36. BÖLÜM: HAYKIRAN GÖZLER...

807 190 40
                                    

                       Yalnız olmadığını biliyormuş gibi, Azat'ın geldiğinin farkındaymış gibi hiçbir tepki vermedi Elif. Sonra yavaşça kafasını kaldırıp Azat'a baktı. ''Efendim'' diyen değil de ''beni yalnız bırak'' diyen gözlerle bakıyordu sanki. Bedeni çok tazeydi ama seksen yıllık dertli bir hayatın içinde yoğrulmuş gibi kederli gözlerle bakıyordu sanki. Bir paravana gencecik bir beden resmi çizilmiş de gözleri oyulmuş, arkasına geçen yıllanmış bir nine, paravanın arkasına geçmiş deliklerden bakıyor gibiydi. Bakışlarındaki dertlerle perçinleşmiş olgunluk aynı zamanda zekasının aynası gibiydi. Sivri zekası, beden yaşına göre fazla ilerlemiş aklı gözlerinden haykırıyordu.

                  Öyle ki Azat, bu keskin bakışlar karşısında ne yapacağını şaşırmış, konuşmaya devam edemiyordu. ''Elif'' diye seslenmişti ama devamı gelmemişti. Konuşmaya başlamadan önce de ne diyeceğini tasarlamamıştı. Sadece Elif demişti. Elif diyebilmişti. Elif de kendisine bakarken sanki Azat'ı görmüyormuş gibi bakıyordu. Bir süre öyle kalakaldılar. Beklemenin bir faydası olmayınca kaderine razı olan Azat, odasına geri döndü. Tokmağına uzandığı kapı yine açılmamıştı. Tek sorun Elif de değildi tabi.

                    Son günler de iyice tuhaf davranmaya başlayan Hatice de dikkatinden kaçmıyordu. İlk günlere nazaran daha bir solgunlaşmış, son derece durgunlaşmıştı. Artık okulun bahçesindeki oyunlara da katılmaz olmuş ama mümkün oldukça dışarda kalmaya çalışıyordu. Arkadaşları bahçede oyunlar oynarken o sürekli tenha bir köşeye kuruluyor, görmüyor gibi etrafa boş bakıyordu. Bazen yerde bulduğu bir odunla yerlere bir şeyler çiziyor bazen de bir noktaya dalıp saatlerce bir şeyler düşünüyordu. Azat, Hatice'nin bu anormal davranışlarını dikkatle gözlemliyordu. Sıkıntısıyla alakalı bir ipucu yakalarım ümidiyle onun dosyasını arşivden alıp inceledi. İdareden de aldığı bilgileri birleştirince yine hiç iç açıcı bir hayatla karşılaşmadı. Anne ve babası birkaç yıl önce boşanmış, annesi ikinci evliliğini yapmıştı. Hatice'ye karşı son derece ilgisiz olacaklar ki okula pek uğramıyorlardı. Hafta sonları ev izinlerinde Elif'in bile çıktığı zamanlar oluyor ama Hatice asla çıkmıyordu. Buna rağmen Azat, onu bu kadar düşündüren şeyin ailevi durumu olmadığına karar verdi. Çünkü Hatice son zamanlarda gittikçe kötüleşmişti. Ama anne babası ayrılalı bayağı zaman olmuştu.

                         Azat, okula geldiğinde de pek normal sayılmazdı ama gittikçe anormalleşen davranışları yeni şeyler olduğunu hissettiriyordu. Son zamanlarda özellikle akşam saatlerinde pansiyonda ağlama krizleri geçiriyor, kendisini yerlere atıp dövünüyordu. Hemen hemen her akşam kız pansiyonundan sorumlu nöbetçi bayan öğretmen, nöbetçi erkek öğretmeni arıyor ve hastaneye götürüyorlardı. Okulun resmi aracı da olmadığı için o akşam görevli öğretmen her kimse kendi aracıyla bunu yapıyordu. Hatice'nin bu krizleri son zamanlar da her akşam yaşanmaya başlayınca hastane seferleri okulun ritüeli haline gelmişti. Hastaneye götürmeleri de çare olmuyor, yapılan sakinleştirici iğne veya serumdan sonra geri getiriliyordu. Nöbetçi olan tüm doktorların tüm ısrarlarına rağmen derdini söylemeyen Hatice'yi doktorlar da ezberlemiş, bir zamandan sonra numara yaptığını düşünmeye başlamışlardı. Hastane seferlerinden rahatsız olmaya başlayan öğretmenlerin mırıltıları öğretmenler odasında her gün duyulmaya başlamıştı. Sabahları öğretmenler odasına gözleri uykulu bir öğretmen girerse diğer öğretmenler ''sende mi Hatice'nin hışmına uğradın? Anlaşılan dün gece geç saatlerde hastanedeydin.'' diye şaka bile yapıyorlardı. Hepsi bu durumdan şikayetçi olmaya başlayınca bir ara tüm gündem Hatice olmuştu.

'' Ya kardeşim götürmesine götürelim de kız derdini anlatmıyor ki.''

'' Aynen öyle. Dün ben nöbetçiydim. Gece 12 de Zeynep hocam aradı. Götürdük hanımefendiyi hastaneye. Doktoru, hemşiresi, ben bir olduk yalvarıyoruz. Yok, kız anlatmıyor. Nuh diyor peygamber demiyor.''

BANA ANNEMİ GETİR (TAMAMLANDI) KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now