65. BÖLÜM: GİZLİ BULUŞMA..

248 38 26
                                    

                   Mayıs ayının ilk haftası sıcak bir günle başlamıştı. Uludere civarına torpil yaptığından mı yoksa bazı şeylere kızgınlığını göstermek istediğinden mi bilinmez güneş, ağustos ayını aratmayacak derecede kızdırıyordu etrafı. Ama Gülyazı köyü, güneşin aksine oldukça sütlimandı o sabah. Güneş tam doğmamışken yollara revan olan Azat tam altı saate bu köyün girişine varmıştı. Etrafın bu denli sessizliği asudelikten daha çok insanın içini ürperten, teyakkuz haline sokan, insanı irite eden bir yanı vardı. Gelmeden önce etrafı internetten araştırmış olsa da bu ıssız yerin ne menem bir yer olduğunu bizzat gelince çok daha iyi anladı. Saatine baktı. Öğle vakti gelmişti. Telefonundan navigasyona bakıp köye gelmek için kullanılabilecek tüm güzergâhlara bakıp bir tanesinde karar kıldı. Köye tam girmeden sınır kapısının bulunduğu yeri tespit ederek o yöne doğru hareket etti.


                            Güneş gözlüğünün arkasından baktığı, ilk defa geldiği bu bölgenin efsunkâr havasına fazlasıyla kaptırmıştı kendini. Teksas'a benzettiğini ama Teksas'ı da görmediğini düşünerek hafiften gülümsedi. Kadınlık ruhu arada ajan olduğunu unutturup takınması gereken ciddiyetini kısa nöbetler halinde elden bırakmasına sebep oluyordu. Her ajanda olan kişilik karmaşası, kimlik bunalımı ve mahrumiyetini yaşadığı birçok duygunun yoksunluğu, bir de kadın olmasıyla daha da çekilmez bir hal alıyordu. Neyse ki demir gibi bir iradesi vardı da bu duygusal nöbetleri çabuk atlatırdı. Kendini toparlayınca sıcaktan kavrulan toprak tüm vazifelerinden azade olmuş gibi alabildiğine kuraklaşmış toprağa çalındı gözü. Yer yer gün yüzüne çıkmış ağaçlarda da ne yaşam belirtisi vardı ne de biraz olsun revnak. Toprağın bu iç kurutan, yaşam belirtilerinden yoksun hali, Yavuz Bey'i getirdi aklına. Yola çıkmadan önceki tembihlerini de tabi:'' Uydudan gözüm üstünüzde olacak. Üstünüzdeki kameralarda da arıza falan istemiyorum. Teslim alacak ekip gereksiz sorular sorarsa cevap verme. Sen sadece paketi taşıyan bir kuryesin, unutma. Haricinde bildiğin bir şey yok. Teslimatın olduğu yer tehlikeli. Burayı onlar seçti. Bizimkilerde kabul etmiş. Yapacak bir şey yok. Işıt, bu durumdan haberdar olursa muhakkak müdahale edecektir. Kendi elemanlarını mutlaka almaya çalışacaklar. Bizden sıkıntı olmasa bile Irak hükümetinin içinde elemanları olabilir. Oradan bilgi sızdırma olmuşsa eğer muhakkak gelirler. Gerekirse çatışmaya gireceksiniz. Tam teçhizatlı olun. Dikkat çekmemek için iki adam verdim yanına. Bir de o bölgeden bir tim askeri katılacak size. Rehberlik etmek için. Çok dikkatli ol. Seni sağlam istiyorum, ona göre.'' 


                        Herhangi olası bir saldırıyı düşünüp hafiften tedirgin oldu Aslı. İster istemez teyakkuz haline büründü. Aynalardan etrafı kolaçan etti. Sonra rahatladı. Hocasının son cümlesi de komik gelmişti doğrusu. Sağlam istiyorum derken sesindeki tehditkâr tonun tezatlığı gülümsetti onu. '' Sağlam gelmezsen ben parçalarım der gibi. Sakın ölme eğer ölürsen seni öldürürüm der gibi...'' Yanında arabayı kullananın geniş omuzlu özel timin dışında arka koltuklarda oturan özel eğitimli iki iyi eğitimli askerin ve bunların arasında oturan esmer kadınla, Esman Zilal'le beraber beş kişiydiler. Esman da uzun süredir mahpus olmanın ve kaderine rıza göstermenin verdiği teslimiyeti kabul edip yazgısına boyun eğmenin mahmurluğuyla gözleri yarı açık, kafası hafif sol omzuna doğru yatık kesilmek üzere götürülen kurban teslimiyetinde sessizce oturuyordu arkada. Aslı, elindeki navigasyon cihazıyla bulundukları noktayı gösteren mavi noktayla ulaşmaları gereken hedefi simgeleyen kırmızı nokta arasındaki mesafeye baktı. On dakikalık yolları kalmıştı aşağı yukarı. Aklına Aker geldi. Planı neydi? Yine neyin peşindeydi? Kurtarması gereken kız kimdi? Arka koltukta oturan Irakl'ı kadınla Aker'in ne ilgisi olabilirdi? Aklında bir sürü yanıt getiremediği, burnundan tutan güneş gözlüğünün sebep olduğu ve sürekli silmek zorunda kaldığı ter, asla konuşmayan –hoş kendisi de istemezdi- askerlerin sıkıcılığı, havadaki kesif sıcağın ve kuru toprağın, etrafın sessizliği... Hepsi bir olmuş bunalmasına sebep oluyordu. Neyse ki yol bitmek üzereydi. Sınır kapısına varmalarına çok az kalmıştı ki Gülyazı köyünün tabelası çarptı gözüne. Tabelanın yanından geçip köye doğru ilerlediler. Şoför buraları bildiği için o ana kadar herhangi bir müdahalesi olmamıştı. Amarok'u kullanan asker, köy meydanına giden yolda ilerlerken yol çatallaşınca arabayı yavaşlattı. Hangi yoldan gideceğini kestiremediği çok belliydi. Yavaşlayıp düşünmek için zaman kazanmak istedi. Aslı bunu fark edip elinde hazır bulundurduğu navigasyona baktı. Tam sağdan diyecekken asker sol yola girdi. Buraları iyi bildiği söylenmişti Aslı'ya. Bu yüzden uyarıp uyarmamak konusunda tereddüt etti askeri.

BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin