11. BÖLÜM: ZİRVE AREFESİ

1.7K 418 26
                                    

                 2014 model Mazda CX3 model aracına binmiş, son sürat ilerliyordu İstanbul- Antalya yolunda. Zevk aldığı çok az şeylerden biriydi süratli araba kullanmak. Sabaha doğru erkenden kalkmış sakal traşı olmuştu. Tam 5'te daha güneş doğmadan yola çıkmıştı. Düşünmek için ideal zamanlardı uzun yolculuklar. Yol üzerinde pek kalmasa da kenarlardaki cılızlaşmış karlara takıldı gözleri. Kirlenmiş beyaz renginde kendisini görüyordu kendisini. Yaptığı işle gurur duymasına rağmen hep kirli hissederdi kendisini. Aldığı canların kanıyla temizlenmek istese de aksine sebep olduğu her ölümden sonra daha bir kötü hissediyordu. Her ne kadar vatanı için asli görevlerini yapmış olsa da kendine asi olan tarafı her fırsatta rahatsız ediyordu bir şekilde. Grileşmiş de olsa karın renginde kayboldu Aker. Sonra önceki akşam Hilmi dayısının söyledikleri geldi aklına. Ne de güzel konuşmuştu. Madem ki beyazlık kefende de olsa bir başlangıç, bir hayırdı. O zaman kendisini bu baş edilmez buhranlardan bir tek kefenin kurtarabileceğini düşündü. Ama bu da elinde değildi. Kurtulmak için kendisini öldüremezdi ya. Böyle düşüncelerin içinde hızla gittiği 8 saatlik yolu 5 saatte tüketmişti. 

               Antalya'nın girişinde ki Hancı dinlenme tesisinde mola verdi. Kahvaltısını yapıp yola devam etti. Zirvenin gerçekleşeceği Antalya'nın Belek ilçesine gitmesi gerekiyordu. Yalnız daha önceden söylendiği gibi Akkapark alış veriş merkezine gitmesi gerekiyordu. Gerekli malzemeleri buradan temin edecekti. Arabanın navigasyonuna gitmesi gereken binanın ismini girdi. Şehir haritası ekrana yansıyınca hızını artırdı. Şanslıydı çünkü gideceği yere zaten yakındı. Alış veriş merkezinin kapalı otoparkına girdi. Arabasını park edip yürüyen merdivenlere yöneldi. Antalya'ya daha önce 3 kere daha gelmişti. İlk gelişinde yaz mevsimiydi. Sıcağa zaten dayanamıyorken burada bir ay o sıcağın altında eğitim yapmıştı. Şimdi de öğrendiklerinin meyvesini verecekti. Lavaboyu ararken etrafı gözden geçirmeye başladı. Tuvaletlerin tabelalarını görünce yürüyen merdivenden çıkar çıkmaz sola dönüp tuvaletlere girdi. Girerken saatine baktı. Her zaman olduğu gibi tam zamanında varmıştı. İçeri girince yedi adet pisuvarlardan baştan ikincisine yanaştı. İhtiyacın görürken sağındaki pisuvara başka biri geldi. Aker, sol ayağının topuğunu iki kere yere vurdu. Bu şekilde kendisini tanıtması gereken kişiye mesaj veriyordu. Adam Aker'e hiç bakmadan ihtiyacını görmeye devam etti. İşini bitirdiğini belli eden hareketler yapıp fermuarını çekti. Pisuvardan ayrılıp Aker'in arkasından geçerken ''hoca, geç kalmasın dedi.'' deyip ayrıldı adam. Aker, etrafı kontrol ettikten sonra hemen adamın ayrıldığı pisuvara yanaştı. Elini pisuvarın içinin üst tarafına sokup kendisi için bırakılan paketi aldı. Yavaş hareketlerle paketi cebine atıp uzaklaştı. Üst katlarda biraz dolaşıp birkaç mağazaya gezdi sonra tekrar otoparka indi. Arabaya binince paketi açtı. İçinde dijital ekranlı akıllı bir saat ve saatle eş güdümlü çalışan iki çift irtibat kulaklığı vardı. Kulaklıklardan bir tanesini çıkarıp üstündeki başlığı döndürünce çalıştığını gösteren kırmızı bir ışık yandı. Kulağına takıp deneme yaptı. Herhangi bir sorun görünmüyordu. Kulaklığı tekrar çıkarıp poşetine koydu. Kolundaki saatini çıkarıp torpidoya koydu. Paketteki saati çıkarıp koluna taktı. Eskiden beri saat sevdası vardı. Çok severdi saatleri. Kaliteli saatleri görünce hemen anlardı. Az para harcamamıştı saatlere. Eskiden pahalı bir koleksiyonu bile vardı. Her giydiği kıyafete uygun saatler takardı hep. Bu taktığı saati de beğendi. Koluna taktıktan sonra işlevinden ziyade yakışmasına dikkatini verdi. İstihbarat teşkilatı görüntüye oldu olası önem verirdi. Kalite her zaman ön planda tutulurdu. Bir operasyonda kullanılacak her türlü teçhizatta maliyete bakılmazdı. Arabaysa en lüksü, silahsa en güçlüsü, kıyafetse en kalitelisi kullanılırdı. İş aletinden çok güzel bir aksesuar gibi duran saati çok beğendiği için poşete tekrar koymadı. Görevden sonra da kullanabilirdi. Yapabileceklerini de merak etmeye başlayınca güç düğmesine dokundu. Ekranında bazı yazılar belirdi. Saati çalıştırınca poşetin içindeki kulaklığın ışığı tekrar yandı. Kulaklıkla saat arasında kablosuz iletişim vardı. Eş güdümlü çalışan saatle, kulaklık yönlendirilebiliyordu. 

BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin