#21

87 9 1
                                    

Ela çıktıktan sonra Ares sandalyeye bağlı olan ellerini çözmeye çalıştı. Bileklerinde, ipin temas ettiği kısımlar kıpkırmızı olmuştu. Yoğun çabası sırasında dengesini kaybedip, sandalyeyle beraber yere düştü. Düştüğünde yere çarptığı yüzünün sızısıyla söylendiği sırada içeriye Cemil girdi.
"Cemil geldi! Cemil buzları getirdi! Alptürk, yerde ne yapıyorsun? Öldün mü?!
"Çöz beni!"
"Olmaz! Ela kızar! Buzları al, kafana koyarsın."
"Neremle koyacağım lan görmüyor musun ellerim bağlı !"
"Doğru! Cemil seni kaldırmalı."
"Evet! Hayır! Cemil beni çözmeli!"
Orman Bekçisi Ares'i yerden kaldırdıktan sonra cebinden bir çakı çıkarttı.
İkisi de birbirine baktı aynı anda.
"Seni çözersem beni öldüreceksin değil mi?"
"İsteseydim, şu an çoktan ölmüştün."
"Cemil sana güvenmiyor."
"Bu durumda kim kime güvenmeli dersin? Bıçak senin elinde."
Bekçi gözlerini bıçağının üzerinde dolaştırırken gülümsüyordu.
"Haklısın. Peki ben seni öldürürsem?"
"Benimle şahsi bir meselen yok."
"Evet! Evet Cemil, küçük Alptürk'ü sever! Cemil Kumsal'ı daha çok sever! Cemil, Kumsal'ı sevmek ister!"
Ares oturduğu yerden Cemil'e tekme attığında onu kılpayı sıyırdı.
"Küçük Alptürk kızdı!"
Elinde ki çakıyı yere attıktan sonra kapıya koştu. Tam çıkacağındaysa arkasına bakıp gülümsedi.
"Cemil seni çözmeyecek Çelebi, buradan çıkmak mı istiyorsun? O halde durma.Bak, Cemil bıçağı yere bıraktı."
*        *         *
Kumsal<

Ares gitti, sanırım bu sondu. Her şeyin sonu... Huzurun, mutluluğun, aşkın, heyecanın, tutkunun. Hayatımda hiç bu kadar çaresiz, kimsesiz hissetmemiştim kendimi. Annem ve babamın öldüğünü öğrendiğimde bile Ares'in varlığı hayata tutunmamı sağlamış. Bunu şimdi anlıyorum. Şimdi o da yok, ben kesinlikle aptalın tekiyim. En başta, her şeyin başında ondan ayrılmamam gerekirdi. Bunun doğru olabileceğini nasıl düşünebildim. Her şeyin sorumlusu olarak nasıl gördüm onu.
Oysa tek yaptığı beni kaybetmemeye çalışmaktı.
Balkona çıkıp derin bir nefes aldım. Ciğerlerimi sonuna kadar doldursamda sanki aldığım nefes bana yetmiyordu.
Allah'ım buna nasıl dayanacağım ben?!
Yere çöküp derin derin nefes aldım.
Saçlarımı çekiştirerek geriye ittirdim. Uzun zamandır ihtiyaç duymadığım ilaçlarımı arayan gözlerim buzdolabının yakındaki küçük çekmeceyle buluştu.
Yerden hızla fırlayıp çekmeceyi ağzına kadar açtım. En alta koyup arkalara ittirdiğim ilaç kutularından birini bulup içinden bir tanesini ağzıma attım.
Elimden geldiği kadar antidepresanlardan uzak durmaya çalışıyordum ama önümüzdeki günlerde yüksek ihtimalle bunu başaramayacaktım.
Dolabın önüne çöküp gözlerimi kapattığımda Ares gözlerimin önüne geldi. Kalbimin ritmi aniden değişmişti. Öyle gerçekçiydi ki sanki gerçekten karşımda gibiydi.
"Nasıl acı çektiğimin farkında değilsin"-A
"Bana bunu neden yapıyorsun?"
"O sana dokunurken de acı çekiyor muydun?"
"Beni bununla yargılama! Dün gece ne durumda olduğumu bilmiyorsun ve bu duruma gelmemin tek sebebi sendin !"
"Her sorunda suçlayacak birini arıyorsun, hep sebep olarak beni gösteriyorsun ama biliyor musun Kumsal, sende en az benim kadar suçlusun. Artık kabul etmenin zamanı gelmedi mi?"
Gözlerimi sıkıca açıp kapattığımda ortadan kayboldu. Bir süre boş odanın içinde hareketsizce etrafı izledim. Yoktu, zaten hiç gelmemişti...
*       *       *
Yazardan<

Ares, Kumsal'ın evinden çıktıktan sonra bir süre uzun uzun yürüdü. Ne hissettiğini anlayamayacak kadar uyuşmuştu içi, hissizleşmişti. Sadece kalbinde bir sızı hissediyordu. Elini göğsüne koyup olduğu yere çöktü. Etrafından her şeyden habersiz bir yerlere yetişmeye çalışan umursamaz kalabalık geçişiyordu.
Yeniden ayağa kalktığında derin bir nefes aldı. Kalbinde ki bu anlamsız değişikliği yok etmek için koşmaya başladı. Uzun süre çarptığı insaları umursamadan koştu.
Ciğerleri oksijen açlığıyla çırpınırken nefes nefeseydi. Bir ağaçtan tutunup nefesini düzene koymaya çalıştı.
"Ares, inanamıyorum! Gerçekten sen misin?"
Yanında duran bir çift kırmızı ayakkabıyla başını kaldırdı. Karşısında görmeyi beklediği en son kişi duruyordu.
"Buse..."
*       *        *
Kumsal<
Arka fonda çalan Cem Adrian'ın, aşağıdaki trafiğin ve arka sokaktaki inşaatın sesleri birbirine karışmış, ocakta pişen yemeğin içindeki salçanın kokusu ciğerlerime doluyor o an. Keşke Oğuz Atay tutunmaya çalışanlar içinde bir kitap yazsaydı diye düşünüyorum birdenbire. İyi miyim? Kötü mü? Güzel miyim?Çirkin mi? Hepsi birbirine karışmış bu aralar, aynı saçlarım gibi... Tam bu sırada yutkunmama engel olan ve günlerdir kendime söyleyemediğim o cümleyi söylüyor Adrian;
"Eninde sonunda, yalnızsın."
2 haftadır evden çıkmıyorum. Esin son birkaç gündür evime gelip hayatta olup olmadığımı kontrol ediyor. Hatta yemeyeceğimi bildiği halde şu an mutfakta bana yemek hazırlıyor. Katiyen hiçbir şey yiyemiyorum öyle iştahsızım ki. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Bütün günüm ya yatakta uzanarak ya da balkonda sigara içerek geçiyor.
Bunun dışında... Telefonum günde 15 kez çalıyorsa 3'ü Esin'den geri kalanıysa şerefsiz Berkay'dan.
Ares hiç aramıyor, şaşırdık mı? Hayır. O günden sonra onu bir kere bile görmedim.  Yeni hayatına alışmaya çalışıyor olmalı. Eminim benim kadar zorlanmayacaktır. Gerçi bu yorumumun ne kadar doğru şu an tartışılır. Ares'in hayatı ona ait değil de bir başkasına ait gibi. Herkes onun hakkında kararlar veriyor, bende dahil. Kendi hayatı hakkında gerçekten söz sahibi mi? Sanırım değil, onunki hatır için yaşamaktan fazlası değil. O halde tam şu anda Emir Can İğrek'in Beyaz şarkısını ona ithaf ederek dinleyeceğim.
"Hayattan dışarı çıkıp soluklansam diyorsun.
Bilmediğin onlarca şeyin peşinden koşuyorsun.
Hatır için yaşamaktan fazlasını yapmalısın.
Yoksa gece yağınca kapkaranlık olacaksın.
(...) "

♠️S A R M A Ş I K /2 ♠️ Where stories live. Discover now