirip düşünür bir ifadeyle cümlesini düzeltti.
"Ahh, bence siz 3 kere düşünseniz daha iyi olur. Çünkü bu, çok uzun bir gece olacak."
Ayağa kalkıp bir süre odanın içinde gezindi.
"Şimdi... Birlikte bir oyun oynayacağız. Rezil kafanızdaki çuvalları sizden kurtaracağım ve yine o rezil kafalarınıza birer cihaz bağlayacağım. Bu cihaz, size sorduğum sorular karşılığındaki cevaplarınıza göre bana bir işaret verecek. Doğru söylerseniz ne mutlu size, ama yalan söylerseniz vay halinize. Kafiyeli oldu değil mi? Bunu sevdim, yakında bu oyunun patentini alacağım. Adı da Yalantrik olacak. Sebebini birazdan anlayacaksınız, sizi daha fazla heyecanlandırmak istemiyorum çocuklar. Hazır mısınız? Çok eğleneceğiz!"

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Where stories live. Discover now