one

9.2K 475 1.4K
                                    

Şakağında hissettiği dudaklar yaklaşık bir saniye sonra boynundaydı. Arkasında duran eşinin saçları ensesini gıdıklarken hafifçe kıkırdadı.

Dudaklar boynundan adem elmasına geldi, oradan çenesine doğru ıslak bir yol izledi. Çeneden sağ elmacık kemiğine, elmacık kemiğinden tekrar sağ şakağına, oradan alnına, alnından da sol şakağına... Değdikleri her yer yanarken son durakları omeganın ısırılmaktan çatlamış dudakları oldu.

"Mmh."

Omega ellerini arkasında durup belini sımsıkı sarmış eşinin ensesine attı ve onu mümkün olduğunca kendisine çekti.

Eşinin kolları sanki mümkünmüş gibi daha da sıkı kavradı omegayı. Omeganın karnı, etrafındaki kalın kollar yüzünden sıcacık olmuştu; aynı şekilde kalbi de hızlı hızlı çarpıyordu.

Eşinin eşsiz kokusu etraflarındaki ayçiçeklerinin kokusuyla karışırken huzurdan başının dönmeye başladığını hissetti ve ellerini, onun kendi karnının üzerinde duran ellerinin üstüne koydu.

"Neden hiçbir zaman yüzünü göremiyorum?"

Omega eşinin kolları arasında sızlanmaya başladığında eşi yüzünü çevik bir hareketle kendisine doğru çevirdi. Güzel omega heyecanla onun yüzüne baktığında Güneş'in parıltıları arasından görebildiği tek şey bir çift yeşil göz oldu.

Ardından yeşiller, kırmızılaştı.

"Alfa..."

Louis kan ter içinde yatağından sıçradı. Saat biraz geç olmuştu fakat şu anda bunu düşünebilecek durumda değildi. Aklı yine ve yine gördüğü rüyada kalmıştı. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatmaya çalışarak sırtını yatak başlığına yasladı ve sık nefeslerini düzenlemeye çalıştı.

Tam o sırada odasının kapısı hızla açıldı ve annesi odaya daldı.

"Sonunda kalkmışsın, uykucu! Git elini yüzünü yıka hadi, üzerindekileri de çıkar çabuk. Yıkamaya atacağım."

Oflayarak başını sallarken banyoya yönelmişti bile.

Elini yüzünü yıkadıktan sonra aynadaki yansımasına baktı bir süre. Elleri istemsizce rüyasındaki alfanın öptüğü yerlere dokunurken gözleri yavaşça kapandı. Kendini yeniden ayçiçeklerinin arasında bulmaya çalıştığı sıralarda annesinin sesini duyarak kendisine geldi.

"Çık artık şu banyodan, kirli eşyalarını almam lazım!"

Sıkıntıyla derin bir nefes alarak banyodan çıktı ve elindeki sepetle banyoya dalan annesini izleyerek yatağının üzerine oturdu.

"Anne, yine o rüyayı gördüm. Yine aynı rüyayı, eşim sandığım o kurtla. Ama bu sefer gözlerini gördüm anne; tahmin ettiğim gibi, bir alfaymış. Gerçekten anlamıyorum, neden aylardır karşıma çıkmıyor?"

Louis'nin uzun süredir görüp durduğu bu rüyada hiç tanımadığı birisi ayçiçeklerinin arasında onu öpüp duruyordu. Eşi olduğunu tahmin ettiği bu kişinin yüzünü hiç görememesinin yanı sıra Louis, kokusunu ve öpücüklerini çok net bir şekilde hissediyor ve uyandığında da hatırlıyordu.

Oflayarak elleriyle yüzünü ovaladığında annesi bir şey demeden elindeki sepeti yere bıraktı ve oğlunun yanına oturdu. Onun aylardır gördüğü bu rüyadan tabii ki haberi vardı. Oğlunun rüyasında gördüğü bu yabancının onun eşi olduğuna emindi, bu yüzden ona beklemesi gerektiğini söylüyordu. Eğer gerçekten eşiyse mutlaka karşılaşacaklardı. Fakat Louis, artık beklemekten sıkılmıştı. Diğer tüm yaşıtları şimdiye eşlerini çoktan bulmuşlardı, onunki neden ona gelmiyordu ki?

"Bu aptal rüyayı görmekten çok sıkıldım. Her uyandığımda içimde hissettiğim hayal kırıklığının haddi hesabı yok anne. Bence bu adam benim eşim değil. Öyle olsaydı şimdiye çoktan karşıma çıkmış olması gerekmez miydi?"

Çaresiz gözlerle annesine döndüğünde Jay şefkatle gülümseyerek oğluna sarıldı. Kendisinin içinde çok yakın zamanda oğlunun eşiyle tanışacağına dair güçlü bir his vardı. Bir hisse güvenmek ne kadar doğruydu bilmiyordu fakat en son böyle hissettikten 3 gün sonra Louis'nin babasıyla tanışmışlardı.

"Bak oğlum, eşler herkesin karşısına aynı yaşta çıkmaz. Yaşıtlarının eşlerini bulmuş olması sende bir sıkıntı olduğu anlamına gelmez. Aksine, bekar zamanların daha uzun sürüyor, ne güzel işte! Tadını çıkar biraz, yakın zamanda sona ereceğine eminim!"

Jay neşeyle ayağa kalktığında Louis de oflayarak yerinden kalktı ve yatağını topladı. Ardından üzerine temiz kıyafetlerini giyip aşağı indi. Kız kardeşinin hazırladığı omletin kokusu daha merdivenlerden burnuna gelmeye başlamıştı.

"Günaydın, ailemizin bir diğer uykucusu! Omletin hazır, al bakalım."

Lottie masada duran tabağı Louis'ye doğru ittiğinde Louis gülümseyerek sandalyesine oturup tabağı iyice önüne çekti ve iştahla yemeye başladı. Kız kardeşi ve kendisi hep geç uyandıkları için kendi aralarında bir sistem kurmuşlardı. Kahvaltıyı bir gün biri bir gün diğeri hazırlıyordu. Ve Louis de farkındaydı ki kız kardeşi yemek hazırlama konusunda kendisinden katbekat daha iyiydi.

Omletini bitirir bitirmez yerinden hızla kalktı ve kardeşinin yanağına ufak bir öpücük kondurdu. İkisi birlikte sofrayı topladıktan sonra boş salona geçip güzel bir film açtılar ve boş hayatlarının tadını çıkarmaya başladılar.

Pekala, Louis o kadar da dertsiz değildi. Lanet olası bir omega olarak doğmuştu ve bu durum kesinlikle ama kesinlikle hoşuna gitmiyordu. Babası sürekli olarak iyi bir sürünün alfasının eşi olması için diretiyordu fakat Tanrı aşkına, Louis henüz küçücük, çaresizce gerçek eşini bekleyen bir omegaydı! Sevmediği biriyle evlenmek, istediği son şey bile değildi. Tomlinson sürüsünün devamını umursamıyordu.

Saatler sonra uykusuzluktan gözleri acımaya başladığında kız kardeşine iyi geceler dileyerek yerinden kalkıp odasına gitti ve baksırının üzerine bol, gri bir tişört giydikten sonra yatağa girip pikesinin altına kıvrıldı. Gözlerini kapatır kapatmaz aklına giren kırmızı irisler nasıl olduğunu anlayamadan ağlamaya başlamasına neden oldu.

Tanrı biliyordu; hiç görmediğiniz, sesini hiç duymadığınız birini özlemek oldukça zordu. Ve Louis daha fazla beklemek istemiyordu; alfası bir an önce onu bulsun, dişlerini bir an önce o siktiğimin mührüne geçirsin istiyordu.

Islak gözlerinin arasında uykuya dalarken karnında bir ağrı hissetti, ve o gece rüyasında yine ve yine alfasını gördü.

• • •

omegaverse seviyorum arkadaşlar, çok.

ilk 3 bölüm falan geçiş bölümü gibi olacak, haberiniz ola.

hoş geldiniz ve inş hoş bulursunuz.

bumm!

sunflowers & kisses | l.s.Where stories live. Discover now