güneşimizi söndürdük

1.7K 84 43
                                    

Siz hiç güneşinizi kaybettiniz mi?

Eğer bunu sormaya kalksaydım, alacağım tek yanıt kocaman bir kahkaha olurdu, zira burada güneş; yıllar önce insanlık tarafından kaybedilmişti.

Güneşimizi çaldırmıştık.

Güneşimizi çalan teknolojiye yenil düşmüş, onunla çıktığımız her savaşta mağlup olmuştuk.

Burası Batı Kent, ve güneş yıllar önce doğmayı bıraktı. Karanlıklara mahkum bir dünyanın içinde yaşamaya çalışan birkaç insana ev sahipliği yapıyor yalnızca.

Daracık yemek masasının etrafında toplanan beş kişiden çıkan ses yalnızca çatal bıçak seslerinden ibaretti. Tıpkı dünyamız gibi sofralarımızda sessizliğe gömülmüştü.

"Günün nasıl geçti Yoongi?"

Annemin keskin bakışlarına gülümsemeye çalışarak karşılık vermiştim.

"İyiydi. Haftaya eğitimi tamamlıyorum, ava çıkabilme izni aldım."

Annem yalnızca başını sallamıştı.

"Hah."

Yanımdan yükselen sese gözlerimi devirmemek için dişlerimi sıkıca birbirine kenetledim.

"Şu soylu arkadaşın sayesinde olduğunu niçin anlatmıyorsun?"

Minseo'nun alaycı gözleri yüzümde dolanırken içinde bulunduğum odanın duvarlarının üzerime doğru devrildiğini hissediyor gibiydim.

"Asıl sen, bugün rütbenin neden düşürüldüğünü anlatmıyorsun Minseo?"

Kardeşimin gözlerinden çıkan kıvılcım, annemin gözlerinde parlamıştı.

"Kelimelerine dikkat et Yoongi."

Bayat ekmek ve dünden kalan lazanyanın ağzımda bıraktığı tattan daha bozuk bir tat bırakan bir şey varsa, o annemim cümlelerinden başka bir şey değildi.

Babamın gözlerinin şefkatle bana dokunduğunu hissetmiştim.

"Sadece soru sordum." Dedim. Dik başlılığımdan nefret ettiğini biliyordum.

"Doyduysan odana git, Min Yoongi."

"Bana beş yaşındaymış gibi davranmanı istemiyorum anne. Eğer hareketlerine müdahale etmen birisi varsa o da Minseo."

Annemin elindeki çatalı sıkı sıkıya tuttuğunu fark etmiştim. Soluk cildi, odanın yetersiz ışığı altında bir mumdan farksızdı.

"Kardeşin, sabahtan akşama kadar madenlerde çalışıyor; senin ise aptal bir okuldan başka düşündüğün bir şey yok! Sence çocuk olan hanginiz?"

Sözlerinin kalbimi paramparça etmesine müsaade etmemeliydim fakat nasıl etmezdim ki, o benim annemdi.

"Okumamak onun tercihiydi! Ayrıca-"

"Abi.."

Rose'un sıcak parmaklarının bileğime dolandığını hissetmiştim.

Soluk sarı saçlarını arkasından toplamıştı, yüzünde ve boynunda yer edinmiş yanıkları yutkunarak izledim.

"Lütfen, sırası değil."

"Ne zaman sırası gelecekse!"

Babamın yumruklarını sıkışı bana hiçbir şey ifade etmiyordu çünkü her daim şefkati ardına sığınır, tek kelime edemezdi anneme.

FUTURISTIC -taegi- Where stories live. Discover now